San'at Bahisleri İ Ulusal musiki —2 Ulusal musikiye doğru gidişin yolu vardır. Bunlardan birinci- x ulusların musikişinasları- | Manlayıp dinleyip nlardan isti - hü, €derek kendi ulusallığını ten- etmektir. 4 Buna en büyük misal olarak i Döbününün besteleri başta gel- , Mek şartiyle (Fransız mo - der musikisi (o gösterilebilir. Benliğin; meydana koymak için iğini bulmaya çalışmak kadar in meziyetlerini ortaya çıka- | Ra bir usul mevcut değildir. Son S0 yıldan, beri Fransada olduğu | Bi Rusyada, İspanyada Fenlân - Yada ve Çekeslovakyada da iş - niş musiki bu yolu takip etmiş- Bu yolda ulusal edebiyatm çok vemmiyeti vardır. Büyük hele u - ) haaj bir musikişinas olabilmek i- i| Sa yalnız hassas olmak kâfi de - | üldir. Yukarda söylediğimiz ben- İiği bulabilmek için bilgili dahi “ olmak gerekir, Hele ulusun edebi i İareketlerini mutlaka bilmesi şart Ra. Misal olarak Kuperin, Ramo Ve Berlioz üzerinde Fransız ede - iyatımın ne derin tesirleri oldu - tan hatırlatmak kâfidir. .» Modern Fransız melodisine il Pransız musikişinaslarının son u - pr hal şekli vermelerinde en ziyade İİ nil olanı Bodler gibi Mallarme ve Sele Verlen gibi şairlerdir Modern Mansız musiki mektebine hiç şüp- * yok ki Şatrie önderlik etmiştir. fk zaman ihmal edilmiş bulunan musikişinas piyâno için yazdı- “melodiler,, le “Piyes Pitoresk,, ile ulusallık yolunda Döbüsi ve Vel'lere rehber olmuştur. öbüsi'yi ele alalım: Verlen'in z ruhunu taşıyan tatlı güf- olmasaydı acaba o “Green,, i Fantoş gibi şaheser besteler atabilir mi idi? Demek oluyor ki ulusal musiki- ğ | rl ir | e ee iyetlidir. bayern Ravel'e gelince; Elen şa - i okuyup zevk almamış ol - ye “Gelinin uyanışı,, , “Ne ki - | iy, Oraya, kiliseye doğru,, gi » | ei yazmak için nerden Nd tay a kalmamış, bestelerinde Yu- Ulusal havalarından da istifa- Stmiştir, İlte ulusal havalardan istifade ine ulusal mus'kiyi yaratmanın * Yoludur. F, a geçen asrın son yarısın - UN Yoldan gidenler çok oldu. i he yüksek ve işlek musiki daha güç olduğundan Yolun yolcuları arasında mu Ma olanlar ender oldu. Misal m başaranlar arasında Der | şarkıları, ile şöhret alan | la gösterilebilir. aw Süncü yol, ulusunun o musiki ana rücu ederek onu ihya takar Fransada bunu (yapan Maya, rlar çok olmuş ve hepsi de en hissetikleri minneti iz - Na o. #imişlerdir. Sen Sans'ı Ramo 9 bentleri tabetmesi, Döbüsi di KA p N nin “Ramo' ya minnet,, Pol Düka' nın “Ramo'nun bir havası üzerine Varyasion,, ve hele en modern mu sikişinas diye tanılan Moris Ravel ! in “Kuperin'in mezarı,, diye beste | yazmaları elbette ki boşuna değil- dir! İşte bu üç yol: Benliğini ara - yıp bulmak, ulusal havalardan is » | tifade etmek, ve an'aneye rücu et- «nek, ulusallığa erişmek için Avru- pada kullanılmış olan usullerdir. Moris Ravel gibi yabancı, Dö Falla gibi öz ulusal havalardan | işlek ulusal musiki Oyaratmanm güç olduğunu söylemiştik. Bundan da güç olan fakat müstesna ve kuvvetli'musikişinaslara has olan bir ulusal musiki şekli daha var- dır. Bu şekli ayrı zikretmemin se - bebi usul ve kaideye tabi olmayıp sırf şahsi dehanın eseri olduğun - dan ileri 'gelmiştir. Bu şekil işlek musiki çerçevesi dahilinde hiç bir yerden istiane et- meden kendinde ulusallığı ve öz- lüğü bulmaktır. Bu, ulusal çeşniyi benliğinde terkip etmekle beraber dir. Buna iki büyük bestekârı misal göstereceğim: Biri Grig öteki Gra nados'tur. Bu iki bestekâr hiçbir kaynaktan istifade etmeden kendi liklerinden icat'ettikleri besteleri ulusal havalardan alınmış sanılır. Bu yolda en büyük zafer hiç şüp he yok Rus bestekârı Musorgskiye müyesser olmuştur, Onun çocuk - lar için bestelediği: “dua,, gibi, “Bebek,, gibi ufak melodilerini bile işitmek Rus ulusunu ne kadar kuvvetle temsile muvaffak oldu - ğunu anlamaya kâfidir. Musorgski mektuplarından bi - rinde dadısımın anlattığı ulusal ma sallarm müfekikresini nasıl işgal ettiğini mevzularile gece uykusun- da, rüyasmda nasıl uğraştığını, halktan gelen bu sesin piyanonun başma geçtiği vakit kendisine ne gibi ilhamlar verdiğini uzun uza - dıya yazar ve der ki: Halk, işte benim temsil etmeğe çalıştığım mevzu. Uyuduğum vakit onu kar - şımda bulurum; yemek yerken o - nu düşünürüm; içerken onu mas kesiz, boyasız bütün çıplaklığı ile muazzam olarak her defasında başka bir yönünden görerek his- sederim. Doğrudan onun bestelerindeki tazelik, sonsuzluk, bitmez tüken - mez ulusallık mayasile yuğrulmuş tur. Daha yirmi beş yaşında iken yazdığı Kallistrat melodisi yarı gü lünç, yarı acıklı bir şarkı söyliyen seyyar bir musikişinası temsil e- | der. Bu musikişinas Gogol'ün “ağ- İ larken gülen komik,, diye tavsif et İ tiği Rus tiplerinden biridir. Hele | İ i Tr Çok Gezen Çok Bilir Seyahat Notlar gg Eg Bg a Kg Ji Mahvolan bir ırk Moori'ler yer yüzü cennetinde yaşarlar! Yağmur yağıyor. Tren bataklıklar arasmda ilerli- | yor. Acelesi yok, Her tarafta su- lar, sular.. Yerde, gökte su. Hoş buranın suyu okadar iyi değil. Ta- dında “maden,, var. Doğrusu bu - rada, yani Yeni Zelandada halkm içki düşmanı olması lâzım. Fakat maalesef öyle değil. Pantolonların tabanca cebinde, Amerikan film- lerinde gördüğümüz içki kaçağı İ zamanmdaki yassı içki şişesi ol- mıyan yok gibi. Şimdi kara, volkanik bir arazi - deyiz. Vangarei den'len yere geli- yoruz. Buranın bir ismi de tutkal memleketidir. Burada fossil halin- de tukallar bulunur. Tren geçtikçe bakıyorum. Gökten yağmur muntazam bir ipek kumaş gibi yağıyor. Maori ismini taşıyan buranm yerlileri de durmadan ye- ri kazryorlar. Sanki yağmur, dur- madan yağan yağmur için kuyu- lar kazıyorlar. Buraya gelmeden evvel Hunua adasmın vadilerini, güneşin batışı- nı fevkalâde sakin bir hava içinde görmüştüm. Kendimi medeni din- yadan çok uzaklarda sanıyordurx. Etrafında, Yeni Zelândanın, bu - gün artık Polinezyaya değil, Avus tralyaya ait olduğunu hatırlatan güzel ormanlar vardı. Bu iki ada - dan ayrıldıktan sonra Havay Ada larmın kitarelerdeki notalara ben- zer isimler tasıyan adalarmı gidip göreceğim. Bakm ne ahenkli isim- ler: Karaki, Hokinaga, Mangonui, Ahipara, Yakatane,. Savişna melodisini yazdığı vakit, ( henüz yirmi iki yaşında idi. Orda da, Rus ulusunun felâketi- ne karlar içinde göz yaşı döken | halktan bir ferdi tasvir eder. Ulusal musikiyi yaratmak için başka memleketlerin bestekârları- nın ne gibi yollardan gittiklerini burada kısaca gözden O geçirdim. Artık Türk musikişinaslarile Türk uluasl mus'kisini baska bir yazım ! da tetkika çalışacağım. S. Karsel be Yeni Zelândada, bereket versin insanın gözlerini alan güzel man - zaralar da var. Muazzam orman - | lar, gayet bol ve muhtelif nebatat. Bunlar hattı üstüvadan bin kilo- metre kadar uzakta olduğumuzu hatırlatıyorlar, Sabahları güneş kalkarken, ye- şil kırlar üzerinde penbe tüylü gö- rünen koyun sürüleri var, Bütün bunlar bir yolcunun sık sık görmeğe alıştığı şeyler. Benim asil bahsetmek istediğim şey Ma - ori ırkından bahsetmektir. 271,000 kilometre murabbaı bir arazi üzerinde 1,320,000 nüfus a - rasmda ancak 50,000 Maori var - dır. Bu ırk, bugün yavaş yavaş kaybolmak üzeredir. Maori'lerin bu adalara nereden geldikleri malüm değildir. Yalnız söylediklerine bakılırsa Polinezya nm Raratonga adasından gelmiş « lerdir, Onları vatanlarmdan kaç- zeleler mi? Yoksa civar ırkların bir akışı mı? Buraları tamamen meçhuldür, yalnız şurası muhak - kaktır ki 1642 senesinde Hollan - dalı meşhur gemici Tasman bu a - daya geldiği zaman, Maoriler Av- rupalılarla temasa geçtiler ve bu temas bir muharebe şeklinde oldu. On dokuzuncu asrın ortalarma ka dar, Maori'ler istiklâlleri için çar- pıştılar ve ancak 1871 de İngiliz - lerle yaptıkları son muharebede mağlüp oldular, Maoriler, Hasmanm tarifine gö- moori tipi mağa sebep olan hâdise acaba ne | idi? Bu adalarda sık sık olan zel - | re iri yarı, güzel, kuvvetli adam - lardı. Gayet az giyinirlerdi vücut- ları hemen hemen çıplak gezerler» di. Maorilerin kendilerine mahsus âdetleri vardı. Yabancılarn O ge- lince bu âdetlerini bozacakların- dan korkuyorlardı. Haklarıda yok değildi. : Meselâ, bu âdetlerinden birisi, birbirlerine selâm vermek için burunları sürtüştürmekti, Hoş, sevgililer öpmek nedir bilmezler - di ve mütemadiyen selâmlaşırlar - dı. Beyazlar, Maorilere öpmek ne- dir öğrettiler. Şimdi, Maoriler bu işin üstadı olmuşlardır. Maoriler'in dost ve düşman ilâh ları vardı. Onlara taparlardı. Ö- lülerine büyük hürmetler ederler- di. Bundan başka Maoriler insan eti de yerlerdi. Fakat bunu ekseri- ya harp zamanlarında yaparlardı. Sebebi ise gayet basit idi. Maori » | lein, bugünkü ordular gibi, leva- zım teşkilâtı yoktu. Bu itibarla öldürdükleri düşmanlarını, esirle - rini yiyerek sevkiyat işini hallet - mişlerdi. Bir de Maoriler, bugün hâlâ Cenubi Amerikanın bazı yerlerin- de yaşıyan kabileler gibi düşman- ların yaşlarını saklarlardı. Maoriler çok cesur adamlardır. İstiklâlleini çok severler. Beyaz insanlarla, onlara esir olmaktan korkmasa idiler çok iyi anlaşabi- lip yaşarlardı. Fakat bu korkula » rında haklı idiler. Netekim, beyaz insanlar ve bilhassa İngilizler, Ma orileri, umumi harpte askere al « mışlar, vahşi telâkki ettikleri bu adamları, medeniyet namına har - be sevkederek, medeni diğer mil- letlerin üzrine ve bu arada da Ca- nakkalede Türklerin üzerlerine sal dırmışlardı. Çanakkalede harp «- denler, Maorileri çok iyi tanırlar. Şimdi artık olan olmuş, biten bitmiştir. Maoriler, sayıları gitt'k- çe kaybolan bu insânlar Avustrak yanın en iyi sporcularıdır,en İyi çifte'leridir. Benliklerini kaybedi- vorlar, tüccar ve çiftci oluyorlar, İçlerinde zengin olanlar da vardır. Rununla beraber, zaman oluyor ki, bir Maori kızdığı vakit, gözle- İ rinde acayip şimşekler çakıvor. Yolcu