9 Eylll 1934 : —Son sayıfadaki resme bakın! — Anneciğim... Anneciğim... Kor- kuyorum... Kocamdan korkuyo- rum... Beni mes'ut edecek bir iz- divaç ile hayatımın mecrasını de-| ğiştirdim sanıyorum... — Halbuki, felâkete sürükleniyorum.. Ka - cam deli yahut ta aklı başında da hakikati söylüyor... Eğer, ikinci şık varitse daha müthiş... Daha müthiş... Asil fakat fakir düşmüş — aile- mizin servet vaziyetini düzeltmek için, beni, meşhur harp malzeme- si fabrikatörü milyarder Zahara- fun mikrop şubesi baş kimyageri- ne verdiniz... Yüz binlerce İirası olan zengin ve genç bir adam... Zira, müthiş icatları var: Bir sa- at içinde, bir milyon nüfuslu bir | şehrin nasıl kolera mikrobile ze- hirlenebileceğini keşfetmiş... Ke »| za, tayyareden atılan bombalarla | kıt'alarr veba mikrobuna garkede bilecek... Herkes: — Harikulâde kimyâker... -di * Ve, onunla iftihar etmem lâzım geldiğini bana söylüyorlar.. Kocam, izdivacımızı mütcakıp, vücuduma bir takım aşılar yaptı: — Korkma... -dedi.— Bunlar, senin kanında iken pek çak illet- Terden masun kalırsın! Buraşr iyi,.. Bana ne kadar müşfik olduğu- nu gösterir....Demek ki, deliliği, beni mahvetmek derecelerine ka- dar varmıyacak... Beni istisna e - decek.. , Fakat, korkuyorüm... Ge- ne de korkuyorum, anneciğim... Bak, anlatayım da bana — hak | verecek misin, vermiyecek — mi- sin?... Kocam geceleyin, sayıklıyor... Ama, nasıl sayıklamak?... Sanki konuşur gibi... Uyanıyorutü; yastığıma daya - | miyorum... 'Onun — söylediklerini dehşet içinde dinliyorum: Yüzünün zaten tünç gibi olan rongi büsbütün bromnzlaşıyor... Ha line bir vahşet âriz oluyor... Diyor ki: — Büyük baba.., Büyük baba... | Ben, senin dinindenim... Ben, se- nin rkındanım... Ben, onlara düş: Manım... Ben, onları mahvedece- ğim... “Kristof Kolomboun mel'un | çocukları, denizler aşarak, mem - leketimize geldiler.: O zamana kadar ne asude, hür bir hayat ya- #Hıyorduk., Kışlaklarımızda kendi- Mize göre bir medeniyetimiz var- dı. Yaylalarda çadırlar kurar, gü- neş Tanrının doğuşunu, daha yük teklerden huşu içinde seyreder- dik... “Nesiller ve nesillerdenberi, bu, böyle devam edip durmuştu... “Fakat, günün birinde onlar geldi.., Biz, hiç bir şeyden yılmaz- dık, büyük baba.,. Şüphesiz, kılıç lıca, kargı kargıya gelsek beyaz adamları mahvedecek kuvveti ba- Zularımızda ve yüreklerimizde bulurduk... Lâkin, uzaktan bize Mermi atıyorlardı... Bilhassa, at - la hücüm ediyorlardı... Ameri- la 6 azmana kader at yaşama- için, süvariler, bize ejderha gibi geldi... Hele hayvanların kiş- Bemesi, adamlarrmızı ürküttü... Mağlüp olduk... “Amna, tamamile değil.. Ricat “Daha kimbilir ne kadar uzun mukavemet edecektik... | mışlardı. Bize tesir | ve cins itibariyle gâlip kandan ce- | Hattâ, bu bilgilerin allâmesi babamın | “Lâkin, kızın, ne: babasının babasının babasının an nesi... Ah-o melün kadın... Ah o melün kadın... Ah 6 cehennem- lik... “O kadın ki, benim asil kırmızı kanıma beyazların mel'un kanı karışmasına sebep teşkil etti... “Beyaz bir at üzerinde mağru - rane ilerliyen bir istilâcıya gedik- ler verdi... Alçak kadın... Onun peşine takıldı... Bizim obalardan kaçtı... Bununla da kalmadı... Na- musunun lekelenmesi, güneş Tan- vı nazarında ebediyyen mel'un ol- ması kâfi gelmedi... Tuttu; kabi - lelerimizin saklanabileceği, — sığı- nabileceği yerlerin hepsini beyaz- | lara haber verdi... | “Bir reis kızı olduğu için, bütün | esrarmızı biliyordu... Onun için, beyazlar, memleketimizi kendi ü- | zerlerine mal etmek için, sen baş- ta, bütün kuvvtlerimizi imha - et- ti.. Milyonlarca hemcinsimiz - kı- rıldı... “Namussuz, kaltak büyük an- nemin ihtirasını tatmir —etmesi için hep bunlar... “Şimdi o, ahrette, cehennemin gayyasında, değil mi?.. Güneş 'Tanrı, onu ve onun gibi diğer gü- nahkârları yakmak için bu derece sıcaklık neşretse gerek!.. Yaksın, yaksın, hakkıdır... “Hattâ belki, ben bile o alçak büyük annenin evlâdı olduğum için lânete müstahakım... — Nite- kim, işte, beyazların ortasında ya- şamak bedbahtlığına uğramakla, ceremeyi çekiyorum.... “Lâkin, günahımı için elimden geleni ardrma muyorum, büyük baba!... “İstilâ esnasında, diğer hem- cinslerim, beyazlariın köküne kib- rit suyu ekmek üzere onlrâam ka- nına frengi mikrobunu karıştır- | yani affettirmek koy: etmiyen — bu | mikrop onları kırıp geçirecekti. Lâkin, beyazlar, şeytani bilgile- riyle, aşılar keşfettiler... Frengi- Bin müthiş sirayeti önüne kısmen geçtiler... Artık bu illet, eskisi gi- bi dehşet saçmıyor... “İşte ben, damarlarımdaki asil saret alarak, düşmanlarımızım bü- tün şeytani bilgilerini öğrendim... ol- dum... “Onlar bizi memleketimizde nasıl milyon milyon kırdılarsa ben deonları aynı surette kendi. ken- dilerine imha - ettirecek çareler buldüm... Bunları sana anlatmağa kalkışsam uzun sürer, aklın e- mez, büyük baba... Lâkin emin olki, ilk muharebe zuhurunda; be- yazların pek azı dünyada kala- cak, mütebakisi güneş tanrının cehennemine — yuvarlanacaktır... Medenivetleriyle beraber... “Ve bu işi ben yapıyorum... İn« tikamımızı alacağım... Aldım bile sayılır, büyük baba... Anne... Anneciğim... Şimdi, korkumun sebebini an- hyor musun ... Bu adam, kocam... Aman yarabbi... Aman yarabbi.., Savıklamasının alelâde bir sinir buhranı olmadığma kanaatim, |- manım var... Ne vazıh konusuyor, ne fasih söyleniyor... Hem de ne mantıklı!... Uyanıkken, kendisi- HABER — Akşam Posi Resimde, akşam toplantısına git - meğe hazırlanmış kibar bir kadın gö- rüyorsunuz. Onun ince zevke uygun giyinişini son moda olan tülden ce » ket tamamlıyor. Gördüğünüz bol kır- malı tülden ceket, — ipekten elbisenin beyaz rengine müpbemlik vermesi i - çin, gümüşi renkte tülden yapılmıştır. Kotra meraklıları, bizde do çoktur. Bu deniz sporuna kadınlar da heves ediyorlar. Resim, Almanyanın şık ka- dınlarından Frav Hilde Vagenerin kot. ra kayafetini gösteriyor. Bu giyinişlen her hangi bir şekilde deniz gezintisi- ne iştirak sırasında da istifade oluna - bilir. ——H——— ri kırmızı derili imiş?.., diye sor- dum. | Ürperdi. Gözlerimin içine baktı. Omuz Kad başlarımı yakaladı; — Sen bunu ne biliyorsun?... »diye haykırdı... Korkuyorum... Kaçıp sana geleceğim, anne... Fakat, o beni her mikroba