Romanya Başvekili Eylülde Ankaraya geliyor Yugoslâvya Fener- bahçeyi 2-1 yendi Oyunu Kemal Rifat Bey idare! ediyordu. Birinci (devre Fener-| bahçe hücumları ile açılmıştı. Sa-| rı — Lâcivertlilerin güzel bir ma-| ça başladıkları görülüyordu. Ra. kip taraf berbattı: Vuruşları kötü, kalecileri bir hayli müteredditti. Fener muhacimleri akın üstüne a-| kın yapıyorlar, bilhassa Niyazi! ile Fikret Yugoslav kalesi önün -! de oynuyor, fakat Fener omuha- cimlerinin şutu yandan gidiyordu. Bu tazyik nihayet on dokuzuncu dakikada semeresini verdi ve top Yugoslav kalesine girdi. Seyirci - ler artık sayıların © çoğalmasını bekliyorlardı. Fakat ne yazık ki Fenerin güzel oyunu burada kala- cak ve yaptıkları gol da ilk ve so- nuncu olacakmış. Maçın manzarası on beşinci da- kikadan itibaren değişmiye ve iri vücutlu Yugoslavlar gerek koş- makta gerek uzun vuruşta Fener - lileri geçmiye başladılar. Oyun yavaş yavaş müsavi şekle girdi. Artık Fener kalesi de tehlike atla- tıyordu. Haflar iyi değildi, yor - gun görünüyorlardı. Bu esnada Fener kalesinin üst direği sıkı bir şutu kaleci hesabına (geri çeldi. Fakat devre sonuna doğru Yugos lavlar kusursuz bir sayı çıkardı - lar. Bununla beraber top kaleye girmeden hakem düdüğünü öttür- müş ve bu sayıyr hatalı bulduğunu bildirmişti. İkinci devrede Fenerbahçenin tekrar hakimiyeti ele alması bek- leniyordu. Fakat vaziyet gene u- mulduğu gibi çıkmadı. Takım u- mumi heyetiyle yorgun görünü yor, bir türlü temposunu bulamı- yordu. Bunun neticesi iri vücut - lu, kazanmak için oynıyan, sert ataklar yapan Yugoslavlar re —- | Bisiklet li e I Memleketi ca Fener sahasına yerleştiler. Ye- dinci dakikada bir firikik cezasın- | dan ilk golünü, yirmi beşinci da» kikada da sol acığın yolladığı bir şandeli durduramadan kaleye çe- viren orta mühacimlerinin ayağiy- le ikinci gollarmı attılar. Otuz beşinci dakikada bütün maç bo - yunca sert ataklar yapan Yugoslav sol için ile Yaşar arasında bir ha- dise çıktı. Yaşartopu bırakarak Yugoslavı dövmiye kalkıştı, ara - ya girenler işi güçlükle bastırdı - lar. Hakem iki oyuncuyu da dışarı çıkardı. Yugoslavın sert oyunu hatalı, fakat Yaşarım topu bırakıp Yugoslavı dövmiye bundan lâakal iki misli hatalı ve garip bir işti. Oyunun tadı tuzu (o kalmamış, son dakikalar sayılmıya başlamış- tı. Kırk dördüncü dakikada Yu- goslav muhacimlerinden birisinin gollük bir şutunu Bedii fevkalâde bir meharetle kurtararak alkışlan- dı. Maç da böylelikle bitmiş oldu. ». Cuma günkü maçtan sonra mi- safir takım hakkında düşündük - lerimizi yazmış ve iyi bir takım da olmadıkları söylemiştik, Fa- kat dün bir arkadaş bu takımı Pan atinaikos'tan çok yüksek görmüş- tü. Biz bundan bir tertip hatası olduğu kanaatindeyiz.. Zira bu ta- kım son zemanlahda gördüğümüz ecnebi takımlarından hemen hep- sinden yüksek olan Panatinaikos - kalkışması | dali sikiebazi zenci kraliçeğin baş örtüsünü çekti fakat, kılıcını sallıyacak yerde düşünmiye başladı Yazısı bu nüshamızdaki (Haberin Hikâyesi) dir. Resimli hikâyele - rimiz birer günlüktür, yani mabaatsızdır. Gazetemizde her gün böy- le bir hikâye vardır. Bir enstantane “Eğiy öleilar örüsülün atilir. müsabakalar tertip etmek, hay- vanların yaşayışlarını, hususiyet- lerini, muhtelif hareketlerini, poz- larmı gösteren resimler çekmek ve neşretmek, ecnebi gazete ve mecmualarında âdeta bir moda | halini almıştır. Bilhassa İngilizler, buna pek ehemmiyet verirler. Burada gördüğünüz resim, bul kabil resimlerden biridir. Bir çift eşeğin muhabbetini, neş'e ile öpü- i şüp koklaşmasını, cilveleşmesini göstern nadir bir Enstantane! Bizde de bu moda yavaş yavaş tesirini göstermeğe başladı. Ada- da eşek yarışlarının yapıldığı şu sırada, bu resmin neşrini lam si rasında bulduk! —— e m — tan değil amma, belki Habuel ile hem ayar bir takımdır. caba ayni fikirde midir?.. Arkada-; şımrz dünkü maçtan sonra da a -| Felemenkte motosiklet veya bısikleti olmıyan yoktur Felemenk, bisikleti ve motosikleti en çok olan bir memlekettir. Buna sebep olarak, memleketin iniş, yo- kuş, dağ, tepe vaziyetinde yerleri bulunmaması, aşağı yukarı düm- düz bir saha