3 Mart 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

' * — bem a b YAY CA FT ggg TİLERİN gı U eÜf d S —T K L , Polis Hafiyesi OTürk matbuatında bir yenilik olarak sayılacak bu roman. birinci Oıiefa“HABER,, de çıkıyor. Bu romanı bir sinema seyreder gibi takib o edecek, heyecandan heyecana düşeceksiniz. nn a #rTaSaAeEAAE L OO EACEREMA öldürüp altın yüklü bir gemiyi zahtetmçk için — yatını X: ediyorlar. M Gizli bir çete Pavrs isminde zengin bir adaf? hafiyesi zabtediyorlar. — Polis eldi 9 bunu haber alıyor. Hırsızlar da gemiyi İYİLİK YAPDIN DELİKANLI,. N YOLCULARI ÇAĞIRIN Hİ VETEHKLİKENİN GEÇTİ- GİNİ HABER VERİN AH, ALFRET SERBEST VE RAHAT ol Kü | Wız CAKON TA- NIRDI- O DA DENİZ. DE BOĞULARAK bLDÜ BU ADAMLARI EDİNİZ, Ha ü - hağ a. KP S bi 180 BORJİYA ——— şündüğünden çok yüksekti. O ad sevi- yordu. Aklı, siyah gözlerinin ateşini “kalbinde heran için duyduğu Prim- ver'deydi. Bununla beraber kimseye bir şey söylemiyordu. —Tivoli Monte Forte yolu üzerin-' dedir. Sezar Borjiyanın ordusu da ta- bit buradan geçecektir. Topların, zırh h askerlerin geçtiğini — göreceğim... Şimdilik!.., Ragastan büyük adımlarla “Papa- nın köşküne doğru yürüdü. Ve bütün gün bu sayfiyenin etrafında dolaştı durdu, Akşam üstü otele döndüğü za- man arkadaşlarına: — Hele şükür! İyi şeyler öğrendik.. Şimdi düşmanımızın kuvvetini biliyo- ruz. Köşk ve etrafı 50 silâhlı korucu, 30 kadar uşak, 20 kadar kâtip, papaz, Senyör ve piskoposla dolu. Herhalde mühim bir kuvvetle uğaraşacağız. Fa- kat bunları temizliyeceğimiz muhak- larak: Ertesi günü gene erkenden sayfi- yeye doğru yola çıktı. Bir gün eyvvel bir uşaktan bir çok şeyler öğrenmişti. Büugün daha çok şeyler öğreneceğini Üümit ediyordu. Bir kayanın arkasına saklandı. Sık ağaç yapraklarını siper alarak köşkü “ve etrafını gözetliyordu. Tivoli yolu üzerinde ve daha yüksekte gizlenmiş olduğu için küşkün bahçesini görebili- | yordu. Ragastan bir saattenberi bulundu- ğu yerden sayfiyeye girip çıkanları seyrediyordu, Gayet yavaş — yürüyen bir ihtiyarın alnımı silerek kendi bu- Junduğu tarafa gelmekte olduğunu gördü. Bu ihtiyar köşk bahçesinin Ti- voli yoluna açılan küçük bir kapısın- dan çıkmıştı. Ragastan: —İşte bu pek işime yarayacak! de- di.. Hemen bulunduğu yerden çıkarak ihtiyara doğru yürüdü. Ve ihtiyarın şaşkınlığı daha geçmeden Almanca o- larak: ; —Bonjur efendim! dedi. Zaten BELKİ MN IĞNGI;NN bildiği Almanca bu kadardı. İhtiyar İtalyanca vevap verdi: — Anlayamadım efendim.. —Üyle ise İtalyanca söyliyeceğim.. Lâkin istediğimi iyi anlatamıyacağım için kusura bakmayınız., — Galiba yabancısınız?. —Evet, Almanım. Bazı işler için, ve bilhassa şöhreti bütün dünyayı tutmuş olan Papa Altıncı Aleksandr Borjiyayı hiç olmazsa uzaktan göre- bilmek ümidiyle Romaya gidiyorum. — Fakat delikanlı bu güzel emeli- nize varamıyacaksınız. Çünkü Papa şimdi Romada değildir. —Ah ne felâket?.. Ben o kadar yol- dan yaya olarak geleyim de bütün yorgunluğum boşa gitsin.. Ne felâket. — Muhterem peder burada köşkün- dedir., Fakat hiç dışarı çıkmıyor. — A,,, Bunu nereden biliyorsunuz?. Yoksa siz de ona mensup olmak şere- fini kazananlardan mısınız?.. — Ben Papanın Tivoli'deki köşkün- de bahçevan başıyım.. Bu yüzden onu her gün görürüm... — Bahçevan başısınız öyle mi?. Ah efendim! Benim de uğraştığım, tet- kik ettiğim san'at budur, Fakat bili- yor ımusunuz? Bu san'atin sırları gün dengüne ortadan kayboluyor. Kendi san'atinden bu şekilde bah- sedilince ihtiyarın koltukları kabar- dı: — Ne söylüyorsun delikanlı?. Sen de bu ilimle mi uğraşıyorsun?. —Evet.. Biricik işim budur. Şunu da söylemek isterim ki İtalyaya gel- mekteki maksadım hem Papayı gör- mek, hem de şöhreti Almanyada bile duyulan ve bilhassa Tivoli bahçeleri- ni görmektir.. Ragastan bu sırada şapkasını bü- yük bir hürmetle çıkarmıştı. İhtiyar büyük bir hayret ve sevinç içindeydi; —NAasıl?. Almanyada Tivoli köş- kiinün_ bahçelerinden — bahsediliyor ha?, » FAKAT BEN DAHA ÖLMEDİML J&mâunk ÖĞRENECÇEĞİM. KAPTAN | yi MÜHAFAZA f BELK KOCANİIZ İ BÜTÜN SERVETİNİ- SİZE BİRAKMADI- PANRS y SIZE YA- MIŞTİ. ŞEF PAY ASI GBU- |,; TUNL N ÖÜ UUNLA TEHDİD EDERE M SIL VERDİ VYATI ELİNDEN z ) Ş ALDI n h PAVRSIN SERVETİ KENDİSİNİN WA DEGİL KARDEŞİNİNDİ. ŞEF BUNUŞ MAran BILİYORDU. PAYRS K noııı , NİN ADINL ORTADAN KALÜL l' BENİM SERA AFFEDERSİNİZ. “îığîâ](âmg MÜTEESSİRİMİ: İvezim sıa BEŞ PA-— DEHKSTER SİLİ ST TİÇEKİ Aİ Nl'gl'lv ALÂKAİRASIZ Bi GÖRMEK İSTEL ö vLu DAR E- FFLE OLSANIZ YOR ... ; F DİYOR? | (İsiziNLE EVLE- Ü NWEC e H BURADA Ol- HAYDİ ŞİMDİ YZ ŞEFİ ARA- MADIĞIMI 5ö Ü LlEYiN. . BORJİYA VG — Mösyö! Yalnız Almanyada de- ğil, bütün dünyada bu bahçenin ismi meşhurdur... İhtiyar bahçevan gözlerini göke dikti. Şöhretin: şan ve şerefin kendi- sine vermiş olduğu zevk başını dön- dürmüştü.. Bir kaç dakika öylece kal- dı. Sonra dudakları üstünde bir gülüş belirerek: —Delikanlı! dedi.. Demek ki sen de bahçevan olmak istiyorsun?. — Evet., Bütün isteğim budur. Se- nelerce üzerinde uğraştığım bu san'- âatte muvaffak olacağımı sanıyorum. — Ağaç ve fidan aşılamayı bilir misiniz?.. —Bunda çok ustayım.. Armudu elmaya, limonu da portakala aşıla- mayı bilirim, — Hay Allah iyiliğini versin — deli- kanlı! Çiçeklerle de uğraştın mı?7.. — Hayhay.. Güllerin iki bin cinsi- ni, ıtırm üç yüzden çok fazlasını bili- rim, Bir menekşenin bir uğul otunun, bir karanfiiln kaç senelik olduğunu size söyliyeceğim gibi bir zambak ve- ya bir haşhaşın da bir bakışta han- gi cinsten olduğunu anlayabilirim, Papanin bahcevanı ağzını açarak bunu dinliyordu. Kendi kendine: —Bu delikanlı bir fen kumkuması imiş... dedikten sonra Ragastana tek- rar sordu: — Meyvalar hakkındaki fikriniz?.. —Oh!. Meyvalar!. Meyvalar!.. — Yoksa bu mühim. kısmı tetkik etmeği unuttunuz mu7. — Ben mi?., Yok canım!. Meyva- lar!.. Bu san'atimin en kıymetli ve en şerefli kısmıdır.. İsterseniz size bun- dan da bahsedeyim. ! İhtiyar büyük bir heyecanla atıl- t ; — Söyleyiniz!.. — Pek âlâ., Ben bir şey keşfettim, Bunu da söylerim, Yalnız gizli tuta- cağınıza dair bana söz veriniz!, ge Söz veriyorum !, —Dinleyiniz!. Dünyanın hiç bir ye rinde bulunmıyan bir cins şeftali keşfettim. —Bu mümkün mü?. İhtiyar oradaki kocayemişlerin göl- gesindeki bir taşa oturdu. Mesele bü- yüyordu.. Aklını başına toplamak is- tedi. Ragastan da onun yanıma ilişti: —Muhterem usta.. Yalnız uzaktan görmek için geldiğim Papanın bahçe- sini bana gösterebilir misiniz?.. İhtiyar hem sevinç hem de sıkıntı ile titredi. Sevincine sebep ömründe ilk defa olarak bahçevanlık Tuhunu anlıyan ve kendisine “usta,, diyen bir adama rastgelmesiydi. Sıkılmasma da Ragastanın arzusundan doğabilecek fenalıkları düşünmesi sebep olmuştu. Sövalyeye döndü.. Ve onu baştan a- şağıya kadar dikkatle süzerek: — Delikanlı, isminizi söyler misi- niz?., dedi. — Petros Mayipng Baunkişer. — Benim ismim de Bonifas Boni- façi'dir Mösyö Petros beni ümitsiz gö- rüyorsunuz değil mi7?. — Evet size rastladığım zaman yü- zünüzde derin bir keder okünuyordu. Sebeini öğrenebilir miyim?.. —Sizin gibi bir meslekdaştan hit bir şey saklamak istemem. Çok tuhaf- size karşı son derece bir itimat duyu- yorum,, | —Karşılıklı bir itimat.. Muhterem , üstadım !, ! İhtiyar bahçevan bu muhterem üÜs” | tadım sözünden çok hoşlanarak gayet yumuşak bir tavırla söze başladı: W — Mösyö Petros, Sizin diğer adını- .zı bir türlü beceremiyeceğim, Evvel şunu biliniz ki şeftali Papanın en € sevdiği bir meyvadır. Hattâ, aramız” da kalsın, zannedersem muhterem Pe- derimiz Tivoliye sırf şeftali yemek © çin geliyorlar!. — Ben de şeftaliyi bütün öbür meY” valardan çok severim!.. . — Parça parça kesilip üzerine t07

Bu sayıdan diğer sayfalar: