Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
jk -—0 — L -— ı x . | ! ). | t.ş | halde evlerin pencerelerini İstakoz nasıl yaşar? ( — İstakoz, deniz kenarlarında ırmak ve derelerde bulunur. Sudan çıkarılır- sa hemen ölmez. — Fakat biraz sonra boğulmak suretiyle ölür. Şu halde bu hayvanın vucudu balıklarınki gibi su- da yaşryabilecek bir şekilde yapılmış- tır. Bir istakoz alıp onu iyice tetkik edelim: i Bir bakışta vücudünün iki kısma ayrıldığını görüyoruz; önde çok sert bir kabuk ile örtülü ve yekpare bir kısrm vardır. Hayvanın baş ve gövde- si burada bulunur. Başının iki tara - finda gözleri ve iki uzun (anetn) boy - nuüz görüyorsunuz. Karnı bir çok hal- kalara ayrılmıştır. Bu halkalar alt yüz- zerlerine birbirine çok sıkı bir suret- te bağlı değildir. Ayakları beş çifttir. Önde ilk birinci çiftin her biri büyük bir kıskaçla nihayetlenir. Bunlar düş- manlarına karşı hücum ve müdafaa â- leti vazifesini görürler. — Diğer sekiz ayak yanlız yürümeğe hizmet eder. — a TP ga Şundan Bundan: Sivrisinekler Etrafında bataklıklar — ve durgun su birikintileri bulunan memleketler- de sivrisineklere çok rasgelinir. Çün- kü bu hayvan yumurtalarını sakin su birikintilerinde ve bataklıklarda bıra- kır. Yumurtadan çıkan kurda sürfe denir. Resimde gördüğünüz gibi u- zundur, başları aşağıya gelmek üzere dik bir vaziyette dururlar. Kanatları henüz yoktur. Yirmi beş otuz gün zarfında, büyür ve şekillerini değişti- rirler. Uçarken vızlarlar ve derimizin üzerine kondukları zaman — deldilderi deliklerden kanırmızr emerler. Daha evvel hastalık bir kimsenin kanından | emmişlerse bu sefer onun mikropları- _| nr bize aşılarlar. Biliyorsunuz ki, sıtmaya yakala - nanlar sararır, solarlar, Nihayet za - | yıflarlar ve renksiz bir hale £ O halde bu muzir böcekleri öldürmek | ve yumurtalarını mahvetmek lâzım - dır. Bunun için yuüumuüurtalarını akıt - | mak kâfidir. Bunlardan başka havuzlara ve su birikintilere gaz yağı dökerek yumur- taları mahvetmek — en iyi çarelerden biridir. Bizi ısıran ve bilhassa sıtma mikrobunu aşıltyan, geceleri uçan dişi sivrisineklerdir. Bunlar bir yere kon- dukları zaman baş aşağı konarlar. Şu güneş batmadan evvel iyice kapama- lıdır. Bu suretle sivrisineklere ısırıl - maktan kurtulmak ve sıtınaya yaka- lanmamak kabildir. Londrada geçenlerde yapılan muh- telif spor müsabakalarımda Oksfort Türk hürdür. Hür olmak ne gü - ze,| ne iyi bir şeydir. Bugün başımızı kaldırarak, —göğsümüzü — kabartarak “Ben Türküm” diye bağırabiliyoruz. Âk ay yıldızlı kırmızı bayrağımızın dalgaları altında ciğerlerimizi doldu - ra doldura soluk alabiliyoruz. Bugün milletçe hürriyetimiz var. — Eskiden böyle değildi. Kimse “Hürüm” diyemezdi; hür- riyet sözünü ağzına alamazdı. Büyük müuharebeden sonra, düşmanlar yur - dumuzu askerlerine çiğnettikleri va - kit başımız yere eğilmiş, şanlr bayra- Hürri ğimiz ayaklar altında ezilmişti. Bu - gün devletimiz, yabancı devletlerle bir sırada bulunuyor. Eskiden bir İn- giltere, bir Fransa devleti, istediğini Osmanlı hükümetine yaptırırdı, Tür- kiyede çalışan bir Avrupalı tüccarın hatırı içinlimanlarımıza — zırhlılarını gönderirdi. Padişah hükümeti Avru - pa devletinin önünde tir tir titrerdi. Bugün en küvvetli, en büyük devlet bile devletimizin işlerine karışamaz. Çünkü Türk hükümeti, Türk ordu - siyle, Türk donanmasiyle yurdumu - zu, milletimizin hürriyetini koruyor. Türk devletinin ilk vazifesi, Türkün, eti Koruma Türk milletinin hüriyetini korumak - tır. Türk devleti her şeyden önce Bu- nun için kurulmuştur. Her Türk te — yurdunu milletinin hürriyetine korumalıdır. Bunun için çalışmalı; bunun için sıra gelince öl - mekten çekinmemelidir. Hürriyet gü- neş gibidir. Güneş nasıl yer yüzünü aydınlatır. Ekinlerimizi olgunlaştırır, bizi — sağlamlaştırır. güzelleştirirse, hürriyet te bizi"canlandırır; bizi ça - İıştırır; bizi sevindirir; bizi şanlandı - rır. Onun için hürriyetimizi canımız- dan çok sevmeli; koruümalıyız. — Patf Meca HAR Tarlaların katı topraklarını tlik damlalr yağmurlar 18- latırken, sert kollu rençberler, keskin demirli sapanlarını kazırlarlar. Sonra, kuvvetli öküzler geniş yerleri yorulmadan sü- rerler. İşi bitmiyen köylü kadınlar çiftçilerine azık hazır- larlar.. Daha sonra ambarda günü bekletilen tohumluklat üışarrya çıkarılır, yemeğe kıyılamıyan seçme taneler yumu- şamış toprağa saçılır... Tarla ve tohum, gönülde eza duyulmadan gök ve gü- neşin eline bırakılır. Yağmurların arkasından' yağan kar- lar erir ve kışın kalım bulutlarını baharın rüğgârı açar... Ye- şil kadifeyi andıran ekinlerin kenarından çimenlerin geliş- tiği görüldükçe sevinç artar ve ümitler canlanır. Bereketi arttıran feyizli rüzgârların esişinden gönüller ferahlanır... — Dul, yetim, çoban, çerçi — herkes çiftçilerden fazla bu- lutlara bakar ve gök yüzünün sularını beklerken sabırsız- A, —— Wî MAN Uzun saçlı başaklar görününce doğan'yeni ümidi mel temler büyütür... Artık harman yığınlarının köy kenarın- da gölgeleri hayallenmeğe başlar... Uzun saçlar kızgın güneşle sararır, yere doğru sarkık iri başaklar rüzgârla sallanırken rençber“tırpanını biler, dö- ğenini diklerken işi bitmiyen köylü kadın boş ambarı temiz- ler ve harmanın vereceği hediyeyi saklıyacak yeri hazırlar... Nihayet ses gelen tarlaya gidilir. Aileler srralanıp elle- rinde orağın dişine kaptırdıkları buğdaydan yaptıkları sir- ma topu gibi güzel demetleri dizi dizi arkalarında bırakır- lar ve meşru bir katliâm ile ekinleri biçerlerken patikadan geçen yolcu bu berekette kendi payının büyüklüğünü gö- rür, memnun olur.... Herkes yaklaşan harmanı, savrulan tımazın vereceği 'buğdayı düşünerek neşelenir. İzmir — Karınca: Yusuf Mazhar ; Bu günkü bilmecemiz ( akşamdan t Londrada Ağustos içinde yapılan Rugby maçları pek hararetli olmuş - tu. Yukarıdaki eristantane bu gürültü- lü maçlardan birini gösteriyor. Yukardaki resimlerden İstanbulun meşhur altı semtini bulunuz? Doğru bulanlardan HABER 1 nci lira ayrıca 150 okuyucumuza Çocuk Sayfası Kuponu gelene veriyoruz ! da muhtelif hediyeler 6 Eylül 1934 NG vereceğiz. İngilizler sporda bir takım mari - fetler göstermekten hoşlanırlar. Fut - bolda bir çok muziplikler yaptıkları gibi, bunlardan bir tanesi de irtifa di- reği üzerinde istinatsız yatıyor. Saçlaarça G T T GK GA Ö G ST PK S Darülfününü —talebelerinden — dokuz çocuk ufak bir trapez üzerinde birbi- ri üzerine çıkarak bir piramit vücude getirmişlerdir. İngilterede de — son günlerde beden terbiyesine fevkalâde ehemmiyet verilmektedir. — Bir at nalr nu unutmuştum ! Uğur! — Ne yapıyorsun orada? buldum.. Leblebici- ye verip leblebi alacağım. — Sahi.. Babanın baytar olduğu - Yüksek atlama Si ” B Londrada geçenlerde yapıları muh- telif spor müsabakalarında — Burns is- yüksek P <e ; ; minde bir üniversite talebesi ) Buğday nasıl ekilir? Buğday kuvvetli topraklır&i’ mahsul verir. Sonbaharda toprak çi relenir. ve daha sonra bitf hut iki defa pulluk veya sapan il€ rülür, tırmıklanır ve nihayet — t ekilir. | Memleketimizde tohumlar um“’* yetle elle serpildiği zaman tarw* bazı taraflarına da az tohum düşf” olur. Büyük tarlalarda tohumlar mi kinelerle toprağa atılır. — Ne kadafbi seçilirse seçilsin, bazan hastalarufw' Bunun önüne geçmek için toh ekilmeden evvel ilâçlIı su ile yı İrdır, Sonbaharda ekilen buğdaylar, ilk' baharda yerden — çıkarlar. Mayıs K Haziranda havaların güneşli gıt'mj le büyürler. Fakat bazı buğday tatlf larında devedikeni, gelincik, hardl”f bi müuzir otlar türer. Onları kopâ' makla buğdayların büyümesine bif| met edilmiş olur. ŞEZTUE K e —;—:*—J |— Faydalı Malümat: Güneşin harareti ve elbisemizin renkleri Temmuzun en sıcak bir günü idi Ferhanla Fahir iki kardeş kır $ zintisi yapmak istediler. Ferhan bi yaz elbiselerini giymişti. Fahir de f ni yapılan lâcivert elbiselerini glîb Evden ayrıldılar. Yollarda tesadüf 'r tikleri çiçekleri, “Tabiat dersleri” İf yanlarında taşıdıkları kutuya yerle tiriyorladı , — Havanın sıcaklığı!! Fahir daha çok şikâyet ediyordu. pr hirin çamaşırlatı terden — su gibi hale geldi. Eve döndükleri zaman, Ferhan $? maşır değiştirmek lüzüumunu bilc_d”j rak ediyorlardı. Akşam babaları gö lince ilk işleri bu meseleyi * -mak’ı: du, Babaları hangi elbise ile gezmt ğe gittiklerini sordu, Çocuklar biri nin beyaz, birinin lâcivert elbise dolaştıklarını söyledi. Bunun üz babaları dedi ki: SUR agl — Güneşin sıcaklığı cisimler üz v rine gelince, koyu renkli , olanlar sıcaklığı emerler. — Halbuki b# renkler, nasıl ki, bir ayna üzerine geldiği zaman arkasına geçmeyip * sediyorsa, öylece sıcaklığı aksettif” senin üstündeki &* | Bu sebepten, renkli elbise, vücudünü sıcaktan F? rümadığı için fazla terledin!l.. Buünün üzerine ertesi gün iki (td'*- mometre) suhünet mikyası rin>civa dolu — oları deposunu $ rekkeple boyadı. İkisini de — gün koydu. Boyalı Olan civa — daha f’”; yükseldi. Çocuklar bundan “anlat” | oldu. # ki, koyu renkler — harareti emiyor#f beyaz renkli olanlarla — açık fd;d ler, açıklıkları - nisbetinde, har? aksettiriyorlar. yi Bundan sonraki gezintilerde * , de, beyaz elbiselerini tercih ediy0', lardı. Demek, ki, sıcak memleket ' lisinin, bilkasta Arapların beya? " , ramlara bürünmeleri, vücutlerini ife cağın şiddetinden korumak içind ; atlamada iki metre — kırk beş B’ş istinatsız- atlamış — ve şampiyo” at kazanmıştiır.-Resimde şampiyonu?” ladığı görülüyor. # Kendi etti, kendi buld! ei Yazısız Hikâye;