12 Şubat 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 ŞUBAT 1935 Yazan: ___'_:lircan İ(aflı öÖöcü HABER — Akşam Postası No. 23 Büyük Deniz Romanı Şeyh Ebussaid konağında o gün .. wU7-Uu düğün bayram vardı — Anneciğim!... — Bilsen ne kadar mesudum!... — Ben de... Ben de... Hep bu- Tun için, bugün için yaşadım... özleri yaşarmıştı. Sıcak göz Yaşları kirpiklerin arasında biriki-| Yor, birbirinden — ayrılmıyan bu! Sevgili yüzlerde, birbirine karışı- Yordu, Şimdi herkes susmuştu. Tıs yoktu. Etraftakilerin de gözleri yaşar- î!h- Onlar da sevinçten ağlıyor- d, di Seyh Ebu Said, Muraad reis ve | Fiğer büyükler de yere inmişlerdi. birini bütün kuvvetleriyle hıç- Şi hiçkıra kucaklıyan bu iki sev B linin etrafında, heybetli bir çer- Seve gibiydiler. Seyh Ebusaid herkesi o günkü Yemeğe ve eğlenceye çağırdı. Ka-: nlar kaynıyor, fırınlar ekmek ?eliştiremîyordu. Bütün Cezayir, Yediden yetmişe kadar — bayram Yapıyor, kırk yıl karın doyuramı- nlar, Şeyh Ebusaidin mutfağın- & tıka basa yiyorlar, içiyorlar- " cezayîr, en büyük zafer günle- ' Nde bile bu kadar coşkun ve yü- ;i' len bir bayram yapmış değil- öuy V Ali reis annesiyle beraher ha - © çekilmiş, ona başından ge - îş:l"i anlatıyordu. Sonra da ikide — Âh, babamla kardeşimi bu-| ı:q_ğ“m çok umuyordum. Fakat Ş h—ı *« Seni bulacağıma dair olan hn:'dle"im pek cılirihi. O "irtina- TaAvala, bir taş atar gib' — seni en_"& attıkları zaman, bilsen ne *Tin bir acı duydum ve kurtar - için arkandan koştum. Lâkin Arın öcünü alacağım... &en——- O ağaç parçasını her halde attm, değil mi?... Eğer o ol - “saydı, '“;l— H“er anne!... Onu basık bu- W Venedikli bir zabit attı sa- hu * Fek iyi bir adamdı. Sonra o- 'ilıdn bir dalga geminin güverte- B *n denize süpürdü. Zavallı!... o__Si_..__lhn“!tur sanırım... İirdimsığ olsaydı, onu kardeş bi- ** Ayşeden hiç bir haber a- din mı?,, bu:ı"--Fı.ka_t onu da bulaca ğım. Eig,m trm beni hiç aldatmıyor. Say y“l_dakî uğursuzluğa çatma- ğ ;“mdi Venedikte idim. Her Cıı“nh.ndin da bir iz bulmuş ola- — h. 'ltıne::: î_eık gemi ile — Venediğe ) öOlüme gitmekten farksız ld:â:)n“ söylüyorlar. Sem;i ) dar değil!... Ben oraya Hem ;___b"&ber girecek değildim. Tüyar, Mü göze almadıktan son- Ülüllı e elden gelir mi? Fetiğ. © Sözü Habibenin içini tit- LÜ %İğîl“.:;:.îlfmr göğsüne bastırdı, ,.h"'d la iş"ülliiym-, ve bir daha &u, F:n hiç bırakmak istemiyor- B * kocası ne olacaktı? Kı- Ka Pilir ne halde?.. — Oğlunu aktan — alıkoyamazdı. ) y Zaten, o günkü bütün — sevincine rağmen içinde, gene derin bir tasa vardı. Bu, Şahin reisle sevgili Ay- şenin ayrılık acısıydı. Ansızın me- sud olmak için onlara da kavuş - mak lâzımdı ve bu uğurda — hiç bir şeyden çekinmemeliydi... Dışarıda şen kahkahalar, ko - nuşmalar, gidib gelmeler, oyun - lar, gırla gidiyordu. Konağın dört yanı hâlâ büyük bir kalabalıkla çevrilmişti ve her an artıyordu. Âr- tık Cezayirin çarşısında ne kadar et, un ve zahire varsa Şeyh Ebusa- idin konağına taşınıyor, — sürü ile koyunlar getirilerek bu büyük bay ram gününün şerefine kurban edi liyordu. Ali reisin leventleri konağın bü yük selâmlığına ve çabucak boşal- tılan civardaki evlere yerleştiril - mişlerdi. Hepsi de şendiler. Yal- nız Kara Yusufun, günlerdenberi, güzel Stellanın denize bırakıldığı gecedenberi süren durgunluğu hâ- lâ geçmemişti. Hattâ Cezayir limanı, yollar.| konak ve konağın çok iyi bildiği koridor ve odaları onu büsbütün sıkıyordu: — Ah, eski günler!... — Aşksız, tasasız çocukluk günleri!... Bütün hayatı, tatlr bir rüya gibi önünden geçiyor, konağın iç nde ve kalabalığın arasında uykuda ge zer gibi dolaşıyordu. Onu tanıyan ihtiyar uşaklar: — Hoş geldin Yusuf!... — Hoş geldin!... Diyorlar, fakat o bunları sanki düymüyordu. Biran evvel çıkmak, denize a- çılmak, o kadar sevdiği güzel kızı bütün şu engin denizlerin — altını üstüne getirerek aramak ve bul:- mak istiyordu. Ümidi bir an azalmıyordu. Gele gele kendini harem kapı- sında buldu. İçeri girecek oldu.. Fakat vaktile istediği gibi — girib çıktığı bu kapıdan artık giremiye- ceğini anladı ve durdu. Oradan ayrılacağı sırada bir - denbire kapı açıldı ve Ali reis gö- ründü. Habibe de yanındaydı. Ali reis Yusufu görünce elini o- nun omuzuna koydu: -—Bak, anne!... Kara Yusuf bu- raymış... Ünu görmek istemez mi-| sin?.. — Nasıl istemem?... Kara Yusu- fu ben senden ayırdetmem ki... Benim bir oğlum da odur. Kara Yusuf başını eğmiş, Habi-' benin ellerini öpüyordu. Habibe onun sırtını okşuyor: — Nasılsın? İyisin ya!... Hoş geldin!... —Teşekkür ederim... Kara Yusuf başını kaldırdı. Bu iyi kalbli hanımının yüzüne bak- tı. Sanki onun bakışlarında kendi derdinin şifasını bulacaktı. Baktı... Uzun uzun baktı. O gözler... O kara, derin ve ışıltılı güzel Ş gözler... Onları çok iy biliyordu. Daha ilk görüşünde onların sürükleyişi- ne kapılmiş, onların hayalini ka - fasının içinde derin derin yaşat - mıştı. ( Devamı var ) Şikâyetler, temenniler Bir fırıncının fikri Fırıncı Mehmed Darcan gön- derdiği bir mektubta diyor ki: “Bundan bir müddet evvel ga- zetenizde bazı semtlerde ekmek fiatı belediyenin vermiş olduğu narhdan aşağı, — bazı semtlerde | narh üzerine satıldığını yazıyor - dunuz. Ben fırıncı olmak dolayı - siyle fikrimi söyliyeyim: — Bizim semtteki bütün fırınlar belediye - nin vermiş olduğu çeşniden bas - ton ekmek yapıyor ve belediyenin gösterdiği narh üzerine satıyoruz. Bize yakın olan semtlerde bilâkis hem çeşniden aşağı hem de vezni noksan olarak yapılıyor ve bir sü- rü masraflara girib bizim semtler- de ve bizim gibi iyi ekmek çıka- ran semtlerde hayvanlar sırtların- da ve çırakların küfelerinde narh- tan cüz'i olarak yani otuz kırk pa- ra noksan bir farkla — satıyorlar. Bizim temiz, gayet has çıkardığı- mız ekmeklerin satışına mani olu- yorlar. Halbuki belediye esk'si gi- bi ikinci nevi çeşnisi verse de bu ekmeklere de bir narh koysa, hem fırımcılar rakabetten, hem de ahali aldanmaktan kurtulmuş ol- sa, hattâ diyebilirim ki bu ikinci nevi ekmekler değil otuz kırk pa- ra, belki de daha aşağı fiatla sa- tılması temin olmuş olur.., İRabryo | Bugün 175 Khz. MOSKOVA, 1714 m. 17,30 Sözler, 18,80 Kızılardu için neşriyat. 19,30 Şarkılı konser. 22 Çokçe neşriyat, 23,05 İngilizce neşriyat, 24,05 Almanca neşriyat, 828 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 18 Sonatlar. 18,25 Kadın, 18,35 Sarkılar, Sözler. 19,15 Plâk,19,45 Konferans, 20 Şarkı- lar, sözler, 20,35 Klârnet müsikisi, sözler, 22 Chopinin — eserlerinden — koönser, 322,80 Fransızca konferans, 22,40 Şarkılar, 48 Rek- lâmlar, 23,15 Dans, Khz. PRAG, 470 m. 17 Ski reportajı, 18 Çocuk tiyatrosu, 18.80 Plâk, 18,40 Sözler. 