4 Nisan 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ İ A el L dd -— y HABER — Aksam Postasr S itler şişeye girerken sütcüler ne yapmalı” Yakında sütler şişeye girecek ve temizlik, sıhhat bakımından bu, çok iyi bir şey olacak, hattâ belki de bunun sütlerin halisliği noktasından da faydaları görüne - <ek... Fakat bir mesele var ki o nasıl hallolunacak? Bunun için dün kendisiyle görüştüğüm bir seyyar sütcü bakın, bana neler söyledi: “— Bilirsiniz ki süt, gıda mad- delerinin en nazik ve en hassasla- rından biridir. Sarı ineğia, alaca koyunun, kara mandanın meme- lerinden sağılan bu mübarek be- yaz mayi — fazla şakaya gelmez; kaynamadan önce biraz fazla sı- cak yerde durdu muydu; biraz bu- laşık kap içinde kaldı mıydı son- ra ateşin üzerinde fıkırdamaya başlarken hemen kesilip lor olur. — Lor olursa fena mı? Biz de üzerine biraz toz şeker ekip ye- Tiz! Diyeceksiniz. Hayır efendim, o yenilen lorun sütü böyle kesti- rilmez, onun kestirmesi büsbütün başkadır. Böyle kaynamadan ön- ce biraz fazla sıcak yerde durmuş, yahut biraz bulaşık kap içinde kalmış sütün ateşte fıkırdarken kesilmişine bozuk, yani kokmuş süt derler ve tabii bu bozuk ve kokmuş sütün loru da yenmek de- ğil, ağıza bile konmaz! Şimdi gelelim sütlerin şişelere girme işine: Sütler şişelere girince tabiidir ki bütün dükkâncı ve gezgin süt-| cüler çiy sütlerisbirer, yarımışar kiloluk ve iki yüz ellişer, yüz yir- mi beşer gramlık şişelere doldu- rup öyle satacaklar, sokak sokak öyle dolaşacaklar. Farzedelim, bir gezgin sütcü sabahleyin, omu- zundaki, yahut başındaki tapla- nın içine yığdığı büyüklü küçüklü ellı altmış şişe sütü müşterilerine dağıttıktan sonra bu şişeleri *evi- ne, mekânıma, getirip birer birer sıcak ve sabunlu su ile iyice yıka- yacak ki akşam üstü tekrar bun- lara dolduracağı sütler kesilmesin! Yazın, bu yıkama a- meliyatı haydi neyse, ya kışın ne olacak? Günde iki defa kırk, elli, altmış şişeyi sıcak ve sabunlu suy- la yıkamak hayli uzun bir mesele- dir. Fakat bu meselenin asıl güç- lüğü kışın olacaktır. Cünkü kışın buz gibi soğuklarında bu şişeleri sıcak su ile nasıl yıkayacağız? Biz yıkarken onlar çatlıyacaktır! Bu işte bir zorluk daha var: Meselâ, ben şimdi omuzumda- ki koca güğümlerle günde otuz, otuz beş kilo süt satıyorum. Fakat bu sütleri her gün ayni müşterile- re, ayni miktarda vermiyorum ki.. Faraza, ben bir gün omuzum daki taplalara on tane kiloluk, on tane yarım kiloluk, kalanlarını da ikiyüz ellişer ve yüz yirmi beşer gramlık şişelere doldurur da ma- halleye çıkarsam ve o gün aksi gi- bi bütün müşterilerim benden hep iki yüz ellişer gram süt isterlerse ne olacak?,, Sütcünün söyledikleri bir ba- kıma doğru olmakla beraber biz öyle sanıyoruz ki bu iş için Avru- padaki kullanılan usüller aynen bizde - kullanılmağa — başlayınca mesele kolaylaşacak — demektir. Bunun için de bizim gezgin sütcü- lerin şimdiden ona göre davranıp aralarında ona göre bir teşkilat yapmaları, bir kaçı bir araya ge- lip bu şişeleri yrıkama, temizleme ve sütleri müşterilere dağıtma iş- lerini belediyeden alacakları tali- mata göre tanzim etmeleri lâzım- dır. Gezgin Haberci Sağlık bahisleri ” e , A l Diş Temizliği " Şimdiye kadar halkımızım ço- gu bu temizliğe hiç ehemmiyet vermemiş ve 5—İ0 yı! önceye ge- linciyedek piyasayı bir sürü bilgi- — siz ve dişçiliği tababet ve (san"- — at) olarak değil ancak (zenaat) şekline koyup ticaret yapan (hokkabaz) lar kaplamıştı. Bun- dan ötürü esasen dişlerine kıy- met vermiyen halk bu gibi kim- | selere oyuncak olmaktan çekin- — meğe başladı. Cümhuriyet devri — ve Kamâl ATATÜRK nesli bu mektepsiz ve diplomasız cahille- rin mahiyetlerini meydana — vur- du. Dişin kıymet ve ehemmiyeti- — ni anlıyarak memleketimizin de —— umumi buhrandan nisbeter mü- teessir bulunduğu şu sıralarda diş 4 — doktorlarına müracaat eden has- — talar eskiye nisbeten artnıış gibi- — dirler. Şu başlangıçtan sonra (diş- | lerimizi temiz tutalım) başlığı al- — tındaki yazılarıma başlıyaraım: Hazım cihazmın en esaslı yar- — dımcılarından biri hiç şüphesiz ki ağzımızı dolduran dişlerdir. — Bunların muhım vazifeleri var- dır. kir Sağlam diş sağlam vücut de- — mektir. Bir neslin sağlam yetiş- > mesi dişlerimizi korumakla müm- f “kündür. Bir çok hastalıklar diş 'gü;_uklen ve ağız ınıkroplımıdan ” Hidiri Te ha ı ö Hah g züdklyfi . İ Gülüly eei . £ gAD ARRLN BERTİ gelir. Dişler üst ve alt çenenin üze- rinde sert mukavim, harici man- zarası kemiğe benziyen ağzımı- zın beyaz bir üyesidir. Dişler me- vadı gıdaiyeyi, hazım usaresinin tesirine daha ziyade maruz kıl- mak için parçalar ve tıpkı diğer- men taşı gibi öğütür. Dişler ağı- zın içini kaplıyan ince pembe de- riden — gışayı — muhatii fem — neşvi nemalarına nazaran hasıl olurlar. Dişler çocuklarda yedi yaşıma kadar 10 yukarıda ve 10 tane de alt çenede olmak üzere 20 dir. Bunlar bir müddet sonra düştükleri cihetle (süt veya mu- vakkat dişler) derler. Büyükler- de üst ve alt çenede (16) şardan (32) diş çıkar. Bunlara (daimi diş) derler. Vaziyet ve şekilleri- ne göre: 1 — Kesici, 2 — göz ve yahut köpek, 3— ufak, 4 — büyük öğü- dücü dişler namını alırlar. Gerek (süt) ve gerek (daimi) dişler ol- sun kökleriyle çenenin esnahı — cukurlukları içine merküzdurlar. Bu çukurluklar dislerin sekil ve hacmine müsavi olmak üzere bir köklüler için bir, çok köklüler i. çin çoktur. Diş tabik: Halit galip e LEZGÜ —— bozulup | Te T Ka a | 4 NİSAN — 1935 Habeşsşistanın İÇyüzü Habeş kızlarına beyaz insan eti takılmadan alınmaz.. O TREM A — S ÇAA b e eme a Dorirdo'dan sonra Habeşista - nm idare merkezine gitmek için en korkunç dağlardan geçmek i- cabediyordu. Dorirdoya kadar şi- mendifer geliyordu. Denizden ge- len ticaret eşyası da burada çıka- rılryordu. Onun için bu şehir, ol- dukça kalabalıktı. Burada bulu- nan Habeşler, Somali adıyle anıl- maktadırlar. Somalilerin hududu şöyledir. Babülmendeb — boğazı dışındaki Thore körfezin'n şima- linden baş!'