Bu sene Balkan konferansının top- lanması şüphelidir Sonradan öğrendiğime göre bir kaç gün evvel halası ölmüş, başka gidecek yeri olmadığı için Basa Bizim eve almış: — Onun namusu bizim nâmu- sümuzdur. Burada barınsın!. El- bet bir kısmeti çıkar, demiş. Bitğin bir balde idim. İnsan böyle yarı ölü denecek kadar can- sız olur ve ağır bir hastalıktan kalkmış bulunursa hayatı daha tatlı buluyor, Yaşamak hırsı sanki köpürüyor. Ben de biran evvel ayağa kalk- mak, yaşamanın her türlü tadını almak istiyordum. Zehra sık sık odama giriyor, ortalığı düzeltiyor, yemeğimi, ilâç larımı veriyordu. Çıkmak istediği zaman annem: Burada otur Zehra, ansızın bir | #ey lâzım olursa, verirsin!.. Diyordu. Halbuki yalnız bir defa babam onu odamda görünce birdenbire yüzü karıştı, dik dik baktı. Zaval- Ik Zehra bu bakışların mânasını anladı, hemen çıktı ve bir daha girmedi. Babamın bu hali hoşuma git- medi. Fakat babam gittikten sonta günün çoğunu gene odamda geçis riyordu. Onunla konuşmak için behaneler pek boldu. Az zamanda her süüikiilkiili ağa başladık. Annem “de bizi yalnız bırakıyordu. Gün geçtikçe gizli bir kuvvet Melek ve Şeytan mua Yazan: Kadir Can No. 14 mam | tutuyor, karşı karşıya, gene her şeyden konuşuyorduk. vi Nasıl olduğunu pek iyi bilmi- yorum-amma bir gün evde yap- yalnız kaldığımız sırada, onun bü- tün çırpınmalarına rağmen kendi- öp” mi tutamadım, kucakladım, tüm, sevdim ve her şey olup bitti. Ağladı, hınçkırdı: — Eyvah, ben ne yaparım şim- di? Diye inledi. — Üzülme Zehra, seninle evle- neceğim, Göreceksin ne mes'ut o lacağız? — Baban?.. — Ben onu kandırırım, Evvelâ anneme söyledim. Şaş- madı, Zaten biliyormuş gibi kar- şıladı. Yalnız bir korkusu vardı: — Ya baban razı olmazsa? — Ben onun gönlünü alırım an- ne, v.p0 Babam artık mektebe gitmemi söylüyordu. Ona dedim ki: — Ben de isterim fakat... — Fakat... Ne var? Bir kaç sözle her seyi anlattım. Zavallı adam birdenbire kızardı, sonra sarardı. Bir kaç dakika şaş- kın bir halde yüzüme baka kaldı: — Sen... Bünu yaptın ha?.. Hiç ummazdım., Sersem çocuk.. Bili- yor musun ki artık kendi kendini öldüren bir zavallıdan © farkm yok.., Git, annene söyle, ne yap- mak lâzımın yaparmı Bir de âleme rezil olmıyalım! Dedi, İşte Zehra ile böyle evlendik. beni ona doğru itiyordu. Artık bir | Babamın çenesini bıcak açmıyor- az ufak tefek olmasa, Haticeden | du, O kış hastalandı ve öldü. Ölü- hiç farkı kalmıyacaktı. Yoksa ona | müne belki de ben sebep olmuş- çok güzel denemezdi: Dört köşeli beyaz bir yüz, çıkık yanak kemikleri, ince kaşların al tında oyuklarına gömülü duran iri gözler, etsiz, genişçe bir alm, ucu yuvarlak küçük bir burun ve gü- İlümsediği zaman yanaklarının or- tasına kadar genişliyen büyücek bir ağız; bembeyaz düzgün diş- ler!.. Boyu uzamıştı. Beyaz başörtü- sünün kenarları iki kaşının üstün de iki köşe yaptıktan sonra aşağı iniyor, çenesinin altında sımsıkı iğneleniyordu. On alir yaşında vardı. Bu baliyle aşk için yaradılan fakat aşkı kendisine yasak' eden bir rahibeye benziyordu. Havaya, suya dair olan konuş“ malarımız hayal ve arzularımıza doğru genişledi. Bir kaç defa güldürdüm. Bir iki defa öte beri alıp verirken par- maklarım onunkilere değdi. En sonra onu sevdiğimi söyle- dim. Bunu zaten biliyormuş, Çünkü hastalığımda bir kaç defa: — Zehra nerede? Ben onu isti- Yorum. Diye sayıklamışım. Birdenbire ellerini avuçlarıma almak istedim: Vermedi: — Baban darılır! Olmaz!.. Dedi, Odadan çıktı. Artık oldukça toplanmıştım. Evde geziniyor, bahçeye çıkabili- yordum, Her fırsatta Zehrayı lâfa tum. Bu benim için büyük bir vicdan azabı idi. Zaten ona hak verme- ğe de başlamıştım. Zira ağır bir hastalıktan sonra nasıl tabiatı kat kat cilâlı gördümse Zehrayı da öyle görmüşüm. Başında oyalı bir yemeni, sır- tmda dalir basmadan bol bir en- tari, ayağında el örmesi yün ço raplar, mutfaktan çamaşıra, ça maşırdan namaza, namazdan köşe minderinde pineklemeye giden ka dıncağız.. Trpkr annem gibi.. Bir aralık üstüne basma çeki düzen verdiği oluyor, fakat bu öy- le zavallıca bir şeyki.. Sevimli ol» maktan ziyade gülünç... ” Artık unutulduğunu sandığım Hatice vakit vakit hayalimde can- lanıyor, içime hasret döküyordu. Ben de babam gibi eksiklerimi dışarda aramağa, oturak flemic- rine devama, âra sıra etrafta çö- rünen bayağı kadırlar!'a düşüp kalkmağa başlamıştım. Karım bir otelci, ben de müşterisiydim. An- cak yatmak ve yemek için oraya gidiyordum. Bana bu serseriliğimden şikâ- yet etmedi değil, Fakat ona ceva- bım pek kısa oldu: — Erkeği eve bağlıyan kadın. dır, Yalnız bazan annemin hatirmı kıramazdım: Günlerce, haftalar- ca ağzıma bir damla içki aldığım, hovardalığa gittiğim olmazdı. (Devam var) e uykusunda sayıklıyordu: — Benim aslım kırmızı derilidir. Beyazlar ırkımızı mahvetti, Ben de onları mahvedeceğim.. Ey büyük babalarım, sizin bedduanız yerini : bulacaktır... Hasbuhal Esnafın teşkilât- lanması icabeden . vaziyetler Bugünkü nüshamızda, kundu- racı İlhami efendinin bir şikâyeti- ni dercediyoruz. Belki ilk okuyan bu şikâyeti çocukca bulur; — Çarşıkapıda “bir Hırant e- fendi varmış. Ayakkabıları sekiz kuruşa makineye (çekiyormuş. Halbuki, beş kuruşa bu işi yapma- sı isteniyor. Ne karışılır? İş onun değil mi? Gönlü dilerse on kuruşa da, on beş kuruşa da yapar. İste- miyen ona yaptırmasın. Evet, ilk bakışta, bu, böyle gi- bi görünür. Lâkin, öyle işler var- dır ki, bir ele toplanmıştır. Muh- taçsınız; başkasına gidemezsiniz. ; Gidemeyince de pazarlık; olmaz; fiat piyasaya göre değil, iş sahibi- nin arzusuna göre takarrür etmiş- tir. Yahut, başka bir misal: Bir işi yapanlar mahduttur; ancak bir iki kişidir; aralarında anlaşarak yüksek para alırlar; hem umumu, hem de kendilerine muhtaç esna» fı zarardide ederler. İşte, bu gibi vaziyetlerle mü- cadele edecek kuvvetler | yardır. Faraza, kalfaların kendi aralarım- da birleşerek, : teşkilâtlanarak, hattâ cemiyetin yardımı istiye- rek makine almağı bercermeleri, yahut ayakkabıcılar cemiyetini harekete geçirerek tavassut ettir- meleri lâzımdır... Hırant efendi- nin sekiz kuruşu için söylemiyo - ruz, fakat buna benzer ahvalde eğer işin içinde bariz bir ihtikâr olursa, belediyenin bile müdaha- lesi doğru olur. Kavafoğlu Bir ayakkabıcı kalfasının derdi Mahmutpaşada Hamam soka- ğında 8 numarada kunduracı 1l- hami Efendi yazıyor: RX Bendeniz on senelik kalfayım . Bundan bir sene evveline kadar 120 kuruşa kalfalık yapıyordum. Şimdi iktisadi buhran dolayısiyle 65 kuruşa yapıyorum. O zamah makine parası 8 kuruş veriyorduk; Şimdi gene ayni parayı vermekte- yiz. Çarşıkapıda İskender boğa- zmda Hırant isminde (bir adam var, Bütün İstanbul kalfalarını ins | hisar altına almış; metelik aşağr- ys dikmiyor. Zaten aldığım ne- dir ki sekiz kuruşunu makineye, bir kısmını çarşıya vereyim. Bâna hiç bir şey kalmıyor, Hiç olmazsa beş kuruşa indirse ne kadar iyi olur. (Sözde bir de cemiyetimiz var. O, kendi hava- sında! Bütün arkadaşlarım namına çok rica ederim, gazetenizle tas | vassut ediniz. Ne olur, beş kurus | şa dikseler, günde binlerce çift dikiyorlar. (Cevabımız bu sayıfadaki has- bıhal sütunundadır) m ın mikrop şubesi ser küüjüğüyi | (Yazısı hikâye sütunumuzdadır) Tartısı eksik ek meklerden kim mes'ul tutulmalı? Şehremininde, tramvay cadd€ sinde 119 numaralı ekmekçi dük kânında Hasan Basri efendi şu lârı söylemektedir: Semtimiz çek fakirdir. Güni sattığım ekmek miktarı yüzü (© cavüz etmez. Bunu (söylem semtimizde ekmek yenmiyor mek istiyecek “değilim. Ma ekmek sıkıntısı çekenleri de, bif rim. Satliğim yüz ekmekte yi miş beş kuruş kazanmaktayım. f sene bir vergi kâğıdı getirili Yirmi lira istiyorlar; Evliyim; gocuğum vâr; Evim kiradır. DÜ kâna da ayda dört lira verm yif, Şü'masraflar karşısında aj! on kuruş sarttıramıyorum. bu parâyı nasıl vereceğimi ça” dım, kaldım. Maamafih faydalı işler yapan devlete dır diye gene de seve seve ve mekte tereddüt etmiyorum. y kin başka bir cihet var: Gün 9” rı, bir belediye “memuru ” Ekmekleri tartar.. Bazan nok?” bulur. Haydi ceza... Ekmeği ben yapmıyorümu Ge zayı niçin vereyim. Fırından a” ken tartıp almağa imkân mı “9” Binaenaleyh bu memurlar Far ları sıkıştırmalr ve noksan ye duklarında, onları teçziye etme! dir. e ? Bütün esnaf ve bütün işçiler! , $ “Meslek ve hayat şartlarınız izeltmek “için nelere ihüy& İ varsa, bize yazın, sütunla di İörürinize açıktır. Fotoğrafli”” jda şöllayin. pimi”. 1