/ 2 da Fomandaki, , atmosfer'i yaşatmağa — Şehir Tiyattt)sun Raskolnikof'un katli - Bir piyesin halktan evvel rejisör ve aktör tarafından anlaşılması lâzımdır Şehir Tiyatrosu 934 - 35 mevsimi- nin ilk eseri olarak güzel bir piyes oy- nadı. Bu piyes Dostoyevski'nin bey- nelmilel şaheserinden Gaston Baty'nin | tiyatroya adapte ettiği (Cürüm ve ce- za) ya benziyordu. Lâkin, o değildi. Cürüm ve ceza, tiyatro haline kon- makla her halde aslından çok şey kay- betmişti. Türkçe tercümesi ve Darül- bedayideki oynanış tarzı onu biraz da- ha sarstı. Buna rağmen, piyesin ge « ne güzel kalabilmesini Dostoyevski- nin yüksek dehasında arayalım. Cürüm ve Ceza, kafası ve ruhu - bir| sürü karışıklıklarla dolu, melankolik, kara sevdaya uğramış bir Rus gencinin, mahiyetini kendinin de tayin edemedi- ği bir takım duyguların tesiriyle bir cinayet işlemesini; sonra, bu cinayetin azabını omuzlarında uzun müddet sü- rüklemeğe muvaffak olamıyarak ken- dini ele vermesini anlatır. Fakat, ne anlatış! Bu büyük romanın her sayı - fasında okuyucuyu kavrıyan, sarsan bir heyecan, en durgun — tahlillerinde bile kendini belli eden bir hareket giz- lirlir. Romanda öyle bir hava vardır ki, okuyucu günlerce kendini onun sar « sıntısından kurtaramaz, Dostoyevski'- | nin zaman zaman — insafsızca açtığı neşter yaralarından ruhunda bir eser kaldığını hisseder, Gaston Baty'nin piyesini okuduğum zaman, bu havanın silindiğini, sahne- de ifadesi çok güç olan tahlillerin ih- mal edildiğini, bir kelime ile romanın, yukarıda da söylediğim gibi mahiyeti. ni kaybettiğini anlamıştım. — Fransız münekkitleri de bunu söyliyorlar, fa- kat Montparnasse tiyatrosu müdürü ©- lan Baty'nin piyesi sahneye koyuşun- muvaffak olduğunu da ilâve ediyorlar- dı. Baty eksik kalan muharrirlik hiz- metini yüksek bir sahne vazılığı ile tamamlıyabilmişti demek.. Ya bizde ne oldu? Bizim tiyatromuzda, bizim için he- nüz yeni sayılabilecek — bir düşünce, bir ruh, bir görüş getiren Cürüm ve dı. Hem de her bangi kötü bir dram gibi. Piyesin tercümesi, ufak tefek ih - mallere rağmen, oldukça iyi idi. Ak « törler, temiz bir Türkçe konuşuyor » Cürüm ve cezanın — temsilinde en büyük hata, acele oynanmasıdır. Ak - törler, durmak, düşünmek ve düşün- dürmek lâzım gelen yerlerde atlı kova-. Byormuş gibi koşuyorlardı. Galip Bey- den ve Cahide Hanımdan - başkasının harekete, oyuna, mimiğe — ehemmiyet verdiği yoktu, En küçük bir el oynat- manın mana almasını — icap ettirecek kcadar kesif olan bu piyeste herkes bol bol, istediği gibi dolaşıyor, hareketle- rinde tam bir başıboşluğa malik bulu- nuyordu. Derülbedayide bu sene gördüğü - müz inkılâp — operetle dramın ayrıl- ması, dram kısmımın halkın - kesesine elverişli fintlerle temsillere başlama - sı — “halkı tiyatroya yükseltmek,, düş- furuna nihayet kıymet verildiği gös- teriyor. Fakat bununla beraber, aktö- rül muharrire yükseltmek te lâzım gel- mez mi? — Eğer bir aktör muharririn, kendi aklınca mana veremediği, bir| cümlesini söyledikten sonra ağız do- husu gülerse, diğer bir aktör mühim bir sahnede (Hak tu!) diye yere tükü- rüp ahalinin dikkatini kendi üzerine çekerse, zaten sulu vodvil seyretme-, ge alışmış olan halktan ağır eserlere kıymet vermesini nasıl bekliyebili « riz? Cürüm ve Cezanın oynanışmdaki Bata bu ufak tefek şeylere münhasır Kalmadı. Asıf göz Snünde tutalması Tâzrm gelen garabet, maraziyet, cekin- hava ihmal edildi. Bu 'nü büyük bir ustalıkla, piyese ve veya kederden ziyade hayret ve dü- şünce uyandırmak icap ederdi. Hal « buki rejisör bu intibaların önüne geç- mek, piyesin havasını — halka munis gösterebilmek için elinden geleni ar. dina koymamış. — Misâl: İkinci perde- Orada armonika — çalarak köyünü ve sevgilisini hatırlıyan, kendi kendine söylenen bir adamcağız vardır, Reji - sörümüz, bu adamın — kendi kendine söylenmesini halkın garipsiyeceğini sezmiş ki, karşısma; sanki masal an- Tatryormuş ta dinliyorlarmış gibi, iki kız çocuğu oturtmuş. Vakın meyha- nede çocukların bulunması da — bayli garabet tesiri veriyor amma, murat o- Tunan bu cinst garabet değildi.. Nihayet, —en mühim nokta olarak piyesin kahramanı Raskolnikof orta - dan yok edilmişti. Bu rolü üstüne a » lan Talât Bey sanki diğer jön prömi- ye rollerinden her hangi birini başka esvaplarla oyniyordu. Raskolnikof'un mariz, elektrikli, ani boralar yaratıcı şahsiyeti Talât Beyin şahsmda halim, müştü. Yalnız sözlerinde kalan deli - Hiğini bile Talât Bey tatlı tatlr anlata- rak munis bir hüle koyuyordu. Ken « disinde bakiş, yürüyüş, ani parlayıp sönüş, şüphe ve istihza gibi Raskolni- kof tipine has olan bir çok şey eksik- ti. Fazla tabü, fazla alelâde idi. Talât Bey ve Neyre Hanrm oyna- dıklarra şahsiyetin içinde eriyememiş- ler, o şahsiyeti kendi içlerinde erit - mişlerdi. Emin Beliğ Bey — ve Bedin Hanım kısa rollerini asıl şahsiyetlere sa- dık kalmıyarak oynadılar. ü relüki To- mana yakışır bir dikkatle yarattı. Muvahit Necdet iikâıaller. Temenniler: Birtürlü alınamı- yan maaş.. Alucradan şu mektubu aldık: “36 sene hizmet ederek iş başında ölen bir askerin milletine bıraktığı ey - tam ve eramiliyiz. Vatan ve millet u - gurunda ölen, malül olanların muame - lelerinin her işe tercihen yapılması hak- bazı yerlerde tatbik edilmiyor. Bize tahsis edilen maaşı muntaza - man alıyoruz. 26 - Ağustos - 336 tari - hünde ölen babam Hasan Efendinin ey- tam ve eramiline — maaş tahsisi için 6 vakit muamele başlamış ve 6 - Mayıs - 341 de muamele tasdik ve ikmal edil - miştir. Fakat mebdei tahsis olan 27 - Ağustos - 336 dan itibaren 44 ay beş günlük müterakim — matlübatımız olan 334 Hra 84 kuruşu on seneden beri sa- yısız müracaatlerimize rağmen elân a- İamadık. Bu para için tanzim olunan gdüyuan ilmühaberi 15 - 11 - 928 tarih 708-608 No. tahriratla Şebinkarahisar defterdarlığına gönderildiği — anlaşılmış olmasına göre bu parayı şimdiye kadar almaklığımız lâzım iken bugün mua « mele tasfiyei düyun komisyonuna bıra- kılmış ve son müracaatimiz üzerine 22 - 3 « 934 tarih ve 1634-135 No. ile tasfi- yei düyun komisyonu riyazetine gönde- rildiği halde 6 aydır gene bir cevap çık- mamıştır.” Fırka 3 Alay 8 'Tabur 1 iaşe zabiti mü- lâzımısani Hasan Efendi zevcesi Kum- riye oğlu Kemal Talebeye paso eşref saattemi verilir? Çamlıca — Arka sokak 31 numara- da Celâl Bey matbamıza gelerek şun - Tarı söylemiştir: “Biz Çamlıcada oturuyorur. Karde- şimi Kabataş lisesine yazdırdım. Tabii gidip gelmesi için vapur ve tramvay pa- —Wdü — bank: (benk) banka, kıyma, bark: (bark); ulumak. (bark (bark) ağaç kabuğu, basket (basket) sepet. bay (bey) körfez, koy.. be (to): (tu be) ölmak. beach (biç): kumsal.. beak (bik) gaga.. becim (bim) parlamak, —ışık ver - mek.. bear (ber) çekmek, taşımak.. bear (ber) ayı. beard (bird) sakal.. beat (bit) vurmak. beautiful (biyutiful) güzel. beauty (byuti) güzellik. because (bikoz) çünkü. become (bikam) olur, bir hale girer.. bed (bed) yatak. bedroom (bedrum) yatak odası. bedtime (bedtayım) yatmak vakti. boe (bi) arı, becf (bif) sığır eti.. beehive (bihayiv) arı kovanı. besn (bin) olmuş, olunmuş. before (bifor) önüne, önünde, kar- şısını, karşısında.. beg (beg) yalvarmak, rica etmek, istemek, dilenmek.. beggar (begar) dilenci. begin (bigin) başlar. beginner (biginer) müptedi, acemi | haberi yoktu. behave (bihev) davranır, hareket bolımd“(el:ıhı ind) ardıma, ardında, ğır elini koydu: ılııııı:. arkasında! ü — Ona sormadınız mı? believe (biliv) inanır. Dedi. bel (bel) çam. — Neyifi (bilong) nit olmak, hakkı | ——— Beni sevip sevmediğini!.. olmak, bağir olmak.. beloved (bilayd) sevgili olmak. bench (benş) sıra, peyke.. bend (bend) eğer. beneath (binis) altına, altta, altın- | tiririz. Zaten ş#uarada ne kaldı ki... da.. best (best) en iyi. betler (better) daha iyi.. “betecen (bitvin) arada; srtada. — big (big) büyük, bill (bil) gaga. bird (berd) kuş.. birdie (berdi) kuşcağız. birthday (beradey) doğmak günü. bisevit (biskvit) bisküi. bite (bayt) wmır, bitter (biter) acı, black (blok) siyah.. blackboard (blakbord) siyah tahta. | sa?.. blade (bled) ot yaprağı, filiz.. (Devamı var) Yeni Neşriyat z N T Ülkü Ulkü'nün 20 inci sayısı ber zaman- | Ju Böylebir hald& iken size böy ki zenginliği ile çıkmıştır. Ülkü'yü her Türk münevveri dik- katle takip etmelidir. bir halden | daha gelmedi mi?.. No. 17 — Gelmiş olmalı!.. Dedi. Çıkmak için kaprya yürü- dü. Tam o sırada Şeyh içeri girdi. —MNasılsınız ya seyyit .. Yemek lerimiz hoşunuza gitmiştir değil mi? ÂAfiyet olsun!.. — Çok teşekkür ederim, fakat — Kızım mı?.. Geldi. Çok şü- kür!, Sayende biricik yavruma ka vuştum, Ne kadar mes'ut olduğu- mu anlatamam. Oturmaz mısınız? Bu gece benim misafirim olunuz, size yatağınızı hazırlamaları için emir vereyim. Olmaz mı?.. Şahin Reis alık alık bakıyordu. Çünkü şeyh onun aşkını hiç anla- mamış gibiydi. O güzel çöl ceylânı ile bu yaman deniz kurdunün ara- sındaki kalp bağlarından sanki hiç $Şahin Reis şeyhin omuzuna a- AKDENİZ KORSANİ, ŞAHİN REİS| Bu koöca sakallı Cezair tilkisi onü oyun mu yapmak istiyordu? — Ha!... O kolay canım, sen şimdi rahatına bak, Oda pek yorgundur. Yarın sabah her işi bi — Fakat.. Ben gemiden başka yerde rahat edemem. Hem bu ak- geee her seyin nç olun olacağı an:, laşılmalıdır — Acele işe şeytan kârışır veis. Sabırlı olan muradma erer.. , Şahin Reis köpürmüştü. Şey- hin iki yüzlü bir siyaset güttüğünü artık anlamıştı. Bu koca sakallı, koca cübbeli Cezayir tilkisi, ona oyun mu yapmak istiyordu yok- Bir adım geri çekildi. En bul- ranlı zamanlardaki o meşhur ba- kışlarını Ebüssaidin gözlerine sap ladı ve sordu: — Şimdi senin evindeyim. Ye- meğini yedim, Senden ikram gör- le sözler söylemek istemezdim. Fa kat siz ya çok unutkansmız, yahut benimle alay ediyorsunuz. Bunak posu lâzımdır. Bunu mektep idaresin - | olmadığınızı biliyorum. O halde den istedik. — Mektepler açıldıktan on | soruyorum size, benimle - eğleni- beş gün sonra vereceğiz. Dediler. şim pasosuz gidip gelmek mecburiye - tindedir.. Bu zamanda oön beş günlük | sararmıştı; yor musunuz?.. Şeyhin yüzü Karışmış ve biraz fakat çabuk toparlan- fazla yol parasını niçin verelim. Hem | dit bakalırmı bunu vermeye — herkesin mali vaziyeti müsait midir... — Kızmayınız ya seyyit! Eğer herhalde bu akşam işin son ceva- Mektep idaresinden rica ediyoruz.. | bını istiyorsanız kızıma sorup ge- Beyhude masraf yapmıyalım.. Karanlık sokak Karagümrük — Keçeci Karabaş ma- ballesi Kaba kulak caddesinde 28 nu - leyim. Şahin Reis: — Onu buraya getirin'z; ne söy liyeceğini kendi kulağımla duy- maralı evde oturan kunduracı — Veysel | mak isterim. Efendi matbaamıza gelerek, evinin bu- Tunduğu yolun elektriksiz ve lâmbasız olduğundan bahisle şikâyet etti ve göy- le dedi: a — Evimizin bulunduğu koskoca de senelerdir, geceleri bir zindan dir, Şimdiye kadar bir çok şikâyetlerde Diyecekti. Fakat henüz aralarında nikâh olmıyan bir kızla görüşmek için cad- | Pabasmnı zorlamak o zamanlarda gibir küstahlığın en büyüğü olurdu. İçinde. gittikce büyüyen şüphe bulunduk. Fakat hiç bir netice çıkmadı. | ler olmakla beraber razı oldu. Bütün mahalleli bu karanlıktan w- sandık artık.. Biz de tenvirat parası ve- riyoruz. Zaten bozuk olan caddemiz - gden, geceleri bir de karanlık oldu mu artık nasıl yürüneceğini siz düşünün... e«Hle kışın!..” Şeyh Ebüssait: — Sizi çok bekletmem yâ reis!.. Rahat olunuz!.. Dedi ve çıktı. Sahin Reis bir kenara ilişirken kapı da kapandı. Hayatında o ka- dar müthiş harplere girmiş, türlü belâya çatmıştı. Fakat birinde o geceki kadar hey çekmemiş, kızmamıştı. Ha: eğer mes'ut olmak kısmetse, ©/ ce ya olacaktı, yahut olm Ya şeyh ona bir oyun oyn Yerinde duramadı. Daracıif danın ortasında, iki üç ad yerde bir aşağı bir yukarı dol! ga başladı. j Dışarıda gidip gelmeler, &! larm uclarına basılarak dol lar vardı, Ara sıra fısıltı halindi emirler de duyuluyordu. Evin labalığını, oraya ilk girerken £ düğü için şaşmamış ve şüphel' Aradan yirmi dakika kadar ti. Kapı yavaş yavaş açıldı ve göründü. Ellerini göğsüne kaf' turmuş, boynunu biraz Iyi haber getirmediği halin? belliydi. Şahin Res merakla sordu — Ne haber .. — Ben de bu işin böyle b ğimi hem istemezdim, hem de izin yalan söyliye zi düşünmem bile... Demek kil bahat hep kızımda:; | — Ne demek istiyorsunuz!', — Kızıma sordüm: Sen Ş#? Mtstet sevdiğint orua” SöYTERİİY | O da seni sevdiğine göre g yoktur. Fakat onu sahiden musun? Onunla evlenmek ist sin?..,, dedim. — Ne cevap verdi?.. — Böyle bir şeyden haberi olmadığını söyledi. — Kim?.. — Kızmm,, Şahin Reis birdenbire köpü Gözleri dönmüştü. Şeyhin omu nu tuttu: — Yalan söylüyorsım!... Diye bağırdı ve kapıya ( yürümek istedi, j Fakat şeyh'daha çevik da mış, önüne geçmişti: 4 x — Reis, nerede olduğunuzu şününüz. Ne yapmak isti; nuz?.. y — Habibe ile yüzyüze geli yim, Eğer anlattıklarınızı önümde de söylerse, onun.... — Yüzüne tükürdükten sonrâ kıp gideceğini söyliyecekti. K v z ı.urs-r.Lrî K (AU x 3 295 SY ERİKE YERL ASNT Çezil ! xa O z Ö ni tuttu. — Adımı bile anmıy, tık!.. Diye ilâve etti. ü Bu sefer şeyh de kızmış, titremeğe başlamıştı : — Şeyh Ebüssaidin hare girmek mi istiyorsunuz, Be: " ğgil, herhangi bir müslümanı! haremine zorla girmenin ne | mek olduğunu bilmeniz lir!.. Şahin Reiş çenelerini da aynı sözleri tekrar etsin" — yalnız sesini duyayım, yet (Deyamtif