15 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

15 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Her yurtdaş Be- lediye intihabına iştirâk etmelidir! Etrafım neşe ve kaynaşması in- sanı kapıp götürüyor; berrak bir dereye kapılan minimini çiçekler gibi yeşil sahillere, mehtaplı kır- lara sürüklüyordu. | Bunları düşünüyor, duyuyor ve yavaş yavaş Taksime doğru gidi - yordum. Önümde bir kalabalık gördüm. Duruyorlar ve yolun ke- narındaki bol ışıklı bir kapının ö- nünde, resimlere bakıyorlardı. İçerden şen bir muzik işitiliyor du. Seyredenler muzikle beraber güzel, kıvrak bir şarkı mırıldanı- yorlar, arada bir iclerinden “irer çift içeri giriyorlardı. — Nedir? Diye baktım, Kapının üstünde şu iki sözü o - kudum: “Şeytan Barı,, Numara yapan, şarkı söyliyen artistlerin resimleri, kapıyı boy- | dan boya doldurmuştu. Onlara uzun uzun bakmadan yürüyecektim. Fakat orta yerde, diğerlerinden daha büyük ve bo- yalı bir resim beni olduğum yere çaktı, Bu, kara bir fon üzerinde, kıpkırmızı ve daracık, vücuduna yapışmış gibi duran elbiselerle bir kadını, daha doğrusu bir şeytanı gösteriyordu. Birdenbire — uzak yılların arkasından bir hatıra şah- landı. On üç yaşımın güzel rüya- | sını bir saniyede baştan başa ya- | şamış kadar oldum. | Bön de girmek ve görmek iste- | dim. İ Fakat sakin bir ses içime şunla- l rı üfledi: -— Sen artık bir yuva kuruyor- sun, Yarın İzmire döneceksin, ni- şanlın seni bekliyor. Bu sesi dinledim ve yürüdüm. Lâkin yüz adım gitmeden geri döndüm. Barmn kapısındaki resme daha | dikkatle baktım, Bu sefer onda daha başka hatıralar, bana çok | yakın, benimle uzun zaman yaşı- yan bir kadının yüzünü sezmiş- tim, — Acaba o mu?. Kabil değil.. | Nasıl olur?, Hayır, hayır.. Bu bir rüya. Her halde benzetiyorum. Diye söylendim. | « © halde kim?.. Girip girmemek düşüncesi ara- | sında belki yarrm saat geçti. Her | dakika bu kadmı yakından gör- | mek arzusu içimde alevleniyordu. — Adam sen de, görmekle ne olacak. Hiç olmazsa merakım ge- çer, Haydi gireyim. Dedim ve yürüdüm. Daracık bir koridor, küçük bir vwestiyer, sorira kırmızı renk per- deli büyük bir kapı. Yürüdükçe çalgının sesi yakla- şıyor, bir şarkı duvarlarda akisler yapıyordu. Şapkamı ve pardösümü bırak- tım. Kırmızı perdeli büyük — kapı açıldı. İçeri girdim: Basık tavanlı, oldukça geniş bir salondu. Duvarlar, boydan boya çeşit çeşit kırmızı şeytan resimle - riyle dolmuştu. Tavanında kübik Sâmbalar, kübik şekillerin resim - Teri biribirine karışıyordu. Karşı- da iki tarafta birer sıra loca var- Melek ve Şey Yazan: Kadir Can | ben de olduğum yerde, içimden tan No. 20 dı. Ortaya masalar konmuştu. Lo- calarla masaların hepsi dolmuş - tu. Garson: — Yalnız mısınız efendim?. Dedi, — Evet!.. Bunu hoş görmedi. Olmıyacak | bir şey karşısında kalmış gibiydi. | Belki haklıydı: Zira etrafıma göz uttığım zaman benim gibi tek ka- lan hiçbir erkek yoktu. Aldırmadım ve kenarda boş kalan biricik masaya oturdum. Ü« * Çalgı bir tangoyu bırakmış, rumbaya başlamıştı. Başları hafif dumanlı çiftler, vücutlarımı titreterek dansediyor- lardı. Bele kadar açık kadın sırtla- rı, çıplak kollar, ipek tuvaletlerin içinde çizgilerini ve gölgelerini besbelli gösteren nefis vücutlar, beni başka bir âleme sürüklüyor gibiydi. Ol bir salon gelini, Kıyır ince belini Ver elime elini, Kalplere vur bir zımba, Rumba da rumba rumba.. Kendilerini zorla yakalanmış gibi erkeklerin kollarına brrakan bu güzel mahlüklar, sahiden kal- be vaman bir zımba vuruyorlar - Soförleri haksız yere sey- rüsefere şikâyet etmeyin! di. Üçüncü kadehi içtikten sonra dansediyordum, - Şurama saplandı ok; Seni sevdim hem pek çok. | Artık tahammülüm yok, Kalplere vur bir zımba, Rumba da rumba rumha.. Dönen çiftler daha çok sarma- şıyor, masada kalanlar da kendi lerini çalgınm kıvrak nağmeleri- ne vererek gülümsüyorlar, soku - 1 luyorlardı. —— İşte hayat!.. Dedim. Rumba bitti. Fakat — oturaniar da, ayakta olanlar da ellerini bi- ribirine vuruyorlar: — Biz!.. Biz!.. Diye bağrıyorlardı. Çalgı bu sefer: Bugün varız yarın yok; Diye başlıyan başka bir rumba | çalıyordu. Kendimi etrafımdaki coşkun, şen havaya ve — seslere o kadar vermiştim ki, hiç dans bilmediğim | | halde ayağa kalkmak, en yakın | kadını kollarıma alarak ortaya çıkmamak için kendimi zor tut - tum, Neden sonra çalgı durdu, her - kes masasına çekildi, ayakta hiç kimse kalmadı. Yanıbaşımdaki masada genç bir kadın, erkek ar- kadaşma fısıldadı: “ — Numaralar başlıyor. — Canbazlar hoşuma gitmi - yor. Göre göre usandım. Fakat, “Meral,, in şarkılarına doyum ol- | muyor. — Sen de o kadının nesini be- ğenirsin. Erkek gibi bir ses, vahşi, yırtıcı hareketleri var. —Zaten bütün güzelliği de bun- dadır ya.. — Zaten siz erkekler.. (Devamı var) İngiltere Kralmm küçük - oğlu Prens Core ve yeni nişanlısı pren- ses Marina, prenses Marinanın ba bası ve annesi ile birlikte Münih - ten Parise geldiler. Prens Carc, ertesi sabah tayya- | Nişantaşında | 8791 sicil numa- YAt RKOMUNYAN tırları yazıyor: Tahminen bun- dan dört ay ev- vel idaremdeki 1759 — numaralı otomobille Ka- raköyden geçi- yordum, İşaret- | çi memur efen- Salih Ef. dinin “geç,, emri üzerine, sol ta- rafımdan âni olarak,bir beyefendi le bir hanımefendi çıktı. Muhte- mel kazaya karşı firen yapmayıp manevra yaparak hem kendileri- ni, hem kendimi sürünmekten kur- tardım ve yoluma devam ettim. Bir de ne olsa Meğer ken- dileri gazeteci imiş. Milliyet gaze- tesinin tahrir müdür muavini Na- fiz Beymiş. Derhal beni Seyrüse- fer merkezine şikâyet etmiş. İki gün sonra yakalandım. “Git Nafiz Beye tarziye ver!,, dediler. Ben de kabahatli olmadığım için vermedim. Zira, yerden göğe ka- dar haklıyım. Bunun üzerine ben- Salih Ef. şu sa- | | reyleLondraya geçmiştir. Nişanlısı | &i merasimsiz olmuştur. İngiliz da gelinlik twvaletine ait bütün eksikleri Paristen tamamladıktan sonra Prens Corcla buluşmak —ü- | zere Londraya gidecektir. Yeni nişanlıların Parise gelme- Kalaycıların işi Ramzaan münasebetiledir Yere batan caddesinda ka- layect Mazlüm E- fendi ne diyor: Biz senede an- cak bir ay iş ya- parız. Bu da Re- cep ve Ramazan ayıdır. Bu za- manlar gece sa- at on ikiye, bire kadar çalışmak lâzımdır. Çün- Mazlüm Et kün iş çok gelir ve hepsinin yetiş- tirilmesi lâzımdır; aceledir.. Bu- nun için de mütemadiyen çalış- mak mecburiyetindeyiz. Buna mu- kabil yazın işimiz çok azdır. Saat yediye kadar çalışmıya bile lüzum yoktur... Binaenaleyh, açılıp ka- panma zamanlarımız da buna göre tespit edilmelidir. İşte bizim bütün günümüz ve nihayet hayatımız şu bakır kaplar üzerinde dönmekle geçer... Ayağımız kumlara gömülerek mütemadiyen derviqıler gibi döne- den 302 kuruş ceza kestiler. Bu parayı verdim. Nafiz Beyin şikâyeti yüzünden iki gün sürünmeme yanmıyorum. Fakat ben çok fakir bir adamım.. Ödünç olarak bir elden alıp bir e- le verdiğim şu 302 kuruşumu Na- fiz Beyefendi bendenize veremez mi? Ben, o üç lirayı kaç günde ö- diyebileceğim, biliyor musunuz? 'Tam on beş günde!... Bu münasebetle, gerek Nafiz Beye, gerek diğer vatandaşlara şu- nu tavsiye ederim: Kimseyi hak- sız yere şikâyet ederek cezalan- dırrmasınlar... riz. Fakat şimdi kâfi miktarda ka- | zanamıyoruz. Yani eskisi gibi her | I dönüşümüz para etmiyor. Bizim bir cemiyetimiz de yoktur. İstiyen kalaycılar, bakırcılar cemi- yetine yazılırlar. Fakat işini bilen faydalı bir cemiyete ihtiyacımız vardır. Bütün esnaf ve bütün işçiler! E zeltmek için nelere ihtiyacını varsa, bize yazın, sütunlarımız,İ emrinize açıktır. Fotoğraflarınızı; da yollayın. İ Meslek ve hayat şartlarınızı düı] i| tan sonra İskenderiyeye avdet i| bey dün prenses hazretlerini ziyf KUPON 2Df 15-9-1934 Kraliınm oğlunu ve müstakbel ge- linini istasyonda yalnız iki Fran- sız sivil polisi karşılamıştır. Res- mimiz nişanlıları Paris istasyonun da gösteriyor. Kömürcülerin de kendi- lerine göre istekleri var! Yerebatanda kömürcü Hüseyin Efendi diyor ki: ü Biz şimdi dükkanımızı 7 de ka- pıyoruz. Yaz günleri için bizce bu- nun ehemmiyeti yoktur. | Fakat herkes bilir ki bizim işir miz kışındır. Ve biz satışımızı ke | şin yaparız. Onun için kışın hiç olmazsa bakkalların kapanma sa> | atine kadar açık kalmamız lâzım- dır. Çünkü nihayet bizim işimiz de bakkallara merbut sayılır... Sonra bizim yüreğimiz bu, sey” yar satıcılardan çok yanıktır. On | lar kazanç vergisi, dükkân kirasf falan vermedikleri için kömürü: bizden iki kuruş noksanına satar” lar. El arabalariyle sokak köşele" rinde dolaşırlar... Halbuki bizim masrafımız da* ha çok olduğu için ucuza satami” yoruz. Ve onun içindir ki bu sey” yar satıcılar bizi çok mutazarrır e© diyor. Hattâ o kadar ki, böyle gi derse, bizim de dükkânlarımı”' kapayıp seyyar satıcılığa başl3” maktan başka çaremiz kalmıyt' caktır. Böylelikle kazanç vergi' vermiyeceğimiz için hükümet te zarar görecektir. Prenses Nazlı Hanım Avrüpada bir seyahat yıP"’ | Misir krali, Fuat Hazretlerini? akrabasından Prenses Nazlı hani” mefendi evvelki gün Alınınyıd". şehrimlize gelmiştir. Nazlı lun' mefendi, sadrazam Sait Halif paşa merhumumr hemşireleridi”” Şehrimizde on-gün kadar luld"' decektir. Kendisine Perapalas * telinde bir daire tahsis edilmişt” Mısir sefiri İbrahim Ham ret etmiştir. 3

Bu sayıdan diğer sayfalar: