Büyük babam hayvaıutı vahşi- ye mürebbisi idi, Çocuktum.. Hatırlryorum. Hin- distana beni de beraber götürmüş- tü. Benim vahşi hayvanlarla — oy- naşmaktan hoşlandığımı görerek: — Seni de kendim gibi yetişti- receğim ! Derdi. Kafes veya cam sandık- lar içindeki hayvanları uzaktan seyretmek kolaydır. Fakat onlarla başbaşa ve koyun koyuna yatmak hiç te hoş değil, Ben istemiyerek bu kaynaşma- ya alışmıştım. Büyük babam, Bombaya vardığımız zaman bir takım Hintlilerle görüştü ve kendi sini vahşi hayvan mürebbisi ola- rak tanıttı. Hintliler vahşi hayvan müreh- bilerillekişöle' çekinirler, Sdeta şeytan görmüş gibi korkarlar. Bü- yük babama büyük işler teklif et- mişlerdi. O esnada Boa yılanları Avru- pada revaçta idi. Bütün sirklerde ve varyeteler- de yılanlarla oynıyan rakkaseler vardı. Büyük babam evvelâ Boa'ların kesretle bulundukları Mur havali- dı. Ben de bu kafile içinde idim. Yanımızda bir fil vardı.. Ben ve büyük babam fil üzerinde gidiyor duk. Hintliler etrafımızdan — bizi takip ediyorlardı. Boa mıntakasına yaklaşınca u- zaktan kalın ıslık sesleri işitmeğe başlamıştık. Boalar uzaktan fille- . rin geldiğini hissetmişlerdi. Boa yılanları file düşmandı.. Fil uyur- ken evvelâ hortumuna, sonra boy- nuna sarılıp koskaca hayvanı bir anda boğuoyrlardı. Fakat, fil u- yanıksa Boanın da bittiği gündü. Fil derhal hortumunu sararak yı- lanı belinden yere çarpıyor ve ko- laylıkla öldürüyordu. Ben ilk defa uzakta duran bir boa'nın birdenbire o civardan ge- çen bir gazali nasıl boğduğunu gördüm. Yılan tahminer. beş met- re kadar vardı. Evvelâ ceylâna bir kuyruk attı ve hayvancığı ol- taya takılan bir balık gibi, çalrla- rın arasından yolun üstüne çekti.. Ve birden gazalin vücudüne üç defa sarıldı. Büyük babam yılanı diri olarak yakalamak için arkada tertibat almakla meşguldü.Boş san | dıkları hazırladı ve eline büyük bir kırmızı bez alarak bir ağacın arkasına sindi. Gazal yılanın bük- lümleri arasında kâğıt gibi incel- dikçe inceliyordu.. Çoktan ölmüş- tü. Boalar da, diğer yılanlar gibi, kendisi tarafından öldürülmeyen mahlükları kat'iyyen yemezdi. Yı lan evvelâ gazalin başını ağzına aldı.. Avurtları gerildi ve üç mis- linden fazla genişledi. Bir boa ağ- zının ovakit bir öküz başımı -bile| kolayca yutabilecek kadar büyü- | düğünü hayretle gördüm, Bu hâdiseden sonra boa'ları yakalamak çok kolaylaşmıştı. Ev- velâ gazalları tutuyor, bacağından yere bağlıyor ve boa'ların gelme- sini bekliyorduk. Bu suretle bü- yük babam Hindistanda (boa av- sine giden yolu öğrendi. Hintliler- den on beş muhafız ve rehber al - Faydalı malümat L Faydalı malüm Arzın mihveri Arz bize hareketsiz görünür, gü - neş ise her gün şarktan doğar garp- ten batar. Yani bu suretle, hareket eder hissini verir. Halbuki, hakitatte ne arz durur ne de güneş gezer. Arz durmaz. Daima ayni suretle döner. Araba tekerleklerini bilirsiniz ya, bunlar bir dinğile takılıdır. Onun etrafında dönerler. Dünya da böyle mihverinin etrafında döner. Arabanın dingili hakikaten mev - cut bir şeydir. Arzın mihveri ise haşali bir şey - dir. Yani biz onu varmış farzediyo - ruz. Mihver merkezden geçmek üzere arzın sathının bir noktasından karşı- sındaki diğer bir noktasına kadar o - lan dümdüz hattır. Mihverin iki niha- yetine kutuplar denir. 10 lirayı kim kazandı İki hafta evvelki bilmecemizde birinci mükâfatımız olan 10 lirayı Pangaltıda Feriköy caddesinde Lito apartımanında Arife Hanım kazanmıştır. Diğer kazananların listesini ya- n ve öbürgünkü nüshalarımızda okuyunuz! — cısı) olarak şöhret buldu, —İngilizceden— | İ Gece ve gündüz Bilirsiniz ki, bir lâstik topu lâm - baya göstersek, lâmba topun ancak bir tarafını yani yarısını aydınlatabi- lir. Güneş te böyle bir zamanda arzın ancak bir tarafını aydınlatabilir. İş böyle olunca, dünya dönmeyip yerin- de dursaydı, dünyanın yarısı daima gece, yarısı da daima gündüz olacak- tı. Fakat dünya döndüğü için, gündüz olan kısmı mütemadiyen değişiyor. Ve bizim şarkımızdan güneş doğar - ken, dünyanın öbür tarafındaki in - sanların garbından batıyor. Bulunduğumuz yerlerde öğle vak- ti iken, dünyanın bize nisbetle mu - kabil olan öbür tarafı tam gece yarı- sıdır. Her yerin gece — ve gündüz müddetleri başkadır. Şimal memleketlerinde gece gün- düzden fazladır. Gündüzü fazla olan memleketlerin insanları daha çok neşeli ve sıhhatli olurlar. Balık tutan köpek Son zamanlarda bir İngiliz, köpeğine çok yeni bir şey öğret- miştir. İngilizin köpeği balık tutuyor. Her gün biraz daha büyük ba- lıkları tutmakla beraber, koşarak gelmekte ve arada bir suya dal- —îf dırıp çıkararak balığı, öldürme- den getirmektedir. Biz neşeli çocuklarız, Güler, oynar ve koşsarız. Sınıflarda pinekledik.. Kış içinde yaz bekledik. Arkadaşlar.. Arş ileri. Dönmeyiz biz hiç geri. ** Karanlıktan hep kaçarız, Güneşe göğüs açarız. Biz neşeli çocuklarız, Güler, oynar ve koşarız. Durmıyalım.. Ar3 ileri! Döner miyiz biz hiç geri? B. I. | Yeni Bilmecemiz ( İstanbulda — 12 harfli — bir semt ismiyim. Boğaziçini yüksekten seyrederim. 1, 2, 3 harflerim bir mil- leti ifade eder. 4, 5 harflerimle 7, 8, 9 duyğudur. 9, 10, 11, 12 harflerim bir rengi ifade eder. 3, 4, 5, 6, 7 harflerim bir isimdir, bu isimle güzelleşirsiniz! Benim ©o kadar kuvvetli ve büyük bir gövdem var ki, Bizanslılar - bile yıkamadılar.. Bildiniz mi ben neyim? beni tutarsınız! Bir sergi ve hocasız ressam Yakında Beyoğlunda Suzan Adil Hanım tarafından yeni” bir resim sergisi açılacak - bir. Suzan — Adil Hanım henüz on dört yaşını İk - mal etmiş resim ve musikiye fev - kalâde istidadı ©- lan bir sanatkâr- dır. Bir taraftan konservatuvarda e devam — ederken, Suzan Adil diğer taraftan da Hanım resme olan istida- dını inkişaf ettirmeyi ihmal etmemiş, bir kaç seneden beri hazırladığı yağlı boya tabloları bir araya toplryarak küçük yaşında bir sergi açmayı dü - şünmüş. Suzan Adil Hanımın açaca - ğı bu sergide ressamlarımızı alâka - dar edecek yeni bir resim janrı göze çarp maktadır. Suzan Hanımın Povantiye resimleri cidden şayanı takdirdir. Gençlerimize lan bu sergiyi gezmelerini şimdiden tavsiye ederiz. . Kibrit oyunları Kibrit çöpleri neye yarar demeyiniz! Oyniyacak oyun bulamadığınız za - manlarda bir kütü kibrit çöpünden bir çok zekâ oyunları yapılabilir. Me- selâ dokuz kibritle üç murabba yap- mak ve yahut dört murabba içine tek bir murabba sığdırabilmek — insanı hayli uğraştıran eğlenceli oyunlardır. Kibrit çöplerinden en uzun cümlele- ri en az çöp sarfederek Yyazmak ta ayrı bir zekâ oyunudur.. Kibrit çöple- rini saklayınız.. Canınız sıkıldızı za- man sizi eğlendirir. yakında açılacak o- ' diık. Brezilyadaki (Zigo) vahşileri- nin eline düştüğüm zaman, — göğ- sümde sakladığım keskin bir han-l çerden başka silâhım yoktu. Zigolar evvelâ beni öldürmeyi düşündüler. Fakat bilâhare —Aacı- dıklarından değil, beyazları öldü- rünce kabileye uğursuzluk gelir korkusile— serbest bıraktılar. Zigolar, sonsuz bir ormanla çevrilmiş bir vadinin — ortasında yaşıyan çok vahşi bir kabile idi. Renkleri sarı, mizaçları sert vurucu insanlardı. Silâh olarak u- cu sivri mızrak ve kalın — sopalar kullanırlardı. Mızraklarla — geyik ve kuş avlarlar, kalım sopalarla vahşi hayvanları öldürürlerdi. Zigolara esir düştükten sonra, ben de onlar gibi bir kalın sopa ile bir de ucu sivri bir mızrak tedarik etmiştim, Zaten bunlara sahip ol- madan yaşıyamazdım. Ekmek yü- züne hasret kalmıstım, Onlar gibi kuş ve geyik avlıyarak pişirip yi- yordum. (Zigo) ormanlarında dolaşır- ken —Esir kaldığım yedi sene zar- fında— pek büyük ve sayısız ö- lüm tehlikeleri atlatmıştım. Bir gün yaban sığırı ile mücadele et- tim. Bu pek feci bir döğüştü. Fa- kat, hiç unutmadığım ölüm tehli- kelerinden birini şimdi bile hatır- ladıkça tüylerim ürperiyor. Bir gün Zigo ormanı kenarm- dan geçerken, birdenbire müthiş bir kaplanla karşılaştım. Burada- ki kaplanlar pek insafsızdı.. Yük- sek bir yere çıkıp beş altı metre- den insanın üzerine atılırlar. Ve bir .anda parçalarlardı. Kaplan kuru bir kütüğün ucun- da duruyordu. Aramızda ancak i- ki metre kadar bir mesafe vardı. Kaplan gözünü gözüme dikmiş, hamleye hazırlanmıştı. İşte o vakit belimdeki hançe- rim imdadıma yetişti. Zigoların, kaplanları ağzından öldürdükleri- ni kaç defa görmüştüm. Ben de —ölümden kurtulmak — için— ©- nun gibi yapmağa mecburdum.| Kaplan gözünü gözümden ayırmı- ve yordu, Yavaş yavaş üzerine doE"'“ yürüdüm, Aman Allahım! hâlâ ayni korkuyu hissediyorum. KaP” lan iri dişlerini göstererek bef! tehdit ederken, bütün cesaret — V* kuvvetimi topladım.. Biraz dahâ yürüdüm.. Ve hasmım ağzını iyit? açtığı zaman kolumu uzatarak;, Ü” zerine atıldım. Bu atılışla hançeri İıayıra.lllu bir yerine sapladığımı mı zannedi yorsunuz? —Hayır...Kolumu han” çerle beraber hasmımın ağzın? sokmuştum. Kaplanın evvelâ bo * ğazı yaralandı.. Kükriyerek bir” den yere yuvarlandı. Fakat kolu" mu kaplanın ağzından çıkaramı” yordum. Son bir gayretle l'ııuıq;e"ı biraz daha ittim.. Artık kaplaf gözlerini kapamıştı nefes alamı” yordu ve ağzından müthiş bir kaf boşanmıştı. Hasmımı bu kadar çabuk öldü” receğimi zannelmiyordum. Kapla” nı sürükliyerek Zigoların - yanın$ getirdim. Ve bu hâdise beni yedi senelik esaretten kurtarmıştı. Kabile re* isi: — Bugün kaplanı öldüren, ya * rın bizi de öldürür.... Diyerek yanrma bir rehber verdi.. Yedi sene sonra vatanımö döndüm. Ş —İncilizceden— D Sanilür bundan _.lı Hai Nutusumuz 1914 senesinde Büyük Harbe gir- diğimiz vakit Türkiye iki milyon ki- lometre murahbar — kadar araziye ve 34.000.000 a yakın nüfusa malikti. Balkan yarımadasındaki yerlerimizi Balkan muharebesinde kaybettiğimiz gibi takip eden Büyük harpte de Hi- caz ve Yemen vilâyetlerini, Suriye ve Filistin, İrak ve Elcezireyi elden çıkar- Bugün — Türkiyenin mesahası 777.000 kilometre murabbar ve nü - fusu 15.000.000 kalmıştır. On yıl evvelisine göre nüfusumuz yüzde yirmi nisbetinde artmıştır. Son seneler içinde doğum vakaları ölüm - den çok fazladır. Anadoluda çocuk bakımı eskisine nisbetle daha ciddi ve daha göze çar- pacak bir şekil almıştır. Köylü çocu- ğutu mümkün olduğu kadar sıhhatli ve kuvvetli yetiştirmeğe alışmıştır. Eskiden köylülerimizde çocuk ba- kımına ehemmiyet verilmez ve ço - cuk'lar büyük bir ihmal içinde büyür- lerdi. Bügün sıhhi teşkilât ve Halkev - leri köylüye rehberlik etmekte ve ço- cukların sıhhatlerini korumaktadır. Çok yakın senelerde nüfusumuzun yirmi milyonu geçeceğini ümit ede - D YIZ. ) Hazım cıhazı İnsan, çalışmak ve hareket etmek suretiyle kuvvetini yavaş, yavaş sar * feder. Sarfettiği kuvvetin yerine ye * daima — nisini koymak- ve vücudünü çalışabilecek bir halde tutmak mec * buriyetindedir. Çocuklar, büyüyecekleri için, kuv” vetli giıdalarla kâfi derecede beslen * mek ihtiyacındadırlar. Ekmek, et, yumurta ve reçel.. gi bi gıdalar kan olabi'mek için, kana geçebilecek bir mayi haline tahavvül ederler. Gıdaların bu — tahavvülüne (Hazım) Jznir, Bu işler hazım ciha" zında yapılır, (Hazım cihazı) bozuk olan insanlar, makinesi bozuk vapurâ benzerler. aattt İ Doğru halledenlerden birinciye: Bir küçük gramofon Ve ayrıca 150 kariimize de muh" telif hediyeler veriyoruz. (Bilmece müddeti 15 gündür). ’ I HABER Çocuk Sayfası Kuponu 'Temmuz 1934 KA AR Z A