ortaya koyması gös- teriliyor. Bundan başka, memleket kü- çük, sehirler ve köyler birbirine pek yakındır. Meselâ, bısıklete, yahut motosiklete binen bir sey- yah, bütün memleketi kolayca ge- zebilir. Sokakların çok muntazam ol- mast, lâstik tekerleğe elverişli bu- lunması da bısıklete ve motosık- lete karşı duyulan alâkayı arttır- mağa vesile teşkil etmektedir. Fe- lemenkte hemen herkes, ya bir bı- sıkleti, yahut da motosiklete ma- likir. Gidişi daha seyyal ve hafif, | daha yavaş, aynı zamanda patır-| dısız olduğu için, ekseriyet itiba- rile bısıklet, motosiklete tercih ©- lunuyor. Alman “Derbi, yarışlarında, Tefsir hastalığı | fikirler yürütülüyor. ilk defa olarak bir kadm birinci! derecede muvaffakiyet kazanmış-| tır. Ata binmekte en'ziyade meharet gösteren Alman kadını olarak ta- nıman bu kadınm adı, İrmgardfon Opel'dir. Frav İrmgardfon Ope- Tin, “Vallâh Nanuk,, ismini ver diği atile, bu muvaffakiyeti, Al manya'nın en tanınmış suvari Z8- bitlerinden Mom ve Brand'ın işti- rak ettiği bir müsabakada kazan- mış olmasına, bihassa ehemmiyet- le işaret olunuyor. Resimde bu kadını £ yarışların sonunda elinde çiçekle görüyorsu- nuz, Ankarada yaşıyan bir kimsenin kolaylıkla kavrtyamıyacağı bir düşü » nüş ve yazış tarzı memleket matbuatı- nı sarsmağa başladı. Bu merkezden skseden her sözün hakkında yerli yersiz, manalı manasız tefsirler yürütmek tarjıdır. Bu tef sir merakı - hastalığı diyeceğim - © dereceyi buldu ki, bazı matbuatımız « daki yazıların hepsi demesek te mü - hi mbir kısmı kısacık şerhlerin uzun uzun izah ve tefsiri ile doludur. Şu « rası da evelden söyliyeyim ki, imam» ların ve softaların mügalata küvetleri- ni sarfederek halkı uyutmak kaydiy- le yapmış oldukları, âyet ve hadis tefsi- rinde ilham almışa benziyen bu tefsir. ler, seleflerinden fazla kıymeti haiz değildirler. Açık sarih bir #5z, içinde hiç bir sous - entendu - müfessir efendilerin Tisanınca tahtında müstetir « mana bu- lunmıyan bir ifade, bir beyanat duyul- du mu, hemen hakkında sütunlarca yazı yazılıyor. “Bu böyle demiş derek ki,, Tefsir edilince... Muhtelif maksat- ları araştırılmen...” Diye çala kalem Dilin altındaki bakla çıkarılmamakla beraber, mevcut olduğu yapılan geveleyisten anlaşılı » yor. Bu tefsir tarzı her halde “kubbede hoş sada” bırakmıyacak akisler vücu- da getirecek mahiyettedir. Kelimele - rin üzerinde oynamak ilmi, mahut skolastik hortlatılmaktan maksat ne?. Eski “ülemayi din” in, “abayı kenisa” mın, “Jezvit” lerin cübbesini arkaşma alarak her kelimeyi enine boyuna çek- mekte, ondan hatır ve hayale gelmiye- cek manalar çıkarmakta ne gibi bir menfaat görülüyor, uğramış olanlar vaktiyle “kara huy» vet” namına muhakeme o yürütmeğe, söz söylemeğe alışmış olan eski düşüm- İ celilerdir. Bir zamanlar alışmış olduk- ları “âyetten mana çıkarmak” usulü - nü bugün “beyanattan mana çıkar. mak” suretinde tatbika savaşıyorlar. Her halde her şeyi maddi ve müs- bet surette düşünmüyor da, her keli- mesi yerinde sarfedilmiş ve manasm- da tereddüde imkân olmıyan sözler ile oynamak belki softa | zihniyetlilerin zevkini okşar, Fakat yirminci asrın ya- şadığı mihaniği sarahat ile aslâ telif edilemez. Huylu huyundan geçmez sözü meş- hurdur. Eski dolapçı ve tezvirci mü - festir zihniyeti ile yaşıyanlardan da şimdiki düşünüşe uyğun hareket bek- lemek hata olur. Ancak müsbet ve sa- rih bir konuşuşun işitildiği şu devirde böyle menfi ve tefsiri yazıların dimağ- lar üzerinde nasıl zevksiz tesirler ha- sıl edeceğini muhterem müfessirler hesabına işaretlemenin pek te fayda « sız olmadığı kanaatindeyim. “Delileri öldürmek lâzımdır!,, Bu sene İngilterenin © Bristo şehrinde toplanan hıfzıssıha kon- gresinde iki doktor, tedavileri mümkün olmiyan akil hastalarını, incitmeden öldürmeyi tavsiye et- miştir, Profesör doktor Berry bu çeşit insanları canavarlaşmış akıl sa- hipleri diye tarif ederek bunlart yaşatmanın doğru olmadığını söy» lemiştir, Mancister tıp madresesi mü- derislerinden doktor Henry Head da delilere karşı bu şekilde hare ket etmenin onlar için bir iyilik 0 lacağını anlatmıştır. Mesele kongrede münakaşa © dilecektir.