Hançerli Ka lKadm K Yıuıı._lıhılı Ferdi | No.24 ; 3ir suikast komitisi bir çok kimseye tehdit mektubu gönderiyordu Hoca tekrar doğruldu Yuvar- | lak gözlerini mel'unane bir bakış - ha İngiliz hafiyesine çevirerek: — Bugün size lâzım olan eşha- sı tanımıyabilir. Lâkin yarın size lâzım olacak kimseleri tanıdığı içindir ki Nuri Bey ihmal edilmi - yecek bir şahsiyettir. Mister (Tomson) salonda do- dolaşmağa başladı: — Peki efendim, o halde bu Kürt genci için başka bir şey dü - şünelim... Hoca bu vait üzerine müsterih olarak ayağa kalktı: — Çok teşekkür ederim.. Gitmek için müsaade istemişti. Mister (Tomson): — Bu mevzu üzerinde gelecek hafta bu gün aynı szatte tekrar gö rüşebiliriz. Dedi, Hocanım yüzü güldü. Cahil ka- fasiyle, bütün dünyayi kafese koy muş olan bir İngiliz hafiyesini ik- na edebildiğine kanidi, Bu netice- den cesaret alarak kapıdan çıkar- ken dedi ki: — Zatı âlinize şu kadar söyliye- yim ki, Nuri Bey o havalide büyük bir Ingiliz fırkasının yapamıyaca» ği işleri yalnız başına yapmağa mitvaffak olacak kudret ve kuv - “eti haizdir. Orada, ailesi o dere- nüfuz sahibidir. — Fakat, görünüşte pek basit zekâlı bir adama zenziyor! Hoca sırıtarak cevap verdi: — Herkes göründüğü gibi — ol- maz. Bakınız, ben de sarıklı, şal- varlı bir hocayım! Kim tahmin e- der ki devletin siyaseti âliyesi (!) ile meşgulüm... — Hakkınız var! Yanılmış ola- bilirim, Bu sözünüz çok haş ve çok mâünalıdır hoca efendi hazret- leri!... Otelin kapısından — ayrıldılar. Mister (Tomson) otomobiline Bi- nerek Taksime dağru gitti. Hoca da iki tarafına bakınarzk Galata- sarayına giden yolu takip ediyor- | du. Birden köşenin başında kendi- | sini beklediği anlaşılan siyah pal: tolu ve uzun boylu bir gence ses- lendi: — Nuri, haydi yürü! Ve delikanlının koluna girdi: —Artık işin oldu, hiç merak et- me! Herifi öyle bir piyazladım ki, gelecek hafta bu gün için beni pe- rapalasa yemeğe davet etti... Diyerek konuşa konuşa Ağaha- mamına doğru yürüdüler. (Nuri), hocanın öğünmelerini dikkatle din | liyordu. Hoca yolda: — Haydi ba | kalim, bastır paraları!.. Diyerek Nuriyi sıkıştırmağa | başladı. | O günlerde Babrâli telâş ve he- | yecan içinde bulunuyordu. (Entellicens tervis) bu telâş ve heyecanın sebebini araştırmakla | meşgulken, bir akçam geç vakit Babıüâliye gelen G.H.O. zabitlerin | den kapilen “H.,, i!e Danıat Ferit | arasında cereyan eden kısa bir mu- havere, korkak hükümetir. vaziye- tini izaha kâfi gelmişli. Ferit Paşa İngiliz zabitine de- di kiz eei ü | diyor: Gizli bir (suikast komitesi) — Bir haftadan beri mühim ta- kibatla mesgulüz... — Ne gibi, paşam? — Münasebetsizlikler tevali e- teşekkül etmiş, Her gün müteaddit kimselere imzasz tehdit mektup- ları geliyor... Hayatmız tehlikede- dir, Kapiten! Kapiten “H, vererek: —Merak elıneyımı' dedi, Harp ten yeni çıkmış milletler ekseriya » lâkaydane cevap ©7 w anarşiye doğru