Sovyet Rusyada sekiz casus idam edilecek , * Bir Cuma | . .. . | düşüncesi Anleerü İsean iedöst ve öeküeme€| mahsulleri ile o derece bezenmiştir ki, Anadolu yaylasının ortasında etrafı - | na medeniyet nuru saçan güzel bir in- ci haline gelmiştir. Yeni Ankaranın ne tarafına gidilse Türk elinin hiç bir ta- rafında muadili bulunmıyan ve yaban- cılara ,en temeddür etmiş memleketler- den gelenlere bile gıpta hisleri veren müesseseler, âbideler görülüyor. Da - ha dün Ziraat enstitüsünü ziyaret e - den bir Alman intibamı sorduğumuz | zaman iki elini bavaya kaldırdı. Ve kalbinden kopan bir sayha ağzından fırladı: “Harikulâde!” | Evet, müzesi, derahanesi, yetmiş bin ciltle bezenmiş kütüphanesi, ve bü- | tün teşkilâtı ile Ziraat enstitüsü değil, yalnız Ankarada, değil Türkiyede hat- | tâ Avrupada bile harikulâde ve mü - | kemme İsıfatını hakkiyle kazanan bir | mücssesedir. Ve Ankarada böyle mü- esseseler hadsizdir. İnsan onları gez - | mekle bitiremiyor, gözleri seyretmek- | le dolamıyor; ve her birini gezdikten, Rördüktek sonra medeniyetin en son | verimini teşkil eden bu şaheserlerin | ana vatanda bulunmasından dolayı göğ- sü iftiharla kabarryor; bu müesselerin vefalı sinesinde yetişecek gençliğin â- | tisi için de nihayetsiz bir ümit besli - yor. Evet, belki meşhur Altin boynuzu ve bosforu ile İstanbul, Şarkın incisi- | diye ad kazanmış olan İzmir, belki de- nizleri, bağları, bahçeleri, tabil man - zaraları, koruları, yazın ılık gecelerin. de şıpırdayan sular üstünde gümüş serviler dokuyan mehtapları ile ciha- nın gıpta ettikleri birer cennet par - çasıdırlar. Belki güneş Yuşa'ın arka- sına doğru saklanırken Boğazın yalıları nn pencerelerini birer altınateş parçası halinde görmek, gün ışığının son şua- ları ile berrak mavi suyun üzerinde il- Himalar vücuda getirdiğini seyretmek doyulmıyacak bir zevktir. Fakat Ankarada bu zevkleri kat kat karşılıyan bir haz duyğusu gönülleri kaplıyor. Ankara tabiatten yardım de- memiştir. T.biatım ne gölü, ne denizi, ne ormanı, ne çayırı Ankaraya kudre- tin ressam fırçası ile sürünmemiştir. Ankarada ne varsa hepsi in » san oğlunun idaresinden doğmuş, in - san oğlunun azmiyle yaratılmış, insan oğlunun dimağından kopmuştur. Ve insanlık kudretinin verdiği fevkalâde- lik neticesinde Ankıra bugün gölü i bağı, bahçesile meselsiz. mücssesel'» ile Anadolu yaylasının kuraklığı için de yükselmiştir. Ankara, ilmin, medeniyetin, sayir sebatin, cehle, maziye, rehavete ve la kayitliğe meydan okuyuşun timsa lidir. Onun için uludur Ankara.. Ah! Bu insan arzminin nümuneleri karşısında meftun ve hayran kalan ga- ribin kalbini, ara sıra doğduğu vatan köşesini özlemek elemi sızlatmasa... ... | Halk düşmanı f (Baş tarafı $ inci sayıfada) — Ah, onun ne hain olduğunu bilmezsiniz... Su yumurta tecrü-| *besini yapmayın! Hiledir. -dedi- ler. Lâkin, gençler: — Hayır! diye ısrar ediyordu.: Hoodun fenalık yapmaktan — vaz geçtiği anlaşılıyor.. O, günahları - nın kefaretini vermek üzere, bize artık saadet getirecek... Tam kırk gün, kırk gece, yu - murtalar hamama kapatıldı ve j - gçeriye süt akıtıldı.. Fakat, kırk bi- rinci gün, bir çok insanlar, evlerin den fırladı: | —» Felâket... Felâket... — Ne oldu?... Ne var?... — Annemle oğlum, vücutların- da iki minimini delik açılarak öl- O ni L T l “Artık insanlara fenalık yapmaktan vaz geçtim. Bu yumurtaları şehre götürün, size saadet temin edecektir!,, Yazısı bu nüshamızdaki (Haberin Hikâyesi) dir. Resimli hikâyele - rimiz birer günlüktür, yani mabaatsızdır. Gazetemizde her gün böy- le bir hikâye vardır. Evereste çıkmak istiyen Ingiliz, öldü Kendisine — teş-i men izin verilme- diği halde, gizlice Himalâyanım — en yüksek tepesi E- verste çıkmağa ka- olan, e üŞ Vilson isimli İn - fi n giliz, dağ başında K ” tek başına ölmüş -| Everest tepesi tür. Pek genç olan bu İngiliz seyya- hı, Everste trmanarak çıkmayı tasarlamıştı. Bundan bir ay kadar evvel, üç| hamalla birlikte yola çıkmış ve E-| verstin üzerinde, evvelki seyyah - lar tarafından kurulmuş, — durak yerlerinden üçüncüsüne kadar çık mıştır. Üçüncü duraktan sonra hamal- &| rar vermiş dü... . — Bizim de dayı öldü... — Tabit, Hoodun idam ettirdi- ği adamlar da açtığı meçhul yara- lar... Sakın bu hamamdan bir fe- lâket çıkmasın... Aman — şuranın kapısını açın bakalım... Kapının açılması müthiş bir manzara teşkil etti.. İçerisi, yu- murtalardan çıkan korkunç zehirli lar, kendisine, mütebaki seyahati idare edecek, kâfi derecede ip ol- madığını, tehlikenin söylemişler, fakat haris seyyah dinlemiyerek onlar veda etmiştir. Ve yanına küçük bir çadır, üç somun ekmek, iki kutu konserve ve film çeken bir fotoğraf maki - nesi aldıktan sonra, yola düzel- miştir. Genç seyyah, on beş güne kadar dönebileceğini söylemiş ve hiç te-| lâş etmeden beklemelerini etmiştir. Bir ay geçtiği halde hâlâ ken- dinden eser yoktur. Hamallar dönmüşlerdir. Everst tepesinin, coğrafya ma- lâmatımızın pek kuvvetli bir tara- fi olması itibarile 8840 metre ol - duğunu söylemeğe hacet yok.. ihtar yılanlarla kaynaşıyordu... Bunlar- dan bir kaç yüzü dışarı fırladı... Gerçi, kapılar gene kapatıldı a - ma, mütebaki yılanlar da delik - lerden dışarı çıktı... Kısa bir zaman sonra, şehirde bir tek insan bile kalmadı... Zira, hergün, yüzlerce kişi kırılıyordu... Yılanlarla mücadelönin imkâm çoğaldığını| yoktu!.. Ancak bir kaç aile, güç- Fransada Bir artist Manastra çekildi! Fransadaki genç bir tiyatro ar- tisti kadın hayattan bıktığını söy- liyerek Manastıra girmiş, rahibe olmuştur. İsmi Mariz Vendling olan bu artist son bir kaç yıl içinde manas tıra çekilen Fransız artistlerinin üçüncüsüdür. Daha evvel de İvan Hoten ve Süzan Dölorin ayni şe- kilde hareket etmişlerdi, Mariz Vendling aslen Alsaslı- dır. Konservatuarı iyi bir derece| ile bitirdikten sonra büyük arzu-| suna rağmen Fransızların Milli Tiyatrosu Komedi Fransez'e gir- memiş, bulvar tiyatrolarında ça - lışmağa başlamıştır. Mühim roller almış ve oldukça şöhret bulmuş - ken, aktris birdenbire bu kararr vermiş, sebebini açıkça söyleme- mek istemiştir. ——————-—— —— ——— ——— A belâ muhaceret edebildi... Şimdi, Cenubi Afrikada, bah settiğimiz yere hiç kimse uğra maz... Burası, tam mânasile yılar yatağıdır... Nasıl?... Hood, halk düşman: olmakta Dillingeri de geçmiyor mu?... (Hatice Süreyya) | ne asılan tebliğden tezimi jüri ö* | efendiye insaniyet namına habt'” KUPON 205 25-7-1934 Lausanne zaferini nasil kutluladım? Osmanlı İmparatorluğu Trabr lusgarbi — İtalyanlara — terkedef mağlübiyet muahedesini Lozand& Ouchy'de imzaladı. On iki sene sonta Türkiy€ Cümhuriyetinin nüvesi Turki!'_ Büyük Millet Meclisi Hükümet! Zafer muahedesini gene Lozal” da imzaladı. Fakat hu sefer garf devletleri karşılarında ber şeyt evet diyen İmparatorluk mazırlâ* rı yerine düşmanı denize kadâf kovalamış bir kumandan buldü” lar, İsviçre halkı bu hakikati gör” dü ve milletimizi her bakımda!! temsil eden İsmet Paşayı yürek" ten sevdi. Lozan zafetinin müzâ” kereleri şehrin muhteşem otelleri" nin büyük salonlarında — yapıldı Fakat muahede Lozan Üniversite* sinin merasim salonunda imza €“ dildi. ” Ben, yüksek tahsilimi Lozandâ Türk Cümhuriyetinin talebesi ola* cak yaptım. 1933 te iktısadi ilim” lerden doktora L itirdim. Tezim? jüri önünde müdafaa el" mem icap ediyordu — Heyecanl& müdafaa gününü — bektiyordum. Nihayet gazetelerde inlişar edeft ilândan ve Üniversitesın methali: tezimi nünde İsmet paşa Hazıetlerinit zafer muahedesini imza ettikleri ayni bina dahilinde ve ayni sa* londa müdafaa edeceğimi öğren” | dim. Kemalist Türkiyenin zafer mu" ahedesini imzaladığı salonda Ke- malist Türk talebenin ilim saha* sında geri kalmasının ihtimali yoktu. Tezimin izahına mukaddi- me ile başlıyarak salonun tarihi kıymetinden bahsettim ve kendi* mi ne kadar bahtiyar addettiğimi jüriye ve hazıruna söyledim. Bütün müdafaa esnasında İs- met paşanın vakur ve mütebessimi hayali maneviyatımı yükselterek beni muvaffakiyete götürdü. Gazi Türkiyesinin bir ferdi s1” fatile ben de Lozan zaferini böyle kutluladım. D. Refii Şükrü Üniversite İktısat Doçenti SIYASE (Baş tarafı üçüncüde) İslâv tesanüdü kurarak — Makedonya Bulgarlarına vasi haklar bahşetmek ve dolayısiyle Makedonya meselesini kökünden halletmek ve nihayet yuka: rıda söylediğimiz gibi Akdenize in - mek, Bulgarlar kendilerine geniş bir bör reket seyrini vererek yeni siyasi ufuk" lar açabilecek olan bu son esasa bil * hassa ehemmiyet vermektedir. Bilhassa Yunanistanı ve bizi alâ * kadar eden bu siyasetten ilerde de ay* rıca bahsedeceğiz. M Ü MOCl Kayıp aranıyor Siser Resmini gördü” ğünüz — Nevza! '. oĞ d $A ismindeki ço”* cuk dört gün * dür gaiptir. Gö” renlerin — Edir” W nekapıda Sal * i matomruk cad” e0 —07 desinde Der* viş Alı maha lesinde kasap sokâ” ğında 9 numaralı hanede Hüseyif vermesi, d