Abdü HABER — Akşam Postası ilhamit Gedelleri Tarihi tefrika: 39 Ayşe Hanım.. Mücellit Hâlis Efendi.. Necdet mektepte mücellitlik öğ renmişti, Evde ufak bir masanm üstüne küçücük tezgâh kurmuş, evvelâ kendi kitaplarını ciltleme- ğe başlamıştı. Saadet, kocasınm dükkânmı kapadığını, bundan sonra evinde çalışacağını söylü- yordu. Mücellit Halis Efendiye, yavaş yavaş, maballe çocukları lardı. Genç mücellidi mahallede herkes seviyor: - Taze, güzel bir karıcığı var.. Çalısıp evine bakacak zavallı! Diyerek, Halis Efendiye müte- madiyen iş gönderiyorlardı. Necdet bir akşam Topkapıda- ki mahalle kahvesinde otururken, imam efendi şöyle bir vaka anlat- mağa başladı: — Bugün zaptiye kapısına git- miştim, Bizim Çopur Hasan hır- sız'ık meselesi hakkında ifade ve- rirkon, dışarda bir gürültü koptu. İki delikanlıyı öyle dövüyorlardı ki.. Çok tuahf bir mesele, Beşik - tasta yeni evli iki genç varmış. Za- brte bunları nezaret altında bu - lunduruyormuş, Bir gece karıkoca, hem de eşyalariyle birlikte, kaç - mışlar, Nerde oldukları belli de - ğilmiş. Bu iki genci Çanakkalede yakalamışlar.. Bir ihbar üzerine İstanbula getirmişler. Kaçan er - keğin adı Needetmiş.. Tıbbiyeliy- miş. Güya Çanakkaleye kaçmışlar. Bu dayak yiyen (delikanlılar da onları o civardaki köylerde sak - hıyorlarmış. 3 Bu vakayı dinliyenlerden biri merakla sordu: — Dayak yiyenler hiç bir itiraf- ta bulunmadılar mı? — Hayır.. Fakat zavallılar bu gidişle zannederim ki bütün bil - diklerini ye yaptıklarını söyliye - cekler.. İmam efendi sözüne devam et - ti; — Merak bu ya.. Komiser efen- diye sordum: “Bu delikanlılar ni- “çin dövülüyor?,, dedim. Komiser, bizim eski ahbaplardandı. Yavaş- ça kulağıma fısıldadı: “Padişah hainlerini dövmesinlerde kimi döv sünler, « imam efendi? (Necdet Tefrika numarası : 52 mektep İ kitaplarını ciltletmeğe getiriyor- | | zarfında mahalle sakinlerine kar- Yazan: Ishak Ferdi denilen hain, padişahımızın ihsan | ve in'amına karşı öyle (o nankörce hareket etmiş ki.. Akşama, saba- ha elbette ele geçirceğiz. Alacağı olsun mel'unun. Saraya gidinciye kadar kaç posta dayak yiycek, kim bilir!,, Mücellit Halis efendi kahvesini içtikten sonra, sigarasını tellendi- rerek, bıyık altından gülümsedi. Halis efendiyle hiç kimse meş- gul olmuyordu. Genç mücellit bu kısa ozaman sı büyük bir itimat telkin etmişti. Onu herkes seviyordu. Halis efendinin yüzündeki sa - kalı uzamıştı. O, bu semte geldiği gündenberi hemen hemen yüzüne ustura vurmamış gibiydi. Halin- de bir derbederlik (o vardı. Onu kim görse, kılığından esnaf oldu- ğuna hükmederdi. Halis mahalle kahvesinde siyasi lâflara bile karışmaz, böyle tehlikeli mev- zulara ve suallere karşı garip bir anlamamazlıkla mukabele ederdi. Onun kahveye çıkışı da pek ma- nasız değildi.. Mahallede ve İstan- bulda olup bitenleri, ötekinden be- | Ona bu| rikindn anlamak