kar- şı aşrlamamıştır... Şeytani icatları, dünyanınm her yerinde peşimi ta- kip edecektir... Kocam, benim ka- | tilim olacak... Benim, senin, onun, ne: —-Senin büyük annelerinden bi | herkesin... Irkımızın katili... | (va-na) | Yandaki resim- de gördüğünüz elbi- se, bir sonbahar gi- yinişidir. Kibar bir giyiniş.... — Dikkate değer olan bir ci- het, gene siyah - be- yaz — birleşmesinin ortaya konulması.... Kaç mevsimdir, böy- le modellerle karşı- laşıyoruz. Bu renk- ler, bir arada olarak sürekli bir moda ha- lini aldı! Resimde soka - Za çıkarken, misa - firliğe giderken ter- ©h olunabilecek bir elbisedir. Göğde ve etek — kazmı, — siyah kumaştan ve darca biçimdedir. — Beyaz kumaş, yakada ve kolarda göze çarpı- yor. Siyah - beyaz pirleşik renkte yap- rak örnekleri, ince bir kordon altında, BŞ göğüste açık yaka ucunun süsünü teşk ! in ve Moda ikk eldivenin beyazlığiyle bilekte buluşu ediyor. Beyaz kumaşın, kolları kaplı: yor. Eldiven üzerinde de siyah ve beyaz yan kısmı, yukarıdan başlıyarak bir kaç renkler var! TaRT aN İR e ai ee kat kıvrımlıdır. Kol kısmının beyazlığı | Baret, şekil itibariyle bere ile şap ka arası bir görünüştedir. Bu şekildeki serpuşu, onaltıncı asırda Avrupada cerk ekler saçları üzerine koyarlardı. O xa« man, erkekler de saç uzatırlar ve bareti başlarına yakıştırırlardı. Kadınlara ge- Tince, onlar daha süslü şapkalar giyerler di. Umumiyetle böyle!... Ön altıncı asırda erkeklere mahsus mahiüt oldu. Baret: şimdi kadınlar için Dolayısiyle, son modadır! olan baret, yirminci asırda kadınlara ortaya konuldu. Derhal benimsendi, Resimde bunlardan ikisini görüyor sunuz. Baret, kadifeden yapılıyor. Si- yah, mor, yeşil, kahverengi olarak, da ha ziyade tutacağa benziyor. Başka renklerde de olabilir. Açık venk olma mak şartiyle... Renk, mutlaka koyu! Baretlerin kadifeden başka kumaş lardan da yapılması pek © tasavvuru, kadar tuttmamıştır. Çohadan yapılan mo deller, hoşa gitmemiştir. Zaten on altın- cı asırda da kadifeden yapılırdı! A Resimdeki şık döşenmiş bir oturma odasından bir köşedir. Döşenişte, şık- lıkla birlikte sadelik gözetilmiştir. Meselâ, duvar kenarındaki raf, bir çok süs süs kâfi görülmüştür! Jeşyasiyle doldurulmamış, odanın umumi vaziyetinde olduğu gibi, burada da az Biçimgne gözetilen Son modanın mühtelif — elbiselerde gösterdiği bariz hususiyetlerden biri, biçimin vücut inhinalarını belli etme- sidir. Bütün vücudün olmasa bile, hiç değilse vücudün bir kısmmın... Daha ziyade göğüs bel kısımların- da bu inhinalar belli olacak biçimde madeller ortaya konuluyor, Kabarık süslü elbiselerde de, kısmen olsun, bu cihetin temini unutulmıyor! Kadife eldivenler Sonbaharda giyilecek eldivenlerin kadifeden ve bilek tarafları ipek, ya « hut sırma işlemeli olması, Pariste ile- ri sürülen bir fikirdir. İşlemeli bilek tarafları, genişçe ve kalkık - çekilde - dir. Orta zamandaki şövalye eldiven » lerinin bilek taraflarını — andıran bu şeklin, — zaten hayli zamandan beri muhtelif örnekleri görülüyordu. Bu moda, bir bakıma devam ediyor, de - mektir. Hattâ, kışın da devamı muh - temel!