cim HABER — Akşam Postası | Abdülhamit Göz deleri Tarihi tefrika: 52 — Rica ederim, yavaş konuşu- nuz! dedi, sizi candan seven bir kızın yalvarışına dayanamadım... Buraya getirdim.. Sizinle görüşe- cek! Kâzım Bey: — Beni seven kadınlar da ne kadar çokmuş? Fakat, hiç birinin elinden bir şey gelmiyor. Diye söylendi.. Başını yavaşça kaldırdı.. Kapıya baktı. Başı örtülü genç bir kız. İkbal bir iki adım ilerledi., İçe- riye girdi.. Ve yüzünü açarak: — Geçmiş olsun, Kâzım Bey! dedi, nasılsınız? Kâzım Bey iyice doğruldu.. Başımı genç kıza çevirdi.. Ve yü - zünü görünce tanıdı: — Teşekkür ederim, İkbal Ha- nım! Nasıl olduğumu görüyorsu- | nuz! Buraya kuduz köpekleri bağ lasalar, durmaz.. Bugün, dördün- çü gün oldu, Toprak üstünde yatı- yorum. Cani miyim.. Hırsız mr- yım? Neyim?.. Ben de ne olduğu- mu anlıyamadım... Merak içinde- yim. Acaba kabahatim nedir? Siz biliyor musunuz? Ikbal, Kâzım Beyin kendisini çok büyük bir nezaket ve samimi- yetle karşıladığını görünce, başt- nı iyice açtı.. Ve cesaretle anlat- mağa başladı: — Sizin başınıza bu çorabı ö - ren, sizi sever gibi görünen bir ka dındır, Kâzım Bey! Ben sizin ma- sumiyetinize herzaman. ve heryer: |. de şehadet ederim.. Fakat o, sizin yüzünüzden, mevkiini sağlamlaş- turmak ister. Bu emeline muvaf - fak olmak için, hem sizi, hem de sizin gibi bir çok masumların ba- şını ateşe yakmaktan, ocaklarını söndürmekten çekinmez. Ve harem ağasının yüzüne ba- karak: Yazan: Ishak Ferdi çok şeyler bildiği anlaşılıyordu. Kâzım Bey merakla sordu: — Hangi kadından bahsetmek istiyorsunuz, İkbal Hanım? İkbal güldü: —Canım, hâlâ anlamadınız mı? Sizi her zaman aldatan ve nihayet son zehirlenme komedyasını oy- nayan kadından... İkbal hakikaten, Necmiseherin zebirlendiğine inanmıyordu. Dok- toru iğfal ederek, zehirlendiğine dair Padişaha rapor verdirttiğine | kaniydi. Kâzım Bey: — Necmiseheri anlıyorum! Dedi. İkbal mânalı bir gülüşle başını salladı: — Şüphesiz ewdan bahsediyo- rum, Sizi bu hale getiren, zindan- lara düşüren kimsenin Necmise- her olduğunu şimdiye kadar keş» fedemediniz mi? Kâzrm Bey şaşalamıştı. Derin bir hayranlık içinde bozulan âsa- bı şimdi birdenbire nasıl da gev- şeyivermişti! Ikbal biraz daha ciddi bir ta- vırla: , — O sizi sevemez, Kâzım Bey! dedi. Onun bu oyunda bir tek rolü vardı.. Rolünde muvaffak oldu.. Sizi zindana attırarak, kendi de Padişah nezdinde biraz daha nu- fuz ve mevkiini yükseltti. O aç özlü suz ve gaddar bir ka- gizi ae eren neden açıldınız.. Neden sırrmızı tevdi et» tiniz? İnsan bir defa karşısında- kini tartar, yoklar, dener de on- dan sonra sevmeğe ve yahut onun la bir iş görmeğe kalkar. Halbuki siz onu tartmadan, yoklamadan, denemeden sevmek istediniz... Aşkınıza lâyık bir kadın olmadı- kastettiğinizi —Öyle değil mi, Beşir ağa? de- di, sen onu ve onun çevirmek iste- diği fırıldakları herkesten iyi bi- lirsin! Beşir ağa çok müşkül bir mev- kide kalmıştı. Ikbal araba yalancı şahitlik yaptırmak istiyordu. Harem ağası korkudan yavaşça başımı salladı ve önüne baktı. Beşir ağanın hal ve tavrından Tefrika numarası : 64 ğını, sizi her zaman yere vuracak tıynette yaradılmış bir canavar ol- duğunu düşünmediniz! Ne yazık- ki onu hiç de tanıyamamışsınız, Kâzrm Bey!Bana gelince, sırf size acıdığım için belki bir yardımım dokunur ümidiyle ziyaretinize gel dim. Ona itimat etmeyiniz.. Onun gönderdiği haberler evvelâ Nuri Beyin kontrolundan geçer.. Ve Aşk mı, Servet mi?. Nâkili : (Vâ - Nü) — Canım niçin yüzüme telefonu ka-/ veriyordu: Delikanlı o kadar asabi konuşuyor « du ki, aletin öte tarafında, Türkân, va- ziyetin ne olduğunu anlamıştı: Mahv - oluyorlardı. İçinden © çıkılamıyacak borca giriyorlardı. | Şimdiye Okadar banka kasasma dört bin lira borçlan - dıklarmı biliyordu. Gerçi, bu paranm bir . miktarmı da hayatlarını düzeltmek için kullanmış - lardı.. Fakat, bu kadar bir yekün, Fik- retin zimmetine geçmişti. Möessesenin Fikrete (o körü körüne bağlı ve itimat eden ihtiyar bir sahibi lmrası vardı. Mektepyteyken, bir za - manlar, delikanlıya hocalık etmiş Murat Bey İsmindeki bu adamcağız, boş fişler Üzerine İmzasını atıyor, atıyor, Fikrete — Sana itimadım vardır. Ben, bugün de gelmiyeyim; icap ettikçe kullanır - sın!, sdiyordu.. Filhakika, banka (muameleleri, an- cak Oo temsil salâhiyetini Ooo haiz olan iki büyük memurun imzalariyle yapılabilirdi. Fikret 6 gün, bu senet - lerden bir tanesini tanzim etti, Bin beş yüz lira kadar (o bir rakam yazdı. Kendisine itimat eden adamın imza « sını kullandı. Ve senede kendi de im- za etti. Kasadarın yanıma giderek de- di ki: — Benim bu akşam fazla işim ol- duğu için geç gideceğim. Müşterile - rimden biri, bu parayı almak salih -| yelini bana verdi. Kendisi geç vakit uğrıyarak bin beş yüz lirayı alacak - Çocuk Sahifesi bilmecesinde he- diye kazananların listesi 113 — Beylerbeyi 58 Ragıp. 114 — İz- mit 68 Müyesser. 115 — Şehzadebaşı 8 Necibe, 116 — İst. 98 Sedat 117 — Eyüp orta mektep 189 Necip. 118 — Çarşıkapı 207 Abut. 119 — Sultanah - met 2 Süzan. 120 — Üsküdar 344 Hati- ce. 121 — Sultanselim Şadiye. 122 — Galata Arap camii 196 Aslan, 123 — Göztepe 220 Bekir Adil. 124 — Divan yolu 128 Salih. o125 — Beşiktaş 126 Necdet Pağan. 126 — Alemdar cadde- si 11 Rauf, 127 — Sultanahmet Melâ hat, 128 — Büyükdere Güzin, 129 — Adana Cafer Bey oğlu Sabri. 130 Şişli 371 Acar. 131 — Çarşıkapı 1 Nuri, 132 Beyoğlu 3 “Nermin Ziya. 134 — Beşik- taş 77 Süleyman, 135 — Kadıköy 368 Rafet, 136 — İst. orta mektep 649 Nus- ret, 137 — Kadiköy 6 Şadiye, . 138 — Üsküdar 5 Arif. 139 — Sultanahmet 11 İsmall, 140 — Beyoğlu 23 Azmi Riza, 141 — Cibali 1 Mihail. 142 — Bakırköy 13 Mazhar. 143 — Kadıköy (66 Talât. 144 — Bakırköy Servet. 145 — Anka- ra 12 Melâhat. 146 — Arnavutköy Sü » zan, 147 — Tophane 3 Bekir. 148 — Cağaloğlu 15 Ahmet. 149 — 24 üncü ilk mektep 547 Semih. 150— Koca Mus- tafapaşa 52 Nezihe Hanım ve Beyler. Hediyelerimiz her hafta PERŞEMBE günleri matbaamızda tevzi olunur. ama aaa bu gidişle bu bodurumdan yaka- nızı kurtaramazsınız! İkbal odasına döndüğü zaman sevincinden çıldırıyordu. Kâzım Beyi tamamiyle kendi tarafına çe- virdiğinden emindi. Zaten bundan sonra Necmiseherin onu ziyaret etmesine de imkân kalmıyacaktı. O,Beşir ağayı da iyice doldurmuş, kendi lehinde söz söylemeğe mec- | bur etmişti, Beşir ağa, kendi ya- nında Kâzım Beye söylediği sözle e ertesi yün gidip de iahâr vdeveh © değildi ya! İkbal şimdi Padişahı nasıl ik- na edebileceğini düşünüyordu, Kâ zım Beye: “.- Seni ben kurtaracağım!,, Demiş ve aşkından kat'iyyen bahsetmemişti. Zehir hâdisesinin mes'uliyetini- şöyle bir pundunu bulup- Necmiseherin üzerine yük» letiverirse, İkbal davayı kazandı demekti. Bundan sonra nasıl olsa Kâzım Beyin kalbini çalmağa ça- lışacaktı. Kâzım Bey de cahil ve duygusuz bir erkek değildi ya, Kendisini ölümden ve zindan kö- şelerinden kurtarmağa çalışan bir kadma elbette bütün sevgisiyle bağlanacaktı, (Devamı var) Kasadar tereddüt etmedi. Zira, o, müşterinin imzasını tanımakla mükel- lef değildi. Senetlerde banltanın salâhi. yet sahihi iki memurunun da imzası vardı ve bunların yanmda (O imzanm kartona mutabık olduğuna Odair bir parafe duruyordu. Fikret, bin beş yüz lirayı aldığı za- man şöyle düşünüyordu: “ — Prensip itibariyle çok fena bir şey yapıyorum, Lâkin bundan büyük bir zarar gelmiyeceğini © umüyorum. Her halde bu sefer giriştiğim muame- le kârlıdır. Yüzde yüz olarak şuna ka- nim ki, borçlarımı otemizledikten manda kâr da edeceğim, bin beş yüz liranın tamamını birden bankanın ka- sasına iade ederim.” Lâkin “Evdeki pazar çarşıya uy - maz” diye Türkçede bir darbr mesel” vardır. Bu sefer de netice böyle oldu. Borsa oyunları pek tehlikeli şeyler - dir. Ekseriya en kârli görünen iş, en müthiş ziyanlarla neticelenir, Nete - kim burada da vaziyet aynen böyle ol- du. Dükkârm parası, altı aylık avans, tr. o Onun yerine ben imza ediyorum.| ahbap memurdan istikraz edilen meb- Esasen size lâzım olan bizim tasdikle- rimizdir. Bu muvakkat senede muka- bil parayı kana veriniz. lâğ nasıl bir kaç gün içinde kızgın ta- vada eriyen yağ gibi ortadan kaybol - duysa, bu para da yedi sekiz gün i - The wishing Ring (111) To be sure, by the end of the second year they had made enough money to buy the cow and the horse. Then the farmer was pleased and said: “Again we have got what we wanted, and the wish is still ours. What fortunate 1) people we are, but his wife spoke to him ( seriousiy 2) | and tried to persuade 3) him to make use 4) of his wishing ring. “İ can not under stand 5) you she said gvite angrily 6) you always used 7) to complain 8) andto wish that you höd all sorts 9) of things, and now when ycu might (have anything you please, you work from morning till nizft, and let tbe best yenrs of your life go by 10). You might be » hing, you might bea bi ve Eee e — farmer, you might have ehests ği SpA eüj'kli ek siner: eniyelikik eyer (5) What did ehe want at the eri cellar, and you are nothing, just af the year? because you will not decide 12) on (4) What did her husband Mİ your wish.” then? “Don't keep (o wörrying 13) Ome about this wish” the farmer answered firmiy 14) “We are both of us still youniz, and life 15) is long. Remenber 16) there is only ons wish in the ring. It would be casey to make a mistake, how bitteriy 17) we should regret 18) it. Perhaps a time will come when things go wrong, and we shall want the ring badiy. o Have we not been fortunate since we have had the ring? Be reason able 19) my dear. Me anwhile yöu can soon see ring 20) what you would like me to wish.” What the Farmer said was true, the ring seemed to have brought them good fortume. With every year the farmer grew wealthier 21), but still he worked very hard all day. Then in the evening he used to sit at his case 22) ona benchinfront of his comfortable 23). honse-and smoke his pipe, and talk with bis neighbours, Lügatlar. 1) fortunate (forçunet) : bahtiyar. 2) seriousiy (siryosli): ciddiyetle. 3) persunde (persuved): ikna et - mek. 4) use (yus): kullanmak. to make use: istifadeli bir $6- kilde kullanmak, 5) undesind (anderstand): anlar, 6) Angrily (angrili): hiddetle 7) used (yuzd): aykırı. 8) to complain (komplen) : Şikâ - yet etmek. 9) sorts (sorts): çeşitler. 10) ge by (ge bay): geçer. 11) ehests (çests): sandıklar. 12) to decide (desayid): karar ver- mek, 13) worrying (verriyin): taciz et- çinde eriyip gitti. Fikret, o akşam elem içinde evine gelip te feci hakikati karısma anlattı. — Ha bin beş yüz lira, ha üç bin lira... Banka kasasından az bir para çekmekle çok para çekmek arasında kanun nazarında hiç bir fark yoktur. Ayni muameleyi tekrar edersin, olur. biter, korkma.. Fikret uzun uzun düşündü. Filha- kika onun için yapacak (başka çare yoktur o Artık bir kere bataklığa bat- mış bulunuyordu. o Devam etmekten başka çaresi kalmamıştı. İmza sahibi arkadaşının itimadını bir kere daha suiistimal etti. Şimdi artık ihtilâsi üç bin lirayı bulmuştu. z İzmir Bankasında müdüriyet oda- sı. Bunun yanında mini mini bir di - ğer oda daha vardı. Burası eskiden direktörün, intizar salonuydu. Lâkin yeni teşkilâttan sonya intizar salonu - nu büyüttüler. Tam manasiyle bir sa- lon haline getirererk karşı tarafa nak- lettiler. Küçük odada (bazı dosyalar KE 1 Eyl Ul 1934 > Ingilizce dersleri Eşime Müellifi: ömer Rıza 14) firmiy (fermli): metanetle. | 15) life (layif): hayat, 16) Romember (remenber): bil” la, 17) bitteriy (biterli): acılıkla; 18) to reşret (regret)i pişman e mak, keder etmek. 19) rensonable (rizonabul) makul 20) considering (konsiderin): M zarı dikkate alarak. 21) wenithier (vehiyer) daha ze" gin. weathy (velsi) zengin. 22) ease (iz) sükünet. 23) Comfortable | (komfortabıl!* istirahat veren. Cevap veriniz: (1) bat did the farmer's İf (5) What made her angry? (6) Whot did he wish ohim * become? (7) Did he not do as'she wisheğ' (8) What did the farmer do whe” be wa wealthy? (9) Do vou work hard too? | (10) What did hedoin wi evening? (Devamı var) | Şıpka abidesi İstiklâllerini ilân ettiklerini? hatırası olmak üzere, Bulgarla” meşhur Şıpkada muharebesini” mevkiinde, bir abide dikmişle” İ dir. Bu abidenin yüksekliği kf metredir. İçinde hem kilise, de müze vardır. Resmimiz bü * bideyi gösteriyor. muhafaza edilmektedir. Direktör çok iyi bir adamdı. KO” beş yaşlarında kadar, şişman, U yüzlü, altı çocuk babası bir adam” dızdı. Şimdiye kadar Şair Nuriyi 9“ tan beri işinden çıkarmış olması İâ” zım gelirdi. Zira, tenbelliğinden b | ka işleriyle meşiul olmayıp sabahi”, akşama kadar kafiye aramasından “.. layı İstanbul şapbesinden İzmire olunan şair burada da tutunan, ilham perisini İzmirde de aramağ* vi yulmuştu. Âmiri olan muhasebeci terlerin ortasındaki şiirlerle mügiii yl yanına çıkarak: — Beyefendi -demişti. Nuri & yin vazifesine nihayet vermek za” artık gelmiştir. e Öbür nem i da azdırıyor. — İşlerinden bir ressamlığa başladı. Herkesin we türünü yapıp duruyor. Diğeri de * ridora çıkarak ıslık çalıyor. Korkar ki, yakında bestekârliğa | başlıy?” Bütün iş bir kaç çalışkan ve 2 memurun başına kaldı. Her hald€ *, İstedhiş siyaseti takip etmek, çor Tın gözünü yıldırmak lâzımdır. al yi bir türlü idare edemiveceğim: * , hiş siyasetine ise Nuri Beyi işte SÜ karmakla başlamalı. i