Makedonya komi- tesi reisi türkiyeye iltica etti Melek ve Şeytan Yazan: Kadir Can No. 19 — Acaba ne tarafa gitti? Ah, ya onu bulamazsam!.. Şimdi ne yaparım ben? Onu — bulmalıyım, bulmalıyım onu!.. Diye söyleniyordu. Orta malı bir kadın için bu ka- dar namuslu olmak gülünçtü. Ya- nına gittim. Kolundan tuttum. Sil- ! kindi, fakat bırakmadım. Ansızım hatırlamış gibi: fün tanıttığı €ski bir dost felâkete uğradığı zaman nasıl bir his du- yarsak ben de onu duyuyordum. Sadece yardım etmek, onu düş- tüğü çamurdan bir kenara çıkar - mak ümidile ayni yerlerde çok dolaştrm. Lâkin göremedim. - — Belki de hastalığı savuştu - | ramadı, büsbütün fena oldu ve | yatıyordur. — Herhalde bara gitmiştir. O- |— Dedim. rada bulurum onu!.. | Ölmesi ihtimalini de düşün- Bar, bulunduğum yerden ancak | düm, iki yüz adım uzakta idi. Yeniden ’ silkindi, bırakmadım. — Ben şimdi gelirim, burada bekleyiniz!.. Diyor, hâlâ kurtulmağa çalışı- yordu. — Haydi beraber gidelim, oto- mobille!.. Dedim. Hemen hemen zorla o- mu arabanın içine attım. — Sür, şoför! Alsancak!.. Zehra atıldı: — Barım önünde dur! kendimi atarım aşağı... Motör homurdandı, otomobil sarsıldı ve gitmeğe başladık. Bir köşeye — çekilmiş, yüzünü €addeye çevirmiş, nefes nefese bir şeyler mırıldanıyordu. — Gideyim, Ömeri hulmalıyım. Paranızı vermeliyim.. Ah, neden verdiniz onu!.. Bana neden sor- madınız? Şimdi ben ne yaparım? Sesime bir tatlılık vererek de- dim ki: — Canım, neden bu kadar üzü- Küyorsunuz? Borcunuz olsun! El- bet ödersiniz... Yanma sokuldum, omuzlerindan tuttum, Titriyordu ve sarsılıyordu. İçin için ağlıyor gibiydi. Zaval hyı göğsüme çekmek, eski bir ar- kadaş gibi avutmak istedim. Bir kaç saniye için, uysal durdu. Hat- tâ kendini kollarıma bırakacak sandım, Fakat birdenbire silkindi: — Bırakınız beni, rica ederim! Şoför, dur!.. — Nereye gideceksin? — Şoför, dur diyorum sana, şimdi kendimi dışarı atacağım, şimdi bağıracağım.. Gelenler, geçenler bize . bakı- yorlardı. — Delilik yapma, Zehra!., Se- ni... Yerinden fırladı. Şoförün omu- zundan yakaladı sarstı. Direksi- yon sağa sola oynadı, otomobil u- fak bir zıkzak yaptı ve durdu. Yoksa Yeniden tutmağa, yalvarmaya vakit bulamadım, Dışarı — fırladı, geri döndü, gözlerini yüzüme dik- ti: — Borcumu — unutmıyacağım, ilk fırsatta ödiyeceğim, göreceksi- niz ki ben namuslu bir kadınım:.. Dedi. Acı acı güldü. Kısık, titrek ve hıçkırıklarla ka- rışan bir sesi vardı. Mavi robunun geniş ve uzun e- tekleri, dağnık saçları, rüzgârla savruluyordu. Yan — sokaklardan birine saptı, koşar gibi kayboldu. ... Kendimi yokladım. Bu zavallı kadına karşı içimde hiç bir. sevgi yoktu. Fakat acıyordum. Tesadü- | Halbuki o zaten ölmüş değil | miydi?... |— Yirmi gün kadar sonra idi. Postacı şehir dahilinden gelen ta- ahhütlü bir mektup getirdi. Açtım. İçinden on liralık bir kâ- | git çıktı. Bir de tezkere: Efendim, Borcumu ancak şimdi ödiyebi- liyorum. Kusura bakmayınız, Zi . . * Aradan d uzun yıl geçti. Herşey ve herkes unutulmuş gibiydi, yal- | nız kızıl elbisesi derisine yapışmış gibi duran şeytan, — vakit vakit hayalimde canlanıyor; irişilmesi kabil olmıyan parlak bir hulya gi- bi kalbime ağrı döküyordu. Lâkin ümit olmayınca, o da ya- vaş yavaş silinir gibi oldu. O drata ortağım banız Kız'kars deşini vermek istiyordu. Onu gör- müştüm; oldukça güzel ve sevim- liydi. Zaten ne olursa olsun bir yu va kurmak ihtiyacını duyuyor- dum. Ortağım: — Çok hoşuma gidiyorsun. Kardeş gibi geçiniyoruz. Birbiri - mize daha yakın olmak, benim i - çin başlı başına bir kaaznçtır. Sen de eminim ki bu işten zarar gör- mez, mes'ut olursun.. Diyordu. Doğrusu benim de ondan şikâ- yetim yoktu. Namuslu, terbiyeli, candan ve sevimli bir arkadaştı. | — Düşündüm ve söz verdim. Ça - | bucak nişanlandık. Düğün hazırlıkları için İstan - bula gittim. Kadıköyünde Yeldeğirmeninde Karakol caddesinde perükâr Bekir Sıtkı bey, berberlerin hayatından ve maruz kaldıkları sıkmtırdan bahseden bir yazı yazıp hize gön- dermiştir. Bu yazınm diğer kısım- larından, sonra istifade edeceğiz.. Bugünkü nüshamızda, sade, w- Berberler tâtil istiyor “Belediye cuma ruhsatiyesi varidatına tama, etmezi,, teriyor. ma günleri, çoluk çocuğumuzla, peynir ekmeğimizle bir kır gezin- tisi yapmak isteriz. Bu ihtiyaçla- | rımızı cemiyetimiz nazarı itibara | almadığı için vali ve belediye rei- | si Muhiddin Beye müracaat edi- yoruz. Cuma tatilimiz kabul edil- | diği takdirde cuma kâğıtlarından Geçerilerde Londra şehrinde - büyük bir rad- yo sergisi açıldı. Radyonun ne derece tarakki etti- gini bariz bir şekilde gösteren bu sergide en son model yeni radyo makineleri teşhir edildi. Re- simlerimiz bu sergiye aittir. Solda, üstteki büyük resim serginin umumi görünüşüdür. Sağda, üstte büyük bir fadyo makinesi, onun altında abajur şeklinde diğer bir radyo görülüyor. En altta, sol- daki resim çok küçük bir radyo makinesini gös- YMaramngozltar cerii- yeti bir satış mer“ mum berberlerin şikâyetine ve te- | almacak varidatın eksileceği dü- mennisine pek yaklaşan kısmını | şünülüyorsa, bütün meslekdaşla- altyoruz: Jilet taammüm ettikten sonra ber | rın ücretini vermekle beraber, cu- berlerin hali fenalaşmıştır. Buna | maları gene açmağa razıyız. Elİ- karşılık, “kadınlar da berberlere | verir ki, aşağıdaki şartlara riayet rım namına söylerim, bu kâğıtla- | para almasını bilir.. Bizim burad devama başladı!,, deniyor. Halbu- ki, onların saç kesmelerinden an- edilsin: 1 — Perşembeden maada gece- | İştebu gidiş, hayatımı o zamas | cak işlek yerdeki dükkânlar istifa- | Jer de, bütün dükkânlar gibi saat |na kadar hiç ummadığım bir yola | de ediyor. Umumiyet itibariyle di- sürükledi. | . . » | — İşlerimi bitirmiş, dönmek üze- i re idim. Bir akşam “Tunel,, e bin- dim, Beyoğluna çıktım. Saat onu geçiyordu. Caddeden lüks otomobiller ge- çiyordu, iki taraftaki yaya kaldı- ryımını belki dünyanın en güzel ka dın ve erkekleri doldurmuştu. Kol kola, birbirine yapışmış gibi yürüyen çiftler, cıvıl ervıl konuşa- rak hızlı hızlı giden genç - kızlar, ağır ağır gezinen bazı yabancı er- kekler vardı. Burada hayat, taşkın bir ışık ve neşe ile sarhoş gibiydi. Bu saatte dünyanm her tarafında sefaletten inliyen milyonları, me - zar sessizliğine ve karanlığa bürü- ğer perükârlar çok fena şerait i- çinde geçinmektedirler. Pek sıkıntıda olmamıza rağmen, yedide kapatalım. 2 — Cuma günleri saat on ikide kapatalım. 3 — Bütün ihtiyaçlarımızla ne cumamız, pazarımız, ne de bay- | doğrudan doğruya belediye meş- ramımız vardır. Bütün halk ge- | gul olsun. zerken, biz zavallılar, sanki zen- 4 — Belediye, tatil esnasında gin olackmışız gibi, geceyi gündü- | gizli çalışanları kontrol edip ceza- ze katarak, iş olsun, olmasın, ge- | landırsın. ce yarılarına kadar, yekdiğerimiz- le rekabet dolayısiyle Balkan belediyeleri bile orada- dükkânın | ki esnafın hayatmı tanzim etmiş, dört duvarmı bekleriz. Bundan | berberlere teneffüş etmek, rahat- yalnız elektrik şirketi istifade et- mektedir. Ne yazre güzel günle- rinden, ne de aile saadetinden kâm almaktayız. Küçük çocuklarımız bile vaziyetimizin fenalığını an - |— lamakta, mesleğimize İlânet et - İ mektedir. Şimdi, bütün sanatkârlar haf - ta tatillerinden istifade ettikleri nen zavellı kasaba ve kövleri ha - | halde, bizler bundan mahrum kal- tırmamak mümkün değildi. (Devamı var) dık, Biz de azıcık nefes almak, cu- Jamak imkânını vermiştir. Türk milleti, bütün diğer milletlere ta- kaddüm ederken, elbette bizim de bu işi başarmamız lâzımdır. Bütün esnaf ve hütün işçiler! Meslek ve hayat şartlarınızı zeltmek için nelere jhtiyacın varsa, bize yazın, sütunlarımız, emrinize açıktır. Fotoğraflarmızı; da yollaym. kezi açmalıdır! Mahmut paşa * p eami — avlusun * ç da 17 numaralk | dükkânda ma* L * .| rangoz Halil B r*— ne diyor: | ü “Bizim bir ce btis miyetimiz — var* Ka dır. Fakat — çok şükür henüz fay” dasını görme* dik. Cemiyet iyi Halil Bey bütün ömrümüz tüccarın hesabi” na çalışmakla geçer!... Marangozlarda sermaye kaf mamıştır. Bunu bilen tüccar mü” temadiyen bizim dalımıza — bas” yor. 100 liralık bir işi 80 liraya &* lır. Bir vermiyoruz, iki vermiyt?” ruz, Nihayet vermeğe mecbur ©* huyoruz. Bu yüzden işlerin kıymt?” ti düştü, gündelikler indi. Bu vaziyet karşısında san'at” mız maalesef ölmüştür. Artık car lanamazdı... Zaten bizim işi fantezi bir iştir... Eğer cemiyet yük bir satış merkezi açsa dı!'.' tığımız iİşleri orada teşhir etse, te o zaman tüccar bizden, biZ tüccardan kurtulurduk... Süreyya paşa fabrikas! işçileri İki büyük sâyıfalık bir mektf” la bize müracaat ederek bazı mir him noktalara temas eden Sü Paşa fabrikası dokumacılarına? Yerdiğiniz izahat pek yakıtt