Abdülhamit Gözâ;leri Tariht tefrika: 15 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - Yerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- det) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda tazyik ve istiçvap cttirmekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- rinden (Necmiseher) Hanım ile Pa « risli rakkase aralarında müthiş bri kıx- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- dişahın damadı. Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan — bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızmı Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya netyetmiştir. Halbuki Abdülha - midin (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu esnada Tıbbiyeli Necdeti seviyor... Ertesi sabah Saadet Abdülha- — midin kahvaltısını götürdüğü za- man, Padişah çok hiddetlidi. Paristen başkâtip — vasıtasile| — Abdülhamide gelen bir tehdit| K mektubu ortalığı altüst etmişti. — Mektupta şu satırlar yazılı idi: “>e İshak Sükütinin, Namık Kemalin, Mithat Paşanın ve bun- — lara benzer hürriyet kurbanları- — nın intikamını alacağız. Millete — 'Whürriyet) vermezsen tağ ve tah- " tanr yıkacağız!...., | Abdülhamit bu satırları ezber-| lemişti, Saadet karşısında durur- ken, Padişah bu kelimeleri tekrar| hıyordu. | Bir aralık her şeyi unutmak is- — tedi.. Saadeti yanına oturttu: — Kız bana tatlı, neş'eli bir şey anlat bakayım! Saadet, Hünkârın Cafer ağa ile gönderdiği elmas kolyeyi boynu- na takmıştı. — Bu gece ömrü şahanenize — dua ettim Padişahım! Sabaha ka- — dar, bütün düşmanlarınızın mak- — hur ve perişan olmalarr için Alla- ha yalvardım. Saadetin sözleri Abdülhamidin — hoşuma gi Gözdesinin yanakla — rından okşadı: — — Kiâfir! Bu parlak taşlar göğ- — süne ne kadar da yaraşmış! Ve birden saraydaki mevkul- ıhı-ı hatırlıyarak ellerini çırptı: — Cafer... Cafer kapının dışında bekliyor. 'du. Abdülhamit harem ağasına şu emirleri verdi: — Baş Mabeynciye söyle: Bu /— gece saraydaki bütün mevkufları /— sıkıştırsın.. Jon Türklerin sarayım : Tefrika numarası : 28 — AÂşk Geçen kısımların hülâsası “ İlhami Bey, Fil iş Oğlu gibi “isminde zengin bir kadın çıkarryor. Bu — hanım, da delikanlı ile alâkadar oluyor. Düşünüyordu: — — Her halde, Fikretin üzerinde daha olmak için şıklaşmalıyım.. Galiba, fi elbiselerim bana çok — yakışıyor.. i öylemişlerdi. — Gideyim, — onları — Mavi elbiselerini giyinirken de, Fik- yete söyliyecek cümleleri hazırlıyor- Yazan: Ishak Ferdi da mevcudiyetini ihsas ettikleri bu gizli parmağı mutlaka meydana çıkarmalıyız. Ben sarayda hiç kim senin (Posanyas) (1) rolü oyna- masına meydan ve fırsat vermek istemem, Bu kara yılanın başını biran evvel bulup ezmeliyim. Cafer ağa yerlere kadar eğile- rek huzurdan çıktı. Saadet o gün öğleye kadar Ab- dülhamidin yanımnda kalmıştı. Cafer ağa muzipliği çok sever- di. Baş Mabeynciye inerken, (Nec meseher)in odasına uğramış ve: — Saadet sabahtan beri Efen- dimizle başbaşa oturuyor. Bu u- zun mülâkatın sebebini anlayama dığım için, merakımdan çatlıyo- rum. Demişti. Necmiseher şüphe ve tereddüt içinde Cafer ağanın yü- züne bakıyordu: — Bunun sebebini siz bilmezse | niz, kim bilecek? Cafer ağa telâşlı idi. — Fazla duracak vaktim yok. Belki bir şey işitmişsindir. diye uğramıştım. Meğer senin de be- nim gibi bir şeyden haberin yok- muş! Diyerek geçip gitmişti. Necmiseher hiddetinden dişle- rini gıcırdatıyordu. — Vay kaltak vay.. Hem benim saçımı başımı yoldu. Hem de Pa- dişahm gözüne girmenin yolunu buldu. Alacağı olsun onun... Diyerek söylenerek gitti.. O- gün ne yapıp yapacak hüzuru hu-| mayuna girmek için sebep ve ve-, sileler arayacaktı. * * Baş Mabeynci Celâl Bey saray bodurumlarında uzun zamandan beri mevkuf bulunan - politikacı- ları birer birer isticvap odasına getirtmeğe başlamıştı. Sorgu esna, gelen iki silâhşurla hademeler ya- verandan bir zat odada vaziyet! almışlardı. O günkü isticvap ta her zaman- ki gibi cok şiddetli ve devamlı vl-ı muştu. Fakat, o gün maznunlar a- rasında Tıbbiyeli Necdetin bulun- maması herkesten evvel Cafer- ağanın nazarı dikkatini celbetmiş ti: Acaba, Saadet Necdeti af mı ettirmişti. Fakat böyle bir af hâ- * mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - Nü) Cemal Beye son günlerde fazla ilti .- Hhami Bey, servetini kaybetmiş| (at edişinin sebebini anlatacaktı. Fikre- bir Paşazadadir. Fakat, caki debdebeli| 'N ondan yüz /— hayatı terketmek istemiyor. Onun için,|'Sİ9, onu, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin.| celbedeceğini ummuştu.. — Yoksa, o a. de bir zengine vermek emelindedir. damla evlenmek aklından bile geçmez. “Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar.| di- Onun azmi, Fikretle bir yuva kur - maktı. Bunun için her fedakârlığı göze mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için) alacaktı.. İşte, bir kaç kere söylediği bu rica ediyor. Banka memuru olan - Fik-| cümleleri şimdi başka tarzda anlatacak- tin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım| # çevirdiğini farkettiği kendine — ancak bu suretle İntizar ile ateşi birbiriyle mukaye- se edenler, ne kadar haklı imişler... İş- te, Türkân bu Arap darbı meselinin doğruluğunu o zaman anladı. — Peyker.. — Efendim.. — Fikret Bey gelmedi mi? — Gelmedi efendim. — Aşağılara baktın mı? — Şimdi aşağıdan geliyorum.. — Sakm kendi köşkünde olmasın? | — Oraya da baktım... HABER — Akşam Postası geçimsizliği dırdırı, vırvırı oğlu - mu bu hale getirdi. Nuriye îliıeıini iıerlıcolcn önce — Cafer Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Kadınların dırdırı.." Kıranta bir adam, yaşlı bir a - damı sırtına almış, bir geçiyordu. İhtiyar bir adam bunu gördü ve kıranta adama dedi ki: — Berhurdar ol, oğlum. Baba- nr arkanda taşıyorsun, sevaba na- il olursun! Kıranta adam cevap verdi. — Bu benim taşıdığım adam babam değil, oğlumdur. Karısının ağanın duyması lâzımdı. Abdül- hamidin en sadık kölesi olan Ca- fer ağanın sarayda olup biten bü- tün gizli işlerden haberi vardı. Kı zıl Sultan bu gibi işleri daima ©- unn vasıtasile yaptırırdı. Cafer öğleden sonra Saadetin odasına koştu. Necdetin o gün ni- çin sorguya çekilmediğini Saadet ten soracaktı. Bu mesele belkide Padişahla gözdesi arasında görü- şülmüştü. Harem ağası tahmininde aldan mâmıştı. Saadetin odasına girdiği zaman, Abdülhamidin gözdesi ha mam halvetinden çıkmış gibi bu- nalmış ve baygin bir halde yata- ğında yatıyordu. Harem ağasını görünce yavaş yavaş doğruldu: (1) “Pausanias,, İsparta hü- kümdarlarından iken İran Şahı- nın Yunanistanı istilâ fikir ve e- melinde bulunduğunu öğrenerek kendisile hafiyyen muhabetre et- miş ve Şaha gönderdiği mektup- ta:“ Umum Yunanistana Vali nasz bolunduğum halde Yunanistanı İran askerine teslime hazırm!,, demişti. İran ordusu (Pausanias) m vadi üzerine harekete hazırla- nırken, meselenin iç yüzü meyda-| na çıkmış ve tam idam - edileceği sırada bir mabede iltica ederek açlıktan telef olmuştur. Abdülhamit bir akşam eski Yu nan tarihini karıştırırken bu fıkra gözüne çarpmıştı. Kızıl Sultan hariçte olduğu gibi, saray dahilin de de daima kendi aleyhinde çalı- şan gizli ellerin mevcudiyetini düşünürdü. (Devamt var) — Allah Allah ne oldu buna... Türkân, aynaların karşısında do - Taşıyordu. Kendi aksine bakıyordu. Mavi elbisesi içinde hiç te çirkin de - gildi: * — Yarabbi... Ben o kadar arzu edilmiyecek kadar fena mıyım?.. Aca- ba