ÂAbdü lhamıt Gözdelerı h Tariht tefrika: 17 Geçen kısımların hulasası ' — Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - — lerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- İet) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda tazyik ve istiçvap cttirmekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- tinden (Necmiseher) Hanım ile Pa - yisli rakkase aralarında müthiş bri kıs- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- — İdişahın damadı Kemalettin Paşa ile — Hatice Sultan arasında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını — Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- — gaya nefyetmiştir. Halbuki Abdülha - — midin Ç(ÇSaadet) ismindeki diğer bir — gözdesi bu esnada Tıbbiyeli Necdeti seviyor... — — Çılgmlığı brrak, Necdet Bey! — Ben buraya kellemi koltuğuma a- larak geldim. Seni bir aydan beri peviyorum! Ben heyecanlı erkekle: “den hoşlanırım. Hayatımda senin ibi kanı damarlarımdan taşan coşkun ve heyecanlı bir delikanlı- ilk defa rastlıyorum! Biraz sa- ş ve mutedil ol.. Biraz beni din- — İe! Ve benden leoırkma! Necdet Aylardan beri kadım — iyüzü görmemişti. Onu çok sevdiği ve sıksık ge- p aradığı kız kardeşiyle bile gö- 'Tüştürmüyorlardı. Genç kıza son. İgelişinde: - — Bir daha buralara gelirsen Zindanlar - ' geni de hapsederler... da geberirsin! “Demişlerdi. Necdetin bundan ' kaberi yoktu. Gözleri yollarda, la' ;i'm, biricik hemşiresini bek - Sııhtı — Biraz ıü:hrlmın lçını bak, det Bey! Ben sana fenalık ya- cak bir kız mıyım? Dedi.. Necdet, Saadetin yüzü - —me dikkatle baktı. Genç kadının gözleri sulanmış- Fakat, niçin?! - Sahiden Necdeti seviyor muy - du? — Yaksa korkudan mr gözlerin - yaş gelmişti? — Necdet tereddüt içinde boca - ç —— Saadet Hanım... Siz buraya, bir iyilik yapmak için mi diniz? — Diye gordu. — Saadet samimi bir tavırla ba- jnr salladı: — Tefrika numarası : 30 ( kısımların hülâsası O İlhami Bey, servetini kaybetmiş ir Pağazadadir. Fakat, eski debdebeli t terkçtmek istemiyor. Onun için, Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- bir zengine vermek emelindedir. buki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- önüne, tesadüf, zengin bir kadın çıkarıyor. Bu da delikanlı ile alâkadar oluyor. — — Cemal Beyin yemekte evde ol. duğunu Türkün söylemişti de... — Adam sen de... O da misafir mi?.. nmn nişanlısı! Birlikte kalırlar, baş- yemek yerlerse, daha iyi değil Büsbütün anlaşmalarına vesile l ederemm Yazan: Ishak Ferdi — Evet... Size elimden geleni yapacağım! — © halde bana evvelâ benim burada neden işkence gördüğü - mü söyleyiniz! Çünkü, bu işken - cenin sebebini anlamadan ölür- sem, gözlerim açık gidecek. Me- rak ediyorum.. Benden ne isti- yorlar?. Beni her gün neden dö - ğgüyorlar?. Benden ne öğrenmek istiyorlar?. Necdetin Paristeki Jön Türk - lerle muhabere ettiğine ve bilhat- sa matmazel (Meyan) ın — bune tavassut ettiğine Saadet bile i- nanmıştı. — Bunu siz benden iyi bilirsi: niz ,Necdet bey! dedi. Siz, efen dimizi tahtından düşürmek isti- yenlerle muhabere ediyor muş - sunuz! Bunu itiraf ederek, üç de fa (Padişahım çok yaşa) diye bağırsanız ve (Nasılsa bir çocuk- luk yapmışım.. Beni affediniz!” deseniz, her şey bitecek, Necdet bey! Padişahımız emin olun k' sizi hem af, hem de taltif ede- cekler. Fakat, siz böyle yapmı:- yorsunuz! Bütün şüpheleri üstü - nüzde topladınız! Sonra matma- zel (Meyan) ile hafi münasebata girişmeniz.. Doğrusu çok şayan hayret bir cür'et ve cesaret sahi- bisiniz! Size çok acıyorum, Nec- det Bey! Necdet gülmeye başladı: T — Padişahm bhayatından bu derece ümidini kestiğini bilmi- yordum. Eğer padişah benim üç defa (Padişahım çok yaşa) de- memle yaşıyacaksa, bunu kafa - mı kesseler söylemem. Ve birden kaşlarını çatarak: — Ben ne Parisle muhaber ettim.. Ne de matmazel — Meyan isminde birini tanıyorum. Bunla- rın hepsi yalan. Hepsi uydurma hanımefendi! Kim bilir şimdi siz de neler uyduracaksmız! Uydu - runuz.. Çünkü efendinizin gözünc girmek için, elinize bundan d7 ha güzel bir fırsat geçemez! Ba- kınız, ne mühim mevzulara te- mas ettik: Paris.. Matmazel Me- yan.. Padişahın tahtı.. Jön Türk- ler... — Allah aşkma, çok rica ede- rim.. Şu son iki kelimeyi bir da- ha tekrarlamayınız! Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) — Evet... - Diye kekeledi.. - Hak- kmız var... Fakat içinden: — Ne mükemmel baba.. - Diye istihfaf etti. Sonra, kendi kendine: — İnsanlar ne kadar hotbin.. - Di yerek, düşünmekte devam etti. - Eğer bu adam, beni Türkânla yalnız başı - mıza brraksaydı, böyle düşünmezdim.. Halbuki, başkası hakkında ayni şeyi yapınca, hiç te ahlâka, usule muvafık bulmıyorum... — Daha ilk defa olarak tam mana- siyle yalnız kalacaklar... Çabucak an- laştınlar ki, nikâhlarını bir an evvel kıyalım... Bence, buna da hacet yok Bir sürü uzun uzun felsefeler daha yürütüyordu amma, Fikret dinlemi - yordu. Dalmıştı.. Suallere mihaniği sarette cevap veriyordu. Fıkra müsabakası Eniyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- hlecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Bir yaşında! Nüfus memuru, bir bektaşinin nüfus kaydmı anlamak için yanı- na sokulmuş: — Adın ne baba?, — Kalender.. — Babanın adı?.. — Derviş.. — Memleketin neresi?. — Kouya.. — Yaşın?. — Bir.. Memur gülmeğe başlar: — Ayol.. Sen çıldırdın mı?. Saçların bembeyaz olmuş. Ba- bamdan ihtiyar bir adam bir ya- şında olur mu?. — Vallahi bir yaşındayım, e- renler! Daha nüfusa — yazılma- dım.. — Ne 07. Siz de mi (Jön Türk) düşmanısınız?,. — Ne bileyim ben?! Sarayda bu kelimeleri söylemek yasaktır. Bize: (Dilinizi keseriz!) dediler Ödümüz patlıyor. Ah.. Bu iki ke- limeyi hiç işitmek istemiyorum.. Necdet kahkahayla güldü: — O halde, beni şimdiye kada: sevdiğinizi farz ve kabul etsem bile, bundan sonra hiç sevmiye: ceksiniz.. Siz de ötekiler gibi benden nefret edecek ve karka- caksınız! Çünkü ben de.. Saadet c'ali bir heyecan göste- rerek, telâşla Necdetin ağzını ka padı. — Rica ederim, susunuz!.. Necdet, kuvvetli bilekleriyle genç kadınm kollarımı tuttu: — Evet hanımefendi! Ben de bir (Jön Türk)üm.. Ben de on- lardanım. Ce t ae LĞ Te Biel n Abdülhamit sabahleyin göz - lerini açar açmaz Cafer ağayı çağırdı: — Bu gece gene ı'üyıııdı € heriflerin ruhları beni çok tazip etti. Eski divan evrakı arasında kırmızı bir torbada Rados ve Ta- if kalelerine ait evrak vardır. Bu evrak arasında (Namık Kemal)in vaktiyle Radostan gönderdiği u - zun bir mektup olacak. Onun Pa: risteki haşaratla alâkası — yoktu. Fakat o mektupta (Millt — teşek- küller) diye bir tabir vardı. Bu (Devamr var) “ — Demek ki, şimdi ilk defa ola- rak başbaşa kalıyorlar.... Türkân, ben- den intikam almak için, kim bilir, bu ilk başbaşa akşamını nasıl geçirir... ,, Klübün salon kapısı açıldı. İçeriye kin girdi, biliyor musunuz: Cemal Bey-' Perişan bir haldeydi... — Yüzü gözü sapsarı kesilmişti.. Bariz bir surette tit. riyordu., İlhami Bey telâş içinde: — Oğlum, neniz var? Niçin buraya geldiniz?, Hani bizim eve davetliydiniz? Unuttunuz mu yoksa?, —diyemiyordu.|. Cemal Beyin şaşkınlığı devam edi - yordu. Kekeledi: — Ben.. şey.. eve gitsem.. — fakat... Türkân Hanım asabi.. — Beni istemedi.. Kendisini fazla kızdırmaktan çekindim . TIsrar edemedim.. İşte kalktim — buraya geldim.. Dudaklarında mânasız bir tebessüm- le ilâve etti: — Maamafih zarar yok!.. Onun bu zibi kaprislerine alıştım. Havast yakın: da gene dönüverir.. Fikret, Cemal Beyin bu hezimetin » den son derece memnun olmuştu. Hele BN Nakıl ve tercüme bakkı -.ıı—ıl" e G v Şeker 160 dereceden fazla ısıtılir- sa suyunu kaybeder ve esmer renkte karamel haline girer. Daha fazla hara- yette yanabilir gazlar intişar eder ve geride saf şeker kömürü denilen kö - mür kalır. Kesif hamızı kibrit şekeri — süratle tahrip eder. Şekerin suyunu alır geri- de kömürlü bir bakiye kalır. Şeker, rın tesirinde bir molekül su kazanır ve bir molekül glükoz ile bir molekül Levülâz'a inkalâp eder. C* H* O” X H,O — CHO* 4 CH" o* Hamızların tesiriyle şekerin glüko- za tahavvülü sıcakta pek süratle vu - kua gelir. Bu teamül su temasında da e A Munkalip şeker: Glükozun kıvamı: nı haizdir. Sudla sıcakta evvelâ sarı, sonra esmer bir renk alır. Feling mahlülünü irca eder ve kır- mızı bir tor tu verir. Halbuki glükozla tağşiş edilmemiş ve münkalip şeker ha- line konmamış şekerlerde bu hassalar yoktur. Şekerin suda mahlülü bira mayası ile karıştırılıp hava temasında bırakı- klırsa bir müddet sonra bu mahlül bira mızı bir tortu verir. Halbuki glükozla Şekerin tahammürü ile glükozunki a- rasında fark vardır. Şeker evvelâ bira mayasnın ifraz ettiği envertini veya stazinin tesiriyle münkalip şeker olur. Bu da bilâhara maya mikroplarnın te- siri ile küul ve hamızı karbona ayrı « lır. Şeker pek mühim bir gıdadır. Kes- vetli miktarda sarf ve istihlâk olunur. Şeker pancar, şeker kamışı, hurma, dişbudak gibi bir çok nebatların ter - kibinde vardır. Ş— v&lîylı yalnız sıcak memle- ketler mahsulü olan çeker kamışindan | istihsal olunurdu. Halbuki şimdi pan- car şekeri kullanılıyor. Bunun sebebi Napeleon Bonabartanın — İngiltere ile olan muharebesinde ilân ettiği kıt'a muhasarasıdır. Şeker kamışı İngiliz müstemlekelerinde bulunuyordu. Bun- Tarın mahsulü Avrupaya giremeyince pancardan şeker yapılm-Sa başlandı. Şekeri alımacak pancar yıkanır. Mümkün mertebe ince dilimlere ayrı- hr. Bu dilimler üzerinden evvelâ bir soğuk su cereyanı geçirilir. Sonra di- limler su buharımda teshin edilir. Su, pancarın terkibinde bulunan — şekerin mayasının ifraz ettiği envertinin veya kasmı küllisini, emlâlu mademyiyi ha- mızları ve boyayıcı maddeleri ayırır. Yalnız zülâli maddeler höcerelerin i- çinde kalır. Elde edilen şekerli usaresinin tasfi- yesi lâzımdır. Bu tasfiye kireçle yapı - lır, Kireç usarelerde bulunan — ecnebi onun Tâkırdısmı şaşırdığını görmek o derece hoşuna gidiyordu ki... — Demin İHhami Beyin verdiği tafsilât — üzerine sevdiği genç kızla rakibini ilk defa ola- rak başbaşa kalmış, sevişmiş ve anlaş - muş tevehhüm ediyordu. Onu — bütün &ün evde boş yere bekleyen — Türkân zengin tüccarı da artık Fikretin yerine koysa pek haklı değil miydi? Buna rağ- men İlhami Beyin kızı işte Cemali ya - nımda alıkoymamış, davet ettiği halde kimbilir ne delilikler yaparak evden ka- çırtmıştı. Hem Cemal Bey ufak tefek istiskallere o kadar ehemmiyet vermedi- Bini evvelce mütcaddit defalar ispat ct- miş değil miydi?. Demek ki Türkân bu sefer bir aşırı muamele de bulunmuştu... Fikret bunları düşündüğü sırada İl- hami Bey kıziyle müstakbel damadı a- rasındaki münasebetin bozulacağından korkarak bir Cemal Beye bir - telefona koşuyordu: — Ah! Ne şımarık kız o, yarabbim.. Siz onun kusurunu bakmayın.. Vallahi size karşı lâkaytliğinden değil.. — İnsan sevdiğini üzmek ister.. Nazı geçiyor da ondan.. Yoksa aranızda resmiyet ve sa- mimiyetsizlik olsa bunlara cesaret ede- Yazan: M. Gayur maddelerin kısmı azamını teressüp ©* — B tirir. Ve şekerin bir kısmı ile birleşe * rek kalsiyom sükrat'ı husule — getirir: Kalsiyom sükratı milhi hamızı karbof cereyanı ile tahlil eğilir. Bu exnada 167 — ker ve karboniyeti kalsyom husule 3€' lir. Şeker suda erir. karboniyeti yom ile terettüp eder ve gayri mül ecnebi maddelerle Birleşir. Ameliyattan sonra usare hali istirâ” — İly, hate bierakılır. Sonra mayi — aktarılır. Filitreden süzülerek daha ziyade tas * fiye edilir ve fahmı hayvani yahut gâ* zı kâbriti ile rengi alınır. Şekerin glükoza tahavvül etmeme" * si ve galeyanm dün bir derecede vukuf gelmesini temin için usare havası tahr P'b liye edilmiş bakır kazanlarda ısıtılır. — ) E Bu esnada usare 60 dereceye yakım — | bir sühunette galeyan eder, Usare mat' İk| lüp kesafeti bulunca soğumağa bıra * |f kılır. Bu suretle husüle gelen şeker bil" Kürları melas içindedirler. Şekeri melat" tan ayırmak için türbinaj dedikleri â* — he meliyat yapılır. Bu ameliyatı yapmak I için türbin âleti kullanılır. Bu âlet kuv- vetinde nsabit bir üstüvane dahilinde mihveri etrafında süratle dönen made- ni bir tel üstüvaneden mürekkeptir. Şe ker billürları melas ile birlikte gaz ü P tüvane derunüne konur. Cihaz işletilin” ©e melas istivanenin yanlarından çı * kar ve dış istivanede toplanır. Şeker — billürları ise iç istivanede kalır. — | Türbinaj ile elde edilen şekere bi * rinci tertip şeker — Suere de preunir jet denir; renksiz ve saftır. “Kelle” har Hinde bulundurulur. ve ticarete sevk- olunur. Birinci ameliyattan sonra kalan melas tekrar boşlukta teksif edilerek — billürlaştırılır. Bundan az saf ve sa - rımtrak bir şeker elde edilir. Bu ikin- ci btertip şeker suecre do denixöme jet dir " y Melas tekrar teksif edilerek billür: Taşmağa bırakılınca daha ziyade gayri saf olan üçüncü tertip şeker sucre de troisiğme elde edilir. Ameliyatta baki kalan melas da yine şeker ve şekerin tahammurundan husule gelmiş glükoz vardır. Binaenaleyh ihtimar'a bırakı « hr ve tathir edilerek küul elde edilir. Taktir neticesinde kalan maddeye ge- lince o da sanayide müberrit olarak — kullanılan klorü metil istihsaline ya - rar, İkinci ve üçüncü tertip şekerler saf — olmadıklarından ticarete sevkedilme - den tasfiye olunurlar. Bunları tasfiye — için evvelâ suda hellederler. Ve husu- le gelen şuruplar süzülerek renkleri i- zale edilir. Sonra hâlâ da yetmiş 'de- recenin dünunda tebellür etmeğe başt- Tayıncaya kadar toksif olunur. Sonra kalıplara dökülür. İ “Daha bitmedi” — |h bilir miydi?, Cemal afal afal: — Evet tabii! — diye söyleniyordu. İhtiyar adam “telefonda - kaızını bül: — | du: — Çıldırdın mı evlâdım, gene bu ak- — şam yaptığın nedir?. Bak Cemal Bey | senin her deliliğine müsamaha ile bake- —| yor, — Hakkında cemilekâr tözler söy * — ledi.... Şrak!.. Bu esnada telefon kapanmıştı.. Lâkin kıziyle zengin damadının arasını açmak istemeyen müllis — asilzade bu tahkiri belli etmemek için ahizeyi kulağına bat* — , tırdi ve muhatabı olmiyan — şu * telefonda söylemeğe devam etti: — Poki yavrum, peki kızım, af di- lediğini Cemal Beyo söylerim.. Tabii, ta- büt Sen çok ince ruhlusun. Hiç istiye- rek öyle terbiyesizlikler — yapar mısın? Bir anlık asabiyet! — Aziz misafirimi: evimize gene beklediğimizi - söylüyor” — sun değil mi? Elbette.. bu ricanı oğlum Cemal Beyefendi kabul edecektir.. Başını çevirdi.. İfadesi bozuk bir te* bessümle yağ tüccarına baktı ve : — Değil mi azizim?, dive sordu. (Devamı var)