Fransız Reisicüm- huru Belgrada kanal Şimali Afrikada Ontario'dadır. Ormanlardan kesilen kerestelik odunların fabrikaya kadar naklinde kullamılmaktadır. Orman dan bu kanala bırakılan odunlar cereya nın tesiriyle kilometrelerce mesafe ka- tetmekte, nakil masrafı pek aza indiril mektedir. fenebi seyyaklar Münasebetsiz muamele- lere maruz kalıyor Kapalı çarşıda esnaf cemiyeti azasından isminin yazılmasını is- temiyen bir tuhafiyeci diyor ki: Bu çarşı içine bir ecnebi seyyah gelmiye görsün! Hemen antikacı- lar önlerini keserler, kollarından tutarlar, onlara zorla eşya satmak | isterler. Gelen seyyahlar, bu vazi - yet karşısında neye uğradıklarını bilmiyorlar... Doğrusu, bu, bizim için çok ayıp bir şeydir. Ecnebiler üzerin- de hiç iyi tesir bırakmıyor. Bunun Sönüne geçmek için belediye me- murlarının çok titiz davranmaları lâzımdır. Alâkadar makamların nazarı dikatini celbederim.,, Kabzımallarla ESNAF VE Hasbuhal Esnaf cemiyetleri mürakabe bürosu Birkaç gün evel, dördüncü | Vakıf hanındaki Esnaf cemiyet- leri mürakabe tim... bürosuna gitmiş- Kapıdan içeriye girince, kar- şıda, duvarda büyük bir Tevha görülüyor. Burada iri harflerle: “İstenen söz değil, iş,, ibaresi ya- | zılmış, Hakikaten salonda göze çar- pan bir faaliyet var... Gelen esnaf para yatırmakla, hüviyet varakası almakla, kâtipler yazmak, çizmekle meşgul, dak- tilo makineleri durmadan işliyor!. Bu güzel bir çalışma.. Fakat, es - naf cemiyetleri mürakabe büro - sunun vazifesi acaba yalnız vesi - ka vermek ve para almak mıdır? Bu teşekkülün adı üstünde IŞÇI | Kötü bir zihniyet | Ecnebi işçiye gösterilen | lüzumsuz rağbet | hane arka- | sında zade tüccardan Ha- lim Beyin yapısında kalfa Hara- lambo efendinin dilekleri: Sanatımızın kadri. bilinmiyor. Gördüğünüz şu işçiler arasında beton've asfalt işini bilenler pek çoktur. Bu binanın işi benim için hiç - ten bile sayılmaz. Çünkü ben ne binalar ne apartmanlar yaparım. Bu böyle olduğu halde bizim gibi işçilere rağbet gösteren çok azdır. Sağlam bina yaptırmak — arzu e- denler bir Almanya ve Avusturya caklar mı Almanyadan adam ge- tirirler. Mühendislere raporlar, | keşifnameler — hazırlatırlar. Bir işçisi çıkarmışlar, bir bina yaptıra- | kıskanclık, kuvvet, Tetrika No. G1 Aynı bağırış ormanı tekrar çın- | lattı. Kayalara çarparak bir aksi | sada doğuruyordu. İki nöbetçi birdenbire ayağa kalktılar ve gayri ihtiyari sesin geldiği tarafa doğru döndüler. Hiç bir şey görmüyorlardı. Bu | ses ne olabilirdi. Çok geçmedi. Bu garip sese bir aslan kükreyişi mukabele etti. An- cak galiplere yakışacak kadar sert, ahenkli ve kendisine güve- nen garip sesin sahibi aslana mu- | kabelede bulundu. İki yerli, birbirlerine korkunç gözlerle bakındıktan sonra Vandu ya bir kelime bile söylemeden ba- caklarının bütün kuvvetiyle koş- maya başladılar. Vandu arkalarından: v — Nereye ? diye haykırdı.. Bu sualine cevap alamadı.Onlar, iki tarafa bile bakmadan bütün bızlarile, uzaklaşmışlar, büyük a- gaçlarm arkasında gözden - silin- mişlerdi. /— Her parçası ayrı bir heyecanla okunacak macera, aşk ve seyahat romanı 7 ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU 4, W A eg i İ $ f İ $ | Şekip| bt güneş çekilmeden yerlerin mazlar ve çok aç olmadi man da kükremezlerdi. çekilmesine çok vardı. bu aslan kükreyişinin mâ! olabilirdi? 0 Vanduya ıyıklarmdıki den ziyade ellerindeki bağ veriyordu. Hele tehlikenin | adım yaklaştığını hissettiği bir zamanda istırabı dahâ tı. muvaffak olamıyacaktı. le bağlanmıştı. Vandu maksatsız yü: etti. bine tamamile sinmişti. yordu. uzaktaki ikinci büyük ağı ran kendisi gibi çıplak be |adamın kendisini farketti. Kaçamadı. Beyaz adam, birbiri üç defa haykırdı, Bu hay ha evvel işittiği aslanın k İ ne çevrildiğini görmüştü. gözetli Bileklerini ağaca sürtmek tile ipleri koparmaya çalış! çok sağlam ve çok kuvvetli ” ve tehlikeye yaklaşmaktan! lunduğu yerde tehlikenin F ne yaklaşmasını beklemeyi Farkında olmaksızın ağf p Ayni hırçın ve keskin se$ * lerini gene oynattı. Hem bi daha yakından bağırdığı * Çok geçmedi. Yüz metre ları arasında bir heykel :;lıî z d kovaladı. Biraz uzaktaki € '_ çatırdısı ile kendisine gelef du, iki vahşi aslan gözünüt Bu müthiş bir aslandı. ? manavların ihtilâfı Ortaköyde manav Abdurrah - man efendi ne söylüyor: kadar aslan avlarında dahâ” " dar irisine, bu kadar hey? ı' tesdüf ettiğini hatırlıyam Vandu haddi zatında k€ “Mürakabe bürosu...,, Acaba hakikaten büro müraka- be vazifesini yapıyor mu? sürü kâğıtlar — üzerinde uzun za- man tetkikat yaparlar. Yaptır - dıkları bina tam istedikleri gibi Biz yazın kazanırsak, kışın da yeriz.. Sakm kışm altı ay sırt üs- | tü yattığımızı zannetmeyin... Kışın da çalışırız. Fakat yaz zamanındaki işlerin tabit onda biri ancak olur.. . Allah bin bereket versin.. Ya - zın kazanıyoruz. Kışın masrafı - mızı çıkarırsak bizim için — kâfi- dir... Benim hiç bir şeyden şikâye- Him yok.. Yalnız manavlarla, kab- zımallar arasında mazlık — vardır ki, bu da bizim için mühim bir derttir. Aramızdaki gerginlik, gürül - tülü değildir. Biz onlara, onlar bize muhtaç olduğumuz için yüz- yüze gelince hiç bir şey söyleme - yiz, Fakat içten öyle değil.. Ne yapalım, bir gün elbet on » larla da anlaşmak mümkün ola - caktır.,, HABER: Manavların — kabzı- >mallarla olan ihtilâfını eskiden de yazmıştık. Küfelerin altında baş- ka, üstünde başka çeşit mal olma- | | sıtasiyle, sıdır. bir anlaşama- | Eğer yapıyorsa; esnaftan, ce - miyetleri hakkında işitilen müte - madi şikâyetler nereden çıkıyor? Eğer yopmıyorsa; bu büronun hikmeti vücudu — nedir? Yoksa *“Dostlar alış verişte görsün,, pren- sibi mi gödülüyor. O halde “İste- nen söz değil, iş,, öğüdü de ne o- luyor? Marangozlar çemiyetinin, ken- | disinden beklenen işleri yapmadı- ğt muhetlif marangozların - şikâ- yetinden anlaşılıyor. Bu bir mi - | saldir. Ve bu hiç te öğünmiye değmi- yecek mesalleri, maalesef daha uzatmak mümkündür. Sırası gel- dikçe de söylüyoruz. Bu böyle olduğu halde müra- kabe bürosu niçin icap eden ce - miyetlere lâzım gelen tkazı yap- mıyor? Yapmıyor, diyoruz. Çünkü, şi- kâyetler meydanda... Sonra asıl mühim mesele: A- caba, Haberin esnaf sayıfası va- cemiyetlerinin noksan- olsa bari! O da yok. Ya demirin- de veyahut alçı işlerinde noksan - | lik sırıtir. İstanbulda — öyle işçi | vardır ki noksansız iş yaptıkları halde bugün kahvelerde açlıktan esner dururlar, | - | larını söyliyen esnafın — dilekleri mürakabe bürosu — tarafından e- hemmiyetle takip ediliyor — mu, devası aranıyor mu? Bu sayıfa üzerinde — bilhassa, | mürakabe bürosunun çok hassas olması lâzım gelmez mi? Biz yazarken, esnaf — söyler- | ken, bir traftan da büronun, icap eden cemiyetlerin ve dairelerin de ayrıca dikkatlerini celbetmeğe ça- lışması lâzım geldiği kanaatinde- yiz.. Bu temennilerimizin hüsnüni - | yetle karşılanacağını umar ve bü- ronun “İstenen söz değil, iş,, düs- | turunu duvardan, iş sahasına in - dirmesini dileriz. y A, Riı. kaybetmiş bir haldeydi. | nin akları dışarıya fırlamı$ı g* | ağzı bir tavşan başı gîrecak | açılmıştr. Farkında olmadaf ct bağırdı ve baygın bir bi | ve yuvarlandı. Beyaz adam, daldan dalt eti | radr ve iki saniye içinde miş, vahşiye yaklaşmış bul' du. Kavgaya hazırıanmış bir Aslan beyaz adamın y Niyam Niyamlı Acaba bağıranı mi kaçmışlardı. Filhakika bu bağırış, insanı korkutmıyacak, kaçmaya mecbur etmiyecek kadar değildi. Fakat, ne de olsa, insanın daha — ortada (: bir tehlike mevcut değilken kaç- |£ mağa teşebbüs etmesine akıl ere- mezdi. Vandu bu düşünce ile etrafına yeniden ve dikkatlice bir daha bakındı, Kimseler yoktu. O halde niçin kaçmışlardı? O, çok iyi biliyordu: Aslanlar ]m görmüşlerde ' ma yaklaştı ve sırtını onur daleli baldırlarına dıyld" srmmun Emrazı dahiliye # a ve Hıfzıssıhhat müteh? Doktor Muallimi Avrupadan dönmüştür rını Ayasofya, Yerebatâfi No. 43 Hacı Süleyman tımanında kabul ediyor- V ) si, Pazartesi; Perşembe SÜ7 İ leden sonra. Telefof” (3877) eft si üzerine hücum vııiyeîî’i j mıştı, Sakin bir tavırla 1, ) : Şekip Habi Z