içindi. fikri Saadt vermişti: — Mahalle kahvelerinde şey koruşulur. Günün birinde bel- ki mühim bir şey duyarsm! Ona göre hareket ederiz. Demişti, Saadetin görüş ve dü- şünüşünde büyük isabet vardı. Ni- bayet, dediği çıkmıştı. İmam e - fendinin anlattığı vaka, onlarm hâlâ ve şiddetle arandığını o gös- teriyordu, Necdet yavaşça kahvenin para- sını vererek eve geldi. o Hikâyyi Saadte anlattı: — Herifler yakamızı birakma - mışlar.. Harrl harıl bizi arıyorlar « miş, Ddi. Saadetin birdenbire benzi attı: — Bu civarda mr arıyorlar? Diye sordu. Necdet; — Korkma! diye cevap verdi. Bizi uzaklarda arıyorlar. Ta Ça - nakkalede.. Ve imam efendinin duydukla- rm: birer birer anlattı. Bu haber — vaka ne kadar u - zakta olursa olsun — Saadetin ca- Aşk mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - İki arkadaş, kamaraya daha evvel- den gelmişlerdi. Çarşaflı kız, yahut kadın, açılır kapanır bir iskemleye 0- turmuş, çenesini avuçları içine almış- tu. Soyunmamıştı. İngiliz kadını ise, gecelik 'pijama- sını giymiş, aynanın karşısına geçmiş” &. Bir bardâğın içine 'yarı yarıya sa doldurdu. Ağzmdan takma dişlerini çıkararak suyun içine attı. Şadiye içeriye girmesi üzerine, iki- si de, ona döndüler. — Bonsuar — Siz de mi yatmağa geldiniz? — Evet efendim.. Genç kadın da soyunmağa başla - miştı. “ — Biraz sonra kalkar, uyku bas- madığını bahane ederek dışarı çıka - #rm...” diye düşünüyordu. — Siz soyunmayorsunuz, küçük hanım? Nü) — Uykum yok... — Yerinizi yadırğadmız galiba... Maamafih, yatağa girseniz, daha edersiniz. Zira, çarşaf, içinize sıkın- tı verir... Böyle sabaha kadar otura - MaZSINIZ Ya... « — Evet, hakkınız var... Fakat, bu akşam epeyce asabiyim de... — Niçin? — Tabii değil mi?.. Hayatımın dönüm yerini teşkil eden bir seyahat- teyim... — Ya... Hayatınızın dönüm yeri mi?.. — Evet.. Siz, benim çarşaflı, pe « çeli bir kadın olduğuma bakmayınız... Ne yapalım? Aile icabatı neticesinde bu kılıkta dolaşıyorum.. Yoksa, hani Türkçede “Ensesine vur da ağzında- ki lokmayı a1!” dedikleri yumuşak başir kadınlar vardır; onlardan deği. Tir... — Görülüyor, küçük hanım... Aile efendi | her | $ iyetler, Temenniler: Kurtlu karemelâlar Koca Mustafa paşada Akarcada Bak-! kal Ali eefndiden çocuğumun satın al- dığı karamelâların kurtlu olduğunu gö- ren posta müvezzilerinden biri, dün Sıh- İ hiye müdürlüğüne şikâyette bulunduğu | gibi ayrıca gâzetemize de gelip şikâye- tini tekrarlamıştır. Fenerde buz satışı 12 Ağustos tarihinde bu muzda Haliç Fenerinde buz bayinin buzu narhtan fazlaya sattığı yolunda bir şikâyeti bildiren okuyucu o mektubunu! neşretmiştik. Dün Fener buz bayii! Celâl imzasiyle bir mektup aldık. Bunda | şikâyetin doğru olmadığı, buzu narh fiati olan yüz paradan sattığı! bildirilmektedir. Celâl efendi, şikâyet mektubunda ya- zılan adreste, mektuba atılan isimde kimsenin bulunmadığını söylemekte. | dir. sütunu. kendisinin i nm sıkmıştı. Genç kadın: — Simdi ne yapacağız? dedi, yakayı ele verirsek, halimiz harap- tır. Necdetin cesareti kırılmamıştı: — Bizi burada şeytanlar bile tanrmıyor, Yakayı ele vermemiz için, ikimizden birinin boşboğaz - lık yapmamız lâzımdır. — Ben, kimseye ağzımı bir lâf bile söylemedim. — Ben de öyle.. — O halde korkmıyalım, değil mi Necdetçiğim? — Korkulacak bir şey yok. Ben sakalrmı biraz daha uzatırım. Bu- gün şöyle bir traş olup senin gözü- ne girmek niyetindeydim! Saadet güldü: — Alayı bırak o Allah aşkıma! dar girdin! Kendini (bugünlerde İ biraz daha koyuver.. Biraz daha Sen bönim gözüme gireceğin ka » derbederleş?., Kahvede hiç bir sö- ze Karısma.. Adet aptal rolü oy- na! Sakın kimse ile derin mübasa- halara girişme.. Ağzından bir lâf kaçırırsın.. Herkesin kulağı işi te. Birisinin ufacık bir şüphesi, bizi mahvetmeğe kâfidir. — Hamdolsun Oo mahallemizde hafiye ruhlu kimseler yok, — Bu belli olmaz. Hafiyelik ya- panlar sinsi olurlar, saman altın- dan su yürütürler de kimse gör - mez. — Sen artık esen rüzgârdan nem kapmağa başladın, Saadet! — Hakkın; yok mu? Şu komşu- muz evkaf ketebesinden Şemsi e- fendi bile geçn gün karısına: “Bir / ittihatçı adrsi ele geçirsem de sa- raya Jurnal versem.. Başka türlü terfi etmenin imkânı yok!,, dmiş. (devamı var) açıp icabatınız, yle çarşafı gezme İ ğe mecbur etmekle hersber, hakımız, tahsilinize de "yardım etmiş... İngiliz- ce de öğrenmişsiniz... Nerede tahsil | ettiniz? — Hususi muallimlerden.. evde.. — Kimin kızımız? — Müsade edin de möyliyeyim.. Çün- kü, arzettiğim gibi, bu seyahatimin gayesi, zevcim makamında olan erke- ği, başka bir kadınm pençesinden kur- tarmaktır. Ve bu kadın gayet müthiş bir kadındır... Sureti haktan görün - müş, bana dost ve bayırhahmış zeha- bını vermiştir. Fakat, hakiket halde. Şadiye, çarşaflı kadınım sözünü kesti: — Asıl böylelerinden korkmalr.. Ben, sizin büyük anlanız yerinde - yim... Onun için, size, samimiyetle nasihat vereyim... Asıl bu nevi dost- lardan korkmalı... Bir aileyi yıkan, Bir erkeği bir kadının elinden alan, bilhassa böyle sureti haktan görünen hemcinslerimizdir — Ne yapmamı tavsiye ediyorsu- nuz? — Gayet basit, küçük hanım... Siz, fevkalâde güze!, fevkalâde akıllı ve İ aabnllir Balisiniz. Hiç bir rakip Pa: Hayatta muhtaç olacağınız #meli matümatı kolayca öğreniniz —47— Nakıl ve tercüme hakkı mahfurdör A — Filoktera: Hayatı bir kaç saf- hadan ibaret olan bir böcektir. Evve- lâ satıhta yaprakların üzerinde faali- yet gösterir. Sonra köklere intikal €- der. Urlar hasıl eder. tehlikeli devresi budur. Hastalığın en Yapraklarda zeytinyağı lekesi gi- bi lekeler hasıl olur. Çubuklar bodur- aşır; sararır. Çabucak kuruyup gi - der. Tedavisi: Bazı yerlerde filoksera- nın İsaliyet gösteremediği kumluk &- razide zeriyat yaparlar. Bu ancak de- niz kenarlarında kabildir. En taammüm etmiş usul Amerika çubukla, lar filokseraya mukavemet ederler, B — Ko “cochilis” üst kanat» ları sarı, küçük kelebektir. Tırtıllı genç salkımları, mayıs sonunda ipek gibi O sarmağa (başlar. Ve ü zümü çişek halinde iken yer. Bağ za- manında ikinci bir tırtıl hasıl eder. Bu da taneleri deler. Fidanda yara - lar husule getirir. Bunun tırtılları kü- tüklerin çatlakları arasında kozaları - | nı yaparak kışlarlar, Tedavisi: Hastalığın asarı gözü - kür gözükmez, cınbızlarla ipek teller arasında saklı sürfeleri toplatmalıdır. Hastalığı uğramış olan salkımları bol kükürtlemelidir. 2 — Mildyuda kullanılan göztaşı | mahlülünün yüz litresine yüz yirmi gram arsenikiyeti hadit, yakat birilâ bir buçuk kilo nikotin karıştırmalıdır. Arsenik milhleri zehirli olduğundan bu ilâçlama ameliyesi bağ bozumuna | pek yakın yapılmalıdır. 3 — Eğer hastalık şiddetli ise ke- lebekleri © lâmbalarla © mahvetme - lidir. Lâmbanm vi yapışkan bir küğrtin ihata edilmistir. LAMBA BEŞİK yakılır. Gece vakti ışığiyle cezbolunan kelebek gelip kağıda yapışır. 4 — Sonbahardan itibaren hususi bir âletle kütükler temizlenir ve bö- ceğin gizlenmiş olduğu kabuklar ya - kılmalıdır. Bundan sonra kütük, yüz Bitre suya iki litre saçyağı ve kırk ki- logram kibritiyeti hadit koyarak vü - cude getirilen sıcak mahlül ile badana edilmelidir. C — Piral “pyrale”: Ust kanatla- rmda üç koyu renk çizgisi olan bir nevi kelebektir. Bu kelebek Temmuz- da görülür. Yumurtalarından çıkan sürfeler çubukların (veya kütüklerin kabukları altma saklanır. Bunlar ba - harda yaprakları ve tomurcukları ke- mitirler, Tırtılları yeşil ve kara başlı» dır. Yetişkin zamanında üç santimet- re kadar vardır. Haziranda kozaya gi- rerler. rafından mağlâp edilemezsiniz.. Ma - alesef, mileniz sizi çarşaflı gezmeğe mecbur ettiği için, güzelliğinizin ken- diniz de ihtimal farkında de; Fakat, sizi temin ederim *', emsalsiz. hakkında mübahase cereyan ediyor - du da, ben: “Bir çarfaşlı hanım , Asıl onu görünüz!" dedim. Bu fikrim- de samimiyim.. Cidden O benzeriniz yok. Şadiye, doğrusu, bir “Estağfurul lah...” bekliyordu. Muhatabının: “ — Siz benden güzelsiniz...” de- Lâkin, Çarşaflı kadn, ağır madı. Şadiye, devam etti: — Evet, cidden benzeriniz yek... Fevkalâdesiniz... Onun için, hiç bir rakibe (baş cak, cesur olmalısınız... Şu söyliye - ceğim bir kaç 'şarla riayet edin. Ev - velemirde, zevcinizin yanma gitmek» le isabet ediyorsunuz. Saniyen, raki - benizi sakın zevcinizin yanına sokma- yın... Şimdi yanında mı?. Çarşaflı, biraz düşünüp: — Onun gibi bir şey? - dedi. aç - sizinle, üzerine aşı yapmaktır. Bun- Demin, yukarıda, yemekte, bu | yapurda en güzel kadının kim olduğu | İ kibeleriyle erkeklerinin yanyana ol” edemez... An- Yazan: . Gayur y De Bunun da devası Koşili” inki gibidir. D — Altiz “Altise,: En hafif gö" rültüde sıçrayan küçük yeşil bir m8j” luktur. Sürfesi ve böcek yapkları Ye” ler. Tedavisi: Hususi bir huni alın” Huninin bir yanında açıklık vardi” Kütük buradan huniye ithal edili” Ameliyat sabahleyin böcekler hemi uyuşuk iken yapılır. Hafifçe kütüğt vurulursa böcek düşer ve huninin tında torbada toplanır. Bundan 10” ra göztaşı mahlülüne hekteometre bi” şına bir buçuk kilogram nikotin k9* yarak bu mahlülle kökleri fiskiyele * melidir. DİĞER HÂDİSELER — Bağla * rın maruz kaldığı diğer hâdiseler İkİ ye ayrılabilir. Biri havadan, diğeri i*9 nebatın bünyesinde gele zaaftandır. husule Hava örmaları: A — Don: Donmak tehlikesi olaf yerlerde geç yeşeren kütükler tercif edilmelidir. Budama ameliyesi geçik © örilmelidir. Sun'i bulutlar vücude £* tirerek gece İnşiama mani olmalıdıf” B — Dolu: Eğer dolu Hazirasöf düşecek olursa zedelenen çubuklar!" yeşil kısımlarından iki göz budanmi lidır. Eğer daha sonra düşerse çaresi yoktur. Eğer üzüm hemen olmak ü* zere iken dolu yağarsa mahsulü süf” | utle toplamalıdır. Çünkü dolu yiyen # zümler çürümek tehlikesine maruz © dur. | Nebatın zayıflaması: Buna bahu * sus ilk ekildikleri senelerde Ameri * kan çubuklarında tesadüf edilir. B# zaafı tevlit eden şeyler, her hangi bif ârıza, paralanma, fena aşılanma ir #eylerdir. Haztalk dahn ziyade Fal zl Kireçli Töprattardn faaliyetini göste rir. Yapraklar sararır, yani faaliyeti” ni keser, kütükler bodurlaşır, salkıni” lar düşer. Tedavisi: Tahaffuzü bir tedbir of” mak üzere “1” zemindeki kireç mik tarma göre aşı kökleri seçilir; “2 dikerken yerin altında kireçli tabakâ” ları kımıldatmamalı, “3” sonbahardf temizleme veya budama © yaralarıff yüzde otuz kibritiyeti hadit mahlül ile badana etmelidir. Hastalık zuhur edince: Yaprak!#” rengini kaybetmeğe (başlayınca h€f kütüğün dibine bir çukur kazarak bu” raya iki yüz elli ilâ üç yüz grani) İlâ üç yüz gram kibritiyet suya b nur ve bol sulanır. Eğer hastalık b Gifse yaprakların üzerine pülverigelğ. ile yüzde altı ile yedi nisbetinde kibf” tiyet suya fiskiyelenir. — Sonu var “ — Çok fena.. Ona mürailiğini leyin.. Sizin dostunuz olmasma mü“ i sande etmeyin... Derhal pasaportun” verin... Böyle insanlarla münasebeti* Sayan uk aha alir Hezi 1N zı kadınlar, nefislerine güvendiklef için, kendilerinden dun buldukları #* masında mahzür görmezler... Fakat ne de olsa, bundan" pek çok tehlikt” ler zuhur edebilir... İşte, size verecf * ğ#im nasihatlerden başlıcası, o ka kocanızın yanından behemehal laştırmanızdır... Her hangi bir çarej* tevessül ederek, edeceğim... Söyledileriniz aslâ akl” dan çıkmıyacak, hanımefendi... » 48“; di. Bu muhavere cer-yan ettiği da, İngiliz kadını: — Pardon! - dedikten sonrn, ma saçlarını çıkardı. Püzüliadeek; “ime öeündeki SENİ şamdanın üzerine astı, Dazlak bas” pi bir file, yani alafranga bir yemeni çirdi. Sonra, hayli aksi bir sesle: (Devamı gr , tak” r)