4 NİSAN — 1935 Kıdıruıı Şahin' ın a| ÖCÜ | —ei “Siz delirdiniz mi Şövalye, yahut No. 70 Büyük Deniz Romanı benimle şaka mı ediyorsunuz?,, — Demek kibu “nnunın ve bu gecenin uzamasını, hattâ hiç bit - bitmemesini isterdiniz, değil mi?. — Dedim ya, her zaman her is- ! tediğimizi yapamıyoruz. — Demek ki artık döneceğiz... Gene o kirli - kanallara, © kılnı ve taştan duvarların arkasına, © şarlatan ve yaygaracı insan kala - blığının arasına döneceğiz.. — Ve er acıklısı, orada biribi - rimizden ayrılacağız.. — Halbuki ben sizi, ben sizi bu gezintiye çağırırken geri dönme - | meyi tasarlamıştım.. — Nasıl?. Genç kız bunu öyle — bir sesle | söylemişti ki hem telâş ettiği, hem de çok güzel bir haber karşısında kaldığı sanılabilirdi. Ali Reis başını iğmişti... Elleri - ni kenetlemiş, dizlerinin — üstüne | koymuştu... Ağır ve titrek bir ses- le cevab verdi: — Sizi kaçırmayı tasarlamış - tım... — Nereye? Ankonaya mı ?. — Hayır!.. — Nereye?. — Cezayire!.. Genç kız olduğu yerde, yaslan dığı yastıktan doğruldu. — Başını Ali Reise doinı biraz — uzatarak ıoıdııı .. debe Cezayir de | — ııımı ne’ gıı demdlniı mi, $ö - valye Benevenli? Yahut benimle şaka mı yapıyorsunuz?. — Benim bütün işlerim Ceza - yirdedir. Benim yerim orasıdır.. Ben delirmedim.. Her zemandan daha çok akıllıyım.. Sizinle şaka yapmıyorum. Genç kız gözleri büyüyerek bir kaç saniye baka kaldı.. Sonra yü - zünde geniş bir gülümseyiş görül- dü .İIçini çekti ve: — Anlaşılryor ki şakayı uzat - mak istiyorsunuz.. Teşekkür ede - rim.. Gene sözleriniz de devam e- diniz.. Böyle bir şey, görülmemiş | | bir macera olurdu.. Lâkin - Boni fas'a söyleyin de kotranın burnu - nu şehre çevirsin!.. — Peki!.. Çevirsin!.. Fakat si- zinle şaka yapmadığımı — şerefim *izerine yemin ederek tekrarlarım. Ali Rois Kara Yusufa dönerek: — Geri dönüyoruz, Kara l’ u * suf!.. Diye Türkçe söyledi... Graçyoza bu dili anlamamıştı .. Hayreti büsbütün artmış, gözleri yeniden büyümştü., Sordu: — Bu konuştuğunuz, hangi dil- dir?. — Türkçe!.. — Bu iri yarı esmer adamın adı il mi?, Boîıf;;.:;ğ l](ıuı Yusuftur.. Öte- kinin de Sansar Oımlll Graçyozanın hayreti gİ 'du... Kara Yusuf da şaşırmıştı... — O, er şeyiümidederdi. Fakat yükü- Dü ve yolunu almış olan bu kotra hin Zaraya gideceği halde Verı_c - diğe döneceğini hiç —ummazdı.. n için dümeni geri kır- Mamış, b:iı. Reisin — yüzüneşaşkın ar" çırmak istedim... Sansar Osman da onun gibiy - di Ali Reis tekrar retti: — Kara Yusuf söylediklerimi | | duymadınmı?. — Fakat.. Fakat.. Nasıl olur?. | — Basbayağı olur.. Haydi.. Çok uzatma da dümeni geri kır!.. Eğer kırmazsan ben kalkacağım.. — Peki reis!.. Hani kulakları - ma inanamadım da... — Bizi ölümden — kurtaran bu genç kıza kancıklık — yapamam.. Babam bile böyle bir kancıklık