ciderler. Almanya yı görmüyor musunuz? Üç parti biribiriyle boğuşup duruyor.. İstan bulda ise bir güna ihtilâl emmare- si yoktur. Ve zaten böyle bir vazi- yetin tehaddüşüne itilâf kuvvetle- rinin mevcudiyeti manidir. Bun- lar, bizim anladığımza göre, aç kalmış bir takım derme çatma a- damlardır ki, ortalığı karıştırarak kendilerinin birer mevki sahibi o- lacakları kanaatindedirler... - — Böyle olduğunu nereden bili yorsunuz? İfadelerinizde kat'iy- yet görüyorum... — Harbiye mektebinde mevkuf bir kaç şahsın haleti ruhiyesi ve bunlar hakkında yapılan tahkikat bu merkezde””-! Damat Fe ayretle sordu; — Bu mevkuf |ahıı|ır kimler- idr, — Üçü zabit., Beşi sivil, sekiz kişi.. — Tuhaf şey,, Bizim haberimiz yok, — İngiliz zabıtası tevkiflerine luzum görmüştü de.. — Pek âlâ. Bunların böyle bir suikast komitesi ile alâka ve mü- | nasebetleri var mı? — İsticvap henüz ikmal edilme- di, Maamafih, biri diğerini tanıma makta ısrar ediyor., Herhalde bu adamların gizli bir teşkilâta mer- but oldukları anlaşılıyor. İstanbu- lun âsayişini ihlâl etmek istiyenle- Te serbestce teneffüs hakkı vermi- yeceğiz!!! Dama? Ferit, zabitin hu temi- netı üzerine gediş bir nofss aldı. Kapiten “H.,, ye uzun bir püro ik- ram ederek: ©O balde, dedi, müsterih olabili rim, değil mi? — Şüphesiz paşam.. Yalnız zatı devletinizden bir şey rica edece- | ğim, Türk polisinin icabında bize | yardım etmesine müsande buyü- runuz! Sadırazam tereddütsüz cevap verdi: — Memurlarımz daima emrini- ze âmaderdirler! (Devamı var) İstanbul altmer iera memurlu - ı, gundan: Mahcuz ve paraya çevrilmesi mukarrer hane eşyası Beğaziçinde | Yeniköyde Sait Halim Paşa cad- desinde Mektep karşısında 23 No. lu hanede 25/10/934 — tarihinde saat 10—12 ye kadar açık arttir- ma ile satılacaktır. Taliplerin | zuru mahallinde hazır bulunacak me - muruna müracaatları ilân olunur. | (3279), | HABER — nkşam Poıhıı DT TELADE NDDT SPOR — B.izîm kafilenin seyahati Spor seyahatlerinin her şeklini görmek te ayrı bir zevk, ayrı bir âlem oluyor... Nereden estiği belli — olmıyan bir kafileye katılarak hiç hesapta olmıyan bir yolculukla Ankarayı baoyladık... Haydarpaşa vapurunda idaresi üzerimde kalan bu seyahatin belli başlı simaları Çoban Mehmetle, alaturka güreş tutan Mülâyim peh Hivanlar idi. Ankarada bir futbol maçı ile birkaç hafif güreş müsabakası ya- pacak olan bu kadronun yekdiğer- lerini Haydarpaşa garında tanı -» ması işin alaylı bir yolculuğa doğ- ru gittiğini kolaylıkla hissettirmiş- Ü. Nitekim bilet temini hususunda çı kan bir müşkülât — kadrodan beş kişiyi feda etmekle neticelendi. Ankarada yapılacak müsaba - kalarda esaş güreşler olduğu için bu tarama ameliyesi kafilenin yol- culuğuna tesir etmemekle beraber gara kadar — bin türlü heyecanla gelmiş olanların sudan bir vaatla ertesi gün yola çıkmak üzere ay- rılışları hazin oldu.. Mutat vakitte — hareket eden tren henüz pendiğe gelmemişti ki açlık alâmetleri karşısında cebri nefsedemiyen Çoban — Mehmet Savyet topraklarında alıştığı izze- ti ikramı aramağa, yahu hele ba- kalım dedikçe üzerime yürümeğe başlıyarak böyle kafile reisliği ya- pılamıyacağını kolaylıkla tenkide başladı. Çoban Mehmedi Balıkesirde görüp ilk defa İstanbula — tavsiye eden ben olduğum gibi onunla ilk büyük seyahati de 1928 de Amster dama beraber yapmıştık. O gün bugün Nlc!ırn::din ne kadar değiş- tiğini şu kısa Ankara yolculuğun- da o kadar farklı buldum ki Meh- medi ÂAmerikaya götürmek sevda- gına düşenlerin * karşılaşacakları müşkülâtı tahmin ediyorum da ak hm duruyor. Güreş minderindeki kudretine, bütün kelli felli — azametine rağ- men, Mehmedi — Ankaradan bir saat uzaktaki Cubuklu kazasında kepimizi bekliyen Fuat Beyin ya- nına kadar götürmekte pek sıkın- tı çekmiştim... Haliç idman klübünde güreş islerine büyük bir krymet verdiren Fuat Bey İstanbuldaki mesaisin - den çok daha azimkâr bir faali- yetle Çubuklu — kazasını bir spor bayramı için ümidin fevkinde ha- zırlamış; civar köylerden seyirci, bir hayli uzaktan da pehlivan top- lıyarak bu tezahüratı Ankaradan davet ettiği dört beş mebusun hu- yapmağa — muvaffak ol- muştü... —- Dört beş çift yağlı nüreş, Mülâ- | yimin balkı meşgul cden müsaba- | kaşıtakip etti. Güreşte bilhassa Mül ratbize anlatir ve — gösterdi ki Mezralekette güreşin bulacağı çok | alâkayı başka haret:etler kolay ko— lay_lcmm edemiyeceklir. Yağlı güreş müııbakılırındn Bi baş hakemliği oturduğu masadan büyük bir azametle idare eden Ço- ban Mehmedin hali takdire şa - yandır ama; onun pek şakaya gel- mediğini de bilirim de işime gel - mez!.. Güreşlerden sonra geniş bir yaylada at üzerinde cirit oyunları | ime karşı gösterilen tezahü- | No, 33 Genç kızın Yılanlı Kandili dışarıya ışık vurmıya- cak şekide, pencerenin hizasında- ki köşeye, duvar dibine koydu. Sonra ellerini kenetledi. Bir üzen- gi gibi tutarak Yusufa dedi ki: —Haydi, buraya çık ve pence- reden bak!... Yusuf dediği gibi yaptı... Pençerenin demirlerine tutun: du; Kendini yukarı doğru çekerek dışarıya göz attı. Zifiri karanlıkta hiç bir şey göremedi: — Hiç bir şey göremiyorum!.. —İyi bak!... Acele etme!.. Göz lerin karanlığa alışaın!... Hemen göremezsin elbet!... Bir kaç dakika böyle geçti. Habibe #ordu: — Neler var?... — Karanlık... Hep - karanlık... | Baktikça derinleşiyor.. — Hiç bir karaltı, bir beyazlık, bir toprak veya taş göremiyor mu- sun ? , — Hayır... Yalnız uzakta dağ- lar, tepeler var... — Aşağıda?.,. — Zannedersem bir boşluk!... — © halde in aşağı!... Yusuf, tutunabilmek için pen- cerenin demirlerinden — ellerinin y'erini değiştirdikçe avucuna kalın paslar yapışıyor, âdeta o kalın de- mirden parça parça kabuklar'sty- rılryör ve dökülüyordu. Habibeye döndü: — Bu demirler paslana paslana bitmiş!... Gördüklerini anlattı. Habibe yeniden ümitlerini kay- bederek yere çömelmişti. Yorgun bir sesle söylendi" — Faydasz!... — Niçin?... Eye ile biraz sürtü- | versek kesilecek... — Faydasız!... — Fakat neden?... Cezayirde, kurtulmak için böyle yapmıyacak mıydık? Hem oranm demirleri bunların iki üç misli kalındı... — Oranın pencehesinin altı ol- sa olsa ön kulaç derinlikteydi ve ıssız sokağa iniyordu... — Te — Halbuki bu pencerenin arka- sında en azelli kulaç derinliğin- de bir uçurum varı.. O uçurumdan sonra da Cezayire kadar gidebil- mek ayrı iş!.. — Tn Yusuf belindeki ipi ve kulaçlıyordu. — Bir... İki... Üç... Dört.. Habibe merakla ona bakıyordu. On sekize kadar sayabildi. — Elliye varmak için tam otuz iki kulaç daha ister!... Diye acı acı söylendi. İkisi de | yanyana çömelmiş olarak, önlerin- / | de iki eye ve ön sekiz kulaç ipe ba- kıyorlar, başlarımı avuçlarının içi- ne alarak düşünüyorlardı. KakaşaaneRaErâatame terEk İ düvendeneünüerrür aS desasarskzn nn | | ve gece de (sin sin) tabir edilen a- teş alayı eğlenceleri Çubuk kaza- sını yerinden oynatan çok — canlı hareketlerdi, Yıldırım Bayazıtla, Timurlen - | gin çarpıştığı meydanda yapılan | bu tarihi oyunlar bize hayalen de | olsa o günleri canlandırmış oldu.. ömer Besim Ççözüyor | sunuz!.. kaleden kaçıp tula bilmesi pek imkânsız görünüy Kartal yuvası gibi bif sırtlan suratlı bekçilerim 0f bu küçük yavru ile bu na benziyen ince ve | zın candan- ar kuvvetleniyor, büyü: Doğrusunu söylemek | ; lirse üçüncü bir arkadı ki onları yaşatan oydu V€ rünmüyordu: Ümit... * UÇURUMLARDA Şahin Reis o gece lqt kadar uyumamış, Hab rılması için neler yapacâl lamıştı. Tabansız Ahı ber Şeyh Ebüssaidin arkasına gidecekler,- [ köşesine sineceklerdi.Akştf | keşif için gönderilen küçü? yin, söylenilen pencereye * gım kadar beride yıkık b olduğunu haber vermişti: mek için bundan daha ıyi bulunamazdı. Sabaha karşı biraz Sonra saatlerin biran sini, güneşin gök kubb de diğine koşmasını istedi. doğru İleventleri güverte- topladı, yapacağı işi bild şunları söyledi: — Uyduğumuz ni: gemiye kadın getirmek Bunu biliyorum. Fakat önünde açıkça söylemeli) | kadın bir esir veya benim nikâhlı karım olac mandan çıktıktan sonra kın ve emin bir şehirde lecektir. Hattâ ben, padiff müracaat ederek bir ği istemek fikrindeyim. B de akınlarımızı hem serb pacağız, hem de devletti gördüğümüz için maaş! gun, gemilerimiz sağlam siz olacaktır. Eğer içit istemiyen olursa onları Yıllarca beraber yaşadıkı, lü savaşlarda kardeş gibi dövüştük... Birbirimizi *© Kendime sizden Faizla hif ayırmadım. Hiç birinizi medim. Sizden ben met ğum gibi siz de zannedef — Evet, bizim için & 4 maz bir reis oldun!... gaa cezzmti SS Hımayeıeıfalın sınemasındakl meresi Hayır ve Şefkat mi şenclerden beri ı* » 1934 Per g nbe debaşında Ferabh si ınıvıı Etfal Cemiyeti u—ıunııı:aı::uu fahriyen iştirak almmıştır. AKDENİZ KORSA“î'? ŞAHİN REİS Büyük macera, aşk ve harp romanı” 3 | ğ y j ı