A Baba katili “Yfadaki resme bakm!— kh e'nin Sergardiyanı, ra- Ş üCu:ıme girdi: terem peder! « dedi.- yir Şaelik mahkümiyetini doldur. b odi COE.ni Hiram bugün tah “lecektir. Bir kadın onu al- .’.:':::e!dî... Lütfen merasi- “Ükün İfıcilinî rafa koydu. Bol k j Yü_l üzerindeki zünnarını y 8ati münasebetile gevşet- , z _Eırnr bağladı. Üç kere 1s- İfâreti yaptıktan sonra deh '>sandnl!annı süre süre yü * başladı... :nd_'— Flrdiyınlur, kapıyı aça- h.ı i, Conni Hiranın odası- T işlardı. » , Yaşlarında kadar bir adam bi üm, ayağa kalktı. So- öm. Yüzü, hazin bir hali vardı. ı:n“ €ğerek hafif bir reve- R Tahibi selâmladı. aat OD evlâdım... Sana, son İ Lıı:: yaptırmağa geldim... Ta R in tahliye edileceğini bi- b ;" * Hapishanemizin âdeti,| “Üm koyuverilmezden evvel, k. günah çıkartmağa gelme- . Bittabi, — söyliyeceklerini , Ye haber verecek değilim. ih“ güne kadar hiç kimese- 3çf etmediklerini, muhake- .:;"îıtdiklerini, hattâ bize bi- b , "mediklerini şimdi bana an he . Sin.., Çünkü, mademki tah g iliyorsun, bedeninin — için- ç Pahküm adam hüviyeti ölü-| h. *2, yeniden doğuyorsun. Gü 4'* Mdan temizlenerek piripâk “Alısın... Bunun için de bütün Tt anlatmaktan başka çare İ,Wm:uun gözleri daldı: k "l!ıu yepyeni — doğuyo- » Fedenimin içindeki mah-, h::;m hüviyeti ölüyor... Gü-| t anlatmalıymışım... Gü- '* bu son kelimeyi pek ma- , Söyledi. Sonra, birdenbire| i. Yüzünde bir azim ifadesi xuı"lu;ln: A'llıııcığıu'ı... -dedi.: Her Ahlatacağım... Ben, dindar Amım... Söylediklerinize ina b “ Şimdiye kadar hakikati , emdeki sebep, babamın na ği '4 ve kendi hayatımı vikaye :!'îh bir şey anlayamadı: banızın namusu mu?.. Evet... Öldürdüğüm adam dı... Onu niçin katlettiğimi w VErseydim, namusu lekele- b dün ha Ben, bunu istemedim... 'düğüm adamın babam oldu '—Ber verseydim de sebebini :i !.YĞIm, bunu, esbabı müşed- higp “İdedeceklerdi... Beni baba R.:'" idam edeceklerdi... ibin gözleri fal taşı gibi a- Ür; SD M #mek ki, siz, baba katilisi- N E'fl... »diyerek, mahküm, lı'“üne eğdi.- Maalesef... küe' bu ifşaat, sizin üzeriniz- Yaş Vasıl menfi bir tesir bra- * Fakat, hikâyemi dinle- k îml_ Amerikanım çok zen- ttini arından biridi. Fakat, _'"ı' kendi kendiliğinden yap " Büyük babamdan - teva-| Bi işti. k.ı"l hayatını sefahatle, içki mlarla geçirmiş bulunuyor-| du. Tam müânasile alkolik olmuş- tu. Galiba, frengi hastalığı da al- mış... Ve bu hastalık, beynine vur muş... Adeta deli kesilmişti... Ol- madık, fikirlerin peşine düşüyor- du... Bu meyanda, benim aldıgım kadına, sevgili zevceme de gönül verdi.., Düşünün fecaati... Gelini- NC Servetine rağmen, saç sakal karmakarışık dolaşıyordu... Kor- kunç bir hali vardı... Evimizi ayır dık... Fakat, sokağımızda — tavaf ediyordu... Çat kapı gece yarıları geliyor, sarhoş sarhoş odamıza gi riyor, söylemediği sözleri bırakmı yordu. Tabii, babamdır... Ben de, mah çup bir delikanlı idim... Ses çıka- ramıyor, işi nezaketle ve hürmet- kâr bir oğula yakışacak tarzda at- latmağa çalışıyordum... Fakat, aradan bir müddet da- ha geçtikten sonra, babamın hali, büsbütün tecavüzkâr bir mahiyet! kesbetti. Karım: — Dayanamıyorum... Bu şehir- den gidelim... -dedi.- Seyahate çık tık... Bir müddet gezdikten sonra, avdet ettik.... Babamın sakinleş- miş, uslanmış olmasını temenni ediyorduk... Fakat, avdetimizde, fikri sabitinin büsbütün kökleşmiş bulunduğunu gördük.,. Karıma yi yecek gibi bakıyordu... Havsala- nın almayacağı sözler söylüyordu. Bunun üzerine karar verdim: — Artık, onun serveti de ken- dinin olsun... Ben, annemden ka- lan ufak bir para ile cenubi Ame-| rikaya gider, hayvancılık ede- rim... Büyük babam, çok çalışkan, çok müteşebbis bir insandı... Taş- dan ekmeğini çıkarırdı... Görecek sin, karıcığım, ben de, onun gibi, kendi sâyimle - zenginleşeceğim... Bu maceraya atılmağa razı m- sın?... — Tabii... Seninle cehenneme bile giderim... Artık, babamı evime sokmu- yordum... Seyahate hazırlanıyor- dum... Gideceğimiz yeri de kendi sine bildirmemiştim... Irkı ahmer- den bir hizmetçimiz vardı... Onun la beraber, yola çıktık... Şimdi, sahraların ortasında, bü yük bir çadır içinde yaşıyorduk...! Fakat, birkaç sene sonra saray- larım sahibi olacağımıza emin- dim... O derece canla başla çalışı- yordum... Fakat, meğerse, babam, bizim kırmızı derili hizmetçiye para ver miş,.. Onu, kendi adamı yapmış... Bu kadın da, babama, bizim bu- lunduğumuz yeri haber vermiş... Hattâ, ne zaman çadırdan çıkıp karımı yalnız brraktığımı da söyle miş... Bir akşam, köpeğimin dehşetle havladğını uzaktan işiterek, çıdı-l ra koştum ve çadır kapısı önünde yanan ateşin üzerinden atlayarak| içeri girdim... Zira, babamın teh- titkâr sesini işitmiştim... Bu adam, kıt'alar aşarak karımın peşinden gelmişti... Şimdi de elinde bir ta- banca ile, gelinini tehdit ediyor- du. T caktan do rt enstantane Açıkhava yatakhanesi - Gaz varillerinin içinde - Su içme şampiyonları - Denizde Allahın kulu! - Beykozda bir köşe kapmaca! Gazetelerde günün en canlı mevzuu şimdi sıcaklar oldu. Fa-: kat gazetelerin duyup — göreme-| dikleri ve bunun için yazamadık- ları neler var ki sıcaklarm asıl ta- dımdan yenmez cilveleri bunlar- dır. Alım size o manzaralardan birkaçını enstantane olarak gös- tereyim: Gece saat on buçukla on iki a- rası.. Kenar ve fakir mahallele *in birinden geçiyorum. Geçtiğim yol biraz darca, fakat yolun solunda genişce bir arsa var, Mehtapta başımı çevirip içinden cavultu cu- vultu gelen arsaya bakıyorum ki, ortada dört beş yatak ve her ya-| tağın içinde birer ikişer kişi mışıl mışıl uyuyorlar. Bu üstü açık ya- takhanenin yanı başında ve kar-| şısındaki evler tabit şimdi bom- boş... Elbet boş olacak! Zira han- gi akıllır bu mehtaplı gecede açık hava uykusunu bırakır da - içleri Belediyenin ütü makineleri gibi insanm vücudunu ütüleyen bu köhne tahtakurısu ve pire yuva- larma tıkılır? * . * Akşam saat vedi ile sekiz ara- sı... Şehir dışımdaki aile bahçesi denilen bahçelerden birindeyiz.. Mevki yüksek ve havadar ama bu akşam rüzgâr namına ortada bir| şeyler yok; hava okadar inbat ki uzaklarda ve çukurlardaki vapur bacalarından çıkan dumanlar o- caktan gelen hararetin hızile ba- calardan çıktıktan sonra ancak bi rer ikişer metre kadar yükselebi- liyor, sonra manda bilmem nesi gibi oldukları yere yığılıp lâpaş- lryorlar, koca bahçenin içinde kı- mıldıyan bir tek yaprak gösterene aşkolsun! Bahçenin dört ayaklı bekçile- rinden kara burunlu iri bir çoban köpeği masa masa dolaşarak ora- da yiyip içenlerden buz dileniyor ve önüne her atrian bir parçacık | buzu arsız çocukların akide şe-| keri yemesi gibi yılışarak, sırıta- rak kıtır kıtır yiyor. | Ceketler, boyun bağları, göm- lekler hep ağaçlara asılı... Bahçe- nin bir köşesinde suyu el tulumba sı ile çekilen kuyunun başmda dir sekten aşağı ve enseden yukarı yarım duş için nöbet bekleyen bekleyene! Neden sonra hava kararmaya başlayıp ta bahçe tenhalaşınca bağrı yanıklardan biri kalkıyor, kır gazinosunun yanı başında du- ran boş gaz varillerinden üçünü yakalayınca kuyunun başma sü- rüklüyor ve garsonların da yardı- mı ile bu variller tepeleme su ile dolduruluyor? Gevaremaa medi verin ee seTer Te TaRETE A SAL Kİ TU İN Dertemae e Dcanaemen damla yaş aktı: — Ben, oğlumun sebebi haya- tıyım... Onun her şeyi benimdir... Sen de benimsin... -diyordu...- İşte, ozaman kendimi kaybet- tim... Boğazına sarıldım... Babamı boğdum... Günahım budur... Af- fedilmesi için dua edin... Rahip bedbaht mahkümun ba- | şını okşadı: — Senin hiç günahın yok... Mahkümun — gözlerinden bir — Gümnahlar fertlere ait değil- | ki ormanı, gölgesi serinliği Deniz hamamında serinliyenler — Ondan sonra ne oluyor? Diyeceksiniz. Ne olacak, kafa- lar zaten biraz tütsülü olan üç ya- nık çavuşlar, soyununca haydi bu varillerin içine giriyor ve mıınla-ı rını da varillerin yanma getirtip| suyun içinde atıştırmalarına de-| vam ediyorlar. Ah, gözü kör ola- — Maşallâh, hani yarım saat içinde girip çıkacaktın, saat üçte girdin, şimdi saat altı yahu! — Ben gene çıkacak değil- dim, fakat hamamcı bizi çıkıla- dı! — Ne diye çıkıladı? — Efendiler, dedi, rica ederim, bu su da Allahın kulu, o da can | sahibi... Rica ederim, çıkın artık, Sabahtan tepe biraz o da dinlensin! beri yüzlerce insan içinde | taklak atıyor, o da yoruldu, o da * | mamışlar,.. Karekulağa | lar gene istedikleri serinliği bula- Karakulakta gök kayaya tırmananlar sı fotoğrafçılardan biri o aralık orada olsa idi, ben şimdi onları size burada aynen gösterirdim! Celâl Bey isminde bir sigorta- cı anlatıyor: Geçen gün çoluğu çocuğu top- layınca sabahleyin erkenden Fıs tiık suyunu boy'adık... Fıstık suyu| vC; buz gibi suyu ile meşhurdur. Fa-| kat bizim ogün © sık ormanın i-| çinde bile sabahtan akşama kadar ellerimizden testi, bardak düş- medi. Çocuklar ogün âdeta su iç-| meden saka kırbasına döndüler, Hele bizim küçük Nermin ile kom| şunun Neclâ ogün orada su içeme| rekorunu kırdılar ve sabahtan ak- şama kadar otuz ikişer bardak içerek arkadaşları arasında su iç- me şampiyonu oldular. Bunu da bir deniz hamamının yanındaki kahvede dinledim: dir... Ekseriya, babalarımızın suç-| — © larını da biz öderiz... Fakat, artık ödedim... Yirmi sene bu... Yirmi sene... Conni Hiram, bir saat sonra, kır; saçlı karısının koluna girerek, ye-| © ni bir hayata kavuşmak üzere ha- pishane kapısından çıktı... (Hatice Sllreyya) bitti, onda da hal kalmadı! — Hamamcı sizinle alay et - miş! — Alay etmese idi çıkacağımız yoktu ya! bizim de Yedi arkadaş kalkmışlar, ge- çen Cuma Beykoza gitmişler, ol- mamış... Dereseküye uzanmışlar, gene olmamış.. Akbabaya yollan mışlar, gene umduklarını bula- çıkmış- mayınca orada köylü çocuklar - dan birisi önlerine düşmüş: — Gelin sizi, Gökkayaya çıka rayım da biraz hava alım demiş! Berikiler de çocuğun peşine takılınca, sanki Himalâya dağına tırmanan seyyahlar gibi gelip bu yüksek kayanın üstüne çıkmışlar, Kendilerine sordum: — Nasıl bari orada aradığmız havayı, serinliği bulabildiniz mi? — Ne gezer birader? Orada büsbütün güneşten yandık! — Peki... Madam ki öyledir, ne için orada oturdunuz? — Sıcaktan ve yorgunluktan bir adım daha atacak halimiz kalmadı da onur için mecburi o- rada mola verdik! — Sonra dönüşte ne yaptınız? — Gömleklerimizle fanilâları mızı su ile ıslatıp giydik ve akşam üstü geriye öyle döndük! Osman Cemal e T kağ $i Fıstık suyunda su içme müsabakası! n