Şahin” in Kadircan £ Katlı Katlı | ÖCÜ BÜYÜK DENIZ ROMANI Şahin reisi kurtarmak, ne yazık! “e. ki, mümkün ı olamıyordu iz dersleri) İ Müellifi: ömerRıza 200 Artık kelimelerin ve cümlele- e İ| rin tahlili ile meşgul olabiliriz. İn- No. | gilizce kelimenin tahliline parsing İ (parzin) denilir. Bu kelime lâtin- g 2 kai müteşekkildir. Gn pars arationis Bunlarm mânası: Sözün hangi kısmından? Demek ki “parsing,, den mak - Lâkin düşman gemisi çok bazli smps ver muşun verdiği cevabları duydun!| sat kelimenin ne olduğunu anlat - batıyordu. Biraz daha gec'kilirse batarken onun yapacağı anaforla fena hal- de sarsılacakları şüphesizdi, hattâ belki onlar da batarlardı. Çolak Mehmed: — Gemiye!... Gemiye!... gemiyel... Diye haykırarak yoldaşlarını geri çekiyordu Türk gemisi bir dakika sonra Venedik gemisinden iki yüz adım! kadar açılmıştı. Venedik gemi - sinin burnu, her tarafından daha! evvel alçaldı. Kıçı havaya kalktı.! Ve güvertesinde sağa sola çılgın! gibi koşan, direklere (tırmanan, Çabuk Venedik buradan en az dört gün- lük yoldur. Yolda yağlı parçalara raslıyacağımızı ve sapasağlam ele geçireceğimizi kim söyliyebilir?... Dedi. — Koca Hamzat... — Emret reisl... — Haydi, geminin burnunu ce- nuba çevir!... Navarine gidiyoruz. Hele oraya varalım da elbet bir kolayını buluruz. — Peki reis!... Türk gemisi ağır ağır döndü. Batan güneşi sancak tarafına 8- larak cenuba doğru yola çıktı. . şo Bu sırada ikinci Selim İstanbul: maktır, Fakat iş bu kadarla kalmaz. Bundan başka kelimenin bir ta- kım ekleri bulunup bulunmadığı - na bakılır, varsa sebebi gösterilir. Sonra kelimenin cümledeki diğer kelimelerle alâkası ve onların ara sudaki mevkii anlatılır. Bir iki kelimeyi tahlil ederek bu işin nasıl yapıldığını göstere - Um: (1) The boy fell down. Yani (çocuk düştü) (01) He was not hurt. Yani (o incinmedi) Birinci cümledeki “Boy,, keli - mesini alalım ve bunu tahlil ede - denize atlıyan insan kalabalığmı| da hamam âlemleriyle meşguidü.| lim: da arkasından sürükliyerek sulara gömüldü. Habibe bütün bunları kıç kasa- rarim dibine çömelerek seyrediyor du. Gözleri büyüyor, yumrukları sıkılıyor, bu öcün sevgili kocasiyle çocuklarını kurtaramıyacağını bil diği için hiç bir sevinç duymuyor, yalnız bu yiğit leventlerin zafer - lerini sessizce kutlulamaktan da kendini alamıyordu. Çolak Mehmed kızgındı. Tek kolunu Venedik tarafma döğrü uzatarak hömurdandı — Varan bir... Elbet sizden Şa» hin Reisin öcünü alırım. — Şahin Reisin öcü!... Bundan ne çıkar?... Onun kendisini kurtar malı!... Onun kendisini kurtarma. h1., Bunu Çolak Mehmedin yanma kadar gelmiş olan Habibe söyle mişti, Çolak Mehmed başını çevirdi. Gözlerinin etrafı ağlamaktan kap kara olan, şiş ve kızaran bu genç kadına, hem acıyarak, hem de uta- narak baktı. Şahin Reisi kurtarmak... Ah, bu kabil olsaydı!.. Elinde bu kuvvet olsaydı!... Altındaki şu küçük tekne ile mi bu büyük işi başaracaktı?.. Yüzü karıştı ve