ıyarak Afrikanın Aden körfezi sahili boyunca üzar. Zen- gibar. hududuna kadar gelir. İtal- yan, Fransız, İngiliz Somalileri bu aradadır. Somalilerde İsa, Danka- la, Galla adlarında kabile!er var- dır. Biribiriyle hiç geçinemez, mü- temadiyen öldüresiye çarpışma- lardan geri durmazlar. Somalile- rin aslen Afrikalı olmadıkları da rivayet edilmektedir. Bunlarım, on birinci yüzyılda Hindistan Raca- larından biriyle ordu halinde ge- lerek Zengibar hududuna kadar olan araziyi işgal ederek burada yerleştikleri rivayet edilmektedir. Somalilerin garip âdetleri var- dır. Çoğu İslâm dinini kabul - et. miş olmakla beraber, bazı Soma- liler, evlendikleri vakit karılarını itaate alıştırmak için kamçı ile vücutlarından kan akitıncıya - ka- dar döverler. İkinci Menelike — padişahtan mektup götürecek olan Sadık Pa- şa, maiyeti ile huduttan geçeceği vakit karşılaştığı vaziyet cidden korkunçtu. Yol üzerindek? kabi!e hükümetleri, geçmeğe müsaade e- HABER İstanbulda ençok satılan gazetedir EZİ ilânlarınızı, âzâmi faydayı temin edebilmek için HABER 'e Veriniz diyorlardı. Fakat herhangi bir hâ- 'ramaz? / Kafilenin önünde, arkasında ayak / çalışan Bekir İbrahim ad!ı birine i * - ğ —i — u Ça ö — V e L A l B Habeş kabileleri mensup- larından bir kaç muharip dise karşısında mes'uliyet kabul etmiyordu. Sadık Paşa, bu vazi- yeti anlayınca sormuştu: — Nasıl bir mes'uliyetten kor- kuyorlar? — Mes'uliyet öldürülmenizdir. — Öldürülmek mi? — Evet.. Buradaki yerlilerin garip bir âdetleri vardır. Evlene- cek bir Somali, nişanlısının boy- nuna, öldürdüğü bir beyaz insa- nın etini asamazsa, karı ona va- — Nasıl.. Bizitöldürüp etimizt! Somali kızın boynuna mr asa- cak?.. —Golküyrankrdanz —— Sadık Paşaya Somaliler hak- kında veriren malümat bundan i- baret değildi. Şunlar da ilâve edil- mişti: — Bir Somali uzak mesafeler- deki düşmanını istediği yerinden elindeki mızrak'a öldürebilir. On- lar, mızrak taşımadan — gezmez, gezemezler. Somalilerin en çok sevdikleri şey yağdır. Eğer yolda fazla yağ bulundurursanız hediye verir, kurtulursunuz. Onlar bu yağları saçlarma sürerler. Bir So- mali diğer bir Somaliyi tahkir e- derse, tarziye vermek için onu e- vine davet eder, başına yağ sü- rer, Bu suretle tarziye vermiş olur. Saçında en çok yağ bulunduran, arkadaş'arı arasında ençok övü- nen biri olur. * & » Sadık Paşa, Talip Bey ve çavuş Yasin Efendi, kırk kadar, Habeşli ve Somali ile sabah saat sekizde yola çıktılar. Habeşliler, çevik hareketlerle atlarıma atlamışlardı. Fakat Sa- dık Paşa ile iki maiyeti atlara bir| türlü binemiyorlardı. Çünkü ü- zengiler ancak baş parmak