Başvekil dün Iz- mirde mühim bir nutuk söyledi KUPON 238 Ü Yüzümü bir alev yalıyor gibiy- di; göz bebeklerim kamaşıyor, kavruluyor, sanki eriyordu. Yarı uyanık bir halde seslen- dim: — Zehra, şu perdeyi indir, uy- kumu kaçırıyor. Şimdi o, sessiz adımlarla, tah- ta merdiveni gıcırdatarak yukarı çıkacak, pencerenin — perdelerini indirecek, odayı yarı karanlık ya- pacak; gene mutbağa dönecekti. Fakat o gelinciye kadar bek- Hyemezdim. Yattığım yerde güne şi arkama almak için sağa dön - düm; yeniden uykuya daldım. Hafif hafif zonklıyan başımı kaldıracak halim yoktu, bu, belki de akşama kadar sürebilirdi; e - Yer uykuyu tam alırsam daha ça- buk geçeceğini sanryordum. Geç- mese bile acısını daha az duymuş olurdum. Bu sefer deminki alevin yalrm- Tarmı ensşemde buldum. Yorganı başrma doğru çekerken bir daha bağırdım: — Zehra!... Zehra!... —Cevip yok. Dinledim. Aşağı - dan ayak sesi de gelmiyordu. Herhalde Bahçede olacaktı. Hal - Buki bahçe dediğin nedir ki? İki | adımlık yer. İnlesen duyulur, Da- Ka hızlı seslendim: — Zehra, nerdesin yahu! Şu perdeyi indir diyorum sana; uy - Kum var benim... Kızgın Haziran güneşi, başıma Kadar çekilen yorganı da ısıtmış, Beni terletmeğe başlamıştı. Yatakta doğruldum; gözlerimi oğuşturdum. Pencereden — giren parlak güneşi, dışarıdaki yeşil a - Zaçları, uçan kuşları hâlâ yamrı yumru görüyordum. Geceki sar - Koşluk henüz geçmemişti. Şakak - Tarrm atıyor, beynimde sanki bir tutam iğne çalkanıp duruyordu. Karyoladan indim, perdeyi çektim, oda gölgelendi, serinle - di. Ben de gerindim, — yatağımın Kenarına oturdum. Gözüm baş ucumdaki saate iliş- W. On biri yirmi geçiyordu. — Amma uyumuşum ha!... Diye söylendim. Hakkım da vardı. Zira bir gün evvel Perşem- Be idi. Her zaman olduğu gibi mağazamın tezgâhı başmda gaze- te okurken bizim Ayı Nuri gel- mişti. Bu iri yarı, geniş omuzlu, atak bir gençti. Canmı da — sözü gibi sakmmazdı. Babası civarda bir çiftliğin sahibi idi; hep orada Kkalıryordu. Nuri de — eğlenmekle, avla, meşguldü. '(Eğirdir) gibi küçük bir Ana - dolu kasabasında nasıl eğlenilir? Orada musiki, kitap, sinema, ti - yatro gibi şeyler aramayın. İhti - yarlar kahvede tavla, domino oy - narlar, Orta yaşlılarla gençler iç- Ki içerler, karr oynatırlar. “Ayı Nuri, keyfinden gülen bir yüzle içeri girdi: 4 — Merhaba sağdıç!... — Merhaba efem, nasılsın? — İyiyim çok şükür? Sen na - sıl gidiyon?.. — Eh... İşler biraz kesat ama, me yeptirm? Her zaman bir ol- maz ya!... Ne içersin? Gene sade Kahve mi? Melek ve Şeytan Yazan: Kadir Can | oldukça dik tepelerle çevrilmiş- No. 1 — Elbet sâde. Bizi/ mektepli | diye kim dedi sana?... Yalan değildi. Nuri babasının çiftliğindeki boğalar gibi başı - boş, tabiatin tâ içinde, alabildiği- ne büyümüştü. Onda yalnız arzu, | hırs ve efelik vardı. Ancak, bu e- feliğini bazı toy delikanlılar gibi yok yere harcamaz; genç yaşın - da, kırkımı geçmişlere babalık yaptığı olurdu. | Kahvesinden bir kaç yudum içti. Sonra kulağrma doğru eğildi: — Bu gece geliyon mu? Ha - sangillerin kulesindeyiz. Gülmez- | lerin Ali İzmirden bir garı getir - | miş emme, görme! Bir çiftetelli yapıyor, bir göbek atryormuş ki.. — Kimler var? — Haşanla Aliden başka Ka- pısızların Mustafa, Tatarın — oğlu Ahmet, bir de Kara Veli ile ben. Sen gelirsen yedi oluruz. UğurlııI sayı.. Söylediği kule kasabaya çey - rek saat ya vardı, ya yoktu. Bü- yük ceviz ağaçlarınm dalları ara- sında kayboluyordu. Dört tarafı ti; kiraz zamanı geçtiği için kom- şu bahçelerde kimse bulunmazdı. Bu gibi eğlentilere biçilmiş kaf - tandı. — Kaçta gideceğiz? — Hasan gazi garıylan - gitti. Biz de gün endikten aonra Kara | Velinin evinde birleşeceğiz. Annem öleli henüz üçay ol- muştu. Fakat bu İzmirli kı-! dmlara dayanamıyordum. On -l | | larım — giyinişleri, — oynayışla « rı, söz şarkı söyleyişleri beni kendine doğru çekiyor, gitmek is- temediğim zaman sürüklüyordu. Içimde, yıllarca evvel tattığım bir hazzın hasreti vardı. O hazzı işte bu şehirli kadmlarda bulacağımı sanryordum. Gittim, gördüm, Otuz yaşlarında şişman dene- cek kadar toplu bir kadın. Saçla- rını oksijenle sarartmıştı. Yarı çıp lak, pullu robunu ve etlerini titre- terek, çifte telli, zeybek oynadı. | Kendi eliyle bize rakı verdi, Çat- ; lak bir sesle şarkılar söyledi. | Meclistekilerin hepsi de ona | baygındılar. Ayı Nurinin (curası) ' coşmuştu, fakat benim kemanım pek sönüktü, Zira kırgındım, Eğer çekinmesem hepsinin suratına tü- kürecek: — Ulan, beğendiğiniz karı bu mu be? Yuf olsun size... diye ba- | gıracak ve çıkıp gidecektim, Fakat bunu bir kadının önünde Anadolu efelerine söylemenin 80- nunu biliyordum. Kendimi rakıya verdim, içtim, içtim, içtim. Bir aralık saatime baktım; iki- ye geliyordu; tepedeki kiraz bah- çesinin üstünden ay doğmuş, pen- cereye vurmuştu. Nuriye dönerek dedim ki: — Daha gitmiyecekmiyiz? — Niçin gidek, sağdıcım? Bıra- kılır mı bu keyif? Sonra kulağıma doğru uzana- | rak ilâve etti: — Kaltağın mısır püskülü gibi ı.ıçlırı var. Böylesini hiç görme - dimdi. (Devamr var) Hasbuhal Müşterinin hilekârı Maalesef, esnaf arasında, hile yapanlar vardır. Fakat, bu mem - leketin satıcılarına, bu huy yakış- bir kırsmı, cidden namuslu, fazilet lidir, Kaç kere, ben, kendi hesabı a, dalgınlıkla fazla para verdim: — Al, efendi! Hakkın geçme - sin... -diye geri çevirdiler, Hele bir keresinde, Fındıklıda, Nihat Bey apartımanı karşısında- ki manav: — Karpuz içinöon beş kuruş dedim. Halbuki, en iki buçuk o - lacak, Yüz paranı geri al, bey. Pa- zarlık edeceksin sandımdı da öy- le dedimdi. Pazarlık payı brrak - mak bu memleketin âdetidir, ne yapalım?... Sen ise, pazarlık etme ği unuttun ! -dedi, Namuskârlığın bu derecesi, an- cak bizim esnafın vicdaânlı kısmm- | da bulunur. Fakat, satıcılarımızın bu - iyi tarafını hemen daima çiğniyerek, gazeteler başta olmak üzere, her önüne gelen: “Esnafm hilesi,, di- ye bir makam tutturmuştur. Bütün dükkâncıları ve küçük - tücbarları tefriksiz olarak ahlâksızlar arası- na sokmağa uğraşırlar... Lâkin, müşterinin hilesi yok mudur?Bir de bunu esnafa sorun! Kaçının kaç parası kaç kişide bat- mıştır. Bu nüshamızda, akıllı bir Kayserilinin tavsiyelerini dercedi- yoruz. Yalnız esnafın değil, müş « terinin hilesile de mücadele lâzım- dır. Kavafoğlu İ Bütün esnaf ve bülün işçiler! i — Meslek ve hayat şartlarımızı dü- İzeltmek için nelere ihtiyacınız varsa, bize yazın, sütunlarımız, emrinize açıktır. Fotoğraflarımızı: da yollayın. vresearescek Iş bankasının onuncu yıldönümü münasebetile hazırlanan serginin açılışına ait intibalar .. Esnaf cemiyetleri | Kayserili bakkal Aidat almaktan başka bir şey bilmiyorlar mı? Şehzadebaşı Fey 16 numarada seb- zeci ve yemişçi Hürriyet Bey di - yor ki: D — Dükkânlarm erken kapanması bizce iyidir, Esa » sen İşimiz o zama na kadar bitmiş o Hüriyet Bey İuyor. O zaman- dan sonra umumt bir kapanış es- nafa eğlence ve istirahat için va- kit brrakyor. Ben günde 7 saat çalışırım. Bü- tün işim bu zamandadır. Bunun haricinde çalışsam da iş yoktur. Esasen kazancım pek azdır. An- cak kendimi, o da güç halle, ge- çindirebiliyorum. Az iş yapmamıza sebep olan seyyar esnaftır. Bunların bir kıs- mar daha biz dükkânlarımızı —aç- madan önce mahalleler arasında dolaşarak ticaretimize ve kazan- cımıza mâni oluyorlar. Acaba bunlara ve bize ayrı ve muayyen mıntakalar ayrılsa da birbirimiz - de zarar görmeden çalışsak ol- maz mı? Belediyeden bunun — teminini çok isterdik, Sonra müşterinin pa zarlık yapması bizi çok üzüyor ve sinirlendiriyor, Üstelik — veresiye alrp borçlarını ödemiyenler de var dır. Gazetelerde mütemadiyen es - nafın ihtikâr yaptığını okuyoruz. Geçenlerde bir gazete üzümü üç kuruştan alıp on beş kuruşa sattı- ğımızı yazıyordu. Size bir misal: Geçen Cuma köşe başında otura- rak bir küfe üzüm sattım kârrm | ne oldu biliyot musunuz? Belki! de inanmazsınız! 66 kilo üzüm-:j den yalnız yedi buçuk kuruş ka- zandım. Bir de esnaf cemiyetinden bah- sedeyim. Bize hiç bir faydası ve| yardımı yoktur. Bizimle bütün a- lâkası senede 380 kuruş almal-- tır. Bu parayı her vasıtaya ziye caddesinde | mı.i Ne çeşit müşteriye kredi mal vermez? Beşiktaşta Silivri pazarı — tef gâhtarı Kayserili İstavri Efendi kendisiyle hasbıhal eden muhar* ririmize şunları söylemiştir: — Hangi müşteriye kredi aç” lıp hangisine açılmaması lâzıff geldiğini mi soruyorsun, bey?” Parasını verecek bir müşteri, eyvi lâ, ne kadar erzak alıyorsa, kgnd sine kredi açıldıktan sonra da &9” ni suretle almağa devam eder. BW takçı ise, defter hesabına başla” yınca, peşin paraya nisbetle aldık” larını çoğaltır. Bilhassa, er: maada mezelikler, rakılar ve söf” me şeyler almağa başlar... — İştü böyle emareler gördük müydü Kayserililer ayağımızı denk ali * rız! Hanımefendilere! Paris kadınlarıın fevkalâd€ rağbet ve memnüniyetini kazö* nan “GİBBS,, güezllik pudrat' pek nefis ve rakik olmakla bt” raber bütün beşereler üzerif? yapışır ve uzun müddet sabit k&” lır. Kokusu da güzeldir. Tecrü” be ediniz, çok memnun kala Göz Hekimi — | Dr. Süleyman Şükrü Babıdli, Ankara cadidesi No. 60 Telefon, 22566 Pisra zi? AD BRETETEZE < 4F LA 5 5 DTEELA LAY Y EVEEE EŞE Ş