canı sıkıldı. Yanıbaşmda duran zavallı ka - dınm arzusunu yapmak o anda har yatının en büyük ülküsü idi. — Durmuş nerede?... — Buradayım reis!.. — Ne kadar suyumuz var?.. — İki gün daha yeter!... — Erzak... — Biraz dişimizi sıkarsak üç dört gün geçniriz.. Çolak Mehmedin canı büsbütün sıkıldı: — Şu Venedik gemisinin batı- şına sahiden acıdım şimdi!... — Neden reis?... — Neden olacak?... Orüdü, bel! zak, su ve barut bulabilecektik. Ve... Yüzünü geminin proasına çevir- di. Orası, hâlâ m tarafma! bakıyordu. k Sözüne devam etti: — Hiç durmadan ileri gidebile- cektik!... Habibeye döndü. Tek elini ya- na : — Ne yapalım?... Sen de Dur- Sakalını Safiye sultanm eline ver- miş, savaş meydanlarmda Türke şeref veren babalarının tersine o- larak her soydan yüzlerce cariye- nin arasında damızlık bir boğa gi- bi yaşıyordu. Eğer başta Sokullu gibi bir ve. zir de olmasa, koca Osmanlı dev- leti, en olgun zamanında bir yıl- dırımla devrilen kocaman çınarla- ra benziyecekti. Sarayda bin bir çeşid dalâvera dönüyordu. | Bütün bu dolabları şev Jozef Nassi adında bir yahudiydi. lr: Bu adam Portekizliydi. Orada Donerbikez diye anılırdı. En- gizisyon mahkemelerinden kor - karak dinini yalandan bırakmış, sanki hıristiyan olmuştu. Kanuni Sultan Süleyman za - manında İspanyollar, oradaki müslüman ve yahudilere göz aç -| turmıyorlar ve bunları olur olmaz! sebebletle öldürüyorlardı. Jozef Nassi de bu sırada kar - deşiyle beraber İstanbula gelmiş - ti. Orada zengin ve güzel bir ya - hudi kızıma âşık oldu. Bu aşk onu İuristiyanlıktan çevirdi ve yeni - den yahudiliğe döndü. Daha sonra ufak tefek borç verme işleriyle uğraştı. Gençlik - ten beri israfı, hovardalığı ile meş hur olan Şehzade Selime çattı. Kurnaz yahudi yolunacak kazı bulmuştu. Yarmın Osmanlı pa - dişahını elde etmek için ona in - ciler, mücevherler hediye ediyor, borç para veriyordu. Az zamanda hem zengin oldu, hem de Selimin gözüne girdi. Henüz Kütahya valisi olan Se - lim onu yanımdan ayırmıyordu. Her işini ona sorarak yapıyor, ha- Zinesini ona teslim ediyor, başka kimseyi dinlemiyordu. Aralarındaki sevgi o kadar de- rin ve sağlamdı ki halkın arasında şöyle bir dedikodu bile almış yü- rümüştü: e Sulnele, Sülün; Sultan. Sü 4 leymanın oğlu değildir. O bir ya - hudidir. Küçük yaşta gizlice ha reme alınmıştır!... Kırk sekiz yıl saltanat süren, zamanında Türk le lem Bavyera içlerine kadar gittiği bü! yük Süleyman, savaş meydanında (Devamı var) Bu kelime bir isimdir: Onu şöy- le söyleriz: (1) İtisanoun. Bu kelimenin hiç bir eki yok- tur onun için şöyle söyleriz: (II) İt has no inflexions. Bu kelime fell fiilinin failidir, onun için şöyle söyleriz: (III) İtis the subject of the sen tence, fell is its predicate; and (the) is ito adjective. Bu kelime hakkmdaki bütün bilgilerimizi sıraya koymak istedi gimiz takdirde vaziyet şu şekli a- Bori bir isimdir — (noun):, cins ismidir — (com men noun), müfreddir, — (singular), müzek- kerdir — (masculine) faildir — (subject), fell fülinin failidir. (subject of feli). İsimden fiile geçelim, Yazdığımız iki cümlenin birin. i cisinde fiil fell, ikincisinde fil İ was) dır. Bunlarm ikiside Fil olduktan başka ifade ettikleri fi - ilin zamanımı ifade için (değişir. ler. Bunların her biri de içinde bu lundukları cümlenin temel taşıdır- lar, Bütün bu malümatı sıralıyabi- lir ve o zaman iş şu şekli alır. Fell: fiildir — (verb); lâzım - dır. — Cintranstive) ; malümdur; (active), ihbaridir — (indica- tive) basit mazidir — (simple past tense); müfreddir — (singu- lar), gaibdir — third person), boy failinin Fiilidir — (predicate to boy). Fell fiilini böylece tahlil etmek kolaydır. Fakat was fiilini tahlil etmek biraz daha müşkülcedir. Çünkü was tam bir fiil değildir. Nakıstır. Onun mânasını cümle deki hurt kelimesi tamamlıyor. O- nun için bu iki kelimeyi bir araya getirip birlikte tahlil etmek müm- kündür. Yahut was fiilini yalnız başa da tahlil edebiliriz. Bu iki nümuneyi gösterelim, (Was hurt) — fiildir (verb); müteaddidir — (transitive) ; mec huldür — (passive) ; ihbaridir — (indicatire), basit mazidir — (simple past tense); müfreddir— (singular), gaibdir — third per - son), the failinin fiilidir — (pre- dicate to he). | Yahud: Was: — fiildir (verb); yardım cıdır (auxiliary) ; ihbaridir (indi- -T. 5. va. 30 — Ne içkileri?!! — İspirtosuz. — Memnun oldum. Amma. Kaç dakikada dedinizdi? Pek anlıya- madım, — Biraz uzak olduğu için ancak on, on bir dakikada gidilir. — Neyle? — Hangisiyle isterseniz. Moto- raket daha çabuk gider amma, biz beş altı kişiyiz, hep bir arada git- mek için Otoradyomikle gideriz. Siratosferomat büyük gelir. Profesör ayağa kalktı, gözlerini aça aça: — Çocuklar! dedi. Eski dünyada mizah gazeteleri, dostlarım be - nimle çok şaka ederlerdi. Amma | anladığıma göre ben asıl yeni dün yada kaçırmak üzereyim! Hem de : deminki komisyoncudan daha zır- zop olarak... Hepsi gülüşerek sordular: — Neden anladınız aziz profe- sör? —bHilâ nedeni, medeni var mı? Baksanıza yahu! Şimal kutbu! Menekşe balosu! On dakikada gi- diş! Motoraket: Otoradok madok, bilmem ne! İnsan kaçırmaz da neyler? — Öyle amma burası yeni dün ya, — Akıl almıyor. Bayan müdür: — Bu sanatoryumda kalmak yeter. Hemen yeni dünya insanı o İuverirsiniz. Bakmız bana... O sırada havadan ve uzaktan uzun bir kurdelâ yıldırım gibi geç. ti. Görünmesiyle kaybolması bir öd. — Bu da nesi? — Buna Trenoelektron diyor - lar. Bin kişilik, beş bin kişilik o - lanları var. Bu da baloya gidiyor. Fakat bunları çok defa harblerde, harb ordularmı taşı - mak için kullanıyorlar. — Ay! Buradadamı umumi harb?1! Gene gülüşmeler oldu. — Evet. Burada yılda birkaç kere oluyor. — Hem de birkaç kere!!! — Telâş etmeyiniz. Buradaki u- mumi harbler bizim bildiklerimiz- den değil. — Tayyareyi, boğucu gazı ye- sak mı ettiler? Burda da mı ulus- lar cemiyeti var? Buranm Cenev- cative), mazidir — (past tense); müfreddir (singular); (gaibdir (thira person) he failine fiil teş - kil etmek üzere hurt kelimesine yardım ediyor: (Assisting hurt to form predi - cate of he). Kelimelerin diğer çeşidleri de umumi! ayni şekilde tahlil olunur. Fakat her biri vazifesine göre, bir sıfat bir ismi tavsif eder. (The adjective gualifies a noun) Zarf bir fili tâdil eder: (The adverb modifies a verb). İsimleri ve fiilleri tahlil eder- ken $u ismin $u fiile fail, şu fiilin şa faile fiil olduğunu da söyledik. Böyle söylemekle cümleyi de tah- lil etmiş oluyoruz. Zaten kelime - ler, cümleleri; cümleler, kelimele- ri tahlile yardım ettiği için tahlil olunur. Cümleler, bir takım gibi birlikte hareket eden, birlik - te iş gören kelimelerden ibarettir. ler. O halde kelimeleri tahlilden, cümleleri tahlile geçebiliriz, (Devamı var) > Bneikâinn s0 000 İAlma ve başka dile çev başka dile çeviri Devlet yasasınca koru resi, Lokarnosu nerede? — Hayır, buranm umumi leri bambaşka oluyor. Şimdi söylesem size iyice anlat Yalnız şunu söyliyeyim ki silâhm, vuruşmanm, lan ne olduğunu kimse bilme — Ya nasıl ee — Gülerek, oynryarak, çal" larak, türkü söyliyerek... — Desene eski dünyanın Y* baloları gibi bir şey. — Değil, Onlar da Baylar yanlar sarhoş olup kavga ç” lardı. Burada ne içki var, sarhoşluk. Kavgam ne oldül da bilen yek, —Desenize ben buradâ yuttum! — Neye? Ne mini — Öyle ya. Ne Yeşilay çen ti kurabileceğim, nede timar”; açabileceğim! Ne âlâ iş! Bir © kika ben çalışmasam sıkımt”) patlarım yahu, — Burada işsiz kimse yok” de tam yeni dünyalı olunca i# ii sahibi olacaksmız. Burada het şi bütün dünya için ve bütün ya her kişi için çalışır. — Neye daha önceden mişiz? Bütün kabahat (Pro Esoes de. Formülünün dozun!” raz kabarık tutsaydı kimbilir bin yıl önce bu gerçek in i kavaşacaktık. Bayan müdür haber verdi | — Hadi, Otoradyomük geldi | — Nerden bildin? 4 — Garajdan radyofon etti , — — diymülik ya, | çin ni hetilinle açmıştır. y züğün şurası kapayınca yaln”) işitirim, açınca buradakilerin © si işitirler. | — Şunlardan bir tane eski | yada olsaydı da diplomatlar ©) / lanımca uzatsaydık, ne frskof © tikleri hep öğrenirdik. — Bundan bir tane olabil için eski dünyanm böyle mesi gerektir. Yeni dünya bunlar var. il — Diplomat dediniz de akif) geldi. Gördüğünüz eski dü" diplomatı da baloya ( götü“ mi? " Profesör Mazhar Osmaf y kahkaha savurdu: y — Haspanm fragı kravatı ?. Etiket, protokol bozulur diy€ mez! g | Havada ve pencerenin önü” , eski deniz torpillerine benfif! altr kişilik otomobil büyüklü; de bir şey durdu. Hepsi ler. — Şoförü nerde bunun? — Şoförsüzdür. K Gideceğimiz noktada iner. — Ya bir arıza olursa? — Havada dururuz. ; oldu. Profesör Esoes: — Pek te rahatmış. dedir © ga: — Eğer, dedi. Eski si saydı hiç kullanamıyacakt. kat ettim, bir yerinde iğne dar toz yok! P — Acaba saat kaç old9 — Burada saat yok. Ze her zerresi insanlarm “ teğine hazırdır.