31 Mart 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

31 Mart 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

31 MART — 1985 Yazan: Kadircan Kaflı İ o. c u Ş.î'uruk Dr_niı Romanı Ali reis Rozaryonun daha çok söylenmesine vakit bırakmadı Rozaryo ellerini uğuşturuyor, eğilip bükülüyor, iki kat oluyor: — Şey.... orada.... oradan.... Diye kekeliyordu. — Onu öldürdüler!.. Diyemiyordu. Çünkü ne oldu- ğunu o da bilmiyordu. Sadece bu kotranın Marki Valeryo'nun d_e' nize açıldığı kotra olduğuna hiç şüphesi yoktu. Fakat buraya na- sıl gelmişti?... Bu noktaya da bir türlü akıl erdiremiyordu. Bunun — için de Markiz Valeryonun önünde, Ve- | nedikli zabit ve askerlere bağı- ra bağıra söylediklerini tekrar ediyordu. Ya bu haber genç kızı fena halde sarsarsa... Yıhu(_Mor- | ki Valeryo ansızın çıkıp R*-'"."C_-— | Önünde öyle çapraşık bir iş ve öyle yaman bir şüphe vardı ki bir türlü ikisini biribirine uy- duramıyor, kararımı veremiyor- - | du. | Ali reis Rozaryonun daha çok söylenmesine vakit bırakmadı. Zabite dönerek: — Şimdi şüpheniz kalmadı. Gene şerefli bir şövalyeyi kara- kola kadar sürüklemek ve onu halkın önünde küçük düıümck sevdasında değilsiniz, sanırım |. Dedi. Zabit: . — Ne bileyim?.. Der gibi omuz kaldırdı. Graç- yozaya baktı. Ali reis, kılıcını kınına soktu, şapkasmı yerlere kadar eğerek genç kızı selâmladı: — Rica ederim — muhterem Markiz hazretleri, yorulmayınız...| Hemen gidelim... Bu zavallı ada- mın delirdiği ve saçmaladığı an- laşılıyor... Rozaryo atıldı: — Ben... ben mi deliyim!.. Ha- yır!... ben yalan söylemiyorum.. Graçyoza onun sözünü kesti: — Anlaşıldı. Haydi hemen ko- nağa git orada beni bekle!.. Dö- nüşte seni çağırtacağım. O za - man söyliyeklerini söylersin!.. — Fakat gidiyorlar... Bunlar.. Bunlar kaçarlarsa... Zabit bu sözün üzerinde dur- du. Genç kız gülümsedi: — Şövalye Beneventi'ye arka- daşlık edeceğim... Dönünceye ka- dar yanımdah ayrılacağını hiç ummam... Öyle değil mi azizim şövalye?... — Elbet... elbet Markiz hazretleri!... — O halde uşağınızla haber gönderin de gondol konağa dön- | sün!.. Bu kotra gerçekten çok | güzel... Gezintiyi onunla yapmak | istiyorum... Siz buna ne dersiniz? — O kadar iyi kalplisiniz ki.. Bana şeref veriyorsunuz!... Gondol konağa döndü. Kotra, Ali reisle iki arkadaşı - nr ve Graçyoza'yı alarak denize | açıldı. Artık her taraf kararmış- tı. Ufukta yuvarlak bir ay görün- dü. Deniz pulları, gümüşlendi. Ali rcis kotrada genç kızın ra- muhterem hat etmesi için güzel bir sedir korkuyu düşünerek geniş geniş nefes alıyordu. Şimdi yaşayışını, yarınını, her şeyi bu genç kiza borçluydu. Onun temiz ve güzel kalbi, A. li reis için kim bilir ne iyi duy - gularla dolu idi. Genç kız şendi. Denizden, havadan, rüzgâr - dan, aydan ve her şeyden konu - | şuyorlardı. Fakat biraz evvel rıhtımda geçen vak'ayı hiç biri anmıyordu. Sanki o korkulu rüyadan ikisi de alabildiğine uzaklaşmak isti- yorlardı. * * * Kara Yusufla Sansarın gözle- rinin içi gülümsüyordu. Tasarla- dıkları işin bu kadar kolay ve ça- buk olacağını, hele rıhtımdaki korkulu halden kurtulacaklarımı pek az ummuşlardı. Güzel bir yaz gecesinde ve taş- | kın bir ay ışığında yelkeni aç - mışlar, güzel bir rüzgâr altında açıklara doğru gitmeğe başlamış- lardı. Ve Yusuf kendi kendine şöyle düşünüyordu: — Bu Venedik güzeli, böyle alabildiğine açılmamızdan şüp - helenirse.. Onu bağlamak ve kot- ranın teknesine atmak güç bir iş değil amma, bu işi daha uzak- larda ve Venedikten görünmiyen | yapacağımızı şaşırdık... MABER — Akşam Posfası * Sikâyetler, temenniler Maaşları verilmiyen ateşçiler Dün matbaamıza Vapurculuk Şirketi işçilerinden — ateşçi İhsan isminde biri gelerek şu şikâyette bulunmuştur : “- - Ben ve arkadaşlarım Va - purculuk Şirketinin Güneysu va - puru tayfalarından iken üç ay - danberi maaşımızı vermedikleri gibi üstelik de birer aylık maaşı - mızı kesiyorlar.. Niçin diye sor - duk: — Kumpanya böyle karar ver - di. Bütün gemi mürttebatından bi- rer maaş kesiyoruz. Çalışmak is - | temeyen çıksım, gitsin.. Dediler ve on para da vermediler.. Vapurcu - luk Şirketi ateş karşısında bizi ge- ce gündüz, cuma pazar çalıştırdı « ğt halde para vermiyor.. İşicabı da'ma — deniz üzerinde seferde olduğumuzdan mahkeme- ye de müracaat edemiyoruz.. Avu- kat tutacak paramız da yok.. Ne Eskiden bu gibi şikâyetlerimize Liman İda- resi bakardı. Şimdi burası “elimiz- de hakkınızı arayacak salâhiyet ve caat ediniz..,, diyor.. Dertlerimizi gazetenize yazarak nazarı dikkati celbetmenizi rica ederiz. On senelik maaşlar Eyüpte oturan polis mütekait- lerinden Ahmet Rüştü gazetemi- ze gönderdiği bir mektupta di- yor ki: “929 senesinde tekaüt edildim, 133 kuruş maaş almaktayım. Bu paranım, bilhassa aile sahibi, bir adamı, geçindirmekten çok uzak olduğunu söylemeğe lüzum gör- yerlerde yapmamız iyi olacak.., | müyorum. Ben ve benim gibi bir Graçyoza şendi.. . Gülümsiyor, vakit vakit başını kaldırarak yusyuvarlak aya bakı « yor ve o zâaman yüzü, ışıktan ö - rülmüş gibi büsbütün ağarıyor, ilâ- bi bir hal alıyordu . Sonra boydan boya denize göz gezdiriyor, esen rüzgâra karşı dö - | nüyor, bağrını bol ve temiz hava ile şişirerek: — Ne güzel bir gece.. gemici olacağı geliyor!.. Diye söyleniyordu. Fakat Ali Reis düşünüyordu , O zamana kadar geçen hayat, bir sis arkasındaki hayal oyunları gibi gözünün önünden gidiyor dü... Ne zmandanberi beslediği arzu- ya ermişti.. . Fakat rıhtımda kotrayı tanıyan gemici neler söylemişti?. İşte gene işin en olgun zamanın da önüne bir aksilik — çıkmıştı ... Eğer Şeytan adasında — öldürülen adam, Valeryo ise, emekler boşa gitmiş demekti, İnsanm Valeryo öldükten sonra Graç- | | yozayı kurtarmak için Venedikli - ler acaba Şahin reisi verecekler miydi?. Eğer Şahin re's şimdi Va- leryonun iyi dostu olan Toskona dükasınm veya Papanın eline ge- çerse işler büsbütün sarpa saracak- (Devamı var) çok mütekaitler, dul kadınlar üç ayda bir 10, nihayet 25 lira para almaktayız. Bu paranın on seneliğini birden verip maliye ile alâkamızın kesileceği söy - lenmişti. Bari bu yapılsa da biz de elimize — toplu geçecek para ile bir iş yapmak — imkânını bulsak. Bu suretle — üç ayda cüz'i bir para almak için günlerce uğ- wu, bir çok memuru işgal et- meyiz.,, »x* Okuyucumuz bu dileğini bildir- dikten sonra kendisinin ve kendisi gibilerin vaziyetleri üzerine naza - rı dikkati celp etmemizi istemek- tedir. — Arzusunu mektubundan gazetede bahsetmek suretiyle ye- rine geliriyoruz., ge — Üroloğ — Operatör (Hi Doktor Kemal Ozsan Karaköy Topçular caddesi No, 34 Telefon 41235 HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Tolgraf Adresi: İSTANRUL HABER Telefan — Yazı: 28878 — fösre: 24970 ı ABONE şnnı'ı—.:ıîı_! $ 1o 8 6 dtaylki Türkiyes 120 830 660 1230 Kerş.i Benebir 150 445 840 16i0 İ İLÂN TARIFESi Ticaret iUünlarmın satırı 12,50 Resmal İlünlar 10 kuruştur. HASAN RASİM US Basıldığı yer: — (VAKIT) Matbaası g)| önüne giderek baktı ve Geçiren : NA-BI — Tatmak mı? Aman yarabbi.. Tatmak benim için çok büyük bir zevk ve saadet olurdu.. Amma ne yapayım!... O ne bakışlardı... O ne gözlerdi!.. — Ne diyorsun? Helvanın gözü mü var?, — Sana helvadan — bahseden var mı yahu?. Komşumuzdan, kar- | şıdaki odada oturan genç kızdan | bahsediyorum.. Merdivende ona rastladım.. — Şimdi onun — sırası mı be?.. Durma.. Haydi yemeği hazırla!. — Selâm verdim.. Ve... selâm- mı aldı... — Bunda şaşılacak ne var ?. — Evet.. Şaşılacak bir şey yok amma, selâm verirken çok güldü . — Tabii gülecek.. Seni bu hal - de gören ya gülecek, ya ağlaya - cak!.. — Dinle beni... Daha bilmedi « ğin bir şey var!.. — Nedir 07. — Yanaklarında iki tane çukuru var!.. — İki çukur mu? Sahi mi?. O halde haydi yemeğimizi yiyelim ! — Evet, yiyelim.. Lâkin Nejat ben galiba komşu kızına âşık ol - dum!.. — Ne istersen ol.. — Sana kim karışabilir... İster ol.. İster olma.. Bu senin bileceğin şey.. — Muhakkak âşık oldum.. Çok- tanberi âşık olmamıştım.. Buna cidden çok da ihtiyacım vardı. — Seni meneden kim?, — Fakat bu defa kimseye kap - tıramam... Yağma yok... Ben âşık olayım.. Seveyim.. Sonra benim elimden kapsınlar. İşte bu olmaz . — Yahu!, Sevdiklerini ben ne zaman elinden aldım?. — Sen aldın demiyorum.. Şim - di sen romanını düşünüyorsun .. Senin aşkla, sevda ile uğraşacak vaktin yok... — Bunu yapsa yapsa Ali yapar.. Ben bir kadma âşık oldum, be ğendim mi, hemen kancayı takar, bir de bakarım bizim sevgili Ali Cengizle figirdiyor. — Açık göz ol.. Ondan evvel sevilmenin yoluna bak.. — Şüphesiz böyle yapacağım... Ah! Komşum.. Güzel komşum .. İki arkadaş karşılıklı oturarak yemeklerini yediler.. Aşk karnını doyurmamıştı.. Ne var, ne yoksa hepsini s'lip süpürdüler. Artık yi- yebilecek bir şey kalmamıştı.. De- mir kalktı.. Kırık ayna parçasının âşıkane bir ah çekti... Mırıldanıyordu: — Filhakika beni böyle kirli bir | bluzla ve ayaklarımda — terlikle görmesi... Fakat bu görünüş, her halde Ali cengizin gürültüsünden daha iyi dir. Öyle değil mi Nejad?. — Belki... — Nejad senin galiba onun hak- ! kındaki düşüncelerin fena.. Söyle- | sene... r — Hiç bir fikrim yok... — Onu | bir gün geçerken gördüm.. Dikkat bile etmedim... — Tanırsan korkarım, derhal â- şık olursun.. — Yooo... Ben senin gibi öyle birdenbire parlamam.. — Gidip merdiven başında dö- nüşünü bekleyeceğim.. — Olabilir.. Gördüğün zaman | ne diyeceksin?. — Selâmlayacağım. , . - n — — -— — ğwwe'CEEHDELI Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı Ali Cengizin başından geçenler T U KLER İ KTRREEEİLİRARMELERİEREM KELUKARRERRRRZİ — SDi — Yahu, senin selâmdan başka bir şey bilmediğine hükmedecek.. — Kapı önünde ilânı âşk ede- cek değilim ya?, — Ali Cengiz olsaydı böyle ya- pardı!.. — Hiç şüphe yok... Hem de bir bardak su içiyormuş gibi ilânı aşk eder. Fakat ben bunu yapamam. — Senin korte yaptıklarını e- linden aldığıma bakılırsa senden daha becerikli olduğu — muhak- kak... . — Ben aşkımı bir yumak ipe benzetirim.. Çektikçe — çözülmeli ve çözülmesi uzun sürmelidir. Ak si halde bunda bir tat bulamam, — Sen istediğin kadar uzat, sar, tekrar uzat, sar... Beni rahat bı - rak... İşimi bitireceğim .. Nejad tekrar yazısıma başladı .. Demir ayna parçasının karşısında saçlarını düzelttikten sonra mer - divenlerden birinin çıktığını işitti. Kalbi şiddetle çarpmıya başlamış - tr. Fakat bu su getiren bekçiden başkası değildi. Kızdı ve odaya döndü. , Nejad: Ş v — Ne o, dedi. Kızdığına bakı « İırsa bu sefer sana ehemmiyet ver- mediği anlaşılıyor?. — O değil be.., Bekçi.. Taliim yok... Belki de bugün dönmiye- cek bütün gün ve gece merdiven başında kalamam ya!.. — Sana bir akıl öğreteyim mi? — Haydi canım Nejad senin ve- receğin akılların ben makul olaca ğma kaniim. a nBE e — Bir ilânı aşk;mektubu yazıp anahtar deliğine sok.. — Daha bir defa bile konuşma. dığım bir kadına nasıl ilânı aşk mektubu yazabilirim. İsmini bile bilmiyorum. — İlânraşk mektubu yazmak için ismini bilmiye ihtiyaç var mı? — Yok.. Haklısın.. Haydi sen romanlar yazmış bir üstadsın.. Ba- na bir ilânı âşk mektubu yaz.. — Arab harflerini okuyup yaz - masımı bilir mi bakalrm.. Rumca bilmamki yazayım?. Demiri derin bir düşünce aldı: — Evet, dedi. Rumca ben de bilmem. — Demek ki imkânsız bir şey.. Beni bırak da çalışayım.. — Çalışırsın canım.. Hele dur... Fransızca harflerle.. — Ha o başka... Olur amma sonra, Şimdi bırak da işimi yapa- yım!, . Demir merdivenler de gene bir ayak sesi işitmişti.. Kulak kabart- tız — Ah... Merdivenlerden biri çı - kıyor.. . Demir merdiven başına koştu . Kim olduğunu görmek için başını uzatıp baktı. Bu sefer de yukarıya çıkan aşağıdaki komşu ihtiyar Bo- dostu.. Tekrar odaya girerek ba « ğırdı: — Herkes geliyor, fakat o gel- miyor, gelmiyor... — Hâlâ Ali de gelmedi.. Gece yarısı oluyor, hâlâ ortada yok .. (Devamı var) D HRABER Istanbulun en çok satılan ha-; kikt akşam gazetesidir. İlânla - rmı HABER'e verenler kâr e - derler. İ avseneeRA senanecamLSeEneİ | Ş

Bu sayıdan diğer sayfalar: