4 — BÜYÜK DENİZ ROMANI | — Şahin Yavrusu — Kadir Can Yazan: “Valeryo,Şahin Reisi yaşatmaklâğ çok fena Çeneler açıldı. Şahin Roeise, Barbaroslara, Turgut ve Uluç Ali ye dair efsaneleşmiş hikâyeler an- latıyorlardı. Bunları dinlerken orada bulu- nanların hepsinin yüzlerinde kor. kunç bir hatırayı ananların — hali vardı. Halbuki Alinin kalbi ne derin bir heyecanla taşıyordu. Bu konuşmalar geç vakte dar sürdü. Hele iclerinde yüzü baştan başa yarık, bir gözü kör, bir kolu kesik olan iri bir adam vardı ki Şahin Reisten bahseder - ken titriyordu. Onu bulsa bir kaşık suda boğa- caktı. ka- —- Bütün Vened'kliler Valer -| yonun uğruna ölseler, gene onun yaptığı hizmeti ödiyemezler... Fa- kat o da büyük bir kabahat yapı - yor: Şahin Reisi hâlâ — yaşatıyor. Ama, gemisinde forsa imiş... Ka - çamazmış... Bundan başka gemi - ler limana girer girmez kendi şa- tosuna götürür, demir kapılı, bir tek penceresi olmıyan bir zindana atarmış. Ya bir gün kaçarsa!... O zaman vay halimize... Şimdiye ka- dar yaptıklarımın bin mislini — ya- par.. Onu hemen öldürmeliydi. Her gün vücudunun bir parçasını kopararak parçalamalıkdı!. Ah!.. Benim elime geçseydi!.. Onu böyle burunsuz, kör ve ço- lak yapan herhalde Şahin Reis ol- » malıydı!.... Ali, babasmın sağ olduğunu öğrendiği zaman yerinden hopla- mak, çılgın gibi haykırarak sevin- cini söylemek istedi, Fakat kendi - ni tuttu. Tek gözlü gemici son sözleri söylerken de fena hulde kızdı. | - çinden: — Onu öldürmeliydi!... Öyle mi?... Diye söylendi... Meçhul gemici başını sallıyarak| kızgın kızgın devam ediyordu: — Güya Şahin Reis böyle kü - reğe bağlanmakla eziyet çekiyor- muş. Bu, onun için ölümden daha fena imiş... Böyle şeyler ona vız gelir... İşte örneği meydanda... Bir zamanlar Turgudu da esir almış, küreğe bağlamıştık. Sonra kurtul- du ve eskisinden daha korkunç bir belâ oldu. Buadamın denizlerde çok do- laştığı, çok dövüşlere girdiği anla- şılıyordu. Ali kendini zorla tutuyordu. A- rada bir korkuyormuş gibi gözle - rini dört açıyor ve hep Şahin Reis için şöyle'sualler soruyordu: — Nasıl adamdır bu?.. Şimdi- ye kadar iyi ki kaçmamış... Acaba benim babamı da o mu öldürdü?.. Ah, benim de elime geçse... Lâkin onlar artık korsanlardan değil, esirlerden, — cariyelerden, şark saraylarından, paşa ve padi- şahların servetlerinden bahsedi - yorlardı. Gemiler limanda olduğuna göre Şahin Reis gene Valeryonun zin - danına mı götürüldü acaba?.. E - Ser böyle ise onu daha uzun za - man göremiyecekti. Çünkü Mayıs ve hattâ Hazirandan evvel harp gemileri sefere çıkmazlardı. Hele şimdi, Türklerle sulh — yapıldığı söyleniyordu. | yola çıkacaktı. No.12 yapıyorl,, Acaba Valeryonun şatosu nere- de idi? Karnaval günleri ve geceleri, hep gemicilerin bulundukları yer- lerde dolaştı. Valeryonun şatosu- | nu, Mora valisi ile Uluç Ali Paşa- nın Şahin Reisi kurtarmak - için fidye vermek istediklerini fakat, Venedik hükümetinin buna razı olmadığını öğrendi. Valeryo'nun şatosu, Verona' - dan daha ötede Garda gölünün ke | narında imiş. Burası Venedik'ten €en az ve posla arabasile yirmi saat | sürerdi. Ali oraya kadar gitmek mi, Haziranda gemiler sefere çı- | kacakları için Şahin Reisin Vene- diğe getirilmesini beklemek mi lâ- zım geldiğini kestiremiyordu. Oraya giderse ne yapabilecek- ti? Fazla olarak şatonun yakınla- rında dolaşmasından şüphe eder- lerdi, Halbuki Venedik karma ka- rışık bir yerdi. Kolaylıkla her ta - rafta barınabilirdi. Kimse onun kim olduğunu inceden inceye sor- mazdı. Buna rağmen karşı durulamı - yan bir kuvvet onu babasmıma doğ- vu itiyordu. Venedik'e geldiğinin sekizinci günü akşamı idi. Limana doğru rast gele yürümüştü. Ertesi gün Valeryonun şatosuna gitmek - için Rıhtiım boyunca dalgin dalgın yürüyordu. Birdenbire deniz - kenarındaki tek tük ahali geriye doğru çekildi- | dört kilo suya bir kilo et dört yüz | gram kadar havuç, şalgam, pıra- ler. Ali onların birbirlerine: — Farsa'lar geliyor!.. Dediklerini duydu. Durdu ve dönüp baktı. Sahiden yirmi otuz adım kadar ileriden, iri yarı askerlerin, kır- paçlı gardiyanların arasındaki kü- rek mahkümlarını gördü. Hepsi de çıplak denecek kadar “kılıksızdı- lar.. Ayaklarında zincirler vardı. | Ayrıca kollarından da kalın ipler- le birbirlerine bağlanmışlar, ikişer olarak sıralanmışlardı. Hepsinin yüzlerinde yorgunluk ve ümitsizlik okunuyordu. Ayaklarındaki ağır zincirleri sürüklemiyenler biraz geri kalıyor | lar ve o zaman askerin süngüleri - nin ucu, gardiyanların kırbaçları onların vücutlarını dağlıyordu. Biraz ilerisinde duran ihtiyar bir gemiciye yaklaştı: — Bunlar nereden geliyorlar?.. , Diye sordu. — İleride, kışın fırtmadan yı- kılan rıhtımı yaptırıyorlar. — Şimdi nereye gidiyorlar?... — Gemilerine... — Orada mı kalıyorlar gece - leri?... İhtiyar gemici: — Elbet!... Doçenin sarayında kuştüyü yataklarda mı — yatacak- | lardı?... Elbet gemide kalıyorlar!.. | Diye alaylı alaylı cevap verdi. | Bu sırada Farsalar yaklaşmış, önlerinden geçiyorlardı. Yoldan geçen ahali b'rer ikişer | toplanıyor, seyrediyorlardı. ı Geçtiler... | Ali, dikkatle onlara bakıyordu. Acaba tanıdık — birisi var mıydı? Şahin Reisin leventlerinden birisi- ni görebilse!... | *Devamı var) Pratik layat bil Bılnısı “Rahil ve teretme hakkı mahfuzdur Yazan: M. Gayur Buyyon BUYYON — Mugaddi dana ve öküz eti suyu. Hazırlamak için sa, kereviz, lâhna, on gram tuz koymak lâzımdır. Dana ve piliç buyyonunda faz- la jelâtin vardır. Ktrk beş derece hararette olarak içilen Buyyon — et suyu mugaddidir, kuvvet verir. Mideyi faaliyete getirir. İçinde albümin ve şahmi madenler çok olduğundan entani hastalıklarda ve albümin hastalıklarında veril- mez. Milhleri çok olduğundan ro- matizma, nekris ve artritizmde muzırdır. Amerika Buyyon'u: kıyma et ve sebze bir kaba tabaka tabaka konur. Kap kapatılır. Yedi saat ka dar hamamı mari 4 ısıtılır. Sonra suyu tazyikle çıkarılır, Nebati Buyyon: Biraz yağ tuzla ekmek ve sebzeler kaynatı- larak yapılır. Bir müshil alındığı zaman bu Buyyon içilmelidir. Doktor Meri'nin sebze Buy- | yon'u: Havuç gram 400 Patates gram 200 Nohut ve kuru fasulye gram 80 Şalgam gram 100 Tuz gram 35 Yedi litrelik banyoda hafif ha- fif dört saat kadar pişirmelidir. Enstantane öküz çayı: Yağsız beş yüz gram sığır et alınır parça parça kesilerek bir kaba konur ü- zerine ayni ağırlıkta ve altmış de- recei hararette su konarak bir sa - at kaynatılır ve bir miktar tuz ilâ- ve olunur, Boks BOKS — Boks kendini silâh- sız olarak müdafaa etmek san'atı- dır. Boks yalnız yumrukla - yapr- hrsa “İngiliz boksu,, el ve ayakla yapılırsa “Fransız boksu,, yahut savat ismini alır. Boks aslen bir İngiliz sporu ol- duğundan bir çok İngilizce keli - melerle ifade edilen şekilleri vesa- ire vardır. Bunları bellemek lâ- zımdır. Başlıcaları şunlardır: Boks yapılan yer — Ring Çarpışmaların tekrar başlama - sı — Raund Hakem — Refri Muavinleri — Sekond's Boksörün para mesaili ile meş- gul olan — Manecör Kronometre tutan — Taymki - per Zaman “haydi!,, — Taym Ayrılınız — Brek uay Doğrudan doğruya Dayrekt Mukabil darbe — Kross “Kroşe,, darbesi — Huk Ufki darbe — Suing Aşağıdan yukarıya Öppörkot Beden bedene, göğüs göğüse — Klinş Vurulacak top — Pönşsinbol Vurulacak torba — Pönşinbag Sinek siklet — Fray Uayt Horos siklet — Bantömuyat Tüy siklet — Fayder ueyt Hafif siklet — Layt ueyt Orta siklet — Middöl ueyt Ağır siklet — Hevi ueyt Musaraa edemiyecek hale ko - yuş — Nak aut ve darbe — | vuruş — l | İ (Devamı var) | bından başlıyarak ne Yazan: Aka Gündüz Alma ve başka dile çevirm Devlet yasasınca koru'udu!, İzbede öbür bölük kumandanla- | mek için olacak. rı da vardı. Tabur kumandanı te- lefonda idare zabiti ile konuşu - | yordu: — Onu ben de biliyorum. Fa- kat bugünlerde çok kokmağa baş- ladı. Artık b'r şeyler uydur. Boru- ya benzet, Abdesanelerin üstüne | taktır. Koku yarıya inse gene bir şeydir. Yerlerini kapatıp yeni yer- ler açmak mı? Siperlerden dışa- rıya çıkmak olmaz. Çıkmadan yap tırabilirsen teşekkür ederim. Ge - | çen hafta telefon etmişlerdi, lizol, asitfenik göndereceklerini söyle - diler. Belki önümüzdeki hafta ge- lir. Konuşmak bitince bir sigara yaktı. Bölük kumandanları susu- yorlardı. — Arkadaşlar! Gizl aldım. Eksiğimizi gediği ruyorlar. Bir kâğıda düğüm edip yarın göndereceğiz. Sizi onun için çağırdım. Bölüklerinizde ayakka- eksiğiniz warsa gün doğanadak yazıp geti- riniz. Bozuk namlular, körlenmiş | kasaturalar, ne, ne eksik varsa, — Bir hazırlık var gibi kuman- danım? —ÜÖyle yüzbaşım. Ben de öyle sanryorum. — Alman donanmasındaki ka- rışıklıklar artmış diyorlar. — Amerikalılar; (savaşın bir spor eğlencesi olmadığını girdik- ten altı ay sonra anladık) - diyor- larmış. — Türklerin yıldırım ordusuna Mustafa Kemal Paşa geçmiş. Esoes lâfa karıştı: — Biz denilmişe, edilmişe, ol- muşa, olmamışa bakmıyalım. Öy- le,değil mi kumandanım? Bir hafta sonra siperlere tatlı bir akın başladı: Denk denk iç ça- maşırı, geysi kundura, çanta, ka- put, ve daha.... Derken yiyecek sökün etti. O çeşit yiyecekler ki onları bu güne dek görmemişlerdi: Fındık, fıstık, badem, ceviz, konserva etler, ü- zerlerinde (kapağını açtıktan son- ra kaynatınız!) yazılı kırılmış yu- murta dolu konserva kutuları, pey nirlerin çeşidi, kavurma tenekele- rinin türlüsü, pastırmalar, sucuk- lar... Bir yandan bunlar geliyor, ö- | bür yandan bomba topları değiş- tiriliyor, tüfek yivleri, kasatura ağızları, makanizmalar, makineli- ler gözden geçirilip değiştirilyor, çoğaltılryordu.. — Banlar ne, bu lâhna turşusu ne? — Bir ayaklanmağa yol verme- HABER A kşam Postası TSTANBUL AN KARA CADDESİ Delgrat Adresdı İSTANRUL MHABER Telefon — Yazır 3872 — İdare: tarro ABONE ŞERAITI 9 160 Ha B10 1610 ILÂN TARİFESİ Ticaret ianlarının satın 1250 Resmi Hânlar 10 buruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Handdığı yeri (VARTT) Matbassı — Sanmam! Olsa alsa pek kında barış var, Yedek ne dağıtıyorlar. Gider ayak pek, karnımız tok olsun dî)'." Her kafadan fiskoslu bir * çıkıyordu. Ama hiç biri Esoti bulduğunu bulamamıştı. bamtelini düşünüp bulmuştu- du haftalardan ber! dinlendi: nız karnı dolu değil, İyice do? caklar, benizlere kan, gövt? güç gelecek, iyice giydirece Hiç bir pusat eksikliği kalm” cak. Ondan en son akma marş! Doğrusu da bu. Eğer biz mazsak başkası bizi yınlll" yacak. Belki onlar da bunu yorlar. Ne olursa olsun, iyi bu. İşi kökünden kesip Yalnız bize düşen yüküm mize yeni bir hayır, yeni bir w sevgisi vermektir. Paçalarm! Esoes!.. İlk üniversite günü bir gün daha yaklaşıyor.. — Ve işe başladı. Esoes yef! tan ateşlenmişti. Zabitler, nef a ona bin bir denemeden sonrt inanmışlardı. Onun kanısın! kes benimsemişti. Esoes di? — En son hızile en keskin * kalkmak! En korkunç ve du! savaşı yapmak! Ne olursa “ | yenmek, bitirmek ve barışı ma bağlamak! Yoksa acum, na yuvarlandığı uçurumun * savrulmaktan — kendini ku maz! Bir günerden stonra. Dün geceki telefonlar lemeğe başladı. Esces k V sağ, sol yanlarma taktığı çip bancasını, karın yanıma diıj bombalarını, zeytinyağ - ol! için et konservasından yağ parçasıyle siper taşında | ladığı kısa kasaturasını, dole”) nı, düğmelerini bir daha geçirdi. Kollarını aşağı yuka/” na öne uzatarak iyi ve kolâf yip işlemediklerini yokladi: ken.. Topçunun yaylım ateşi bif Makineliler, bombalar, ler... İki yön birbirine girdi- , Karsısı da bu işi beklisiği” ( y Ü | Verdiği keskin karşrlıktan luyordu. Bu ateş kasırgası iki artık sürdü. Ortalık akşam hığına bürünüyordu, ağıf rın gülleleri gökü yeri yamıştı. Gecenin bile çöuli: laşrlamıyordu. Öne düşüf yan 40, 50 güllenin ilk da Esoes askerlerine ri mat sarıydı. Sevinçle di, Biliyordu ki savaş | yüzü mat sarıya bürüne? savaşı kazanacak kadâ” nançlıdır. Kertesi geldi. İki mülâzım ııpen'l:“ Elele tutuşmuşlardı: İki mülâzım bir .,.ıd" marşını söylemeğe başla” ki bütün siperler bo$4' #&W Yıkım kalrpları — İrpları, Geysi — Elbise. Pusat — Silâh.. Yanılgın — Gafil. Yüküm — Vazife- Kanı — Kanaat. Ü. Güner — Zeval (”Sr..ıı çef p