sade kendi gözlerime mi güzel gö - rünüyorum.. Bu boy! Bu yüz!.. - Fe- na mı?,.. Hayir, hayr!.. Hiç te beğenil- miyecek gibi değilim... Cemal Bey be- ni az mı istiyor?... Benim için her şeyi fedaya razı... Fikretin de eskiden beni nasıl telâkki ettiği malüm... Halbuki, şimdi... Kendi kendini kandırmak, inandır- mak için, — telkin eder gibi, — kaşla- rını çatıyor, gözlerini manidarlaştırı - yordu. Gözlerinin içine bakıyordu: “ — Şimdi de beni seviyor.. Bunda şüphe yok... Fakat, inadına yapıyor.. İnatçılığının sebebi ise malüm.. Cemal B,yk mukayese edilmiş olmak, onun- la Cemal Bey arasında tereddüt etmek- liğim, kendisini çileden çıkardı... Lâ « kayit olan, böyle mi hareket eder?... Beni seviyor, beni mutlaka seviyor...” Tam bu esnadı, kapı calımdı. Fikret, yerinden fırladı. e AO LA Ş L l 25 Temmuz 1934 Nakıl ve tercüme hakkı mahfazdüf | Yazan: M. Gayur — 65 — | Hekzozların iki veya fazla molekül » lerinden su molekülleri çıkararak muğ- lâk terkipli bir takım mürekkebat hu- sule gelir. Bu mürekkepler su kaza - nınca tekrar hekzoz haline gelirler, Bir molekül hekzozdan mürekkep idratlara monosakarid denir. Bunların umumi formülü C* H* O* dir. Glükoz, bvüloz, galaktoz, monosa- karit cisimlerdir. İki molekül hekzozdan bir molekül su çıkınca husule gelen idratlara bisa- karid denir. Bunların umumi formulü C” HO" dir. Sakaroz, “yani şeker”, maltoz, Taktoz cisimleri bisakariddir- ler. Üç molekül hekzozdan iki molekül su çıkarak husule gelen mürekkeplere trisakarid denir. Bunların umumi for- mülü C* H* O" dir. Rafinoz, Melitoz cişimleri birer teri sakarittir. Lâlettayin bir miktar hekzoz mole- külünden yine lâlettayin bir miktar su molekülü çıkmasından husule ge'en “Ldrat” lara polisakarid denir. Bunla- rım umümi (C* H" O*)X dur. Deks - tain, nişasta, sellüloz cisimleri birer polisakariddir. Polisakaridler sulu ve gayri uzvi hamızlarla ısıtılmca X miktarı mole - kül su kazanır ve X molekül hekzo ha- Kine gelirler. Glükoz Formülü: C4 H* O* Molekül vezni: 180 Glikoz ticarette saf ve gayri saf o- larak bulunur. Mütebakisi küçük bil « | lüller halinde gayri safi ve sarımtrak renkte sulp veya muzlu şurup halinde bulunur. Glükoz kokusuzdur. Lezzeti tatlı - dır. Maamafih kuvveti âd şekerin yarı derecesindedir. suda edir. Glükoz ısıtılinca evvelü zeveban ©- der, Sonra inhilâl eder ve su buhart ile karamelâya müşabih esmer bir mah- Kül vücuda gelir. Eğer tahallül edilir- #0 yanmağa müsteit gazlar intişar e - der ve kömür bakiye olarak kalır. Glükozu bir tecrübe borusunda sud mahlâlü ile ısıtılacak olursa evvelâ sa- rılaşır, sonra süratle esmerleşir. De- mek ki, potas ve sud mahlülleri — glü - kozu muhrip ediyorlar. Bundan istifa- de edilerek hileli şekerlerde glükoz a- ranır. Çünkü âdi şeker sud mahlülü ile tahrip edilemez. Hamızların glükoza tesirinden eter (ester) ler husule gelir. Şu halde glü- koz bir küuldur ve esterlerine glüko- zid denir, Glükozidler tabiatte nebatatın ter- kibinde bulunurlar. Tahammuz veya diğer suretlerle su ile birleşerek glü - koz ve hamıza ayrılırlar. Eğer glükozu bir tecrübe borusun- da asetat dö külvr — bakır aşetatı mahlülü ile yahut Fehling il rsrtırsak küpro bakır humzu Gözleri, muzafferane ışıldadı: “ — İşte... « Dedi. - Geldi.. Haklı değil mi imişim?... Beni seviyor...” Merdiyenin başına koştu. Dudakla- rınin ucuna en sahhar - tebessümünü taktı... Bekledi... Fakat, Rum hizmetçi ile karşılaştı. — Kim?.. — Bakkal, hesap getirdi efendim.. Türkân, asabiyetle, ayağnı yere vurdu. — Zamanımı bulmuş... Lâhavle.. Sofada, aşağı yukarı dolaştı. Saate baktı: Bir buçuk!... — Nerede kaldı?... — Fikret Beyle konuşmak istiyo - rum.. — Yok, efendim.. — Nereye gitti? — Bilmiyoruz... Fakat, yemeğe çık- mış olacak... Maamafih, dönmek za - manı yakındır. Gelmiyecek mi?... Nereye gitti?... Türkân, bu kadar istirap çektiğini bil- miyordu. Babası, haber gönderiyor: — Yemek yemiyecek miyiz?.. Hay- di... Karnım zil çalıyor. | kırmızı tortu halinde hasıl olur. Ba * İ sulle glükozun miktarı tayin olunu" Feling koyu mavi renktedir. Bakif İf | kibritiyeti mahlülüne sud — kastik V? İj senyet milhi mahlülleri ilâve edilerek | yapılır. Bu mahlül glükozla kolay& |*ü irca olunur. Glükoz mahlülü hava temasında b rakılırsa bir müddet sonra tahı ? eder. Bu tahammürlerin en mühimmi İ p bira mayası ile husule gelen küuli ta ” hammürdür. Glükoz tahammür edint? | küul ve hamizı karbona tahallül edetr Pt GOHS0 2CR OHF ĞÜ 2co' h Bu tenmü!den bira ve ispirto imslif” | g, de istifade edilir. j Glükoz bira ve ispirto imalinde trif N ve karamel ihzarında kesretli miktar” | da sarfolunur. Şeker ve balın tağşişif” de kullanılır. Saf iken bilâ mahzur $© |'3 ker yerine kullanılabilirse de tadı şe * kerinkinden azdır. Eğer gayri saf olur” Phi sa ve bahusus gayri saf hamızı kibrit' z le elde edilmiş olursa terkibinde arst” j nik bulunması muhtemel olduğundaf istimali tehlikelidir. Glükoz tabiatte olgun meyvelerif hemen hepsinde vardır.. Kuru erik, if” cir ve üzümün terkibinde ve balda bu* lunur. Şeker hastalığına tutulmuş © * — lanların idrarında glükoz vardır. Pu Glükoz sanayide nişasta veya fekü J i | den istihsal olunur. Nişasta gayri u7" vi hamızların sulu mahlülleri tesiri ile glükoz haline gelir. Elli kasım civayâ bir kısım saf hamızı kibrit ilâve ede * rek karıştırır ve kaynatırız. Bu sırad üzerine tedricen beş kısım nişasta, be$ | kısım suyun ısıtılması için yapılmış bu” lamacı ilâve ederiz. Mayiden ara sırâ bir miktar alarak soğutur ve üzerint tentürdiyod damlatırız. Bulamaç ma* vilestiği müddetçe ameliyat bitmemiş” tir. Eğer mavileşmez ise bütün nişastâ, (* glükoza tahavvül etmiş demektir. ” Bu suretle nişastayi Glükoz halint | | getirince mahlüle bir miktar — tebeşif — tozu “teressüp etmiş karboniyeti kar * — siyom” atarız. Hamızı kibrit, kibritiyeti kalsiyomt haline gelir. Eğer mayfi süzüp - teksif eder ve soğumağa bırakırsak şurup ki” vamında glükoz hasıl olur. Sakaroz Formülü: C* H4 O” Molekül veznit 242 Sakaroz bildiğimiz şekerdir. Ka * mış şekeri nebattan veya pancardaf istihsal olunur. Kokusuzdur. Lezzeti hoştur. Soğuk ve sıcak suda erir ve #” cak suda daha ziyade erir ve şurup şek” lini alır. İspirtoda bahusus soğuk is * pirtoda pek az münhaldir, Şeker hararcte maruz — birakılırst — 160 derecede zeveban eder, berrak bif mayi olur. Bu mayi soğutulunca sulp: " — şaffaf ve kendi kendine sonradan bik P lârlaşan “Arpa şekeri” husule gelir. : (Devamr var)” — Biraz daha bekliyelim... Fikret | Bey yemeğe gelecekti... Onunla söz * leşmiştik... Zavalli İlhami Bey, hop oturuyo'ı hop kalkyordu. Aç oturduğuna mı detlensin, üzülsün? Yoksa, Fikret€ Türkânın yeniden alâka gösterdiğin? mi?... Maddi ve manevi istirapları bir” birleriyle yarış ediyordu. Onu test! edon sadece bir cihet vardı. O da, Fil* retin, bu kadar sabırsızlıkla beklenm" —| sine rağmen gelmemesiydi. — Ah, Türkân, gene i: dirmesin... Yoksa, halimiz (lenadıf* Cemal Beyi darıltmasak... “ Hülâsa, herkes, kendi havasınday” dı. Öte terafta da Fikret, kendi derdi” ni avuluyordu: a — Şu saatte, Türkân, beni bekli * — yor.. — Diye üzülüyordu. — Onut * la karşı karşıya yemek yemeği ne KAT dar isterdim... Halbuki, burada, bu İ0" | kantada... . Hiç te hoş değil.. Fakat | mecburum... Aramzı açık tutmağa M? burum.... İçi içine sığınıyordu!.. Buna rab' men: 4| & L I Z - < o < Li | » " açi (Devamı var)