gire- cek kadar küçüktü. Başka çare yoktu. Bu şeki'de atlara binildi. çıplak askerler yürüyorlardı. Yolda en çok nazarı dikkati çe- ken, kadınların ağır yüklerle, u- zak yollardan gelmeleri idi. Sa- dık Paşa, uzun müddet Habeş İm- paratoru Mlenelik'in maiyetinde sordu: — Kadımnlar burada çok mu ça İışır?. — Belki yeryüzünün hiç bir ye- rinde görülemiyeceği bir sekilde.. Kadınların kazandıkları paraları babaları, kardeşleri, yahut: koca- ları alırlar. Bu paralarla fişek sa- ti alınır. Erkekler karılarının a- İ teri ile kazandıkları paraları, keyifli günlerinde havaya — fişek atmakla harcarlar. İşte bir Habeş karısının aylarca kazandığı para, bir kaç saat içinde hava olur gi- der. Kara yolunda iki saat yürün- dükten sonra patikalar basşlamış- tı. Deniz yüzünden iki b'n yüz metre yükseklikteki dağda hiç beklenmiyen bir vaziyetle karşı laşılmıştı. Koca ağaçların arasında bir sa- tıcı çadırı bulunuyordu. Cadır sa- sahipleri bir Habeşli ile genç bir kadındı. Genç kadın, misafirleri- ni ağır'adı. Nar şurubu, ayran i- çirdi. Genç Habeşli ile güzel ve se- vimli karısı burada hem para ka- zanıyor hem romantik bir dekor içinde sevişiyorlardı. Fakat acaba bu dekor onları bir Avrupalı ka- dar teshir ediyor muydu?,. Kafile, iki sevgiliyi çadırların- da bırakarak yoluna devam etti. Bir saat sonra iki buçuk kilometre uzunluğunda ve bir kilametre ge- nişliğinde içinde Linlerce yabanı ördek uçuşan bir göle rastlandı. ——kstattte'iTe bulunan Şevket adlı bi- ri, tüfeğini doğrultarak ateş etti, Hayret.. Bir ördek vurulmuş, fa- kat diğerleri uçmuyorlardı. Şev- ket Efendiyi diğerleri, Sadık Pa- şa takip etti. Ön kadar ördek öl- dürüldü. Tüfek seslerinden hiç bir ördek kaçmıyordu. Bunların tüfek sesini ilk defa duydukları anlaşılryordu. Çünkü cansız ola- rak gölün yüzüne serilen ördekle- rin başında, diğerleri: — Vak.. Vak.. diye etrafa ba- kınıyor'ardı. Vurulan — ördekler, kafile ile gelmekte olan bir Ha- beş çocuğu tarafından cıkarıldı. Çocuk, bir yılan gibi, gölün içine daldı. Vurulan bütün ördekleri toplryarak çıkardı. Artık hava kararmıştı. Bir Ha- beşli, başını göğe kaldırarak uzun uzun seyretti. Sonra: — Çabuk çadırları kuralım, dehşetli bir yağmur yağacak de- di. , Diğerleri ilâve ettiler: — Yabancılar yün fanelâlarını giysinler.. Soğuk insanı öldürür. Çadırlar kurulur kurulmaz, bar- daktan boşanırcasına bir yağmur başlamıştı. Gece yarısı, gündüz şairane bir manzara ile yüksek a- ğaçların gölgelerini yüzünde ti!- reten gölün etrafında vahşi hay- vanların böğürtü'eri duyulmağa başladı. Ayak çıplak Habeşliler, sessiz adımlarla çadırların etra- fında dolaşıyorlardı. N. A. Okan Dördüncü yazı: Kahve orman- ları.. Her kapıda bir vahşi hay- — van kuyruğu Alnına kaplan per- çemi takan sahte bir kahramamn bqımı gelenler.. H . 5Ha dÜ ! li _4.’._*.—_:_!1.4:“

Bu sayıdan diğer sayfalar: