Iş Bankasının Edirne şubesi dün açıldı F I— Yazan: Kadir Can Cevap beklemedi. Beni ağaçla- | rın arasma doğru çekerek berabe- rinde koşturdu. Çepçevre yeşil dağların ortasın | daki mavi göl, o gün aşka doymuş bir kadın gibi mes'ut uyuyordu. Üç tarafı kapalı ve yalnız göl tarafı açık olan bir fundalığın di- bine, yeşil çimenlere oturduk. Ki- raz dallarrı baş ucumuza kadar sarkıyor, gece gördüğüm yemis bahçelerini andırıyordu. Hatice kolunu boynuma attı. Kızardım. Yüzümü ve gözlerimi uzun w | Sonra sesinde henüz olmaktan doğan bir 'e söylendi: " nnen de pek yüksekten atı- Sen'n neren büyümüş ayol. | Fatssana, bu yüz, bu bakışlar, yedi yaşındaki kızdan bile temiz.. Da- ha.. Daha.. Ne bileyim, bir şey iş- te.. Daha cahil!.. Boş duran kolunu da boynuma | doladı. Yüzünü yüzüme sürdü, be ni bütün kuvvetiyle göğsüne bas- tırdı. Gözlerini kapıyor ve &rk sık ne- fes alıyordi Başımızın üstüne kadar sarkan kiraz dallarma baktı. Birdenbire doğruldu.. Ayaklarının ucunda 2 seyretti. *memiş yükseldi. Bir avuç kiraz kopardı. Hiç çekinmeden kaldırdığı eteği- ne koydu. Bu sırada bacakları Tıpkı bir şehirli gibi ten renginde ince çoraplar giymişti. ş göründü. Rüyamdaki Haticenin —vucanı ları da böyle idi. Yeniden yanıma oturdu. Yeni den kolunu boynuma doladı. Ki- ; razları: — Bir sana, bir bana.. Bir sana, | bir bana!., Diye hem yemeğe hem de ye- dirmeğe başladı. Yüzümün kızartısı artık bitmiş ı gibiydi. Arzu, korkuyu yeniyordu. | Kiraz bitti. | Bana daha çok, iki kollarıyla sarıldı. Uzun uzun tatlı tatlı ac- tarak göğsüne bastırdı. Hep be- | raber çimenlere upuzun yattık. Yakacak kadar sıcak dudaklarını yüzümde, boynumda gezdiriyor, beni gıcıklıyordu. Artık sabrım kalmamıştı. Ya- vaş davranırsam hiç bir şey yapa: mıyacağımı biliyordum. Ansızın ben de kollarımı onun boynuna ve beline doladım. Bütün kuvve- timle, nefes nefese sardırm, bir kaç | saniye böyle geçti. 'Tıpkı rüyada ve uçurumun ke- narındaki hazzı yaşamak üzere idim. İçimden, büyük bir sanadet- le: — İşte, buldum. Buldum! Diye söyleniyordum. Benim dudaklarım da onun yü- zünde, boymunda, dudaklarında dolaşmağa başlamıştı. Ah, o sani- yelerin yüz yıla sığmayacak kadar derin hağzı!.. Lâkin Hatice birdenbire, öyle sert bir hareketle kalktı ki, tıpkı rüyada uçuruma yuvarlandığım zamanı yaşadım. Evvelâ düştüm, sonra ben de doğrulmuştum. Fa- kat ancak oturabilecek kadar... Hatice karsımda idi. Ayakta | duruyordu. Korkmuş gibi avuçla- l | ni kendine çekiyordu. | ni düşünüyordum; | dum. Fakat ikisinden birini tercih Melek ve Şeytan No, l1 rını bana doğru uzatmış, sanki ko- runuyordu. Gözleri o zamana ka- dar hiç görmediğim derecede açıl mış, yüzü sararmıştı. Nefes nefe- se: — Yaaa.. Sen de ha? Bunu sana kim öğretti.. Annenin hakkı var- mış. Üfak tefek çalmsız bir şey- sin amma... Diye kekeledi, Üstünü başmı silkti. kızgın yürüdü; Kızgın çarşafının altım- | dan kızıl entarisinin uçlarmı gös- tererek uzaklaştı. İşte, tıpkı rüyadaki gibi.. mek ki bu şeytari ha!.. ğına giren bir böyle söylemişti. — Onlardan sakm!.. Demişti. Neden kaçtı? Ona fenalık mı yaptım? Ak, keşke yapmasaydım ve güzel şeytanı darıltmasaydım!. O günden sonra Hatice benim- le yalnız kalmadı. Gördüğü za- De- İnsan kılı- şeytan.. Ânnem man da tıpkı diğer kadınlar — gibi | beni büyük adam yerine koyuyor, örtünüyor ve konuşmuyordu. * * * Yaz bitti. Babamla beraber İz- mir trenine bindik; yola çıktık. Trenimiz çamlı yamaçlarda ko- caman bir ejder gibi kıvrıla kıvrı- la yükseliyordu. Kasaba, yeşil bah çelerin ortasında tayboluyor, ma- | vi göl yeşil dağların ortasmda git- tikçe büyüyordu. Lâkin ben onları görmüyor- dum. Gözlerimde, kafamda, ka- yırmda Ve her yerimde yamız FHlati- ce vardı: Derisi gibi vücuduna ya- pışan kızıl ipekten bir rop giy- mişti. Birer uçurum derinliğini andıran parrltılı gözleri, kara saçlarıyla be Gülüşleri de, duruşları da garipti. Bana ar- zuyu ve korkuyu aynı zamanda duyuruyordu.. Annem için her zaman: Melek gibi kadın! Derlerdi. Haticenin lâfı geçince de şöyle söylerlerdi: — Şeytan gibi... Hangisinin daha çok sevildiği- kestiremiyor- etmek lâzım gelse korkarım ki Haticeye gidecektim. İzmir çok güzeldi. Fakat ben bunu anlayacak halde değildim. Kiraz bahçeleri, çamlı dağlar, mavi göl ve bol güneşli yeşil kır- ları arıyordum. Bu dekorun içinde daracık kırmızı elbiseli “şeytan,, , sıcak Haticenin hayali canlanıyor, gittikçe derinleşerek içime işliyor- du. Çok zaman buzlu bir tam ar- kasında, kızıl bir silüet halinde bana gülümsüyordu. Hele kiraz aylarında, gözlerim mektebin demir kafesli dalıyor, kalbimde ormandan ayrt kapısma düşen bir kuşun sıla ağrılarını bu- | luyordum. Fakat uçamıyordum. Zira uy- sal, içinden duyan ve her seyi içi- ne yığan bir huyum vardı. Boynu- mu büküyor, kendimi hayallerime veriyor, avunuyordum. Günler ne kadar yavaş geçi- | yor? (Devamt ver) Hasbuhal Kadıköy esnafının derdi Kadıköy esnafı arasında, muh- telif meseleler etrafında konuşu- lurken hepsinde aynı — müşterek derdi gördük: Hemen bütün ka- saplarda kaçak et meselesi!... He- dide kapanma işi.. Kasapların işi ile cemiyetin meşgul olması lâzım geldiğine göre cemiyetin bu işe başlıyacağını ümit ederiz. Bizim asıl hayret ettiğimiz nokta, İstan- saatlerinin 2 saat farketmesidir... Belediye Encümeninin kararı: saat 9 da kapanacaktır, Pek âlâ... Bu İstanbulda bihakkın tatbik e- | diliyor... Fakat Kadıköyünde bü- tün esnaftan duyduk ki saat 7 de kapıyorlarmış.. Umarız ki, Bele- diye bu işin düğümünü çözsün... A, R. manavların şikâyeti Cumhuriyet Caddesin- Şunları Bay de manav Hakkı Efendi. söylemiştir: Dükkânımı saat 9 da kapattırı- | rısma kadar açık bulundurulmalı. | Zira gündüzleri herkes işinde gü- | cünde, Yemiş yemeğe tur. Hem de yemiş meşgalesiz ve e zamanı yok | düzleri ancak çocuklar yer, men bütün bakkallarda saat ye- | bulda ve Kadıköyünde kapanma | Gıda maddeleri satan dükkânlar | yorlar. Halbuki manavlık gece ya- | keyifli bir zamanda yenir. Ve gün Ço- | cukların alacağı yemişten ne olur. Geceleri çıkan erbabı keyif yemiş ve biz de bu sayede bir kaç guruş çıkarırdık, Şimdi alış, veriş olma- maşı yüzünden perişan oluyorum, Elimdeki, avucumdakini Yarm dükkân kirasımı cek bir hale geldim. Kadıköy aydarpaşa rıh- sarhoşlar ve kahveden alırlar yedim. veremiye- "Koylerden ge 'en malların na- ıl olduğunu, ya- *i iyi midir, fena adır bunu, kab- zımallar — bilir - Etem efendi ler. Bozuk mal - ların üzerlerini düzeltip bize rirler... Geçende bir küfe üzüm aldım. Üstünden 2 kilo iyi çıktı, Alt tara- H'höp bözüke Bana kilosu 9 kuruşa mal olan üzümü sonradan 7,5 kuruşa mak istedim de kimse almadı. Ben küçük bir esnafım.. Bana ya- zık günah değil mi? Zaten ne sermayem var ki, ne kazanıyorum. Belediye bunlara bakmalıdır... Sonra bizim burada bakkallâr sebzeciliğe de başladılar.. Tabit bunların sermayeleri çok olduğu sat- VE | telâşa lüzum görmüyoruz... Bırdenbıre, hukumet reisi ayağa kalktı. Cebınden bir düdük çıkararak öttürmiye başladı: Düttürü düttürü düttürü düttürü... için karşılarında rekabet yıpl’i yoruz. 4 Ya sade bakkalık veya seb?' lik yapsalar da bizim de ekmet mize mâni olmasalar çok iyi ©* Bakkllara iş kalmiyor tım cadd t risto Efendiler ne diyor! Belediye encümeni tarafım? kâpanma saatleri hakkında len karara göre gıda maddesi tan dükkânlar saat 9 da kap caktır. Halbuki biz gıda mad sattığımız halde gene saat 7 d* pıyoruz. Müşterilerimiz bize: Biz rakımızı depolardan, zemizi sebzecilerden, çikolat# | zı şekercilerden alabiliyoruz- nün için, lâzım olan şeylerif” vaktinde tedarik etmek - için a lar, Halbuki işitiyoruz: lııanb“ı vaziyet tamamiyle başkadır. ı. da gıda maddesi satanlar sağt kapıyorlarmış, Biz Kadıköy fının ne suçu vardır, Anlay dık. Bir kadın aranıyo” Kalabalıksız bir aile ne7 ev işlerinde çalıştırılmak üzer' kadıma ihtiyaç vardır. ki Şeraiti anlamak üzere A gazetesi çinkografi ,ub“"' at Beye müracaat,