31 MART — 1986 MABER — Akşam Postası Osmanlıcadan Türk çeye Söz klavuzunu neşrediyoruz 1 — Öz Türkçe köklerden ge - l len sözlerin karşısına — (T. Kö.) beldeği (alâmeti) — konmuştur. Bunların her biri hakkında sırası ile uzmanlarımızın (mütehassıs) yazılarını gazetelere vereceğiz « 2 — Yeni konan karşılıkların iyi ayırt edilmesi için, — gereğine göre, fransızcaları yazılmış. ayrıca örnekler de konulmuştur. — 3 — Kökü türkçe olan kelimele- “rin bugünkü işlenmiş ve kullanı - lan şekilleri almmıştır: Aslı ak olan hak, aslr ügüm olan hüküm, türkçe “çek,, kökünden gelen şe- kil gibi.. “ Bedeni — Bedensel — (Fr.) Cor- poret “ Örnek; Bedeni itinalarla kendini bütün ll_llbü'l'il"'-n" densel özenlerle kendini korumak. yalnız kendi özüne değil, bütün yurda faydalı bir iştir. - Bed'etmek — Başlamak Bedi — Başlama Bedevi — Güçer, göçebe — (Fr) Nomade Bedhah — Kötücül — (Er.) Mah veillant Örnek: Bedhah olan insanın ahı- beti iyi olmaz * Kötücül olan insa- nın sonu iyi olmaz. Bedhahlık — Kötücüllük — Malvcillance Örnek: Bedhahlık eden, kendine öder & Kötücüllük eden, kendine cder. Bedhu — Huysuz, kötühüy Bedia — Bediz — (Fr.) Merveille (Fr.) 222 Örnek: 1 — Buz deryaları üzerin- de tabiatın bir çok bedialarına toxa. üf olunur * Buz denizleri üzerinde türemin bir çok bedizlerine rasgeli. nir. 2 — Bu çalınan parça, bir bedia- dır © Bu çalınan parça bir bedizdir. Bedr — 1 — Bedir (T. Kö.), (2) 2 — Dolunay — (Fr.) Plein June Bedreka * Kılavuz — (Pr,) Gulde Bedzeban — Kötüdil Begayet — Pekçok Örnek: Düşman karşısında pekçok korkuya düşen * Müvacehei âdâda begayet duçarı hav/ olan Behadir & Bahadır (3) Behane — Bahane (4) — Prttexte Behemehal, beherhal — Her halde — (Fr.) En tout cas (Fr.) Behre — Pay, üleş Örnek; 1 — Onun lisaniyat ilmin- den hiç behresi yok * Onun dil bi. Timinden hiç üleşi yok. - 2 — İyiliklerinizden biz de behre- mend olalım * İyiliklerinizden biz de pay alalım (2) “Çehre,, anlamına olan — “het (bed),, ile “gibi,, anlamını da veren “ir, ar, et, ır, ur, ür” sonekinden ya- pılma bir türk kelimesidir. Bu kelime- nin ayrıca (Radlof, IV.) de “bediır., şekli de vardır ki mecaz olarak “ziy- mnet, tezyinat, anlamına gelir. (3) Kelimenin Türkçe eski şekli ay- niyle (Bağatır) dır. (4) Kelimenin Türkçe eski şekli ay- niyle (Bağana) dır. BORİJİYA İ | | Beht — Şaşkmlık — (Fr.) Etonne- ment Behte uğramak, mephut olmak — Şaşakalmak Beiş * Zarar (T, Kö.) Örnek: Bu işi yapmanızda hiç bir zarar (beis) görmüyorum. kâr — Ergen — (Fr.) Cölibataire Belâ — Belâ (T. Kö.) Belâgat — Uzdillik — güence .Önu-k: Bu hatip belâğatiyle hepi- mizi teshir etti — Bu aykaç uzdilli. giyle hepimizi büyüledi. Beliğ * Üzdil — (Pr.) Eloguent Örnek: Onun kadar beliğ adam pek az bulunur & Onun kadar uzdil adam pek az bulunur. Belâhat — Aptallık, alıklık Idiotie . Belde (Medine anlamına) — - Site (Ti.îğ) < (Fr.) Cit (Şehir anlamına) — d (Şar'dan) — (Fr.) Ville öt Bel'etmek — Yutmak — (Fr.) En- gloutir Bel'um — Yutak ?ım — Ünlü rnek: Yiğitliğiyle ünlü * Şeca- atiyle l>aııııılıĞ e B y Bend — Bağ — (Pr.) Lien Bend (Su bendi anlamına) — Bü. get — (Fr.) Barrage Bende — Kul, köle — (Pr.) Esclave Bönder — İşlek iskele — (Pr.) Ville maritime, port de commerce Beni — Oğullar — (Fr.) Fils, en- fants Örnek: Beni İsrail * İsrail oğul- Tara Ber — Üzre, gibi Bervechi ati, bervechi zir — Aşağı- da (Bak: atiyen) (Fr.) Elo- (Fr.) ——— ea —a * ber & Göğür Örnele: Semenber © Ak göğüslü » ber — Alan, götüren, getiren Örnek: Dilber © Gönül alaân, — Peyamber * Haber getiren Borı_hf — Beraber (T. Kö.) Beraet — Berilik, aklık — (Fr.) Ac- guittement Örnek: Onun beraetine — bütün onu bilenler şahittir ” Onun berili- ğine bütün onu bilenler tanıktır. Beraet — Berilenme, Aldanma Beraet etmek — Berilenmek, Aklan- mak — (PFr.) Etre acguitte Örnek: Beraet etmesinden çok se- vindim * Aklanmasından çok sevin- dim Beraeti zimmet mazbaltası (5) — Berilik koadı, aklama keadı Beraet (Masumiyet anlamına) — Arıklık — (Fr.) İnnocence Berakis — Tersine — (Fr.) â Ven- vers, par contre Örnek: Meseleyi berakis edelim © Sorumu tersine çevirelim. Berat — Berat (T.Kö) — Brevet Beray & İçin Örnek: Oraya iş için gitti * Ora- ya berayi maslahat'gitti. Bereket — Bereket (T. Kö.) Borf — Kar — (Fr.) Neige Borgüzar — Andaç © (Fr.) Scuve- nir Örnek: Şu el yazınız, müsaude e- derseniz, bende bergüzarınız kalsın (5) Türkçe temiz anlamına gelen (arı) sözü Arapça (üri) nin kökü ol- duğu gibi Türkçe (Beri) sözü de Arap ça (Beraet) ten gelen (Beri) nin kar- şılığı ve köküdür. Eskiden halk ara- sında “Aman, şu dertten beri olayım da ne olursa olsun,, gibi sözler yay- BONJİIYA gindi. bi — Şu el yazınız, izin verirseniz, ben- de andacını kalsın Bergüzide — Söçkin ** (Fr.) Select Örnek: Asarı bergüzidesiyle şöh- retşiar olan * Seçkin izerlerile ün alan Berhava etmek — Uçurmak — (Pr.) Faire sauter Örnek: Ufak bir dinamit koca bir keleyi uçurdu (berhava etti) Ün peu de dynamite suffit â faire sauter une grande forteresse Berhava olmak — Uçmak, boşa git- mek — (Fr.) Sauter Beri (Münezzch anlamuna) * Arı, beri (T. Köya(Fr.) Exempt, afiran: ehit Örnek: Kâffei mesaviden beridir — Her türlü fenalıktan beridir. Beriyüzzimme (Beraet kazanmış) — Berilenmiş, aklanmış — (Fr.) Ac- gulttü Berid — Ulak — (Fr.) Messağer, Courrier Berin — Yüksek Beriye — Çöl — (Fr.) Dösert Berk — Şimşek — (Pr.) Belair Berk — Yaprak — (Fr.) Fetille Berkarar olmak — - de durmak « (Fr.) Se maintenir Örnek: Düşüncesinde duruyor ** Fikrinde berkarardır. Berna — Genç Berr, Berri * Kara Berrak * Duru — (Fr.) Limpide Örnek: Berrak bir sema - altında meşcerede keştügüzar etmek * Du- ru bir gök altında ağaçlıklarda gezip dolaşmak Berren — Karadan — terre (Fr.) Pat (Devamı var) . ge x Z xh 229 ———_-_a.'—.'—— K bire biraz açığa ayrılmışlım. Bkd“,' | yirmi adım kadar ileride 'W'h':':ı t yin kımıldadığını gördüm. Bir bakışta | hayvanı tanıdım. Anlıyorsunuz ıl”' hayvandan maksadım Garkonyo' d::ı* Herif deli gibi atılıyordu. ArkasıtPEA yürüdüm. Ve tam kahkaha ile gü) merdivende papazla bir İlıl"!"ı- Son- rasını siz de biliyorsunuz — Sağ ol cesur arkadaş!. - Canımı ikinci defa olarak gana horçlı[ııl';' —Çok iyi söylüyorsunuz amma, ben size daha başka şeyler de bor:luî':*- Henüz Jütfunuzun minnettarı bulu- nuyoruml. — Ha aklıma geldi! Kapiten nere- de? — Aşağıda — görünen şu ağaçlara bağladım. K — Pek Alâ! Onu Monteforteye ge türürsün! — Ya siz nereye gideceksiniz Şöval- ye? — Ben boğazdan geçerek “"“.ı Bim, | Ragastan, berhava ettiği ilk. lâğt- mın ilerisinde bulunan yayla kenari- na giderek süratle boğaza inmeğe başladı. F idi G dur- Aşağıda müttefikler ordusu CUT | muştu. Biribirinin ardı sıra düyulan bu gök gürültülerinden evvelâ bir şey anlıyamamışlardı. Fakat taş yağmu- ru yağdığını ve koca kayaların parça parça olarak Sezar ordusunun Üzeri- ne düştüğünü gördükleri zaman 5© vinçle bağırdılar. Bütün ordu Monte” fortenin kurtulduğunu ve Sezar ordu- sunun mahvolduğunu anlamıştı. Bunun üzerine herkesi bir. sevinç kapladı. Asker, şehri kurtaran meç- khul kahramanı a Sağ ka- tan zabitler bir yere gelerek hem düş- manın bozuluş ve kaçışını seyrediyor, nh-,dılih_i_“'*w"" . ni kurtarmak için ortaya çıkan ada- mın kim olduğunu biribirlerine soru- yorlardı. İşte tam bu sırada yaylanın üstünden bir adamın aşağıya inmekte olduğunu gördüler, Orsini: — Bu gelen Ragastandır.. Halbuki ben onun yaşadığından hemen hemen ümidi kesmek üzereydim, dedi, Ragastan ismi ağızdan ağıza do- laştı. Şövalye aşağıya varmca yere sıçramak için vakit bulamadı, Binler- €e kol ona uzandı. Yakaladılar, ku- (:klıdılıt. Herkes bir kere sarılıyor- u. s"indııı' doğurduğu heyecan biraz yatışınca Monteforle, doğru çıkıldı. ” P Bir ata atlıyan Ragastan harbi kazanmış bir başkumandan gibi baş tarafta yürüyordu. Bunu bütün asker ve zabitler istemişlerdi. Şövalye, kalbi şiddetle t halde Kont Almanın sırnnıııg.;:t: ilerledi. Kendi kendine: — Artık Prensesle evlenecek ne bir Alma, ve ne de bir Manfredi kaldı. dedi. Bu sırada sarayın muhteşem mer- divenine varmışlardı. Primveri gör- mek için gözlerini kaldırdı. Fakat Be- atris oralarda yoktu. Ragastan: — Tabil babasıyle kocasının öldü- günü işitmiştir, dedi. Hayvandan iner inmez mevcut ku- mandanlar etrafına toplandılar ve Örsini: — Geliniz Şövalye! Bundan sonra dul kalarak Kontluğun biricik hâki- mi olacak olan Madam Beatrise mu- harebenin tafsilâtını, olan biteni an- Jatmak şerefi sizidir! dedi. Ahali büyük meydanlığa yığıldığı sırada Ragastan da etrafında Senyör- ler ve kumandanlar olduğu halde bü- yük merdivenden çıktı. Kalbi artık bütün şiddetiyle çarpıyordu. Hepsl O vakit Ragastan eğildi, kana bu-| lanmış bu muhterem başı — kaldırıp tam kurşunun isabet ettiği yeri öptü. Ayağa kalktığı zaman ağzı kandan kıpkırmızı ve yüzü mosmor kesilmiş, korkunç bir hal almıştı., Etrafına