4 Kasım 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” T eT İ o tik, ıordu. KI L — z O kö Ş JeT -— HABER — Akşam Postası Büyük Zabıta Romanı No. 37 Yazan; Iİshak Ferdi Benli Bedia (Yavuz) u dürmiye karar vermişti Badia, (Yavuz) u tehdit etmek kastiyle, İngilizlerin yanına girdi- gini söylemekten çekinmiyordu: — Bana vazife teklif ettiler... Aksi takdirde Maltaya sürecekle- rini söylediler O günlerde benim mahut hançerimle — nasılsa — bir yağ tacirini yaralamış ve para- smı alıp kaçmıştım. Bu hadise - nin de meydana çıkacağından en- dişe ediyordum. — Bu münasebetle (Peki) de- meğe mecbur oldun, değil mi? Bedia bir kadeh rakı içerek, ba- şını salladı: — Başka türlü yapamazdım. Kabul ettim.. Ara #sfma uüğruyo- rüm. İste bu kadar... — Vazifen ara stra uğramak- tâari ibaret mi? Bedia omuzunuü kaldırarak: — Başka ne olacak? dedi, ben hafiyelik yapabilir miyim? — Haydi canım, bu ağızları ba- na yapma! Ben, senin neler yapa- bileceğini senden iyi bilirim! — Vallahi ben eski Bedia de - gilirn, yavrucuğum! — Haydi, uzatma dedim ya:. İnsan üç ayda değişir mi? Bedia güldü: »— — Değişir ya.. Niçin değişme- |. &in?! Bak,sen bile değişmişsin! Ağır başlı, uslu, kibar bir adam ol- muşsun ! — Sen de uslanmışsm! Ağırlaş- mışsın! Allah nazardan saklasın.. Yağ tacirinden başka bir kimsenin canını yakmadın mı? Bedia elini (Yavuz) un ağzına gölürdü: — Sus Allah aşkına.. Beni ele mi vereceksin? -— Merak etme, burada ayna- sızlardan hiç kimse bulunmaz, — Öyle ama, yerin kulağı var- dır derler. Bu bahsi — kapayalım. Haydi, iç rakını! (Yavuz) sarhoş olmuş gibi gö- ründü: — Ne olur Bediacağım, bü ge- ceyi senile beraber geçiremez mi- yim? Bedia biraz tereddüt ettikten sonra: — Peki, dedi, istediğin gideriz... Tepebaşında yeni açılmış olan (Eski dünya) oteline gitmişlerdi. Yavuz otele giderken bir şişe rakı ile biraz da meze almayı ihmal et- memişti. Yayvuz zaten sarhoş olmuştu.. Fakat müvazenesini kaybetme - mişti. Aklı başında idi. yere Bediada göze çarpan bir çekin- genlik vardı. Yavüzun bakışları - nı beğenmiyordu Zaten Bedia, o gece Yavuzdan çekindiği için değil miydi ki, o - nunla geçirmeğe razi olmuştu!. Otelin ikinci katında arka ta- rafta bir odada oturuyorlardı. İç- ki masasını kurmuşlardı. Yavuz, Bediayi sever gibi gö- sünüyordu: ) —— Ne güzel günler geçirmiş - değil mi Bediacığım? Diyerek yıaıklarmdan öpü - Bedia, Yavuzun kadehini mü- temadiyen ağzma kadar rakı ile dolduruyordu. İkisinin de kafaları ıyıce du - manlanmıştı. İ Bedia bir aralık karyolanm ba- şı ucuna sokuldu.. Ve koynundan bir şey çıkararak" Yavuza sezdir- meden yatağın altına soktu. Son- ra yavaş yavaş — geriye dönerek tekrar masanm başına geçti. — Haydi, yavrucuğum... Bu gece üç aylık hasretimizin acısını çıkaracağız.. Kendimizden ge « çinceye kadar içelim.. Yavuz yavaşça rakr kadehini pençereden dışarıya dökerek içi- ne su doldurdu: — Haydi, içelim ve srzalrm, Bediacığım!. İkisi de kadehlerini boşalttı - lar. Artık yatmak zamanrı gel - mişti. Bedia yüz numaraya çıkıyor - du. Yavuz başını masaya daya - mıştı.. Gözleri kapalıydı.. Ve horluyordü.. Bedia odadan dışarı çıkınca, Yavuz gözlerini açtı.. Derhal yes- rinden fırlayarak yatağın altını kaldırdı. Bedianın meşhur hançeri bura-. da duruyordu. Yavuz hançeri a- larak tekrar eski yerine geldi. Biraz sonra Bedia tuvaletten dönmüştü.. Bedianın neye karar verdiğini anlamak güç değildi. Benli Bedia Yavuzun yanına yak- laştr.. Omzundan sarstr.. Ses - lendi: — Yavuz.. Yavuz.. tağa gir!. | Yavuz horul horul uyuyordu. Bedia otelden kaçmak için bun -| dan daha iyi fırsat bulamazdı. Hemen gardirobu açtı.. Manto - sunu giydi. Başmı düzeltti... E- line çantasını aldı ve Yavuzun ba- şr ucunda dikildi: — Alçak, köpek!. İngilizlerin ekmeğini yediğin halde Anadolu- ya hafiyelik ettiğini bilmiyor mu- Haydi ya- yum sanıyorsun? Yarın beni de ele verecek değil misin? Elime fırsat düşmüşken seni gebertme - mek budalalık değil midir? Ve süratle arkasına dönerek yatağı kaldırdı... Hançerini araş- tırdı. Bedia biraz evvel kendi eliyle koyduğu hançerini yerinde bula - maymca gözlerini oğuşturarak kendi kendine mırıldandı: . — Ben de epeyce sarhoş olmu- şum galiba!.. Hançerimi nereye koyduğfumu bilmiyorum.. Bedia, arkasr masaya dönük, ayakta sendeliyordu. — Acaba hançerimi koydum?1!.. Bü sırada odanm içinde acr bir ses duyuldu: — Ahhh... Ölüyorum... Bedia birdenbire soluk alma - dan yere yuvarlanmıştı. Yavuz, kudurmuş bir boğa gi- bi yerinden fırlayarak Bedianın üzerine atılmıs ve onu kendi han- nereye IUngılızce dersleri Müellifi: ömer Rıza —öre step (step) adım. stick (stik) değnek, * stiff (stif) dik - sert. still (stil) sakin. stone (ston) taş. stop (stop) dur. storm (storm) fırtına, störmy (stormi) fırtınalı. story (stori) hikâye, strayht (streyt) doğru - düz. strange (strenc) tuhaf - garip, straw (stro) çöp. street (strit) cadde, stretch (stretç) uzanır, strike (strayik) vurur. string (string) sicim. strong (strong) kuvvetli, stupid (stupid) tenbel. such (saç) böyle, suddenly (sadenli) ansızın, suffer (safer) istirap çeker. sugar (sugar) şeker, süggest (saccest) teklif eder, tel- kin eder. sümmer (samer) yaz (mevsim). sun (san) güneş, sunbeam (sanbim) demeti. Sunday (sandey) Pazar günü, sunshine (sanşany) güneş ışığı supper (sapper) yemek. suppose (sappoz) tahmin eder. süre (şur) emin, surround (sarrarind) ihata eder. swallow (svalo) yutar. sweep (svip) süpürür, sweet (svit) tatlı. güneş — ışığı swim (svim) yüzer. syllable (sillebil) hece. (Devamı var) den kanlar çeriyle kalbinin üstünden vur - İ | muştu. Bedia: “Ölüyourm!,, kelime - sinden başka bir şey söyliyeme - çinde yere ıı:nlımıl:ı Yavuz, edianın - hançerini sapladığı yerde bıraktı.. Çarça- buk giyinerek Bedianın başına e- gildi:. — Sayısız insan canı yakan şu kanlı hançerinin nihayet bir gün kendi göğsüne saplanacağını hiç te tahmin etmezdin, değil mi? Ve fesini başına koyarak söy- lendi: — Ânadolunun muvaffak ol - masr için, seni gebertmeğe mec- burdum.. Kanunun pençesinden kurtulamasam bile, ümit ederim ki, Allah beni affedecektir. » —. * Yavuz üç gündenberi odasm- da yatryordu... Asabı bozulmuştu. Bediayı öldürdüğü için vicdan azabı çekmiyordu. Bedianın koy- nunda silâh kaçalkıçılığına dair yazılmış bir mühim - rapor vardı. Bu rapordaki malümatı Bediadan başka kimse bilmiyordu. Bedia, bir gün sonra Kumkapr silâh de- posunun Türkler tarafından gayet mahirane bir surette boşaltılarak Anadoluya kacırılacağını yeni ha- ber almıştı. İng'lizlere yazdığı raporda bu malümat vardı. Ya- vuz raporu yırtıp atmış ve üç gün evden dışarı çıkmamıştı Yavuz, el altından tahkikat ya- parak, Kumkapı silâh deposunun Türkler tarafından boşaltıldığını öğrenince geniş,bir nefes almış- tı, Artık Yavuzun hiç bir endişesi kalmamıştı. Bedia hadisesinde zabıta bir ip ucu elde edecmemiş- ti. Gazeteler hadiseden şu suret- le ve kısaca bahsettiler: “Eski dünva otelinde Benli Be- dia isminde bir kadın hançerle kendisini göğsünden — wurmuş - tur. Badianın cesedi bugün morga gönderilmiştir.,, — O N— | Yazan: KADIİR CAN AKDENİZ KORSANI ŞAHİN REİSİ | 4 İkinci teşrin 1934 I Büyük macera, aşk ve harp romanı Geminin burnu su altında bir kayaya dayanmıştı... O da pek az bir şey - | di, gene kendisine mücevheratla birlikte en az yüz bin duka altı- nından fazla para kalacaktı. Büu kadar para ise krallarda zor bulu- nurdu. Koca Venedik Cümhuriye- tinin hazinesnide bile bu kadar paranın biriktiği pek az olurdu. Lâkin ihtiyar korsandan başka- sına pay vermemek için ne yapma lıydı?... Yeniden bin türlü dalave- reler kâfasınm içinde bırbıme dolanıyordu. Sonra şöyle düşündü: — Haydi, yukarı çıkalım. Şeys tan adasına gidiyoruz.. — Dedi. Böyle unutulmuş, yahut sa « hipleri ölmüş - defineleri bularak zengin olanları vaktiyle duymuş- tu. Bunlarım çoğu birer masal kahramanı olmakla beraber insa- na o kadar mümkün görünüyordu ki... Fazla olarak bu ihtiyar kor- sanm yalan söylemesine de im - kân yoktu. Her haliyle aklı başmda, doğ- ru bir adam olduğu anlaşılıyor - du. Zaten aldatmaktan ne fayda görecekti? Güverteye çıktılar. Valeryo | onu merakla bekliyen kaptan Rozyaniye emir verdi: —— Caminin oravaamı Savtan adasına çevirlİ; Şeytan adası sancak tarafm - da ve sisler içinde görünüyordu. Denizden fFışkıran kocaman bir fiskiye birdenbire taş olmuş gi - biydi. Rotayı çevirdiler. | Kaptan da, diğer başlıca ar - kadaşları da seviniyorlardı. Çün- kü bu esrarlı define bulunursa kendilerine de bir pay ayrılaca - ğinı umuyorlardı. Adaya yaklaştıkça onun yal- çın kayalıkları, uçurumları, oyuk- ları, etrafında yer yer denizden yükselen mini mini adacıkları da- ha iyi görünüyor, inzanın içine korku veriyordu. İhtiyar korsan Valeryoya, Va- leryo da kaptara yol gösteriyor, gemi etrafa serpilen kayalıkların arasından sağır ağır yürüyordu. Fakat şmdi kaptan Rozyaninin yüzünde bir üzüntü vardı. Sağa sola koşuyor, geminin manevra - larında tayfalarla beraber çalışı- yordu. Nihayet öyle bir yere geldiler ki daha ileriye gidemediler. Çün- kü, geminin burnu suyun altında duran bir kaya parçasına dayan- mıştı. Bereket versin ki çok ya- vaş gittikleri için hıılı çarpmadı- lar. Rozyani geminin baş ambarma koştu.. Hiç bir çatlak ve yarık olmadığını gördü. Burun tara - findan adam sarkıtarak baktılar. Deniz altındaki kaya, yalnız tek- nenin bir köşes'ni hafifçe sıyır - mıştı. Sandalla keşif yaptılar. Rozyani valeryonun yanına geldi: — Daha ileriye gidemeyiz. De- niz bir kaç karış aşağıda sivri kayalarla dolu.. Zaten burası şimdiye kadar yüzlerce geminin hana Bimeeme göeli, /r | istedi. lkikiıiııııd"l'.w_ | canına lnymışr tır. '# başka hiç bir korıın buraya ’J laşamazdı. Sonra, du: — Bu adam, define var, aî bizi mahsus buraya sürüklemit ” masın | Çok hafif ileledne- a ıl"' ihtiyar korsan duymuştu. ; Ğ" rasını da sandalla gideriz.. şurada ne kaldı ki... Valeryo gürültü çıhnıııi temiyordu. Bir an evvel işin 0" bitmesi için ne lâzımsa yapi!" du: T — Evet, evet!. Çabuk bü! sandalı indirin... Dört te binsin.. Biz, beraber gidiy Bu sözleri o kadar sert sö! 4 mişti ki dedikleri hemen yaf Kimse fikrini söyliyemedi Yola çıktılar.. ; J Poldor, çarptığı kayadan !" rılmak ve biraz açılmak içhl nevra yapıyordu. * Kaptan Rozyani, ğ yanma dört beş ıîlihlı ıdm ığ vermek istemişti. Fıht Vale drem ğ - viğe y N ve - g “ l TENerrerer şeyden evvel defineye yılmı şma sahip olmak istiyordu. V zım olursa adam ;eth'tııok < ah a l ni Te 0 . .» İ N ( ; NAL SESLERİ —— | Nu ST Küçük Hüseyin grandi dire tepesine çıkmış, Şahin niılı Alinin gittiği yolları gözetliyo”, &İ'J' Gece yarısı geçmiş ve ay T | x muştu. Ortalık yarı yarıya # | &, düz gibiydi. Küçük tepet | '-'ığ. Mi fundalıkları, tek tük ağaçlaf | en sonra çok uzakta sisler içt” Tabansız ikide bir tlu'eİ“ H na doğru sesleniyordu: — — ge| — Hüseyin!... Gözünü '_ Mİ liyorlar mı?.. i * " — Gelmiyor ağaml!. ö — Yoksa göremiyor mt lan!. Etraf gündüzden * be... “ M Hem heyecanla ileriye © y lar, hem de aralarında $Ö? — nuşuyorlardı: _ : İ — İki kişi ile böyle y '4_ DŞ S rişe girişlir mi hiç? ) — Ben de ıöyle:lw- l mazsa yirmi otuz kişi git'” ; Ne olur, ne olmaz.. ve — İyi ama, yirmi tüf 4 yelim? Bu işi - Hr.;.ıfi : TI F ış:_&_ î ĞET V. C A iâfğ!

Bu sayıdan diğer sayfalar: