m AŞ ŞAN A “NİSAN — 185. 2 NİSAN IS... mene Yazan: Kadircan Kaflı ; : Büyük Deniz Româm Venedik donanması Türkler üzerine bir sefer hazırlıyordu Ali Reis denizin açıklarına W- ir Gil yüzden fala kalon li ve sair gemi, ün emre cenuba doğ» Bunlar, kocaman ve beyaz ka - iyle denizin üstüne sürüne - bir dizi kocaman martı- pe lardı. Venedik donanmasının Türkler üzerine bir sefer hazırladığı çok - tan biliniyordu.. Fakat onların bu- günlerde değil, daha bir iki hafta | sonra yola çıkacağını zannediyor du. Graçyoza da böyle söylemişti. | “endi kendine şöyle düşündü: — Daha iyi! Babamın kaçırıl - dığı duyulursa Venedikten arkama * düşecek gemi kalmıyor.. a Arabacı: — Gidiyoruz Senyör! Dozinc: dalgınlıktan kurtuldu ve arabaya girdi... Gün 'üz ve gece, hep gitüler ... Fakat ne mola verilen yerlerde, ne de yollarda ikisi de tek söz konuş * madılar.. . Şatonun kapısında onları kala » balık bir asker değil, (iki ihtiyar şövalye karşıladı. . Graçyoza bunları tanıyordu... Eskiden bir çok savaşlarda bulu - nan yiğit adamlardı. Fakst çok - tanberi silâh işlerinde değil, Marki Hazretlerinin * şatosunda hususi m Şimedi'böylersiliksiz olarak ka; pıda ne arıyorlardı?. : Şatoda bir başkalık vardı. Graçyoza içeri girdiği zaman © » rada da ayni halle karşılaştı.. Av - luda gene eski askerler ve uşaklar oturmuş, konuşuyorlardı. , Gençlik, coşkun ve şen gençlik.. Şimdi şatoda bunlar yoktu.. Onu karşılayan emektar uşağı - na: — Ne oluyor? Burada bir baş - kalık görüyorum.. Diye sordu... l Uşak onun önünde ezildi, bü -| | -— Markiz Hazretleri! Bizi . a na 1 Vikot o Antonyo Pe -! der söyledikse de din - | letemedik.. Neredeyse bütün şato - “dakileri öldürecek, şatoyu ateşe veresek, öyle gidecekti. — Fekat... Çabuk söyle!..- Ne » YA dületemediniz? gili Marki Hazretlerini LE N neredeyse gelir, d il Lâkin bunları hiç dinlemiyordu 0-. Yanda amiral Mişel Barbarizo da vardı. Şatodaki bütün askeri ve esirleri alarak gittiler... — Onun için mi, burada bir sü - rü kötürüm toplanmış 7, — Efendimiz, onları ben topla - dım, satoyu büsbütün boş bırak - mağa ge'mezdi.- Ali Reis, şatodaki askerlerin gittiklerini duyduğu (ozaman kılı bile oynamamıştı.. Fakat esirlerin de beraber götürüldüğünü iş dince İ birdenbire bütün kulak kesildi. Esirler?.. Sakın Şahin Reisi de götürdüler mi?. Demek ki burada dan başka da esir vardı?. Öyle « ya, şatodaki ağır işleri kime gör - düreceklerdi?. Genç kızın yanına sokulmu$, 9 - na: i | yukarı bile bile ölüme — Baba mı da götürmüşler mi? Sor ona!... Babam buradan gitmiş mi?, Diye sormak istiyor, fakat bütün yol zamanında ona tek söz söyle - meyen bu çelik yaradılışlı melek gibi kızla konuşmaktan sanki kor - kuyordu. Lâkin daha ziyade duramadı ve kendisi doğrudan doğruya uşağa | sordu: - Sahin Reiside götürdüler- Uşak bu yabancı adamın yüzü - ne baktı.. Ona cevab verip veremi- yeceğini birdenbire kestirememiş - t.. Fakat genç kız da uşağa ayni sözleri söyleyince: — Evet Markiz Hazretleri! O - nu da götürdüler... o Hiç olmazsa bunu bırakınız. Sonra Marki Haz- retlerine biz ne sösleriz? diye yal- vardık... . Diye cevab verdi... Uşak söz - lerine devam ediyor, Graçyozanın ona kızmaması için o yalvarıyor, suçsuzluğunu, o açıkça göstermek istiyor, bin dereden su getiriyordu. Fakat onu artık ne Ali Reis, ne de genç kız dinliyorlardı. Birisi aradığını bulamadığı, yal- çm bir uçurumdan tam O çıkacağı sırada birdenbire (o yeniden daha derinliklere düştüğü için, yürekten kıvranıyordu. İkincisi de verdiği sözü tutamadığı, sevdiği bir genci rine sarsılmıştı... Ali Reisin o omuzları düşmüş, | kolları sarkmış, başı eğilmişti.. Birdenbire doğruldu.. Dimdik | oldu ve uşağa dönerek: « — Antonyo, Venedikte mi ka- lacak? Yoksa... « — Hayır efendimiz.. Amiral Barbarizo ile beraebr e Türklerle (N savaş için gidecek.. Çok hırçımdr ... Bütün bunları kızgınlıktan yaptığı anlaşılıyordu.. Yoksa o, zorlanma dan savaşa gidecek kadar... Uşak sustu, sözünü: — Yiğit bir şövalye değildir. Bir salon adamıdır.. Diye bitirecekti... Fakat o sıra da gözleri Graçyozanın gözlerin - de bir saniye kaldı.. Ali Reis yeniden sordu: -—— Demek ki antonyo da, esir ler de amiral Barbarizonun gemi- sinde bulunacaklar, öyle mi?. — Konuşmalarından bunu anla- dım, efendimiz... i İş anlaşılmıştı. Antonyo, bir türlü Graçyoza. ya kendisini sevdiremeyince, hele l orun son gün, kendisini yaralı iken Ankonalı şövalye ile gezme- ğe gittiğini görünce fena halde kırilmıştı.. Bu kırgınlık, onu Türk- lerle dövüşme için sürüklemişti... Türklerle dövüşmek o sırada aşağı gitmekti,. Demek ki Antonyo aşkıma karşı - lık bulmayınca ölüme koşmuştu ... | Amiral Barbarizo da askerini ve fersalarını çoğaltmak için marki Valeryonun şatosunu boşaltmıştı. Çünkü donanmaya bol asker ve bol forsa bulmak da a sırada epey- HABER — Akşam Postası. ii Şikâyetler, temenniler | in | Dört ayda üç ders i aldığımız bir (8 Cemil imzasiyte mektupta şöyle yazılıyor: “Musiki inkılâbımız. başlarken | biz de bu hususta büyük ve verim- ! li faaliyetler gösteren (o Halkevle-| rinden istifade etmek istedik.. Ve on , en beş kişi Beyoğlu Halk fır kası merkezinin gençlik mahfe - linde açılan keman kursuna açıl - dığı taribte kaydolunarak musiki - de ilerlemek azmiyle devama baş - ladrk. .Kursta hafta da bir ders ve- riyordu. İlk iki hafta muntazam devam edildi. Arkasından bir kaç hafta muallimler değişti.. Nihayet kat'i olarak bay İskenderin nezareti al - tmda dersleri (o takibe başladık . Gene iki hafta muntazam — ders gördük.. Sonra muallimimiz (gelmedi. Mahfelin idare (memurluğundan sorulduğu zaman rahatsız olduğu cevabı alındı. o Halbuki biz tale - beler Bay İskenderin © gelmediği | haftalar Fransız tiyatrosunda ça - i lıştığını bizzat giderek tiyatronun artitslerinden öğrendik. Bu işten idarenin haberi (yok mu, varmı bilmiyoruz... Mahfel idaresi bize her (o hafta | muallimin geleceğini söylüyordu - Kurs başlayalı dört buçuk ay oldu- ğu halde ancak üç ders alabildik . Ve nihayet iki hafta sonra yaz ta - tili olacağını söyleyen idare mem - muruna veda ederek ayrıldık. Bu suretle emeklerimiz boşa gitti. Büyük ümitlerle girdiğimiz bu şiten elimiz boş olarak döndük. Böyle müesseselerin daha ciddi hareket etmeleri lâzım gelmez mi |idi?.,, HABER Akşam Postası IDARKE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adresi: İSTANBUL HABER Telefon o Yazı 23572 İdare: 24870 een Glee ABONE ŞARTLARI a 3 6 13 aylık Türkiye: 120 450 640 1250 Krş. Kene: M0 445 849 1610 iLAN TARIFESİ Ticaret Unlarınn satırı 12,50 Remi lünlar 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü; HASAN RASİM US Basıldığı yer: O (YAKIT) Matbanaı <e güçtü... Graçyoza her an Fenalaşıyordu. | Yüzü sararmış, gözleri dönmüş ve buz kesilmişti. Morarmış dudaklarının arasın - dan yalnız şu sözler çıkmıştı: — Alçaklar! Şatoyu iki haydud gibi soymuşlar!.. Yan tarafa bakınca gözleri Ali Reisle karşılaştı.. Bir saniye öyle - ce kaldılar . Genç kızın bakışla » rında: — Beni suçlu bulma!.. Diyen bir yalvarış seziliyordu. Ali Reis bunu anladı.. Elini w- zaktı..... Genç kız da uzattı ve sıktılar, şaşkına li (Devamı var) Türkçeye | Cc Geçiren : Genç kız, delikanlıları müte- essir etmekten çekinerek onlar ka- dar üzüntü duymuştu. Fakirlikle- rinin derecesi kalbini titretmişti. Gözlerinden akan bir damla ya- şmı onlara göstermeden süratle sildi ve: — Affedersiniz.. o Zannediyo- rum ki.. O. Mümkün deği! böyle olmaz., Hastayı rahat ettirmeli, Marika koşarak odasına gitti ve elinde iki yastıkla döndü. Kâ- ğıt demetlerini çekip atarak bas- tanın başı altma koydu. Nejad: — Ne yapıyorsunuz Matmazel dedi. Bizim için kendi 'yastığınızı vermenize razı olamayız. — Niçin!.. Ben size değil hasta- ya veriyorum.. Sizin itiraza hakkı- nız yek.. Demir: — Fakat siz yastıksız ne yapar- smız Matmazel? dedi. — Ben mi? Bir elbise, iki üç e- teklik mükemmel bir yastık yap mağa kâfidir, Zaten ben uyumak niyetinde değilim.. Bende biraz hatmi çiçeği var.. O her hastalığa | iyidir.. Bak.. Sizin bir de güzel a- teşiniz var.. Hemen şimdi çabu- cak burada kaynatırız. Bir çayda- nınız var mı? — Hayır, dedi. Bir destimiz var.. Bilmem bu işe yarar mı? — Hayır yaramaz.. Bende var.. Siz ateşi yakın ben gidip benim. kini getireyim.. Genç kız odasma gitti. Nejad sandığın bir parçasını daha alıp ateşe atarak: <5 Bizim bakkımızda çek fena bir fikir ri Fakat sak bu fakirlik.. Ayıp değil. Ne iyi kalpli kız.. Bizim için ne yapaca- ğını şaşırıyor, Haydi bakalım va» ziyeti düzgün olanlarda bu kalbi bul.. İmkânı yok.. İmkân: yok.. — Evet Matmazel Marika bize karşı çok i nsanca hareket etti, Midemde açlık sızıları olmasay - dı kendisini daha güzel (o bulur. dum. — Demir!.. Böyle neden kıv- ranıyorsun?.. Yoksa sende mi hastalanacaksın.. — Neden kıvranıyorum? Bil - miyor musun sanki! oAçlığımı düşünmemek için elimden herge- leni yapıyorum. Fakat bazan ken- dimde mukavemet bulamıyorum. Sen de Nejat, seninde benden çok istırap çektiğini biliyorum.. — Fakat ben O cesaretliyim.. Haydi Demir, kendini böyle yeise kaptırma.. ç Matmazel Marika #linde çay- dan, bir fincan ve bir kâğdla $e- ker olduğu halde içeriye girdi. — Ne oluyor?.. Yoksa > damı hastalandı? diye sordu. Buna Nejat cevap verdi: — Hayır! Hayır!,. Bir şey yok.. Yorgunluktan... Zaaftan.. Bugün çok çalıştı da!., Nejat bunları söylerken mide - sinde hissettiği ezilip büzülmenin alâmetlerini saklıyabilmek için ocağa dayanıyordu. Matmazel Eleni, düşkünlükle- rinin, yüzlerindeki | solgunluğun sebebini söylemek istemiyen iki! gence baktı. Bir kadın, kendisin: den saklanmak bile istense böyle i zaruretlerin doğurduğu isterabı! kolayca anlar. Genç kız ocağın *) nüne diz çökmüştü. Çaydanı ate Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişah: Ali Cengizin başından geçenler —20— " 5 şe koyduğu sirada Neajtla Demi- ri onlara hissettirmeden seyret - mişti. Birdenbire yüzü soldu. Her zaman şen clan yüzünde keder alâmetleri belirdi. Ayağa kalka - rak haykırdı: — Mademki burada böyle gü- zel bir ateşiniz var; müstade e - derseniz gece yemeğimi de bura” da pişireyim! Eğer lütfeder de be- raber yersek beni çok sevindir miş olursunuz? Demir kendisini kaybelmişti: — Yemek mi?.. Matmazel hâlâ yemek yemediniz mi? — Hayır! Belki siz de yeme - mişsinizdir. Nejat işi müsbet bir şekilde ta- mire çalıştı: — Evet Matmazel.. Yememiş - tik.. Çünkü arkadaşımı bekliyor- duk. O getirecekti. — Gördünüz mü? İşte benimle beraber yemek yemek için bu da | mükemmel bir sebep... Komşuluk- ta böyle şeyler reddedilmez. Ben gidip odamda ne var, ne yoksa gtireyim.. Gerçi çok güzel şeyler yok.. Fakat halamın gönderdiği yumurtalarla güzel bir omlet ya * pabiliriz sanırım! Demir, yemek sözüyle canlan - mıştız — Bir omlet.. dedi.. O'bu pek mükemmel. Ben omleti çok seve- rim, Nejat: — Fakat Matmazel bize karşı pek ziyade lütuf gösteriyorsunuz. Bizi daha yeni tanıdığınız halde bu hareketiniz., — 0! Ben»pek'çahuledesinolu- rum. Teklif ve tekeltifter devhiç haz etmem.. Ben gidip gefirilecek şeylri toplayıp gtireyim.. Siz de çaydana bakınız.. Su kaynayın - <a hatmileri içine atar ve ateşten çekersiniz. Biz yemek yerken hastanım da işi bitirmiş oluruz. Marika odasma gitti. Demir a - teşin önüne diz çökerek haykır - dı: — Bu kadmadeta bizim hami- miz oldu. Nejat: — Evet, dedi. Taliim bir ogün yüzüme güler de elime para ge- çerse kızın bugün bize yaptığı iyi- liğe mukabelede bulunacağım. — Nejat, belki Ali Cengiz de açtır. İhtimal omleti ilâca tercih eder.. Matmazel burada yokken sorsak.. — Hâyır!.. Hayır! o. Sonra uyuyor. İm... Filhakika Ali, uyku taklidi ya- payım derken gerçekten (o uyuya kalmıştı. Bu sırada © Matmazel Marika yumurtaları ile, wkmeği ile, helvası ile, peyniri ile odaya girdi: — İşte; dedi. Ben geldim. Nem varsa getirdim. On üç yu - murta, A.. Fakat bir felâket. Te reyağım da hiç kalmamıştı, — Ne zörarı var yağsız yapa » TIz.. — Yağsız omlet?. Bu nasıl o - lur.. Hiç yumurta yağsız o yağsız tavaya konur mu? Yapışır kalır ayol.. Ha hatırladım. Do'abımın köşesinde biraz içyağı vardı. Şim- di onu küçük küçük doğra» ve e - ritiriz.. Bu bize tereyağı isini gö- rebilir.. Hastadır Uyandımıya” (Devamı var)