baktı. Kapiteni — gördü. Prensin geniş kılremı alarak hayvana atladı Zihni, biribirine zıd düşünceler altında çzildiği halde bulunduğu mev- kü bir gözden geçirdi. Sağ kalan zabitler toplandılar, Mu- harebe kaybedilmiş, mağlubiyet panik şeklini almıştı. Askerler silâhlarını u- tarak, boğaza doğru seğirtiyorlar, her taraftan kaçıyorlardı. yanında bir ses: — Eyvah mahvolduk!.. dedi. Şövalye başını çevirince Orsiniyi gördü. Orsini sözünde devam ederek : —Serzar şimdi Monteforleye yürü- yecektir., dodi. Ragastan: * — Onu, bu suretle harekette serbest bırakmalı.. Cevabını verdikten sonra yavaş sesle ÖÜrsiniye: — Aziz dostum! Elinizden geldiği kadar askeri toplayıp boğazın içine doğru rücat ediniz.. Sezar sizi Monte- forteye kadar takip etsin! Sözlerini söyledi l — Anlıyamıyorum!.. — Bana itimadınız var mı? — Sonuna kadar. — Üyle ise dediğimi yapınız!. — Siz ne yapacaksınız?. — Ben de Monsenyör Sezarı hazır- Tadığım bir pusuya düşüreceğim.. — Pek Alâ, azizim! Son ümidimizin sizde olduğunu unutmayınız! Orsini rüc'at borusunu çaldırarak sağ kalan askerle Cehennem boğazına girdiği sırada Ragastan da son hızla harp meydanından uzaklaştı. - Yarım sant sonra — yaylanın dik yamaçlarını tırmanmağa başla- muşti. Yamaçlar dik olduğundan al- Şıığı İnmeğe mecbur oldu. Kapiten e e .. 0 0 2 — arkasından geliyor ve sahibini kaya- lar arasından takip ediyordu. Bu su- retle bir saat yokuş çıkarak nihayet Ragastan yaylaya vardı. Bu sırada Sezarın, ordusuyle Cehennem boğazı- na girmeğe başladığını gördü. Ragastan bir dakika kadar Kapite- ni dinlendirdi. Sonra hemen atmna bi- nerek Kafa kayasına doğru süratle gitti. .. * Papaz Garkonyo geceyi pek rahat geçirmişti. Sabahleyin uyanarak kalk tı. Gerinip esnedikten sonra kahkaha ile güldü. Kendi kendine: — Sezarın yanında şimdi 20 bin as- ker var, müttefikler ne müthiş bir mağlubiyete — uğruyacaklardır. Ah Mösyö Ragastan işte bugün kıyamet kopacak!.. Sözlerini söyledi Papaz düşmanın mağlubiyetini sey- retmek ve Ragastanın sağ kalanlar n- rasında bulunup bulunmadığını gür- mek için iyi bir yer artmağa başladı Sonra Kafa kayası lokuntasına kadar gitti. Fakat orada da durmadı. Biraz daha uzağa giderek boğarzda geçecek şeyleri görebilmeğe elverişli iyi bir yer buldu Bu sırada harp başlamıştı. Asker- lerin naralarıı yaralıların çığlıkları Garkonyonun bulunduğu yere kadar geliyordu. Bu sırada saatler birer da- kika gibi geçiyordu. Papaz yemeğini de beraber getirmiş olduğundan kar- nınt doyurmağa başladı. Hem yiyor hem de muharebeyi seyrediyordu. Birdenbire sesler yaklaştı. Eğildi askerlerin kaçıştığını gördü. Bunlar müttefiklerin ordusunun ilk firarileri idiler. Bundan sonra bir çok kıt'alar silâhlarını atarak kaçmağa - başladı- lar. Bir sürü halk yaralıları, ölenleri çiğneyerek Monteforteye doğru koşu. yorlardı. Garkonyo sevincinden çıldırmak derecelerine gelerek : — Dediğim oldu.. Fakat Ragastanı Ö İ AAA #Ma_&_wmığ—my