ba. hasına kurtulduğunu ileride ınlır- sa, Venediklilere — gider ve kendi | | kendnii zincire vurdurur.. — Peki reis! Dönüyorlardı.. Graçyoza şimdi her şeye inan - mıştı... Fakat hâlâ bu genç adamın Cezayirli bir Türk olacağına aklı ermiyordu.. O kadar güzel İtal- yanca konuşuyordu ki.. O kadar kibar ve tam bir şövalya idi ki.... Graçyoza, — toparlanmış ve her hangi bir saldırışa karşı koyacak bir bal takınmıştı... Halbuki Ali Reis olduğu yerde suçlu bir çocuk gibi oturuyor, kendini kaderin e- line brrakmış, susuyordu.. Graçyoza onu böyle gördükçe biraz evvelki korkuları gittikçe a- zalıyordu.. e »-Sörduz izcr iamlan syaöle'i | — Demek ki siz Ankonalı şöval. ye Beneventi değilsiniz?. — Değilim!.. — O halde kimsiniz?, Bir Türk mü?. — Evet!, — Asıl adımız?. — Ali!, — Beni ne zamandanberi tanı- yorsunuz?. — Çok eskiden... . — Nasıl?. Ali Reis başını kaldırdı, başladı: — Markiz Graçyoza!.. Bu ge - zintiyos.çıktığımız sırada bana (i Perini uloıh—w.ih nız bir çocukluk arkadaşından bahsetti - niz!.. — Evet.. Paolino!.. — İşte ben oyum!.. — Sahi mi söyliyorsunuz? Pao - | lino!.. Gözleriniz. ne kadar da ona benziyordu.. yüz olduğunu şimdi daha iyi anlı - yorum... Anlıyorum.. İşte buna he- men inandım.. . — Evet! Şatodan, annesini, ba- basını ve kardeşini — aramak i için | kaçan Paolino şimdi sizin kıı'ıı- nızdadır. Belki siz bilmezsiniz , | fakat, eğer Civaniden yahut karı - sından sormuş olsaydınız, benim asıl adımın Âli olduğunu size söy- lerlerdi... — Beni yıllarca beklediniz.. Ay- | rılırken sizin — annenizide arayıp | bulacağımı söylemiştim.. Belki de onun için beklediniz!. . — Fakat gelmediniz!.. — İşte şimdi geldim ve sizi ka - — Demek ki o zamandanberi [ seviyorsunuz.. ı (Devamı var) söze Yüzünün de © | A, — *rRR ten yavaş yavaş anlatan Ali Cen - gizin sözünü kesti ve: — Sen zaten ne söylemek iste - diğini bilmiyorsun?. Yalanlarını iyi hazırlayamamışsın.. — Başıma bu kadar felâket gel- dikten sonra her şeyi kolayca ha- Uurlayamamakta mazurum, zanne- derim. . — Sonra.. Sonra ne oldu?. — Ne mi oldu.. Artık — bir şey yok... Köprü parası vermemek için binbir dolap çevirerek sıkıştım ve işte görüyorsunuz, buraya geldim. — Bütün başına gelenler bu ka- dar mı?. — Kâfi değil mi?. — Sen buraya geldiğin zaman çok telâşlr idin.. — Ben de arkasından bir alay haydud kovalıyor sandım.. — Tabii., Gece yarısı... başrma, — A... A... Bu da güzel.. Gece yarısı sen ilk defa mreve geliyor- sun?. — İhtimal.. Doğru.. Zanneder - sem ben hastayım.. Demir: — Köpeği ne yaptın? Söyleıne- Viyanaya gönderi- lecek bir Türk eseri İ Genç san'atkârlarımızdan uvlılı Nihat Viyana sergisine gönderilmek üzere çok güzel bir “tahta kakma,, e - seri vücude getirmiştir. Bu eser şimdi bir hafta kadar İstanbulda teşhir e - dilmektedir. Öğrendiğimize göre, genç ve değer- Hi san'atkâr Vedat Nihat, Topkapı sa- rayı müzesinde eski tarihi tabloları yenilemekle meşgul Münihli portreci meşhur Binenban ile birlikte, —ayni surette— Atatürkün bir portresini ha- zırlamaktadırlar. *“Narkitöri, adı verilen “tahta hak- macılığı, , muhtelif iklimlerde yetişen bazı ağaçların tabil renklerinden — is- tifade ederek, boya kullanmadan or - taya konulan bir tezyini san' 'at şube - sidir. | Yukarda resmini koydugumuz aslında Manuel Falla isimli bir ressa- din.. Köpek B eldar: mın tablosundan, kakma suretile a - — Kaybettim. .Ben kaçarken o lınmış olan bu eser, gerçekten görül | sarhoşlarla boğuşuyordu. meğe değer bir eserdir. Viyana sergi-| — — İşte buna çok acıdım... sinde büyük takdir kazanacağını u-| — — Sen nasıl acırsım?. Daha bu KzrSRrz bah size köpekten bahsettiğim Vedat Nihat, bundan önce Ankara ::nrn.ıı:t:me::lıy: ıerndiıı!.-ı İş Bankası dekorasyon fabrikası “mo- A dern Markitöri,, kısmr şefliğini yap -| , — Biz köpeği alıkoyacak değil- mış ve ortaya koyduğu eserlerle iyi| dik.. Sahibine verirdik!.. Yalnız tenkitler Lamıımşıı Ali Cengiz derhal başını kaldır- dr ve arkadaş'arımın yüzüne endi- t m(“l'lıu şeli bir tavırla bakarak: — Sahibine mi? Dedi.. sahibine... musunuz?. — Evet tanryoruz.. Bunu isbat için sana tarif de edebiliriz.. Yir - mi yaşlarında kadar, iri vücutlu, kuvvetli, koyu pembe yanaklı ol - dukça güzel bir kız.. Ali Cengiz şaşkın bir tavırla: — O... Tamamiyle o !.. Nasıi Siz sahibini tanıyor- $ KA M — Köpeğin adı ne ?. Iııt.ı.klı%n.îıışluîâ:ı vı!ı' — Pek iyi aklımda değil amma —- | zannederim Bobi!.. ! Uroloğ — Oııı 'atör Doktor Kemal Özsan ı Karaköy Topçular caddesi No. $4 Telefon 41235 ııııı — Evet., Evet.. . " — Matmazelin ismini de biliyo- ruz.. Eleni... . — Ben bunu bilmiyordum.. Bun- ları nereden biliyorsunuz?. Nejad: g — Bundan şaşılacak bir şey yok.. Bu genç kız karşıki odada oturan komşu kızın arkadaşı.. Bugün onu görmiyegeldim.. Komşu oda- sında olmadığı için bir müddet burada oturdu ve bekledi. Bütün geçenleri bize o zaman anlattı.. — İsmi Eleni öyle mi? Size da. ha neler anlattı?. — Ehammiyetli bir şey — söyle. dadi. Yalnız ehemmiyetli olarak söyle - diği şeylerden biri kendisinin İş - tanbula yeni geldiği... . — Size adresini verdi mi?. — Ne yapacaksın?. HABER A kşa_rh Postası İDARE EVİ İSTANBUL ANKARA CADDESI Telgraf Adresi: İSTANBUL HABER 'rııııoı. ıuı 23873 — İdare: 24970 aesereseermema c serBecErRESETESErEErDAŞ ” RBONE ŞARTLARI ; Do 3 6 1taylık Türkiyez 120 330 660 1280 Kırş. Benebir. 150 445 840 1610 IİLÂN TARİFESİ Ticaret Hânlarının satırı 12,50 Rexal Hânlar 10 kuruştur. thıbı ve Neşriyat HASAN RASIM US gz GNT EL NT EETRE Üzancee CEBiDELİKLER ğ ee Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı NA-BI Ali Cengizin başından geçenler Bbkek SZEDEETSESSETTEEELLILMUN TERSOSSSESTSEDEDERNSN e Bülee Nejad hikâyenin burasında za - Nejad: — Ali, dedi, bu işte Demir sana kuvvetli bir rakib olacak.. l Ali Cengiz alçak sesle: — Ben mi? Dedi.. O kızı gıdıp görmek mi? Allah göstermesin... Demir: — Şu alay edici tavrına bakın şunun.. Cebime —koyl.. — Sözün doğrusunu istersen çok güzel bir kız... Bir kırmızzı elma gibi taze, bir kaya gibi sert... — Muayene mi ettin... — Yoo.. Böyle şeyler gözden kaçar mı?, Sonra duruşundan çok namuslu bir kız olduğu da görü - lüyor doğrusu.. — Evet.. Görünüşte öyle.. Ali Cenginz endişe ile: — Bu kızla konuşmaymız, de « di. Komşu kızına gelince, madem- ki o da onun arkadaşı... İyi bir şey - olmasa gerek.. Onunla da konuş - mayınız. , Nejad: — Hakikaten işte bu tuhaf.. Di- ye cevab verdi. Sen galiba bu ak- şam aklını oynattın.. — Kadınlarla münasebete girişmek için ne za - mandanberi bu kadar ince eleyip sık dokumaya — başladın?. Daha doğrusu matmazel Eleninin bize lâyık olmadığını nereden anlıyor- sun?. Köpeğini kaybettiğin i ıçm mi böyle oldu?. Ali Cengiz yere bakıyor, ccvılı vermiyordu.. Demir söze karıştı: — Genç kızı baştan çıkarabil « seydi hiç de böyle olmazdı! Fakat Ali, bir genç kız Sendüüi”Köşlan - madı diye aleyhindi?'lâkırdi Yöyle- me... Hele komşumuz hakkındaki düşüncen.. Daha bu sabah be, çok geçmedi, onun sevilecek bir kız ol- madığını söylüyordun. Sen ki ka: dınlara bayılırsın, onlara karşı bu kin nereden çıktı.. — Benim kimseye — karşı düş - manlığım yok... İstediğinizi yapı » nız., Ben gidip yatacağım.. Kendi: mi çok hasta hissediyorum. (Devamı var) * Bir muharrir Kanada umumi valisi oldu — | Hiliğine tayin et- | meküzeredir. — Bu zat Con Buçandır. Ay- S& ni zamanda İn » giliz parlümen tosu müuhafaza - kâr azasından dır. 59 yaşında “r. Bir çok roman, tarih, risaleler, tercümeihal ve tiyatro — eserleri neşretmiştir. Bunlar gayet seç - me eserlerdir. Aşağı yukarı 50 kitap yazmıştır. “Yeş'l manto,, ve “Otuz dokuz basamak;,, isimli iki romanı İngilterede en çok satılan Basıldığı yeri — (VAKIT) Matbaası — Öyleysa ne soruyorsun?. Ali Cengiz yeniden yere bakma- ya, derin düşünmeğe başladı. Demir alay edercesine: — Yoksa, dedi, gidip Matmazeli görmek mi istiyordun? Sana haber vereyim ki boşuna üzülüyorsun .. Cünkü senden hiç hoşlanmıyor.. Onu naşıl takib ettiğini anlatırken böyle söyledi.. S KUPON , 85 4-4-935 kitaplar arasına girmiştir. Ki « taplarmın çoğunda “Eentellicens Servis,, maceralarından bahset- m'ştir. Çünkü kendisi — de, 1917 den 1918 yılına kadar istihbarat bü - | rosu şefliği “Harb Entellicensi,, | âmirliği etmiştir. y İngil'z gazeteleri bir kalem a - damının gördüğü bu mazhariyeti çok iyi karşılamaktadır,