S1 5000 Yazan: Aka Gündüz | "© !2 — Parlâmentodan karar aldi- lar mı ki harp ilân ediyorlar? — Dost kim, yat kim? Onu bil- miyoruz. — Fransızlar şerefine mi yana» cağız? — Almanlarm uğruna mr boğu- şacağız? — Hayır! Karadğ Kralma yar- dak olacağız! — Alayın sırası değil. — Biz yatları baskma uğratma- dık, savaş bizi baskına uğrattı. | — Torbayt alıp gitmeli. * — Arabacı! Arabacı! Beni ça- buk şimal askerlik şubesine © gö- | tür! — Şoför! Şoför! Çabuk cenup şubesinin önüne! “- Eve bir koşu uğrayımda | torbaya çamaşır koydular mı? Bir sorayım. — Ben dört günlük yiyecek koymayı unutmuşum, Karşıki fe rmdan dört somun ekmek alsam yeter mi dersin? —Senbir şey söylemiyorsun arkadaş? — Ne söyliyeyim? İki çocuğu" mun ik'si de kızamıktan yatıyor. Anaları tifodan kalkalı on gün ol- du. Evde başka kimse yok. i Birisi Miskini tanımadığı halde sordu: — Sen de bir şey söylemiyor- sun. — Söylenecek b'r şey yok ki. Yapılacak şeyler var. wen rek uzaklaştı. Pansiyonun ka- pisında dürdu. Biraz düşü» nüp tasarlandıktan sonra yürü dü. Oğlunaders verdiği bak- kala girdi. Mağazanm içinde bak- kaldan başka ne kalfalar vardı ne de çıraklar. Bakkal da kasası ö * | “ünde defterlere kapanmış bir seyler yapıyordu. Ürkek sesi ile sordu: — Kimse yok mu burada? Bakkal başmı kaldırdı, Gözle - ri buzlu cam kadar donuktu: — Hepsini veresiyeleri topla « mağa gönderdim. Bakalim yüzde beş olsun toplıyabilecekler mi? Yarmdan sonra mağazada bir ben kalıyorum. Bizi de kimbilir ne va- kit çağırırlar, Bırakırlar mı hiç? Bakkal böyle söylemeğe başla» ynca, Miskin sıkıldı. — Benim onbeş günlük ders pa- rası var, Askere gidiyorum, şunu ver, diyemedi. Sadece: — Ben de size Allaha ısmarla» dık demeğe gelmiştim. — Sen de mi gidiyorsun? Sen ne iş yapabilirsin? Hal. Dur! Se - nin on beş günlük ders alacağın var. Üç liramı eder? Al, — Teşekkür ederim, — Sana iki pakette ç'kolata vereyim, Benden caba. İlk adım - da öldürülmezsen yersin, Yerken de beni anarsm. Senden oğlum çok iyilik gördü. Bir kalfa geldi: — Dört numaralı apartımanda kilerin hiç birisi bir santim verme- di, Kimi gitmiş, kimi de dur baka- Irm, dedi, ne olalağrmız anlaşılsın da sonra. Bir çırak geldi: — Pasajdaki müşterilerin dör - İM yüzde em, biri yüzde beş kadar —— : Bdedi. Ötekiler veremiyeceğiz de- iler, Bakkal ac: acı güldü: bie | cecik bul Alma ve başka dıle çevirme Devlet yasasınca kotu'udur değil, Henüz ikinci saatindeyiz! Miskinin içine"bir korku geldi: — Ya verdiği üç lirayı geri a - hırsa? Sonra hemen düşündü: Bakkal çok fena bir çenbere sıkışmıştı. E- İ ğer bütün müşteriler vermezlerse j ne yapacak? Topu attığı gündür. Oğlunu okuttuğu için bakkalın çok iyiliğini görmüştü, Sıkılarak: — Azizim, dedi. Bana verdiğin üç lirayı geri vereyim. Belki sana lâzım olur. Ben siperde parayı ne yapacağım? Bakkal Miskinin yüzüne baktı. Sonra koca el'ni uzatarak Miski - nin sıska elini sıktı, — Eksik olma, Senbu yüre inle bana üç milyon lira vermiş gibi oldun. Oradak'lere Allaha ısmarladık diyerek ayrıldı. Kapıdan çikar- ken, bakkal söyleniyordu: — İşte! Böyle insanları birbiri- ne boğazlatıyorlar. Miskin başını çevirip yârım bir gülümseyişle: — Deme, deme öyle, ölüm çok gez (*) hayattır. Çok hayatta vardır ki ölümden ayırt edilmez. Oradan çikmca bir saat içinde, çocuklarıma ders verdiği bütün ev- lere uğradı. Kolacının karısmı ağ- lar buldu. — Kocam gidiyor. Ben çocu- ğumla yapa yalnız kalacağım. — Kocan, kardeşin, ben, o, ö- teki gitmezsek ozaman bütün memleket elden gider. Kolacımın karısı çelimsiz Mis- i kinin söylediklerini gözlerini aça aça dinledi ve kirpiklerindeki yaş- ları önlüğünün ucu ile sildi, (Dö- vüş yorgunluğu ile terleyince ter- lerini silersin) ve onları ansın diye kadın bir mendil verdi, Gümrükçünün baldızı müjde - ledi: — Eniştem gitmiyor İ Gümrük- Karısı o kadar sevinç içindey « di ki Miskine bir anık (**) ver- mek aklına gelmedi. Demir dökümhanesinin önün - den geçerken durdu. İçeride kirli meşin göğüslüklü, kolları sıvalı, yüzleri ocak kurumundan kapka - ra bir kalabalık ateşli ateşli ko- nuşuyordu. Kim kimle konuşu- yor? Belli değildi, — Arkadaşlar! Anladık, anla- madık demeyiniz! Gelen kâğıdı bir daha anlatıyorum: Dökümha- ne bugünden sonra yeni bomba fabrikasının kumandası altına gir- miştir, Gündüzleri iki öğün çalış - ma. Sabahtan öğleye bir, öğleden akşama iki, — Gündelik ne kadar dedindi? —Tam gündelik. — Her öğün için m!? — Öyle ya. Yaşasın! gürültüleri, — Dinleyiniz: Gece işi iki kat ödenecek. Sevinç gürültüleri, — Ekmek, erzak, giyim beda - va gibi. — Bedava mı?! — O kadar ucuza, Yaşasın vatan! Yaşasın sosya” lizma! Yaşasın millet! sesleri ve bir savaş marşı... Miskin mânasız bir o gülümse- yişle yürüdü. Bir kaç yüz kişi iki- şer olmuş, torbalarını sırtlamış demiryolu garına doğru türkü söy- liyerek gidiyor. Önlerinde hemen- küçük ör bayri | bunu derhal kabul ederdi. HABER — Akşa m Postası Şeamet mi, Tesadüf mü? siyam Kre Kralının geçtiği yerde ci- nayet oluyormuş! Memleketinde (isyan çıktığı söylenen ve şimdi kraliçesi ile bir. likte Londarada bulunan Siyam kralı Prajhipok'un gayet hususi bir sırrından bahsetmekte ve kıral kraliçe nereyi ziyaret etmek iste - se oranın yüksek şahsiyetlerinin ölüm, kaza, katil ve ya cinayetle karşılaştıklarını yazmaktadırlar ; Siyam kral ve kraliçesi, evvelâ Belçika kralı Alberi ziyaret etmek istemişler, fakat kral Alber dağ: dan düşerek ölmüştür. Sonra Holandayı ziyaret etmek ve kraliçeyle bir mülâkatta bulun: mak istemişler, ve tertibat alındı- ğı sırada kraliçenin annesi ölmüş- Sonra, Viyanaya eski Başvekil, Doktor Dülfusu ziyaret arzusunu | göstermişler ve Doktor Dolfus kat ledilmiştir. Fena tesadüflerin bu kadar çok teakübünden nevmit olmıyan kral ve kraliçe; Holandayı tekrar zi- yaret niyetinde bulunmuşlar bu defa da kral ailesinden bir prens ölmüştür. Kral ve krâliçe, bütün bu tali - sizliklerin artık sona erdiğini um- maktadırlar, Fakat şimdi de memleketin bu isyani haberi gelmektedir. Kral ve kraliçenin hususi kâti- bi, İngiliz gazeteleriyle bir mülâ « katta demiştir ki: “Kraldan veto hakkının alınmak istenmesi, eğer halkın arzu ve mu- vafakatiyle yapılsaydı, kralımız Fakat bu hükümet adamlarının bir ted - biridir. & Ne olacağını kimse bil. miyor. İstikbali keşfetmek müm « kün değildir. Kral ve kraliçe İ bütün kış Londrada kalacak bir | yere siğınacaklardır... ,, Bundan sonra kral ve kraliçe - | nin soğuk aldıklarından bahse »| dilmekte ve İngilterenin soğuğun dan şikâyet olunmaktadır. Fakat, kral şunu söylüyormuş: “İngiltere soğuk ta olsa, sulh içinde bir memlekettir.,, Siyam kralı Projhipok'un, he- men bütün tahsilini (İngilterede yaptığını, orada yetiştiğini Yaz - miuştık.... sallanıyor. Bir kılârent bir büylü ve yarı gergin bir davul müzika taslağı bir marşı h'ç kesmeden öttürüyor. Maballe çocukları : bu uydurma bandonun iki yaninda cıvıl evil | kaynaşıyor. Kalabalığın sağında solunda bir kaç kişi yürüyor. Sa- kallı bir ihtiyar soluk soluğa yar naştı. Çabuk elden mendiline sar- dığı b'r parayı siranın ortasında giden orta yaşlı bir adama uzattı. Bir kadın kocasınm torbasmı ye- tiştirip verdi ve caddenin ağaçla- rından birine sırtını dayadı. Güzel bir genç kız dizinin en arkasında giden ince kara bıyıklı bir deli- kanlının boynuna ağlıyarak atıldı i ve yürüyerek öpüştüler. Bir daha, bir daha sarıştılar ve öpüştüler, yaya kaldırımında durüp seyre den yaşlı bir mutaassıp dökük diş- li pis ağzımı açtı: — Böyle b'r günde de mi ahlâk- sızlık! Bu ne kepazelik! Ana baba gününde de namussuzluk (olur mu? (Devamı var) (*) Gez: Defa, NE 9 Anık: Ydigâr.. Büyük macera, aşk ve harp romani Yedi suvari, kanatlanan yedi ejd > gibi, sür'atle geliyorlardı — Seni de kurnaz diye anar- lar ve kurnaz geçinirsin ama, eğer reisin yerinde olaydın apışıp ka - lirdn!. — O zaman belli olurdu.. — Böyle olacağına kalıbımı basarım. Araya girdiler: — Bırakın şu yarışı da şimdi Kör Ali söyliyeceklerini söylesin!, Kör Ali yeniden söze başla dı; — Önümüzde bir geçit vardı. Yirmi otuz adım sonra oraya Vva- racaktık, Burası iki tarafı dik bir yarla çevrilmiş, dar bir yoldu. Birdenbire genişliyordu. İki yan- larında kayalar fundalıklar, ufak boylu ağaçlar vardı. Halbuki ar- kamızdan da ancak iki üç yüz a- dım aralıkla yedi atir, yalın kılıç ve dört nala geliyorlardı. Her şe- yin bitmek üzere olduğunu anla. dım. Biraz sonra bize yetişecek- lerdi. Kurtuluş yoktu. Bunun i- çin dar yolda gelenleri karşıla « mak lâzım geliyordu. Arkamıza düşenler yalnız ye- di kişi olaydı bir şey değildi. Re- is bile tek başma onları haklaya- bilirdi. Fakat onların arkasından da yüze yakım atlı, başlarında Tör Cebbar öldüğü halde geliyor” lardı. O dakikada altımızda bi- rer at olmasını o kadar istedik ki. Arkamızdaki yedi kişiyi çabucak öldürmek ve onlarm bineklerini almak lâzımdı. Halbuki biz on- ların hakkından gelinceye kadar / asıl kuvvet yetişecekti. Onların yetişmesine meydan . vermiyecek kadar çabucak (işi bitirmek te mümkün değildi. Kendimizi pahalıya satmaktan başka çare olmadığını gördüm ve bunu reise söyledim. Lâkin reis birdenbire: — Buldum!. Diye bağırdı. diye sordum. ş — Gelenlerin yedisini de şim- di bir dizi armut gibi, bir saniye- de yere sereceğiz. Dedi — Nasıl, dedim. — Sen benim dediklerimi yap- mağa hazırlan!, Göreceksin, dedi. Biz, kayalığın dibinde reisin sevgilisini . yürüyeceğimiz 8i- rada yere bir ip düşmüştü. Habibe bu iple aşağı sarkmış, sonra sütninesi yukarıda bağlı ol- duğu yerden çözerek atmıştı. Bel ki lâzım olur diye Habibe, alma * mızı söylemiş ben de bir parçasını almıştım, Arkamızdan — gittikçe yaklaşan süvar'leri o karşilamak için hazırlanıyordum. Reis bana e- mir verdi: “Çabuk belindeki | ipi göz!.,; Çözdüm. İki kat yaptık, büktük, Bir ucunu ben tuttum, bir ucunu Şahin Reis tuttu. Bilekleri- mize doladık. Yolun iki tarafma, tam geçidin en dar yerine karşılık k geçtik. İpi bütün kuvvetimizle germiştik. Yedi süvari bir kasırga gibi yaklaşıyordu. Reis: “Sıkı tut, sakın gevşetme!,, diye sesleniyor» du. Zaten ben de ne olacağını an- lamıştım. Yüzüm ümitle gülüyor, kanım damarlarımda büyük bir “Ne buldun?,, sevinçle dolaşıyordu. Yedi süvari, AKDENİZ KORSANİNÇ “ ŞAHİN REİS! - © ikinci teşrin 1935 ei Ji *; kadirli yedi ejder giti te kılıçlarını yolun ay ışı; tarak yaklaştılar. Bütün ortamızdan geçerken atlar” ları ipe takıldı. Sahiden birbirinin üstüne büyük bir # tü ile yıkıldılar. Ortalık Zavallılar neye ekl yamamışlardı. Toz toprek İğ atlar adamlardan daha evv©:. ruldulr. Önümüze gelen üç ne bir hamlede atladık ve kadar dört nal havalandık. — Bravo!... Bu kimseni! na gelmezdi doğrusu... — Çok basit bir : şey... basit olduğu kadar da bul güç... — Zaten kurnazlıkların öyledir. İ ği i — Yaşasın Reis!.., “ri — Yaşasm!... Kenarda oturanlardan vir | tıldı: j — Bu işte tabansızın ku , ğı da yabâna atılmaz... ağı Şahin Reis bütün bunları #f) tar di direğinin bir kenarma df) ban mış, dinliyordu. Oraya kadar İİYe i vaş yavaş geldiği ve gölge ta1“ na düştüğü için kimse görmü; ti, Son sözleri söyliyene o ds, den göğe kadar hak verdi, Big, bire söze karıştı: , — Çok doğru!.. Tabansı? x gün iyi bir Reis olabileceği terdi. Eğer o ok yağmuru, h topun birden tam isabetle ması olmasaydı, içimizden b yoldaş, korkarım ki yi Ben yola çıkarken bunları © nememiş, Ahmede buna daif bir şey söylememiştim.. a Hepsi birden ayağa kalk reisin önünde yarım halka “ mışlardı. Reis tabansız / doğru ilerledi, Elini sıktı, na elini koydu: —Sağol!... Sonra hepsine döndü: — Hepiniz çok yaşayın lar!,. Inşallah bundan sonr8 çok vurgun yapacağız, abs” lacağız!.. © Geminin suyu, yiyecek “* ceği hakkında görüştüler. , dan bu eksiklerini taman | sonra doğru İstanbula #” | karar verdiler, Çünkü Ulu gf Papa sende idi, Şahin eli “ cak beyliği almak için ye mek lâzımdı. Tabansız bir fikrini sö — Ali Paşanın halde bugünlerde Cezayire f ceğini söylemişlerdi. Yold laşmak için rotayı ona gör? # sak!., — Evet, dye yen yapmalı!» Sonra hangi Sancak daha kârlı gidem. 2 nere, lunurlarsa daha iyi akınlar” gunlar yapabileceklerini lar, En iz: olarak Novorsni abi sahillerini buldular, Burs", # nizin şarkı ile bütün A iy sında gidip gelen gemi üstünde idi. Hele Ve! çmbunlar bl Ne r ağa 77 e MERİT İLİ? ir F