6 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

6 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a | Fatssana, bu yüz, bu bakışlar, yedi İş Bankasının Edirne şubesi Tes dün açıldı Melek ve Şeytan —a Yazan: Kadir Can Cevap beklemedi. Beni ağaçla- rın arasına doğru çekerek berabe- rinde koşturdu. Çepçevre yeşil dağların ortasın ' daki mavi göl, o gün aşka doymuş bir kadın gibi mes'ut uyuyordu. Üç tarafı kapalı ve yalnız göl tarafı açık olan bir fundalığın di- bine, yeşil çimenlere oturduk. Ki- raz dalları baş ucumuza kadar sarkıyor, gece gördüğüm yemiş bahcelerini andırıyordu. Hatice kolunu boynuma attı. Kızardım. Yüzümü ve gözlerimi uzun u- sın seyretti. Sonra sesinde henüz batmemiş olmaktan doğan bir | 'az'e söylendi: Annen de pek yüksekten atı- 'ar. Sen'n neren büyümüş ayol. yaşmdaki kızdan bile temiz.. Da- ha.. Daha.. Ne bileyim, bir şey iş- te., Daha cahil!.. Baş duran kolunu da boynuma doladı. Yüzünü yüzüme sürdü, be ni bütün kuvvetiyle göğsüne bas- tırdı. Gözlerini kapıyor ve srk sık ne- fes alryordu. Başımızın üstüne kadar sarkan kiraz dallarma baktı. Birdenbire doğruldu.. Ayaklarınm — ucunda yükseldi. Bir avuç kiraz kopardı. Hiç çekinmeden kaldırdığı eteği- ne koydu. Bu sırada bacakları göründü. Tıpkı bir şehirli gibi ten renginde ince çoraplar giymişti. Rüyamdaki Haticenin bacax- İ-fırmda Ve her yerimde yalnız Hati ları da böyle idi. Yeniden yanıma oturdu. Yeni- den kolunu boynuma doladı. Ki- razları: — Bir sana, bir bana.. Bir sana, bir bana!., Diye hem yemeğe hem de ye- dirmeğe başladı. Yüzümün kızartısı artık bitmiş gibiydi. Arzu, korkuyu yeniyaordu. Kiraz bitti. Bana daha çok, iki kollarıyla sarıldı. Uzun uzun tatlı tatlr acı- tarak göğsüne bastırdı. Hep be- raber çimenlere upuzun yattık. Yakacak kadar sıcak dudaklarını yüzümde, boynumda gezdiriyor, beni gıcıklıyordu. Artık sabrım kalmamıştı. Ya- vaş davranırsam hiç bir şey yapa- mıyacağımı biliyordum. Ansızım ben de kollarımı onun boynuna ve beline doladım. Bütün kuvve- timle, nefes nefese sardım, bir kaç saniye böyle geçti. 'Tıpkı rüyada ve uçurumun ke- narındaki hazzı yaşamak üzere idim. İçimden, büyük bir saadet- le: — İşte, buldum. Buldum! Diye söyleniyordum. Benim dudaklarım da onun yü- zünde, boynunda, dudaklarında dolaşmağa başlamıştı. Ah, o sani- yelerin yüz yıla sığmayacak kadar derin hazzı!., Lâkin Hatice birdenbire, öyle sert bir hareketle kalktı ki, tıpkı rüyada uçuruma yuvarlandığım zamanı yaşadım. Evvelâ düştüm, sonra ben de doğrulmuştum. Fa- kat ancak oturabilecek kadar... Hatice karşımda idi. Ayakta duruyordu. Korkmuş gibi avuçla- No. 1i rını bana doğru uzatmış, sanki ko- runuyordu. Gözleri o zamana ka- dar hiç görmediğim derecede açıl mış, yüzü sararmıştı. Nefes nefe- se: — Yaaa.. Sen de ha? Bunu sana kim öğretti.. Annenin hakkı var- mış, Ufak tefek çalrmsız bir şey- sin amma... Diye kekeledi,. Üstünü başmı silkti. Kızgım kızgın yürüdü; çarşafının altın- dan kızıl entarisinin uçlarımı gös- tererek uzaklaştı. İşte, tıpkı rüyadaki gibi.. De- mek ki bu şeytan ha!.. İnsan kılı- ğına giren bir şeytan.. Ânnem böyle söylemişti. — Onlardan sakm!.. hi Demişti. Neden kaçtı? Ona fenalık mı yaptım? Ak, keşke yapmasaydım ve güzel şeytanı darıltmasaydım!. O günden sonra Hatice benim- le yalnız kalmadı. Gördüğü za- man da tıpkı diğer kadınlar gibi beni büyük adam yerine koyuyor, örtünüyor ve konuşmuyordu. k 4 $ Yaz bitti. Babamla beraber İz- mir trenine bindik; yola çıktık. Trenimiz çamlı yamaçlarda ko- caman bir ejder gibi kıvrıla kıvrı- la yükseliyordu. Kasaba, yeşil bah çelerin ortasında kayboluyor, ma- vi göl yeşil dağların ortasında git- tikçe büyüyordu. Lâkin ben onları görmüyor- dum, Gözlerimde, kafamda, ka- ce vardı: Derisi gibi vücuduna ya- pışan kızıl ipekten bir rop giy- mişti. Birer uçurum derinliğini andıran parrltılr gözleri, kara saçlarıyla be ni kendine çekiyordu. — Gülüşleri de, duruşları da garipti. Bana ar- zuyu ve korkuyu aynı zamanda duyuruyordu.. | Annem için her zaman: — Melek gibi kadın! Derlerdi. Haticenin lâfı geçince de şöyle söylerlerdi: — Şeytan gibi... Hangisinin daha çok sevildiği- ni düşünüyordum; kestiremiyor- dum. Fakat ikisinden birini tercih etmek lâzım gelse korkarım ki Haticeye gidecektim. * * £ İzmir çok güzeldi. Fakat ben bunu anlayacak halde değildim. Kiraz bahçeleri, çamlı dağlar, mavi göl ve bol güneşli yeşil kır- ları arıyordum. Bu dekorun içinde daracık kırmızı elbiseli “şeytan,, , sıcak Haticenin hayali canlanıyor, gittikçe derinleşerek içime işliyor- du. Çok zaman buzlu bir cam ar- kasında, kızıl bir silüet halinde bana gülümsüyordu. Hele kiraz aylarında, gözlerim mektebin demir kafesli kapısmma dalryor, kalbimde ormandan ayrı düşen bir kuşun sıla ağrılarını bu- luyordum. Fakat uçamıyordum. Zira uy-- sal, içinden duyan ve her seyi içi- ne yığan bir huyum vardı. Boynu- mu büküyor, kendimi hayallerime veriyor, avunuyordum. — Günler ne kadar yavaş geçi- yor? | (Devamı var) | diliyor... Birdenbire, hükünist reisi ayağa kalktı. Ceienm bir düdük çıkararak öttürmiye başladı: Düttürü düttürü düttürü düttürü... trazısı NIKİVE ::wmm"mîzrmüö* Kadıköy esnafının derdi Kadıköy esnafı arasında, muh- telif meseleler etrafında konuşu- lurken hepsinde aynı — müşterek derdi gördük: Hemen bütün ka- saplarda kaçak et meselesi!... He- men bütün bakkallarda saat ye- dide kapanma işi.. Kasapların işi ile cemiyetin meşgul olması lâzım geldiğine göre cemiyetin bu işe başlıyacağını ümit ederiz. Bizim asıl hayret ettiğimiz nokta, İstan- bulda ve Kadıköyünde kapanma saatlerinin 2 saat farketmesidir... Belediye Encümeninin kararı: Gıda maddeleri satan dükkânlar saat 9 da kapanacaktır, Pek âlâ... Bu İstanbulda bihakkın tatbik e- Fakat Kadıköyünde bü- tün esnaftan duyduk ki saat 7 de kapıyorlarmış.. Umarız ki, Bele- diye bu işin düğümünü çözsün... A.R. manavların şikâyeti Bayezit Cumhuriyet Caddesin- de manav Hakkı Efendi. Şunları söylemiştir: Dükkânımı saat 9 da kapattırı- yorlar. Halbuki manavlık gece ya- rısma kadar açık bulundurulmalı. Zira gündüzleri herkes işinde gü- cünde, Yemiş yemeğe zamanı yok tur. Hem de yemiş meşgalesiz ve keyifli bir zamanda yenir. Ve gün düzleri ancak çocuklar yer. Ço- cukların alacağı yemişten ne olur. Geceleri sarhoşlar ve kahveden çıkan erbabı keyif yemiş alırlar ve biz de bu sayede bir kaç guruş çıkarırdık. Şimdi alış, veriş olma- ması yüzünden perişan oluyorum. Elimdeki, avucumdakini yedim. Yarım dükkân kirasını veremiye- cek bir hale geldim. Kadıköy — Taydarpaşa rıh- m caddesinde nanav Etem E - 'endi ne diyor? “Köylerden ge 'en malların na- 11 olduğunu, ya- ardır bunu, kab- zımallar — bilir - ler, Bozuk mal - Etem efendi ların üzerlerini düzeltip bize — ve- rirler... Geçende bir küfe üzüm aldım. Üstünden 2 kilo iyi çıktı. Alt tara- fı hep bozuk.. Bana kilosu 9 kuruşa mal olan üzümü sonradan 7,5 kuruşa — sat- mak istedim de kimse almadı. Ben küçük bir esnafım.. Bana ya- zık günah değil mi? Zaten ne sermayem var ki, ne kazanıiyorum. Belediye bunlara bakmalıdır... Sonra bizim burada bakkallâr sebzeciliğe de başladılar.. Tabit bunların sermayeleri çok olduğu için karşılarında rekabet yıplj yoruz. Ya sade . bakkalık veya ıebîjij lik yapsalar da bizim de mize mâni olmasalar çok iyi oli Bakkllara iş kalmiyor Kadıiköy — Haydarpaşa -—î tım caddesinde bakkal Filip, risto Efendiler ne diyor! Belediye encümeni tarafıri” kapanma saatleri hakkında 'd len karara göre gıda maddesi ı tan dükkânlar saat 9 da kap? caktır. Halbuki biz gıda maf | sattığımız halde gene saat 7 d'. pıyoruz. Müşterilerimiz bıxe—' | Biz rakımızı depoludan. zemizi sebzecilerden, ç&ol&w zı şekercilerden alabiliyoruz nun için, lâzım olan şeylefd vaktinde tedarik etmek - içif ; telâşa lüzum görmüyoruz... lar, Halbuki işitiyoruz: İst&l..lbâ vaziyet tamamiyle bışkndn'- da gıda maddesi satanlar sa& kapıyorlarmış. Biz Kadıköy G': fının ne suçu vardır. Anla dık. y " AD Raeti - Bir kadın aramyof Kalabalıksız bir aile ne”d ev işlerinde çalıştırılmak üZ kadına ihtiyaç vardır. Seraiti anlamak üzere Ak: gazetesi çinkografi gube'ind.. at Beye müracaat,

Bu sayıdan diğer sayfalar: