( at) olarak değil ancak (zenaat) — Met vermiyen halk bu gibi kim- — selere oyuncak olmaktan çekin- — mektepsiz ve diplomasız cahille- — doktorlarıma müracaat eden has- Şe!ucdzqezıuuler' Yakında sütler şişeye girecek ve temizlik, sıhhat bakımından bu, çok iyi bir şey olacak, hattâ belki de bunun sütlerin halisliği noktasından da faydaları görüne ek... Fakat bir mesele var ki o nasıl hallolunacak? Bunun için dün| kendisiyle görüştüğüm bir seyyar sütcü bakın, bana neler söyledi: “— Bilirsiniz ki süt, gıda mad- delerinin en nazik ve en hassasla- rından biridir. Sarı ineğia, alaca koyunun, kara mandanın meme- lerinden sağılan bu mübarek be- yaz mayi fazla şakaya gelmez; kaynamadan önce biraz (azla sı- <cak yerde durdu muydu; b'raz bu- laşık kap içinde kaldı mıydı son- başlarken hemen kesilip Jor olur. — Lor olursa fena mı? Biz de Üüzerine biraz toz şeker ekip ye- riz! Diyeceksiniz. Hayır efendim, © yenilen lorun sütü böyle kesti- rtilmez, onun kestirmesi büsbütün başkadır. Böyle kaynamadan ön- ce biraz fazla sıcak yerde durmuş, yahut biraz bulaşık kap içinde kalmış sütün ateşte fıkırdarken kesilmişine bozuk, yani kokmuş süt derler ve tabii bu bozuk ve kokmuş sütün loru da yenmek de- ğil, ağıza bile konmaz! Şimdi gelelim sütlerin şişelere girme işine: Sütler sişelere girince tabiidir ki bütün dükkâncı ve gezgin süt- cüler çiy sütlerisbirer, yarımışar kiloluk ve iki yüz ellişer, yüz yir- mi beşer gramlık şişelere doldu- rup öyle satacaklar, sokak sokak öyle dolaşacaklar. Farzedelim, bir gezgin sütcü sabahleyin, omu- zundaki, yahut başındaki tapla- nın icine yığdığı büyüklü küçüklü Saqlık bahislevi ——— — — Şimdiye kıdu lıı!kımıım ço- 'ğu bu temizliğe hiç ehemmiyet vermemiş ve 5—10 yı! önceye ıo-' linciyedek piyasayı bir sürü bilgi- siz ve dişçiliği tababet ve (san'- şekline koyup - ticaret yapan (hokkabaz) lar kaplamıştı. Bun- dan ötürü esasen dişlerine kıy- — meğe başladı. Cümhuriyet devri — ve Kamâl ATATÜRK nesli bu yin mahiyetlerini meydana — vur- — du. Dişin kıymet ve ehemmiyeti- ni anlıyarak memleketimizin de -— umumi buhrandan nisbeter mü- teessir bulunduğu şu sıralarda diş — talar eskiye nisbeten artnış gibi- - dirler. Şu başlangıçtan sönre (diş- lerimizi temiz tutalım) başlığı al- tındaki yazılarıma başlıyarım: Hazım cihazımım en esaslı yar- — dımcılarından biri hiç şüphesiz Bunların mühim vazifeleri dır. 4 Sağlam diş sağlam vücut de- / mektir. Bir neslin sağlam yetiş- | altmış şişeyi sıcak ve sabunlu suy: ra ateşin üzerinde fıkırdamaya, Diş Temizliği ki ağzımızı dolduran dişlerdir.! var- - mesi dişlerimizi korumakla müm- rıuııauı Bir çok hastalıklar diş UK N Sütler şişeye girerken sütcüler ne yapmalı? ellı altmış şişe sütü müşterilerine dağıttıktan sonra bu şişeleri *evi- ne, mekânına, getirip birer birer sıcak ve sabunlu su ile iyice yıka-| yacak ki akşam üstü tekrar bun- lara dolduracağı sütler bozuluııl kesilmesin! Yazın, bu yıkama a- meliyatı haydi neyse, ya kışın ne olacak? Günde iki defa kırk, elli, la yıkamak hayli uzun bir mesele- dir. Fakat bu meselenin asıl güç- lüğü kışın olacaktır. Cünkü kışın buz gibi soğuklarında bu şişeleri sıcak su ile nasıl yıkayacağız? Biz yıkarken onlar çatlıyacaktır! Bu işte bir zorluk daha var: Meselâ, ben şimdi omuzumda. ki koca güğümlerle günde - otuz,| otuz beş kilo süt satryorum. Fakat bu sütleri her gün ayni müşterile- re, ayni miktarda vermiyorum ki..| Faraza, ben bir gün omuzum daki taplalara on tane kiloluk, on tane yarım kiloluk, kalanlarını da ikiyüz ellişer ve yüz yirmi beşer gramlık şişelere doldurur da ma- halleye çıkarsam ve o gün aksi gi- bi bütün müşterilerim benden hep iki yüz ellişer gram süt isterlerse ne olacak?,, Sütcünün söyledikleri bir ba- kıma doğru olmakla beraber biz öyle sanıyoruz ki bu iş için Avru- padaki kullanılan usüller aynen, bizde kullanılmağa — başlayınca mesele kolaylaşacak — demektir. Bunun için de bizim gezgin sütcü- lerin şimdiden ona göre davranıp aralarında ona göre bir teşkilât yapmaları, bir kaçı bir araya ge- Hp bu şişeleri yıkama, temizleme ve sütleri müşterilere dağıtma iş- lerini belediyeden alacakları tali- mata göre tanzim etmeleri lâzım- dır. Gezgin Haberci gelir. Dişler üst ve alt çenenin üze- rinde sert mukavim, harici man- zarası kemiğe benziyen ağzımı- zın beyaz bir üyesidir. Dişler me- vadı gıdaiyeyi, hazım usaresinin tesirine daha ziyade maruz kıl- mak için parçalar ve tıpkı diğer- men taşı gibi öğütür. Dişler ağı- zın içini kaplıyan ince pembe de- riden — gışayı — muhatii fem — neşvi nemalarına nazaran — hasıl olurlar. Dişler çocuklarda yedi yaşına kadar 10 yukarıda ve lOı tane de alt çenede olmak uımı 20 dir. Bunlar bir müddet sonra düştükleri cihetle (süt veya mu- vakkat dişler) derler. Büyüldeı—- de üst ve alt çenede (16) çırdın (32) diş çıkar. Bunlara (daimi diş) derler. Vaziyet ve şekilleri- ne göre: 1 — Kesici, 2 — göz ve yahut köpek, 3— tıfak, 4 — büyük 8| dücü dişler namını alırlar. Gerek (süt) ve gerek (daimi) dişler ol- sun kökleriyle çenenin esnahı — cukurlukları içine merküzdurlar Bu çukurluklar dislerin sekil ve hacmine müsavi olmak üzere bir köklüler için bir, çok köklüler i. çin çoktur. Diş tabik: Halit ııllp, # — EZGÜ ——’ı—_—_' a a | — B ğHABER’e’ İ Br ĞĞ Habeşıstanın Dorirdo'" dııı sonra Habeşista - nın idare merkezine gitmek için en korkunç dağlardan geçmek - i- cabediyordu. Dorirdoya kadar şi- mendifer geliyordu. Denizden ge- len ticaret eşyası da burada çıka- rılıyordu. Onun için bu şehir, ol- dukça kalabalıktı. Burada — bulu-| nan Habeşler, Somali adıyle anıl- maktadırlar. Somalilerin hududu şöyledir. Babülmendeb boğazı | dışındaki Thore körfezinin şima- linden baş!ıyarak Afrikanın Aden körfezi sahili boyüncâ Wzar. Zen- gibar hududuna kadar gelir. İtal. yan, Fransız, Ingiliz Somalileri bu aradadır. Somalilerde İsa, Danka- la, Galla adlarında kabileler var- dır. Biribiriyle hiç geçinemez, mü- temadiyen öldüresiye çarpışma- lardan geri durmazlar, Somalile- rin aslen Afrikalı olmadıkları da rivayet edilmektedir. Bunların, on birinci yüzyılda Hindistan Raca-| Tarından biriyle ordu halinde ge-| lerek Zengibar hududuna kadar olan araziyi işgal ederek burada yerleştikleri rivayet edilmektedir. | Somalilerin garip âdetleri var-| dır. Çoğu İslâm dinini kabul - et.| miş olmakla beraber, bazı Soma- Nler, evlendikleri vakit karılarını! itaate alıştırmak için kamçı ile| vücutlarından kan akıtıncıya ıuı | dar döverler. İkinci Menelike — padişahtan mektup götürecek olan Sadık Pa- şa, maiyeti ile huduttan geçeceği | vakit karşılaştığı vaziyet cidden| korkunçtu. Yol üzerindek! kabile| hükümetleri, geçmeğe müsaade e| î HABER ılstanbulda encok; isatılan gazetedlr ilânlarınızı, âzâmi faydayı temin edebilmek için İ Veriniz eee SEERE eei ae AĞ e li el İlsn, Ş0e İ e AA — l n l G G GA 4 NİSAN — 1935 İÇyüzü Habeş kızlarına beyaz insan eti takılmadan alınmaz.. Habeş kabileleri mensup- Tarından bir kaç muharip dıyorlırdı Fakat herhınaı bir hı dise karşısında mes'uliye! kabul etmiyordu. Sadık Paşa, bu vazi-| yeti anlayınca sormuştu: | — Nasıl bir mes'uliyetten kor- kuyorlar? — Mes'uliyet öldürülmenizdir.! — Öldürülmek mi? — Evet.. Buradaki vrrlilcrinl garip bir âdetleri vardır. Evlene cek bir Somali, nişanlısının boy- | nuna, öldürdüğü bir beyaz insa- nn etini asamazsa, karı ona vı-' Yamaz? Ap ' — Nasıl.. Somali cak?.. — Çok iyt anladımız. B Sadık Paşaya Somaliler hak- kında vevi'en malümat bundan i- baret değildi. Şunlar da ilâve edil- miştli: Bizi'öldürüp etimi: kızın boynuna mir asa- — Bir Somali uzak mesafeler. deki düşmanını istediği yerindenm elindeki mızrak'a öldürebilir. On- lar, mızrak taşımadan — gezmez, gezemerzler. Somalilerin en çok sevdikleri şey yağdır. Eğer yolda; fazla yağ bulundurursanız hediye verir, kurtulursunuz. Onlar bu! yağları saçlarına sürerler. Bir So- mali diğer bir Somaliyi tahkir e- derse, tarziye vermek için onu &- vine davet eder, başına yağ sü- rer. Bu suretle tarziye vermiş olur. Saçında en çok yağ - bulunduran, arkadaş'arı arasında en çok — övü- nen biri olur. ...» Sadık Paşa, Talip Bey ve çavuş Yasin Efendi, kırk kadar, Habeşli ve Somali ile sabah saat sekizde yola çıktılar. Habeşliler, çevik hareketlerle atlarına atlamışlardı. Fakat Sa- dık Paşa ile iki maiyeti atlara bir türlü binemiyorlardı. Çünkü ü- zengiler ancak baş parmak gire- cek kadar küçüktü. Başka çare yoktu. Bu şeki'de atlara binildi. Kafilenin önünde, arkasında ayak çıplak askerler yürüyorlardı. Yolda en çok nazarı dikkati çe- ken, kadınların ağır yüklerle, u- zak yollardan gelmeleri idi. Sa. dık Paşa, uzun müddet Habeş İm- paratoru Menelik'in maiyetinde çalışan Bekir İbrahim ad'ı birine sordu: — Kadmlar burada çok mu ça Tışır?. — Belki yeryüzünün hiç bir yı rinde görülemiyeceği bir şekilde. Kadınların kazandıkları paraları babaları, kardeşleri, yahu* koca. ları alırlar. Bu paralarla fişek sa ten alınır. Erkekler karılarının a l teri ile kazandıkları paraları, keyifli günlerinde havaya — fişe atmakla harcarlar. İşte bir Habe: karısının aylarca kazandığı para, bir kaç saat içinde hava olur gi der. Kara yolunda iki saat yürün dükten sonra patikalar baslamı tı. Deniz yüzünden iki b'n yü: metre yükseklikteki dağda hi beklenmiyen bir vaziyetle karşı laşılmıştı. Koca ağaçların arasında bir sa tıcı çadırı bulunuyordu. Çadır sa sahipleri bir Habeşli ile genç bi kadındı. Genç kadın, misafirleri ni ağır'adı. Nar şurubu, ayran —i çirdi. Genç Habeşli ile güzel ve se- | vimli karısı burada hem para ka- zanıyor hem romantik bir. dekori içinde sevişiyorlardı. Fakat acaba bu dekor onları bir Avrupalı ka- dar teshir ediyor muydu?. Kafile, iki sevgiliyi çadırların- da bırakarak yoluna devam etti. Bir saat sonra iki buçuk kilometre uzunluğunda ve bir kilemetre ge- nişliğinde içinde binlerce yabanı ördek uçı bir göle rastlandı. Kafttt tle an Şevket adlı bi- ri, tüfeğini doğrultarak ateş - etti, Hayret.. Bir ördek vurulmuş; fa- kat diğerleri uçmuyorlardı. Şev- ket Efendiyi diğerleri, Sadık Pa- şa takip «tti. On kadar ördek - öl- gdürüldü. Tüfek seslerinden hiç bir ördek kaçmıyordu. Bunlarım tüfek sesini ilk defa duydukları anlaşılıyordu. Çünkü cansız ola- rak gölün yüzüne serilen ördekle- rin başında, diğerleri: — Vak.. Vak.. diye etrafa ba- kınıyor'ardı. Vurulan — ördekler, kafile ile gelmekte olan Lir Ha- beş çocuğu tarafından cıkarıldı. Çocuk, bir yılan gibi, gölün içine daldı. Vurulan bütün ördekleri toplıyarak çıkardı. Artık hava kararmıştı. Bir Ha- beşli, başını göğe kaldırarak uzun uzun seyretti. Sonra: — Çabuk çadırları bkuralım, dehşetli bir yağmur yağacak de- di. , Diğerleri ilâve ettiler: — Yabancılar yün fanelâlarını giysinler.. Soğuk insanı öldürür. Çadırlar kurulur kurulmaz, bar- daktan boşanırcasına bir yağmur başlamıştı. Gece yarısı, gündüz şairane bir manzara ile yüksek a- ğgaçların gölgelerini yüzünde - tit- reten gölün etrafında vahşi hay- vanların böğürtü'eri duyulmağa başladı. Ayak çıplak Habeşliler, sessiz adımlarla çadırların etra- fında dolaşıyorlardı. N. A. Okan Dördüncü yazı: Kahvea orman- dlart.. Her kapıda bir vahşi hay- van küyruğu.. Alnına kaplan per- çemi takan sahte bir kahramartın başına gelenler.. L iRe di Dü G LA B A