18,50 Plâk, sözler, 19.05 Plâk. 19,10 Amele neşriyatı, 19,20 Almanca neşriyat, 19,55 Haberler ve salre, 20,25 As - | ker muzıkası, 21,05 Şarkılar (Piyano birli -| ğiyle). 21,45 Radyo piyesi, 28,15 Plâk, 23,30 Fransızca haberler. Khz. LEİPZİĞ, 382 m, 18 “Der klaine Sapperlot,, adlı iki perde - lik çocük operası, 18,50 Haberler, 19 Plâk. 19,40 Konferans. 20 Paul Linehenin idaresin- de filharmonik könser. 21 Haberler, 21415 U- lusal neşriyat, 21,15 Spor — sohbetleri, 23.10 Antoön Brucknerden romantik S - Dur sen - fonisi. 28.10 Haberler, 238,20 Plâk ile şiirler. 24 Gece koönserl. . 5A5 Khz. BUDAPEŞTE, 550. m. 18 Örkestra — könseri, 19 Amele saati, 19,80 Çingene musikisi, 20,10 Konferans. 21 Plâk, 22 Dış siyasası. 22,20 Piyano birliğiyle şarkılar, 22,56 Haberler, 282,10 Piyano birli- giyle şarkılar, 22.56 Haberler, 30,10 Piyano konseri, 24 Caz. 1,05 Haberler. T;UPON 39 13-2.935 Lez HABER Akşsşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ - S — —— —— Telgrat Adresi: İSTANBUL HABEH Telefon — Vazıt ESRT9 — İdare: T4rt0 ABOÖNE ŞAÂRTLARI E NL 58. 86 12 ayıt Türkiye: 120 850 660 1250 Krş. Benebi:. 150 Gi K40 1610 ILÂN TARIFESİ Ticaret Uânlarının satırı 12,56 Kesmi İlânlar 10 kuaruştur. Sahibi ve Nesriyat Müdürü: HASAN RASİM US Bazılaığı yer: (VAKIT) Matbaası ( Vâ- Nü ) — Ben... Zira, ben de ona ben- ziyorum..: Siz, beni de onu da ta- nıyamazsınız... Zira, bize hariçten bakıyorsunuz... Siz, demin, benim bir para faciasiyle karşılaşacağım- dan korkuyordunuz.. Halbuki, bu, beni tehdid eden tehlikelerin en küçüğüdür... Bizi tehdid eden pa- ra faciası değildir... — Yok canım?... — Anlamıyor musunuz... Bizim gururlarımızla ihtiraslarımız ara - sında daimi mücadeleler vardır. Sonra, yaşamak için şahsi itibara ihtiyacımız vardır. Vahid, bana, sizin servetinizden hiç bahsetme- di. Lâkin yemin ederim ki, sizi batırdığını hatırlamıyordur bile... Korkuyor. Uçurumun kenarında - dır ve artık başı da dönmüyor. — Teşbihlerden nefret ederim. Korktuğu nedir?. — Korktuğu kendidir... Nite - kim, sizi de, kendinizden korkar - ken gördüm... İlk zamanlar böy - leydi... —Ben de kendimden kor - kardım! " “Bazı akşamlar, oraya gidece- ğimi düşününce, gitmeyim, de- rim,.. Ve hakikaten de gitmemem lâzımdır... Buna karar vermişim- dir... Fakat, ben gene beni sürük- lerim.-.. Bu sürükleyici ve irademi yenici kuvvetimden korkuyorum. Kâmile güldü; fakat Ferid, bü- nun, istihza mı yoksa heyecan mı ifade ettiğini anlıyamadı, bir sü- küttan sonra, genç kadın sordu: — Neyle yaşıyor? — Kendisine verilen parayla. — “Verilen,, n& demek?... Kim veriyor?.. Kadınlar mı? — Vahid kendisine para veril- mesini istemiyor, Kâmile! — Mademki size paradan bah- setmemiş, bunu nereden biliyor - — Bu hayatı sürmeğe artık da- sunuz?7. yanamadığını bana söyledi Ve siz şimdi bana niçin eski hayatını ar- tık yaşayamıyacağını anlatınız. Hiç değilse birçok sebeblerden bir tanesini söylediniz.. Fakat hükmü- nüzü derhal vermeyin, Kâmile! E- ğer arkadaşlarının yanına döner- se,ona,sizin — verebileceğinizden pek daha fazla para temin edebi- lirler. Halbuki, o, o azılı arkadaş- larından ayrıldı. — Kimmiş bu arkadaşlar? — Paraları bol kimseler... Va- hid onları eğlendirsin ve sefahat- leri içine biraz zerafet, biraz ze - kâ, biraz can katsın diye keseleri- nin ağzını açmağa — hazırdırlar... Onlarda para bol, — zevk ve akıl yoktur. Hayır, şüphesiz, siz Va - hide, onların temin edebilecekle- ri lüksü temin — edemezsiniz. Lâkin, sizin yapacağınız, onu kur- tarmakdır. Bu, sizin elinizdedir. Vahid, sukut edecektir. Misafir konuştuğu sırada, evsa- hibesi, yerinden kalkmış, salonun öte tarafına kaçmıştı. Doğrü; ko- şarak kaçmamıştı. Yavaş yavaş uzaklaşmıştı. Fakat, gene de, bu, kaçmaktı. Feridin sözleri değil, kendi es- ki düşünceleri heyecanına sebeb olmuştu: “Nihayet düşündükle - rim oluyor, oldu bile...,, diyordu. Gün gelib çatmıştı işte... Vakıa, o, bugüne kendini çoktandır ha- zırlıyordu. Fakat, gene de hazır değildi. Esir Kadın Nakleden: H HA BER'in i tefrikası l |i — No.16 ? Aşk ve His Romanı Sırtını odaya, yüzünü pencere- ye döndü. Geceyi seyre daldı. Ferid, birdenbire: — Siz onu seviyorsunuz! dedi. Bu cümle, kadının beyninde müthiş bir bomba gibi patladı. Erkek ilâve etti: — Sevdiğiniz halde kurtarmı- yacak mısınız? | Kâmile, yüzünü döndüğü vakit, halinde bir perişanlık göze çarpı- yordu. — Çok yorgunum... Yanınızdan gidersem darılmazsınız, değil mi? Kapıya doğru yürüdü. Erkek, onun yolunu kesti. Baba- lara yakışacak bir hareketle, eli- ni, genç kadının omuzuna koydu: — Beni kovmak cüretini göster- meniz için çok cesur olmanız lâ « zım... Eğer size bu akşam itaat et- seydim, yarın için sizi daha müş- kül bir mevkie sürüklemiş olurdum Zira, benim vasıtamla anlaşama- yınca, Vahid buraya bizzat gele- cektir. Elçilik vazifemi sonuna kadar görmeme niçin müsaade et- miyorsunuz? Kâmile, başını eğdi. Bir müd- det düşündükten sonra, gene göz- lerini kaldırdı. Feridin gözleri i- çine baktı: " — Pek âlâ... Ne istiyor? — Hayatının tarzını değiştire « düke İ — Değiştirsin, efendim! — Sizin yardımınz olmasa, bu- nu yapamıyacak, — Sözlerinizden bir şey anlamı- yorum. — Yanınıza gelmek istiyor. — Bu eve mi? Kâmile, Feridin ellerinden kur- tuldu. — Olur şey değil... Korkuyor ve bu eve gelerek yaşamak istiyor! Vallahi başka şeyden ziyade bu- raya gelmekten korkacağını ta - savvur ederdim! Elverir, elverir, Ferid! Bütün bu muhaverelerden hiç bir şey çıkmıyacak! Esasen sizin bütün bunlardan bana bah- sedişinize şaşıyorum. — Öyleyse, Vahidin bunları si- ze bizzat anlatmasını tercih edi - yorsunuz? Bu evdeyken — halinin daha iyi olduğunu — bana anlattı ve bunları bana öyle bir tarzda an- lattı ki, eğer sizin yanmızda söy- lerseydi, inanacaktınız. Hayır, ha- yır! Bana müsbet bir şey söylemez seniz bu odadan çıkmıyacaksınız. (Devamı var) Davet Türk Ginekologi Kurumu Ge- nel Kât'bliğinden: Türk Ginekologi Kurumu bu ayın toplantısını 13 — 2 — 935 Çarşamba günü saat 18,30 da Ca- galoğlunda Etibba Odası Konfe- rans salonunda yapacğından, âza- sından bulunan bütün kadın hekim leriyle, arzu eden meslekdaşlar davetlidir. ' Kiralık yalı_—' Çengelköyünde Kuleli cadde- sinde dört odalı kullanışlı müsta- kil bir yalı gayet ehven fiyatla kiralıktır. Yaz ve kış oturmağa müsaittir. Bahçesi ve kumpanya suyu vardır. Görmek istiyenlerin ittisalindeki 79 numaralı haneye müracaatları. (3820)

Bu sayıdan diğer sayfalar: