— | Hasbuhal Seyyar esnaf lüzu-! mundan fazladır | Tezkereleri tahdit etmeli! Dükkâncılarla konuşurken, sey- yar esnaftan şikâyet — ettiklerini, seyya- esnafın da — mütemadiyen | belediyeden dert yandıklarını gö- | rüyoruz. Niçin bu dükkâncı — ve seyyar esnaf meselesi bu kadar karışık? | Acaba halledilmesi çok güç bir iş midir bu? İşitiyoruz: Seyyar esnafla bele- diye memurları köşe — kapmaca oynuyorlarmış.. Görüyoruz: Zaman zaman bir | balediye memuru önüne — birçok | satıcı katmış, merkeze götürüyar.., | Niçin bu böyle oluyor? | Diyecekler ki, belediyenin sey- . yar esnafa ait nizamıname ve tali- malnamesine aykırı hareket eden- | ler elbette takip edilir ve toplanır.. Peki ama.. Bunların nizamna- meye uymamalarındaki sebep ne- dir? ğ Belediye seyyar esnafa büsbü- tün başka bir gözle bakıyor.. Bu | satıcıların ellerinde resmen — bir | tezkere vardır. Demek ki seyyar esnaflık kabul edilmiş ve buna izin verilmiştir. Şehir büyük oldu- ğu için, seyyar esnaflığın kaldı- rılmaşına şüphesiz ki imkân yok- tur. Fakat bu kadar sayısız - satıcı da çoktur.., - Bir tavaftan mütemadiyen sey- yaâr esnaf 'takip edilir. Diğer ta- raftan durmadan seyyar tezkeresi verilir... İşte hütün niğamsızlıklar bu - radan çıkıyor... Seyyar esnaf çoktur, Her soka- ğa üç beş tane düşüyor. Mecburt olarak bazıları da caddeye çık.ı-— yorlar, Haddinden fazla olan bu çok- luk yüzünden, — talimatnamedeki nizam da maalesef bozuluyor. Kâfi miktarda olsa, ne dükkân- cılarm şikâyeti kalır, ne de bele- diyenin takip üzüntüsü... Sözün kısası; mümkün olduğu | kadar âr seyyar tezkeresi - veril- melidir. A.RI, Fena ekmek çıka- ran fırınlar var Şark demiryolları hat boyun - daki sayfiye köylerinden birinin esnafr ve halkı, köyde — bulunan ve üç fırını işleten bir esnaftan şi- kâyet ediliyor ve diyorlar ki: — Köyümüzde “,,..,, isminde bir fırıncı vardır. Buradaki fırın- | ların hepsini o işletir. Ve istediği gibi ekmek çıkararak satar... Fakat bu ekmekler İstanbulda- ki ekmeklerden o kadar farklıdır ki, bir bakışta bu fark derhal gö- zükür. Bir çok halk ve esnaf gerek ev- lerine, gerek dükkânlarına lâzım olan ekmeği — İstanbuldan getir- mek mecburiyetinde kalıyorlar. Rica ediyoruz: Belediye, bu çk- meklere baksın, muntazam kont- | rol etsin; ve bizi de kurtarsın...,, 1 ikinci teşrin 1934 — ESNAF VE İŞÇI j ı Terziler fiyatla indirmelidir Kadıköy Terzi — Sitkı Bey ne | söylüyor: Ben işsizlikten şikâyetçi deği - lim. İşlerin — azaldığını hiç zan- | | netmiyorum. Bilâkis işler fazla. laşmıştır. | İsmarlama elbise — yaptıranlar şimden sonra çoğalacaktır. Sebebi, gayet basit! Yerli ku- | maşlar gittikçe düzelecek, ve u- | cuzlıyacaktır. Zaten ucuzdur. O- nun için herkes kumaşını kendi a- hıp yaptıracaktır. Yalnız terzilerin eski fiatlar üzerinde durmamala- rı İâzımdır.. | Fiatları indirmeli ve ısmarla » nan elbiseyi itinalı yapmalı.. O | zaman işsizlikten — şikâyet edil- | mez! Çocuklarmı okultmak, tatlı bir deri! Üsküdar muhallehici Recep us- fa diyor ki: Ön sene var ki tatlıcılık yaptyo- rum, eh, bu işte epeyce usta olduk, Az çok namımızda çıktı. Çok şü- kür kazanıyoruz.. Karnım - day- duğu gibi çocuklarımı da okutabi- liyorum. İki oğlum var... İkisi de orta mektepte! Ömrüm olur ve ça- lışabilirsem, onları cahil brrakma- yıp, çok okutacağım. Yalnız maarif te bize yardım etmeli, müzaharet göstermelidir... Yaorgancı esnafı gittikçe çoğalıyor mu? Mısır çarşısında yorgancı - ve pamukçu Hasan Bey diyor ki: — | İşimizin bozulduğuna bir se- | bep te çarşımızda yorgansı es- nafının çoğalmasıdır. İlk zaman- lar burada on beş yorgancı vardık. | Şimdi arayıp sayınız. Mutlaka 150 yı gçecektir. Yirmi senelik esnafım, Yanım- da kalfalık yapıpta ticaretim ol- madığından yol verdiğim kimse- ler, şuradan, buradan yüz lira te- darik etmişler, bir yorgancı dükkâ nı açmışlardır. Dört gün evvel bir yorgan - sat- tım. Yarım lira para kazandım. Halbuki dükkânımın yevmi masra fi yüz elli kuruştur. Bittabi - gün- den güne zarara doğru yürüyo- rum, Bir sebep daha var. O da A- nadolunun muhtelif kazalarında | yorgancı ve pamukçu dükkânları açılmıştır. Eskiden bunlar yoktu. | Ihracatı bizler yapardık. Şimdi ar | tık Anadolu ihracata luzum gör- memektedir, Yakım zamana kadar Zonguldak ve havalisine seneda altı bin yorgan yollıyorduk. Şimdi bir tane bile gönderdiğimiz yok. Şekercilikte hille yapanlar .. Kadıköy — Şekerci İlyas Efen- | di diyor | Herşeye hile karışmağa baş - t | ; ladı. Herkes şimdi yediği tatlı işle- rinden de şüphe etmeğe başladı. Halkm hakkı vardır. Çünkü Kurşuna dizilen casui kadın suçsuzm Mata Hari ölümünden on yedi yıl sonra da kendisinden bahsettiriyof Matahari Büyük harbin casusluk sahasın- da en ziyade tanınmış siması, Ma- ta Haridir. Cava danslarımı fevka- lâde cazip bir tarzda göz önünde canlandırarak meşhur bir dansöz olan bu kadın, Fransada Alman - ya leh'ne casusluk yapmakla -it - ham edildi. Yakalandı ve harp divanımda idama mahküm oldu, kurşuna dizildi. Mata Hari, sahiden casus muy- du? Kendişi, bunun doğru olma- dığını söylemekte son dakikasına kadar İsrar etti. Caşusluk yaptı - gı noktasından mahküm olup kur şune dizlimiş olmükla beraber, - nun sahiden casus olmadığını, bir iftiraya ve yanlışlığa kurban git - tiğini iddia edenler, vardır. Hattâ şimdi de bu esastan onu müdafaa yollu neşriyat yapanlar bulunu - yor! Casus olsun, olmasın, Mata Ha- ri, dansözlükten ziyade casusluk- la şöhret buldu. İsmi, bütün dün- yaca tanındı, Hayatma dair muh- telif eserler vücuda getirildi. “1 « lâhi Kadm,, Greta Garbo onun a « dını taşıyan bir film çevirdi, Eşsiz yıldız, bu kadını filmde canlandır- dı. Hem dansöz, hem casus ©- larak! Mata Hariye dair neşriyatın, bir türlü ardi arkası kesilmiyordu. Son hafta içerisinde, bir polis dok: toru da, Pariste hatıralarını neş. retti, Kurşuna diziliş — srraşında hazır bulunan veonun — öldüğü hakkında usulen rapor veren — bu doktor, vakanm en yakm şahitle- rinden biri sıfatiyle — hatıralarını anlatıyor. Bu doktor, Paris zahı» | tasr baş doktoru Bizarddır. Doktor, hatıralarında, — Mata Hariyi hapishanede sık sık ziyaret ettiğini, anu sakin ve sevimli bul duğunu kaydettikten sonra, yazı « sına şöyle devam ediyor: “Mata Hari, hapishanenin on iki numaralr höcresinde bulunu - yordu. 1917 senesi teşrinievveli « nin on dördüncü günü, erteşi gün kurşuna dizileceğini öğrendi. Bu dediğim gibi her işe karışan, hile ! haberi, sükünetle karşıladı. Ha « bizim işimize de karıştı. Tatlı iş « | yatının son sabahında hayret edi- leri bizim bildiğimiz şekerden ya- | lecek derecede sakin görünüyor « pılır değil mi? Halbuki şimdi bir | dt de zaharin katıyorlar. Bu çok mu- | zir bir şeydir, Gardiyan kadınm, kendisini u - yandırmağa geldiği zeman, Ma - ta Hayri, uyanıktı, Gardiyan giyin me zamanı geldiğini söyledi. Bu tatlı işleri sıkı kontrol edilmelidir. | söz üzerine ayağa kalktı, — gayet Halkın sıhhati nımın.ı şeker ve kendisine bi ı 'et bir - şöhr kazandıran dansları esnasında.. sade olan siyah elbisesini — giydi. Sanki kurşuma dizilmeğe değil de, şöyle bir dolaşmak üzere bir yere gidiyordu. O kadar heyecansız duruyor, yavaş yavaş, elbisesini düezltiyordu. Bir ayna istemiş, bu arzusu ye- rine getirilmişti. Aymnanın karşısı « na geçti. Büyük bir itina ile ken- disine çeki düzen verdi, san tuva» letini yaptı. Bu sırada ona hayret ten taş kesilmiş gibi durarak ba - kan gardiyan kadınım bu vaziye - tini, aynadan seçip hafifçe gü - lümsedi, Tatlı, münis bir gülüm - seyişt.. Bu gülümseyiş, gardiyan kadını büsbütün şaşırttı, * kadm, göz yaşlarını belli etmemek için, hemen dışarıya çıktı. Nihayet, kurşuna diziliş zamanı gelip çattı. Alâkadarlar, — adaya girdiler ve Mata Hariyi dışarıya davet ettiler. Gene gülümsiyerek yürüdü. Onların refakatinde, hiç sendelemeden ilerledi. Kendisini kurşuna dizecek olan askerlerin ö- nüne varınca, bir an durdu. Onları birer birer süzdü. Ve kendisini kurşuna dizecek olanlardan da tatlr gülümseyişini — esirgemedi.. Adetâ, onların biraz sonra akisler bırakacak silâh seslerini, alkış a - kisleri sayıyordu. Sanki dansını alkışlıyacaklarından emin bulun « duğu seyircilere iltifat ediyordu! Gözlerini bir mendille bağla - mağa teşebbüs ettiler. Bunu şid- detle reddetti, Teşebbüs, tekrar- landı. “Rica ederim, bundan vaz geçiniz. Hacet yok!,, dedi. Bir direğe bel aşağısından — bağlan - ması İâzımdı. “Ben, bağlarım!,, e Mata Hari kurşuna dizildikten birkaç dakika köşede tevkifini müteakip zabıtaca alınmış bir fo! ? . İ u idi! « * diyerek, ipi kendisine v-—v:' için elini uzattı. Hakikaten, ri hiç titremeden, ipi aldı, kak? ları üzerinden geçirerek, klj ni diroğa bağladı. — Bir diyeceğiniz var mı? - — Son sözüm, demek W': sunuz, şüphesiz!, Evet, var. BU eaki söylediklerimi tekrardan Ü” rettir. Bana bir türlü inanamt lar. Ben, masurmum. Bu, elbeti bir gün anlaşılacak, ama iş işti! geçtikten sonra! Kurşuna dizil varan bu netice, aleyhimde #” şan gizli bir şebekenin — crerili Bana iftira ettiler, fikirleri hime tahrik ettiler. Masum ğumu bilenler de mevcut, himdeki tertip tesiriyle yanıl beni suçlu sananlar da!.. Dü Jarım, masum olduğumu bile bana bunları yaptılar. Masum duğumu bilen dostlarım da, kadarlara söz geçiremediler. Tarım, bir gün işin iç yüzünü dmlatacaklar. Bu ne feci N |a Ik!... Yazık, çok yazık! Dimdik durdu. Gözlerini tüf ây B3 o Ka ee aass o —nR— T v arar Mata Hari, birdenbire kumandası,, Tüfekler patladı. #” | il. zel ve cazip kadın, kanlar içeriti” | h dohpniııerildl.Yınmıyı% tım, muayene ettim ölmüştü. porunu yazdım, İşte hepsi buk' dar!,, Mata Harinin son (« kadar böyle şayanı hayret bir a u de her şeyi temin ettik. Para dik. Sana bir idam komedisi Ü nıyacaklar, fakat sana boş kuf'| FErFr KA7 SA Ç2 . kurtarılacağından emin M duğu için metanetini şon dakt” ya kadar mühafaza etmiş! Bu, ne dereceye kadar , Belli değil!, ) ALAY PEL S G — v » ** P Z I. Ç