31 Mart 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ ' 31 MART — 1985 MABER — Akşam Postası . s e ——— — anlıcadan Türkçey Tn Osm 1 — Öz Türkçe köklerden ge - len sözlerin karşısına — (T. Kö.) beldeği (alâmeti) — konmuştur. Buıilırın her bîl’i hı.kkında sırası ile uzmanlarımızın (mütehassıs) yazrlarını gazetelere vereceğiz . 2 — Yeni konan kırşıhklı_fm_ iyi ayırt edilmesi için, — gereğine göre, fransızcaları yazılmış. ayrıca örnekler de konulmuştur. 3 — Kökü türkçe olan kelimele- vin bugünkü işlenmiş ve kullanı - lan şekilleri almmıştır: — Aslı ak olan hak, aslr ügüm olan hüküm, türkçe “çek,, kökünden gelen şe- kil gibi.. " Bedeni — Bedensel — (Fr:) Cor- poret A Örnek: Bedeni itinalarla kend:n— korumak, yalnız kendlı; nefsine _değlî, bütün yurda faydalı bir iştir — Pe- densel y'ö;enleig kendini koı-ur_fu.!_k— yalnız kendi özüne değil, bütün yurda faydalı bir iştir. » Bed'etmek — Başlamak Bedi — Başlama Bedevi — Göçer, göçebe ” Nomade Bedhah — Kötücül — (Fr-) Mal- veillant Örnek: Bedhah olan insanu'ı_ak" beti iyi olmaz ” Kötücül olan insa- nın sonu iyi olmaz, Bedhahlık — Kötücüllük — Malveillance Örnek: Bedhahlık eden, kendine eder * Kötücüllük eden, kendine eder. Bedhu — Huysuz, kötühuy Bedia — Bediz — (Fr.) Merveille (Fr.) (Fr.) Örnek: 1 — Buz deryaları üzerin- de tabiatın bir çok bedialarına tesa. düf olunur — Buz denizleri üzerinde türemin bir çok bedizlerine rasgeli- niır. 2 — Bu çalınan parça, bir bedia- dır — Bu çalınan parça bir bedizdir. ; Bedr — 1 — Bedir (T. Kö.), (2) 2 — Dolunay — (Fr.) Plein lune Bedreka — Kılavuz — (Fr.) Guide | Bedzeban — Kötüdil . Begayet — Pekçok Örnek: Düşman karşısında pekçok korkuya düşen — Müvacehei âdâda begayet duçarı havf olan Behadir — Bahadır (3) Behane — Bahane (4) — Prütexte Behemehal, beherhal — Her halde — (Fr.) En tout cas Beher — Herbir, her Behimiyet — Hayvanlık Bestialite Behre — Pay, üleş Örnek: 1 — Onun lisaniyat ilmin- den hiç behresi yok — Onun dil bi. liminden hiç üleşi yok. " 2 — İyiliklerinizden biz de behre- mend olalım — İyiliklerinizden biz de pay alalım (Fr.) - n niyle (Bağana) dır. (2) “Çehre,, anlamına olan — “bet (bed),, ile *gibi,, anlamını da veren “ir, ar, er, ır, ur, ür” sonekinden ya- pılma bir türk kelimesidir. Bu kelime- nin ayrıca (Radlof. IV.) de “bedır,, şekli de vardır ki mecaz olarak “ziy- net, tezyinat,, anlamına gelir. (3) Kelimenin Türkçe eski şekli ay- niyle (Bağatır) dır. (4) Kelimenin Türkçe eski şekli ay- Beht — Şaşkımnlık — (Fr.) Etonne- ment Behte uğramak, mephut olmak — Şaşakalmak Beis — Zarar (T, Kö.) Örnek: Bu işi yapmanızda hiç bir zarar (beis) görmüyorum. Bekâr — Ergen — (Fr.) Celibataire Belâ — Belâ (T. Kö.) Belâgat — Uzdillik — güence | Örnek: Bu hatip belâğatiyle hepi- mizi teshir etti — Bu aykaç uzdilli- giyle hepimizi büyüledi. Beliğ — Uzdil — (Fr.) Eloguent Örnek: Onun kadar beliğ adam pek az bulunur — Onun kadar uzdil adam pek az bulunur. Belâhat — Aptallık, alıklık — (Fr.) Idiotie , Belde (Medine anlamına) — Site (T. Kö.) — (Fr.) Cit& Belde (Şehir anlamına) — (Şar'dan) — (Fr.) Ville (Fr.) Elo- Şehir Bel'etmek — Yutmak — (Fr.) En- | gloutir Bel'um — Yutak Benam — Ünlü ...... Örnek: Yiğitliğiyle ünlü — Şeca- | atiyle benam Bend — Bağ — (Fr.) Lien Bend (Su bendi anlamına) — Bü- get — (Fr.) Barrage Bende — Kul, köle — (Fr.) Esclave Bönder — İşlek iskele — (Fr.) Ville maritime, port de commerce Beni — Oğullar — (Fr.) Fils, en- fants Örnek: Beni İsrail ” İsrail oğul- ları Ber — Üzre, gibi Bervechi ati, bervechi zir — Aşağı- da (Bak: atiyen) » ber — Göğüs Örnek: Semenber — Ak göğüslü - ber — Alan, götüren, getiren Örnek: Dilber — Gönül alan, — Peyamber — Haber getiren Beraber — Beraber (T. Kö.) Beraet — Berilik, aklık — (Fr.) Ac- gulttement Örnek: Onun beraetine — bütün onu bilenler şahittir — Onun berili- ğgine bütün onu bilenler tanıktır. Beraet — Berilenme, Aklanma Beraet etmek — Berilenmek, Aklan- mak — (Fr.) Etre acguitt Örnek: Beraet etmesinden çok se- vindim — Aklanmasından çok sevin- dim Beraeti zimmet mazbatası (5) — Berilik keadı, aklama keadı Beraet (Masumiyet anlamına) — Arıklık — (Fr.) Innocence Berakis — Tersine — (Fr.) â Ven- vers, par contre Örnek: Meseleyi berakis edelim — Sorumu tersine çevirelim. Berat — Berat (T.Kö) — Brevet Beray — İçin Örnek: Oraya iş için gitti — Ora- ya berayi maslahat' gitti. Bereket — Bereket (T. Kö.) Berf — Kar — (Fr.) Neige Bergüzar — Andaç — (Fr.) Souve- nir Örnek: Şu el yazınız, müsaade e- derseniz, bende bergüzarınız kalsın (5) Türkçe temiz anlamına gelen (arr) sözü Arapça (âri) nin kökü ol- duğu gibi Türkçe (Beri) sözü de Arap ça (Beraet) ten gelen (Beri) nin kar- şılığı ve köküdür. Eskiden halk ara- sında “Aman, şu dertten beri olayım da ne olursa olsun,, gibi sözler yay- klavuzunu neşrediyoruz gındi. — Şu el yazınız, izin verirseniz, ben- de andacını kalsın Bergüzide — Seçkin — (Fr.) Select Örnek: Asarı bergüzidesiyle şöh- retşiar olan ” Seçkin izerlerile ün alan Berhava etmek — Uçurmak — (Fr.) Faire sauter Örnek: Ufak bir dinamit koca bir kaleyi uçurdu (berhava etti) Un peu de dynamite suffit & faire sauter une grande forteresse Berhava olmak — Uçmak, baoşa git- mek — (Fr.) Saüter Beri (Münezzeh anlamına) — Arı, - beri (T. Kö.y—(Fr.) Exempt, affran: ehit Örnek: Kâffet mesaviden beridir — Her türlü fenalıktan beridir. Beriyüzzimme (Beraet kazanmış) — Berilenmiş, aklanmış — (Fr.) Ac- guülttü Berid — Ulak — (Fr.) Messager, Courrier Berin — Yüksek Beriye — Çöl — (Fr.) Dösert Berk — Şimşek — (Fr.) .Belair Berk — Yaprak — (Fr.) Feuille Berkarar olmak — - de durmak — (Fr.) Se maintenir . Örnek: Düşüncesinde duruyor ” Fikrinde berkarardır. Berna — Genç Berr, Berri — Kara Berrak — Duru — (Fr.) Limpide Örnek: Berrak bir sema altında meşcerede keştügüzar etmek ” Du- ru bir gök altında ağaçlıklarda gezip 232 biraz açığa ayrılmıştım. _Bırdeı.ıbıre[ yirmi adım kadar ileride siyah bir şe- yin kımıldadığını gördüm. Bir bakışta hayvanı tanıdım. Anlıyorsunuz dyn, hayvandan maksadım Garkonyo dıır. Herif deli gibi atılıyordu- Arkasın da_ır yürüdüm, Ve tam kahkaha ile giğ[ i: ğü sırada yetiştim. Lokantanın u r fağından koca bir çekiç yakaladım; merdivende papazla bir kapıştık. Son- rasını siz de biıiyorsunuıl — Sağ ol cesur arkadaş!- Canımı ikinci defa olarak sana borçluyum. — Çok iyi söylüyorsunuz amma, ben size daha başka şeyler de borçluyum.. Henüz lütfunuzun minnettar! bulu- nüyorum !.. — Ha aklıma geldi! Kapiten nere- de? — Aşağıda — görünen şu ağaçlara bağladım. h — Pek âlâ! Onu Monteforteye 80" türürsün! 3 — Ya siz nereye gideceksiniz Şöval- ye? : — Ben boğazdan geçerek dönece- ğim, ! Ragastan, berhava ettiği ilk. lâğı- mın ilerisinde bulunan yayla şemm- na giderek süratle boğaza — İnmeğe başladı. *t K * ü i dur- Aşağıda müttefikler ordusu muştu. Biribirinin ardı sıra duyulan bu gök gürültülerinden evvelâ bir şey | anlıyamamışlardı. Fakat taş yağmu- ru yağdığını ve koca kayaların parça parça olarak Sezar ordusunun üzeri- ne düştüğünü gördükleri zaman ge- vinçle bağırdılar. Bütün ordu Monte- fortenin kurtulduğunu ve Sezar ordu- sunun mahvolduğunu anlamıştı. Bunun üzerine herkesi bir sevinç kapladı. Asker, şehri kurtaran meç- hul kahramanı alkışlıyordu. Sağ - ka- İan zabitler bir yere gelerek hem düş- manın bozüluş ve kaçışını seyrediyor, BORJİYA ve hem de yıldırım gibi gürleyici şey-| . ni kurtarmak için ortaya çıkan ada- mın kim olduğunu biribirlerine soru- yorlardı. İşte tam bu sırada yaylanın üstünden bir adamın aşağıya inmekte olduğunu gördüler. Örsini: — Bu gelen Ragastandır.. Halbuki ben onun yaşadığından hemen hemen ümidi kesmek üzereydim, dedi, Ragastan ismi ağızdan ağıza do- laştı. Şövalye aşağıya varınca yere sıçramak için vakit bulamadı., Binler- ce kol ona uzandı. Yakaladılar, ku- âakladılar. Herkes bir kere sarılıyor- u. Sevincin doğurduğu heyecan biraz yatışınca Monteforteye doğru yola çıkıldı. Bir ata atlıyan Ragastan harbi kazanmış bir başkumandan gibi baş tarafta yürüyordu. Bunu bütün asker ve zabitler istemişlerdi. Şövalye, kalbi şiddetle rptı halde Kont Almanın sarııymıı.çad::ğııîıı ilerledi. Kendi kendine: — Artık Prensesle evlenecek ne bir | Alma, ve ne de bir Manfredi kaldı. dedi. Bu sırada sarayın muhteşem mer- divenine varmışlardı. Primveri gör- mek için gözlerini kaldırdı, Fakat Be- atris oralarda voktu. Ragastan: — Tabit babasıyle kocasının öldü- günü işitmiştir, dedi. Hayvandan iner inmez mevcut ku- mandanlar etrafına toplandılar ve Örsini : — Geliniz Şövalye! Bundan sonra dul kalarak Kontluğun biricik hâki- mi olacak olan Madam Beatrise mu- harebenin tafsilâtını, olan biteni an- latmak şerefi sizidir! dedi. Ahali büyük meydanlığa yığıldığı sırada Ragastan da etrafında Senyör- ler ve kumandanlar olduğu halde hü- yük merdivenden çıktı. Kalbi artık bütün şiddetiyle çarpıyordu. Hepsi dolaşmak Berren — Karadan — — (Fr.) Par terre (Devamı var) aa ** Çfç"'-—' MA ei Hd DUi aa dlükeüdeki ! BORJİYA 9909 O vakit Ragastan eğildi, kana bu- lanmış bu mühterem başı — kaldırıp tam kurşunun isabet ettiği yeri öptü. Ayağa kalktığı zaman ağzı kandan kıpkırmızı ve yüzü mosmor kesilmiş, korkunç bir hal almıştı. Etrafına baktı. Kapiteni — gördü. Prensin geniş kılrcını alarak hayvana atladı Zihni, biribirine zıd düşünceler altında ezildiği halde bulunduğu mev- kii bir gözden geçirdi. Sağ kalan zabitler toplandılar. Mu- harebe kaybedilmiş, mağlubiyet panik şeklini almıştı. Askerler silâhlarını a- tarak, boğaza doğru seğirtiyorlar, her taraftan kaçıyorlardı. Ragastanın yanında bir ses: — Eyvah mahvolduk!.. dedi,. Şövalye başını çevirince Orsiniyi gördü., Orsini sözünde devam ederek: —Sezar şimdi Monteforteye yürü- yecektir.. dedi. Ragastan: * — Onu, bu suretle harekette serbest bırakmalı.. Cevabını verdikten sonra yavaş sesle Ürsiniye: — Aziz dostum! Elinizden geldiği kadar askeri toplayıp boğazın içine doğru rücat ediniz.. Sezar sizi Monte- forteye kadar takip etsin! Sözlerini söyledi a — Anlıyamıyorum !.. — Bana itimadınız var mı? — Sonuna kadar. — ÜÖyle ise dediğimi yapınız!. — Siz ne yapacaksmız?. — Ben de Mönsenyör Sezarı hazır- ladığım bir pusuya düşüreceğim.. — Pek âlâ, azizim! Son ümidimizin sizde olduğunu unutmayınız! Orsini rüc'at borusunu çaldırarak sağ kalan askerle Cehennem boğazına girdiği sırada Ragastan da son hızla harp meydanından uzaklaştı. Yarım saat sonra — yaylanın dik yamaçlarını tırmanmağa başla- mıştı. Yamaçlar dik olduğundan al- tından inmeğe mecbur oldu. Kapiten - y l iyçlln FÜY # T e e4e arkasından geliyor ve sahibini kaya- lar arasından takip ediyordu. Bu su- retle bir saat yokuş çıkarak nihayet Ragastan yaylaya vardı. Bu sırada Sezarın, ordusuyle Cehennem boğazı- na girmeğe başladığını gördü. Ragastan bir dakika kadar Kapite- ni dinlendirdi. Sonra hemen atına bi- nerek Kafa kayasına doğru süratle gitti. » & & Papaz Garkonyo geceyi pek rahat geçirmişti. Sabahleyin uyanarak kalk tı. Gerinip esnedikten sonra kahkaha ile güldü. Kendi kendine: — Sezarın yanında şimdi 20 bin as- ker var, müttefikler ne müthiş bir mağlubiyete — uğruyacaklardır. Ah Mösyö Ragastan işte bugün kiyamet kopacak!.. Sözlerini söyledi Papaz düşmanın mağlubiyetini sey- retmek ve Ragastanın sağ kalanlar a- rasında bulunup bulunmadığını gör- mek için iyi bir yer ar#mağa başladı Sonra Kafa kayası lokantasmma kadar ' gitti. Fakat orada da durmadı. Biraz daha uzağa giderek boğazda geçecek şeyleri görebilmeğe elverişli iyi bir yer buldu Bu sırada harp başlamıştı. Asker- lerin naraları yaralıların çığlıkları Garkonyonun bulunduğu yere kadar geliyordu. Bu sırada saatler birer da- kika gibi geçiyordu. Papaz yemeğini de beraber getirmiş olduğundan kar- nınr doyurmağa başladı. Hem yiyor hem de muharebeyi seyrediyordu. Birdenbire sesler yaklaştı. Eğildi askerlerin kaçıştığını gördü. Bunlar müttefiklerin ordusunun ilk firarileri idiler. Bundan sonra bir çok kıt'alar silâhlarını atarak kaçmağa başladı- lar. Bir sürü halk yaralıları, ölenleri çiğneyerek Monteforteye doğru koşu- yorlardı. Garkonyo sevincinden çıldırmak derecelerine gelerek : — Dediğim oldu.. Fakat Ragastanı

Bu sayıdan diğer sayfalar: