Abdü Goıdelerı Tarihi tefrika: 31 O akşam Abdülhamit yatağına! gireceği sırada, yastığının üzerin- de şu mektubu buldu: “Muş Mütasarrıfı & mut Beyin izini bulamadım. nereye sürdün? Yoksa MüÜ?. ., am Mah- Onu Padişah bu mektubun ilk satır-! larınt okuduktan sonra, bir bom- ba atar gibi, derhal elinden yere fırlattı. Kızıl Sultanın odasmma bu mek-/ tubu kim birakmıştı? Muş Muta- sarrıfı Mahmut Beyin yeğeni kim- di? Demek ki Mahmut Beyin yeğe- ninin Yıldızda kuvvetli bir parma ğı vardı: Öyle ya., Bu mektubu Padişa- hın yatağına bırakabilmek için haremden birini elde etmek lâ- zımdı. Bukadar hafiyelere, şörlere, muhafızlara ve nihayetsiz takaıyyüdata rağmen Padişahm yatağına kadar uzanan bu el ki- min eliydi? Abdülhamit o gün hiddetinden ateş püskürüyordu. Bir gün Mabeynci Nuri Bey Kı- zıl Sultanın gözüne girmek için: — Şevketmeap, demişti, İtalya- da eskiden papaslar kralım sara- yında mükemmel bir (işkence oda s1) kurmuşlar.. Burada en azılı vatanperyerleri bile kolayca söy- letmek mümkün oluyormuş. Efen-| dimiz de Yıldızın zemin katında| böyle bir oda tesisine müsaade bu yursanız, herşey yoluna girecek! Abdülhamit o akşam bu sözleri hatırladı.. Mabeynci Nuri Beyi ça- ğırttı: —Sen bana bir vakitler sarayın zemin katında bir (işkence odası) yapılmasını tavsiye etmiştin! Hay di, çabuk.. Bu işe seni memur — et- tim.. Ne lâzımsa ihzar et.. Yanına en kuvvetli ve insafsız silâhşörler- den iki cellât seç.. Ve bu işi gayet gizli tut.. Yarına kader heörşey ta- mam olacak., Anladın mı? Nuri Bey bu irade üzerine der- hal sarayın zemin katındaki taş odelardan birini tahliye ettirdi.. 1- çini temizletti.. Hazırlattı.. Ve si- lâhşörlerden evvelce gözüne kes- tirdiği Ramazan ve İbrahim a) Tefrika numarası : Aşk mı, Servet mi? Nâkili : Bankanın önünde indi. İçeriye girerken, kapıcıya, lâf ol - sun diye sordu: — Fikret Bey burada mı? — Hayır efendim. — Ay, bugün gelmedi mi? — Geldi, fakat çıktı. — Nereye gitti? — İzmir şubemize tayin edilmiş... Gitti efendim. — Nasıl İzmir şubenize, — Basbayağı... Artık İstanbulda yalışmıyacakmış... — Olur şey değil... Gonç kaz, derhal, hasabr cari daire- hakikaten Fikret yoktu. Şair Nuri, arka tarafta, bir kâğıt Gzerine eğilmiş, kimbilir ne yazıyor - du; kafiye mi arıyordu? Bu amada, başmır kaldırdı. Gözle - rine, İlbam perisi yerine, Türkân iliş- İ ti. öldürdün-| silâh- | | kenlerden biri de (Vâ - Nü) — HABER — Akşam Postası lhamıt Yazan: Ishak Ferdi iri boylu iki Arnavudu seçerek Pa-! dişahın iradesile sivil yaptı, yanı- na aldı. Sivil cellâtlar (işkence odası) nın yanındaki diğer bir odada ya- tıp kalkıyorlardı. Mabeynci Nuri Bey eski bir ki- tapta okuduğu (Roma işkencele- ri)ni aynen tatbika başlamıştı. Ev velâ hademei humayundan Hafız Osman Efendiyi yakalattı.. Bu a-| dam Muş Mutasarrıfı Mahmut Be yin ölüm haberini duyunca gözle- ri sulanmış ve arkadaşlarma: — Öldürülecek bir zat değildi. Vatan ve milletine çok merbuttu. Diyerek acmmıştı. Bu hâdiseyi daha o vakit Ma- beynci Nuri Beyin kulağına fısıl-, damışlardı. Abdülhamidin yatak odasında bulunan son imzasız mektup üze-| rine Hafız Osman Efendi derhal, tevkif edilerek yeni (işkence oda-| sı)na atılmıştı. Nuri Bey, Hafız Osman vasıta-| siyle Muş Mutasarrıfının yeğenini| meydana çıkaracağını umuyordu. Mademki Mahmut Bey öldüği zaman, arkasmdan göz yaşı dö- Hafız Osman idi. Bu mektupla elbette alâkası vardı! Nuri Bey evvelâ elinde bir tel kamçı ile cellâtların önünde du- ran Hafız Osmanın üzerine yürü- yerek bağırdı: Söyle bakalım, Efendimizin| yatak odasına iİmzasız mektubu nasıl bıraktın? — Vallahi bir şeyden haberim yok, beyciğim! Bendeniz sevgili Padişahımızm çok eski ve sadık bir emekdarıyım. Nuri Bey, Osmanın yüzüne| müthiş bir kamçı darbesi indire-| rek: — İnkâr edersen derini yüuu:-W ğgim! dedi, haydi beni uğraştırma! Mahmut Beyin erkasından senden başka ağlayan olmamış..! | Osman kamçı darbesi altında inleyerek yere çöktü: — Kimseyi tanımıyorum, paşa- cığım! Ben, Efendimize ihanet e- decek bir adam mıyıın? a Hemen yerinden fırlıyarak gişenin yanına gitti. Genç kız da ona yaklaş- t — Bonjur, Hanımefendi.. mayın, bugün olan!ları sormayın... — Ne oldu? — Ben, çok mes'udurı. Ah, sor- nkü Fikret Bey buradan gi- diyor... | — Canım, bana kapıcı da bir şeyler söyledi... Nereye gidiyor? — İzmire.. Bakın, dinleyin... Bu - gün, örta yaşlı şık bir bey geldi... Fik ret Beyle uzun uzadiya konuşmağa başladı. Ben de muhaverelerine ku - | lak misafiri oldum... Daha doğrusu, bizim burada Şekip isminde bir arka- daşımız vardır... Fare gibi, iskemle - ler, maşalar arasında dolaşır.. Hiç bir müuhavereyi Tevtetmez... İşte bakın.. Gene geziyor.. Bizi da dinliyecek.. Fa- kat, dinletmiyelim.. Haydi dışarı bu- | vinde dostlarına bir akşam yeme- | içinden yürüdü. Sarı bir tahta siranın | üstühe, yanyana oturdular. | minde ae Fıkra müsabakağı Emiyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Akrabanız geldi Lâtife Hanımefendi o akşam e- ği veriyordu; davetlilerin hemen hepsi salonda toplanmışlardı. Lâ- tife Hanım mutfağa giderek hiz- metçiye yemeği hazırlamasını ten-, bih etti: — Davetlilerin hepsi geldi, ak- rabamdan ehemmiyet — vermedi- ğim biri kaldı, ama onu bekliye- cek değiliz ya? Yemeğe başlamışlar, çorba he- nüz içilmişti, ki kapı çalındı hizmetçi yeni gelenle beraber içe- ri girdi: ve — Hantmefendi — ehemmiyet vermediğiniz akrabanız geldi! ZAYİ — 1459 sicil numaralı şoförlük vesikamı zayi ettim. Ye - nisini alacağımdan esksinin hük - mü yoktur. Şehir Tiyatrosundan Talât — Bu mektubu Mahmut Beyin yeğeni sana vermiş, Sen de yuka- rıya bir şey götürdüğün sıralarda fırsat bulup odaya girmişsin! — Hepsi buhtan.. Hepsi uydur- ma vallahi, beyciğim! Kulunuz gece gündüz Padişahımızm sıhhat| ve afiyetlerine beş vakit namazda dua ederim. Nuri Bey ilk tecrübeyi Hıfıı Osmanın göğsünde yapmak yordu.. Ramazana emir verdi: — Yallır'şu Ketifi'Tölüm beşiği) nin üstüne.. İ Ramazan, masum hademenin kollarından yakaladı.. Üstü kızgın tellerle gerilmiş, teneşir tahtasına benzeyen bir sedirin üstüne yatır- dı. Rıı)l'rırn. Osmanın kı:ıllıı'mıW bağladı ve iki tarafından gererek! ipin ucunu- duvardaki çengeller- den birine taktı. Hafız Osman avazı çıktığı ka-| dar bağrıyordu. Nuri Bey: Taşların ve duvarların ku- lakları olmadığını işitmedin gali- ba..? Diye marıldanarak cıgarasını yaktı.. Ve cellâtlara emir verdi: — Kızgın şişleri kurşun çanağı- na sokunuz! (Devamı var) Orada konuşalım... Genç kız, gişelerin dışında: yü: Nuri — Bu gelen zat, İlhami Böy is - biriymiş.. — Bizim müdürün hatlâ, mektepte de ay- ni sımıfta imişler... Müdür Bey, İlha- mi Beyin sözünden çıkmazmış.. İz - | mirdeki hesabı carinin şefi ölmüştü.. Onun yerine birini zaten gönderecek- lerdi, İlhami Bey, Müdür Bey nez - dinde mücssir olmuş. Hemen bugün, on lira da zammı maaşla Fikret Beyi tayin ettirdi... Bunu, tuhaf değil mi, | bizzat sizinki de istedi... Yarım hare - | ket ediyor... — Yarın mı? — Evet.. İşte bu işe aklım ermedi.. Şadiye Hanımı nasıl birakıp ta gidi: yor. Ondan nasil — vazgeçebiliyor?... Hayrettir, hayrettir.. Belki beraber gidiyorlardır.. — Ha-—. Beraber gitmiyecekleri. | vi biliyorum... — Net>den? — Te'et, Tedim. | — Nasıl dinledin? | — Şadiye Hanımın sesini gayet |- arkadaşı imiş.. 'ondan muhaverelerini din- | Köpeklerın ldu ı'ulmesı neden uğursuz sayılır” Bir şairin, bir köpeğin ağzından yazdığı şiir, köpekleri kurtarmışti. İstanbul belediyesinin bir türlü önu- ne geçemediği sokak köpekleri meselesi de “Himayci Hayvanat,, cümlesinden- dir. Bir vakitler Cemil paşanm şehir kö- peklerini ıssız adaya nefi ettiği meşhur- dur. O zaman Cemil paşanın bu hare- keti Avrupada nefretle — karşılanmıştı. | Hattâ Pariste tahsilde bulunan — Türk gençleriyle Fransız talebelerinin — bu yüzden araları açılmış, Fransız talebe- leri Türk talebelerinin ellerini sıkmak- tan imtina etmişlerdi. | Istanbulda köpeklerle mücadele za- man zaman canlanmış ve bazı teşebbüs- ker yapılmıştır. Fakat hiç biri beklenen | faydayı vermemiştir. Şinasi, çıkardığı (Tasviri Efkâr) ga- zetesinde şu satırları yazıyordu: “Eva- ilde yani Nusuh paşanın sadareti - 1020| den 1032 senesine kadar - İstanbuldan köpeklerin kaldırılmasına kalkışılmış i- ken, gayretkeşlerinin teseümü ile iş ha- Ni üzere kalmış idi. Şimdi ise efkârı u | mumiye köpeklerin vücudunda meyme-| net aramıyacak kadar tarakki — etmiş- | Tit Bu satırlardan anladığımıza — göre, Nusuh paşa zamanmda köpeklerin itlâ- ft için öne sürülen fikirlere bazı kimse- ler tarafından uğursuzluktur diye mani olunmuştur. Gene Şinasinin dan anladığımıza göre, sonraları “Efkâ- Ti umumiye tarakki etmiş ve köpekle- rin vücudunda meymenet aramıyarak., itlâfında beis görmemiştir. Fakat tesadüf ettiğimiz tarihi kayit- Jerden öğrendiğimize göre, bazı softa- lar ve cabil halk köpeklerin öldürülme-| sini daima uğursuz saymışlardır. — Bu yüzden bir çok kuduz vukuatı kaydedil- miştir. Bu zamanlarda memleketin okumuş bilinenleri bile köpek katline hiçbir yer» de mesal olmadığımı ileri sürmekte idi- ler. Bu da Misirda vukx bulan bir hâdise yüzünden ileri geliyordu. Mısırda kö- peklerin çoğalması bir çok hastalıklar | doğurmuş, hükümet köpeklerin itlâfı. na müsaade etmişti. Her gün sokakta köpeklerin toplatılarak öldürülmesi bir şairin hissiyatımı rencide etmiş, uyku yemek yiyemez hale gel- yazdığı — satırlar- uyuyamaz, mişi Şair bu ruhi buhranlar köpeklerin ağzından uzun ve acıklı bir| menzüme yazmış. Bir gün bu manzu- meyi bir köpeğin boğazına takarak kah- çesinde oturmakta olan Hidiv Hazretle- rinin önüne salmış. Köpek, ilerlemiş, boğazında arize ile Hidiv hazretlerinin | karşısında durmuş. lere: — Nedir sarmuş.. Hemen köpeğin boğazındaki kâğı- esnasında | Hidiv, yanmdaki- | şa köpek, ve istiyor.. diye duğunu anladım. Fikret Beyi isteyin- ce, âhizeyi ona verdim.. Kendim de, | doğru yukarı koştum... Bizim banka- nn telefon memuresi, komşumuzdur. | Kendisiyle birlikte büyüdük. Edebi » yat meraklısıdır. Şiirlerimi pek takdir eder. Hattâ, bazan, ilham vesilesi o - | lur diye, beni yukarı çağırır; heyeli idare azasından bazi meşhur zatların sevgilileriyle nasıl konuştuklarını, zev. celerini masıl aldattıklarını — dinletir... Aman, efendim, ömürdür... — Sadede gelin... — Fakat bu tereffüattan rica ede- rim, kimseye bahsetmeyin... — Yoksa, | ilimizi de 'banladan “koğdurursunuz | ha. Yazık olur.. Hülâsa, efendim, Şa- | | diye Hanimla Fikret Bey konuşurlar- | ken, | dinledim. muhaverelerini —mükemmelen “ Şadiye Hanım, ona, “pek garip şey'er anlattı, batırını sordüktan son- ra: “ — Fikret Bey ! - dedi - ben dün akşam eve gidince, otomobilimi şofö- | rve teslim ettim. Bir kaç dakika tonra, şoför, içeri girdi. Bana oyma kehriba | dan bir göğüs iğnesi getirdi. Hidiv, okumuş vt F, te dim etmişler. acıklı manzumesi onun da mücip olmuş olacak: — Affettim.. Bugünden -n_-"_, pekler itlâf © emrim - || miş. H İşte, İstanbulda köpeklerin ı'“" ne sürülürken, Mısırdaki vakayüi ler: : — Buna imkân yok.. Cemiyeti riye bigünah hayvanların katili #47 diyorlardı. / 1304 tarihinde Mahruki zade * de biri 1175 tarihinde istinsah g arapça bir kitabı tercüme .de-::'i. retti. Mahruki zade “Maarifi umt” | mezarelinin ruhsatı,, ile neçıcd'k" tabının mükaddemesinde diyorda V) a.. “Sokak köpeklerinin izalei vü' rı şer'an enizdir. Vakia yu satırl8” ralıyan abdiâciz — şimdiye knd" düğüm terbiye eseri — gayet metliyim. Biçare bizdeki sokak ö v leri statukusunun muhafazasına tar isem de kudurmuş köpeklerin * | leri fenalığı görerek bu eseri ortâf tıyorum.,, , Mahruki zade Cafer o vakit bir eser ortaya atmakla o kadaf yordu ki, karilerin “köpeklere etti” zannında bulunmamaları içif rin köpeklerin aleyhinde olmaklâ ber insanların lehinde olduğunu " uzadıya anlatıyordu. ) Şer'an köpeklerin itlâfı mümkü' niyecek.. | duğünün ispatı için yazılan bu e80 kikatan meraklıdır. Kitaptan bif misal: # Mazarratı olan kelbi bir kimst " de tutsa, komşular o kimseyi — ** tutmaktan menedemez. Ancak başıboş koyuverirse © halde ko köpeğin sokakta gezmesine mani lirler. Sahibi kommşuların — şikâl dinlemezse köpeğin hapsi —af koşmuşlar hakime bilmüracaatla ettirirler . “Kadıhan,, ın fetvası üzere bif riyede çok kelp bulunup ehli karif, köpeklerden mutazarıır olsa — keli sahiplerine köpeklerin katli ile € nur. Eğer imtina ederlerse köp katli hakkında kadıya müddeilmi ehli kariye tahsili hüküm ederle" Sahibi olmuyan kelbi katil, ** dir olanların her birine vaciptire Kitap, köpeğin icabında — katli olduğuna dsir bir çok hadis'dahi ? etmektedir. Fakat bütün bu yazılar, cezri / te halkın köpekle mücadele edebi' ni temin edememiştir. Meşrutiyetten sonra sakak kbv'; rinin zehirle öldürülmesine baş | tır. Köpeklerin fenni surette ı"'(l 1340 tarihinde başlamıştır. Aı-h lar, on sene zarfında vasati bir h* 40.000 köpek öldürü!düğünü söy? arka tarafına, diz örtüsünün altıtt müş.. Üzerinde “T.” harfi vare ” ('ıkreı / — Bündan 'ne çıkar? - diyt' du. “ — Türkân Hanımın böylt iğnesi olup olmadığını hatırlıyo” sunuz? “ Bizim şef, biraz aa.ündi"’ sonra: y — Vari Evet, var, hatırkli - Dedi, - Lâkin bu iğnenif / ya n...ı zelebileceğini um_voıı—':) Benim bir yerimo takıldı da mt diyeceksiniz?... Böyle bir şeye yok... Zira, evvelâ ben arka ') binmedim... Sanra, iğne üştüm€ takılır.. “ — Hayir, hayır... Öyle !*'l,r ğim yok... Dinleyin, bakın... Bıf vel, bana Fahri Paşanın kızlart / / di... Hani şu, geçen gün Iuıh—'de I ladıklarımız... Ne dedikoducu —Tj ö olduğunu size önceden — söylet' y Biri beraber gördükten sonrü: y Türkân Hanımı ziyarete ıımıl,ı Rivayetlerine nazaran beni ket" (Devam!