16 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

16 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdü HABER — Akşam Postası Ihamit ve Gözdeleri Tarihi tefrika: 6 Geçen kısımların hulasası | k Abdülhamit, Hürriyet İstihsaline! galışım gençleri şiddetle takip ettiri- © yordu. Bir gece Yıldız Sarayında Kızıl- sultan Mahmut Bey isminde bir muta- sarrıfı revolverle öldürmüştü. Sarayda bu kabil cinayetler tevali ederken, Ab- bülhamit gözdelerile gülbahçesinde eğ- leniyor. Bu sır-““ Tibbiyeli Necdet Sarayda mahpustür. Paristen gelen rakkaseyi kıskanan (Necmiseher) Ha- nım Sarayda faaliyete geçiyor. “Beyefendiciğim. Şimdi sizi görmeğe geliyor- “dum. Koridorda Cafer ağaya “rastladım. Yolumu kesti.. Geleme- “dim. Ağan bunu telleyip pulla- “yarak Zatışahaneye başka bir şe- “ kilde arzetmesi endişesile zatrali- - nize meseleyi bildirmeğe lüzum gördüm. Baş Müsahibin sul tefeh- ” hüme meydan verecek herhangi “bir teşebbüsünü şimdiden önleme- “ nizi rica ederim efendim.,, Necmiseher ... . O günlerde Abdülhamit çok — sinirli idi. Bir taraftan Mahmut Bey hâdisesi, diğer taraftan Tıb- biyeli Necdetin Paris ile muhabe- re ettiğine dair elde edilen yeni — vesikalar. Ve bunlar yetişmiyor- , muş gibi, Feriye saraylarda otu- ran biraderi Reşat Efendinin tah- — ta geçirilmesi hakkında talebe mu > hafilinde deveran eden dedi kodu lar Abdülhamidin maneviyatını tamamile bozmuştu. Reşat Efendinin etrafı arap ve Arnavut muhafızlarile sarılmıştı. o Denizden ve arkadan ayrıca bir çok sivil hafiyelerle saray muhiti tarassut ediliyordu. Fakat bütün bu şiddetli tarassudata rağmen Reşat Efendinin vaziyetinde şüp- p > eğ bir tahavvül gö- Ebalkeda, Padişahı Reşat Efen 'di aleyhine kışkırtanların başında bulunuyordu. © Abdülhamidin Ebülhüdaya fev- kalâde itimat ve teveccühü vardı. Ebülhüda bir gece hemen hemen mısfılleyle yakın bir saatte saraya koşmuş ve Zatışahaneye mühim “ maruzatta bulunacağını söylemiş- ti. Nöbetçi yaverlerinden Şemsi Bey, Baş Mabeynci Beye meseleyi Tefrika numarası : 19 Yazan: Ishak Ferdi anlatmıştı. Ebülhüda, Celâl Beyin odasında sabırsızlanıyordu. © Baş Mabeyncinin bu saatte haremi hu- mayuna haber göndermeğe cesa- reti yoktu, Ebülhüdanım israrı ü- zerine Padişaha haber verilmişti. Abdülhamit henüz uyumamıştı. Ebülhüdanın geç vakit kendisini rahatsız etmesinin elbette mühim bir sebebi olacaktı, Ebülhüda huzura kabul edil mişti, Abdülhamide: — Bir rüya gördüm, Şevketme- ap! Gözlerimi açınca kendimi s0- kağa attım. Bu gece Efendimize arzetmeden duramıyacakğımı. dedi. Padişah: — Hayırdır inşaallah.. Diyerek Ebülhüdaya yer gös- terdi. Ebülhüda Reşat Efendi aley- hinde mühim karar ve tedbirler alınmasını icap ettiren meşhur rü- yasını şu suretle anlatmağa başla- dı: — Şevketmeap! Etrafınızda pervane gibi dolaşan sureti dost sireti düşman bir küfrei fecre var. Bu kadın rüyamda boğazıma sarıldı ve kulunuza aynen şu 8öz- leri söyledi: “Tıbbiyeli Necdetin bana verdiği evrakı Fransız sefa- rethanesi vasıtasile Paris'teki jon Türklere gönderdim. Yakında Pa- dişahı tohtından devirecekler ve yerine Reşat Efendi göçecek!, Gözlerimi açtığım zaman melune- nin sesi hâlâ kulağımda çınlıyor- du. Abdülhamit zaten (Reşat Efen di) nin adını duyar duymaz sinir- leniyor ve kanı beynine çıkıyor, önüne gelenin canmı yakmağa, bağırıp çağırmağa o başlıyordu.. Gece yarısı henüz yatışmağa baş- İsyan asabı Ebülhüdanın rüyası ü- zerine büsbütün bozulmuştu. Gece her şeyden evvel Parisli rakkasenin tecridi ve ihtilattan men'i iradesi sadir olmuştu. Tıb- biyeli Necdet de sabaha karşı zor- İs uykusundan uyandırılarak tek- rar isticvap ediliyordu. Sarayda | Necdeti dinliyordu.“ herkesi tedhiş eden korkunç bir © Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli — hayatı terketmek istemiyor. Onun için, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- odebir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar, pi Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- om . Ona, kızdan vazgeçmesi için rica li Banka memuru olan Fik- etin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım minde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu Banam, da delikanlı ile alâkadar oluyor. | Fakat, bu, bir züğürt tesellisiydi. ui kısımların hülâsası | Nü) zetlerini göz ucuyla göstererek: — Çok mes'udum... - Dedi. - Anla- sıyorlar... İşte, bak. Cidden, omuz omuza yaklaşmışlar. dı. Bir şeyler fısıldaşıyorlardı ve Tür- kân, kahkahaları koparıyordu. Fikret, zoraki bir tebessümle: — Ben de memnunum!.. - Diye ce- vap verdi, Ve, içi kan ağlıyarak, ilâve etti: Bu, İlhami Beyi iskandil etmek i- Türkân babası: — Söz kestik... - Diye gülümsedi. Hattâ nişan mesarimi bile yapmadan nikâhı, düğünü bir araya getiriverece- ğiz.. Hemen önümüzdeki ayın başın- da... Öyle ya: Bizim deli kız cayıver- mesin! Fikret, az daha yerinden hoplayıp bir feryat koparacaktı; fakat, kendini tuttu: Fıkra b En iyi, en güzel fıkraları bize gön- Kabahat hep bizde mi? Bir adamın atını hırsız çalmış- tı. Ahbaplarından bazısı: — Kabahat senindir . Atınm mubafazasma dikkat etmedin, de- diler. Bazıları ise: — Kabahat uşağınmdır. Ahırı açık bırakmıştır. dediler. Atı çalman adam bunlara dönüp şöyle cevap verdi: — Acaip, bütün günah bizim ta- rafta mıdır? Hırsızın hiç kabaha- ti, günahı yok mudur? Lütfiye Cevat Alti parmağı yokmuş Tafeylinin biri bir ziyafet sof- rasmda beş parmağile yemek yi- yordu. Sofrada bulunanlardan bi- ri sordu: — Nicin beş parmağınızla yi - yorsunuz? Tufeyli cevap verdi: — Altı parmağım olmadığı içi: Bostancı: Ramazan kaynaşma vardı. Herkes birbirine soruyordu: — Ne var..? Ne olüyor...? Ortalık kararmıştı. O gece sarayda dönen dolaplar- dan hiç kimsenin haberi yoktu. Necdeti tekrar istiçvaba başla- mışlardı. Bu istiçvap padişahın arzusile yapılıyordu. Abtulhamit perde arkasından Baş mabeyinci Celâl bey sordu: — Oğlum Paristeki Jon Türkler le muhabereye burada bile devam ettiğini söylüyorlar. Sen zeki © ve nâmuslu bir gence benziyorsun. Se ni sarayda bir teşvik eden varsa bize söyle! Efendimiz seni affede- cek!... Necdet hiddetle bağırdı: — Her zamanki nağmeler... Ben usandım artık bu soğuk teraneler- den. Beni öldürün Allah aşkma... İşkence görmeğe tahammülüm kal madr.. — Matmazel (Meyan) ile gizli- den gizliye muhabere (o etmişsin! Onun vasıtasile Parise (mektup göndermişsin.. Hattâ cevap bile almışsın! Devam var) — Nasıl? “Cayivermesin” mi de- diniz? Ay, evlenmeğe razı oldu mu? — Evet. Ona, aile vaziyetimizi an- Jattım.. Mahvolacağımızı söyledim... çok paralar kazandırdığından, vaziye- tmizi ona medyun olduğumuzdan bahsettim... “ Kalbi çok iyi adam. Se- ni de seviyor... Her halde mes'ut o lursunuz... Onun hiç bir eksiği yok!” İçini çekti... Razı oldu.. Lâkin, nikâh- ta cidden keramet varmış. İşte, daha Tâkırdısı olur olmaz hali değişti... Kuş- lar gibi cıvıldamağa başladı... Cidden bahtiyarım... Allah bozmasın... Sağ elinin orta parmağının mafsa- lile pencerenin kenarmın O tahtasına vurdu. — Sen de vur, oğlum. Mihaniki surette, Fikret te taklit etti, Lâkin, dimağının cendere içine gir- diğini hissediyordu: İlk önce bu sıkı fıkı konuşmaları, bu kahkahaları, kız tarafından kendi- ne tertip edilmiş bir oyun addediyor « du. Türkân, Fikretin Iâkayitliğini gö- rünce, onu kendine cezbetmek için kıs. eyni 16 Temmuz 1934 BAKALERYA Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzdof Yazan: M. Gayur —63— K Nebati üillere gelince bunlar meyva ve tohumların tazyıka ile elde edilir. E-| ğer üil âdi derecei hararette mayi olursa | ameliyat soğukta yapılır. Zeytinyağı böyledir. Eğer âdi derecede sulp ise si! cakta yapılır. Hurma yağı bu neviden - dir, Zeytin torbaya konur ve iyice miz edilince yağı çıkar. Bu torba zeytinyağı» dır. Kalan bakiye tamamen su ile mua- mele edilerek tekrar (O tazyik olunur. Kalan bakiye de bir defn da suda) muamele olunarak yağı alımır, bu da ü- çüncü cins zeytin yağıdır. Balıkyağı Şimal denizlerinde bu- lunan Morine balığının kara ciğerleri tazyık edilerek elde olunur. Terkibi o- lein, palmitin ve stearindir. e Bündan başka içinde Kadünir dedikleri uzvi ci - simle brum, iyot, kükürt gibi gayri uz- vi cisimler vardır. Balık yağınm birinci nevi tababette kuvvetlendirici ilâç ola - rak kullanılır. Hint yağı Hindistanda (o yetişen Riçinas Komürus ağacının tohumların- dan elde edilir. Koyu bir mayidir. Küul ve hamızı hal de eridiğinden diğer yağ- lardan ayrılır. Tababette müshil olarak kullanılır. Giiserin Formülü: C* H* (O HY Molekül vezni: 92 Gliserinin Cenevrede kabul edilen beynelmilel ismi Proyan triyol'dur. Mürekkep iki defa künlü evvel bir defa da küylü sani'dir. Şurup kıvamında, kokusuz, lezre- ti tatlı ve yakıcı, sudan ağır bir mayi- dir. Kesafeti 1,3 dir. Su ile karıştırılır. sa evvelâ gliserin alt tabakada kalır. Fakat az zamanda su ile ihtilât eder. Çünkü her nisbette suda münhaldir. Havanm rutubetini cezbeder. Onun i- çin bir cismin üzerine ince bir tabaka gliserin sürülürse o cisim rutubetli ka- Br. navday ürmesaleişr Savar Gliserin arfırdan aşağı derecede do- nar. 290 derecede galeyan eder. Eğer bir tecrübe borusunda gliserini ısıtır. sak galeyah eder, bir taraftan parla - mağa müstesit gazlar intişar eder, di- ğer taraftan akrolerin ismindeki pis kokulu cisim husule gelir. Gliserin tahammuz eder. Hamız a- zotla mumelesinden asid gliserin hu - sule gelir. Gliserin küuldür. Çünkü Di birleşerek esterler vücude e mi esaslı bir hamızla meselâ asid klo- ridrik ile üç türlü ester vücuda getir. diğinden bir trialkol'dur. Gliserin hamızı azotla birleşerek nitre gliserin “C* H* (N O)” este- riyeti husule getirir: CH'Ç(OHY #3HNO' CH'(NO'Y 3170 Nitro ve gliserin zeytinyağı gibi ve hafifçe sarımtrak renkte suda erimez bir mayidir. Süratle ısıtılırsa veya bir darbeye maruz kalırsa fevkalâde şid - kandırma yoluna saptı sanmıştı. Hal- buki, İlhami Beyin verdiği tafsilât ü- zerine, bunun, hiç te böyle olmadığı. anlaşılıyordu! Türkân, ailenin serveti- ne dair uzun bir konferans dinlemiş; içini hazin hazin çekerek “Ne yapa- ım?” diye razı olmuştu... Ve işte, vâ- ziyeti olduğu gibi kabul etmişe, yeni nişanlıyı şirin bulmuşa benziyordu... Demek ki, bir aya varmadan evlene « ceklerdi... Balkonda nasıl kaynaşmış, *andetin içinde konuşuyorlardı, âdeta — Erkenden nereye gidiyorsun? — Yarn işim var... — Fakat, yarın Cuma.. — Olsun.. Yine işim var... İlhami Beyi, kızmı ve müstakbel damadını başıyla selâmladıktan sonra onasına çekildi. Soyunup yatağa girdi. Yorganı ba- şma çekti... Fakat, uyuyamıyordu. Balkondan, sesler, kahkahalar ge- liyordu. Bir türlü susmiyorlardı. Fik- reli rahat bırakmıyorlardı. Delikanlı, yatağında döndü, döndü, döndü... Nihayet, uyuyamıyacağını an- detle patlar Bu mayie ince kum ve ti la kırıntıları karıştırarak dinamit der İ dedikleri hamızı yaparlar, il Dinamitin istimali nitrogliserinis” kinden daha az tehlikelidir. Gliserin dinamit imalinde, asiğ fer“ mik istihsalinde, şarapların sslahınds | kullanılır. El ve yüz çatlaklarını ke * patmak, cildi yumuşatmak, hapların kurumasını menetmek için de müsta * meldir. ii Gliserin gres, yani “Şahmi” madde lerden elde edilir. Gerek nebati, gerek! hayvanı yağlar sabunlaşır, bir taraftan gliserin, diğer taraftan gres hamızlar | husule gelir. Mum ve sabun fabrikalar rında bakiyye kalan sulardan münhal ve gayri saf gliserin vardır. Şahmi hamızlar: arid gra Eğer bir otoklav içinde su ile gres yani şahmi maddeleri uzun müddet şi detle ısıtırsak tasabbun yani saponifi- Wi kasyon fili husule gelir ve gresler gli” serin ile asid gralara ayrılır. Gliserin suda erir; “asid gralar su yüzünde toplanır. Eğer mahlüt az mik” tarda Asid sülfürik — hamızı kibrit ilâve ederesek kimyevi fiil daha az de" recei hararette ve süratle vukua gelir. Ameliyat matlüta sud, potas, kireç, (ij gibi kuvvetli bir esas ilâvesi ile de ko" laylaştırılabilir. Bu takdirde hamızlar esaslarla birleşir ve sudlu, potaslı, ki- reçli sabunlar husule gelir. Sudlu, po- taslı sabunlar suda erir. Kireçli sabuns lar erimez. Eğer kireçli sabunları top lar ve hafif hamıbı kibritiyetle tahlil edersek suda eriyen kibritiyeti kalsi » yom tortusu ile asid gralar husule ge- lir. Elde edilen asid gra, asid palmitik, asid stearik ve asid oleik mahlütudur. Asid gralar sabunların terkibine dahildir. Adi sert sabunlar, sodyom palmitat 1, stenratı ve oleatından mürekkeptir, Yumuşak sabunlar ise potasyom gelenin stearat'ı ve oleatından mü- teşe ildir. “Mum imali için, âdi derecei harâ- rette sulp olan asid palmitik, asid ste- arik, âdi derecede mayi olan asid oleik ten tefrik edilirler ve bunlarla mum yapılır. Mumlar Vaktiyle mumlar iç yağından yapı lırdı. İç yağı mumu O dümanlı ve kır- mızı bir şüle ile yanar, Fitilinin ucu kıvrılmadığından alev merkezde ka - hır ve lüzumu miktarı hava bulamayın- ca muntazam yanmaz. Bunun için iç yağı mumunun fitilini ara sıra kesmek lâzım gelir, Ortasında örğülü bir pamuk fitil bulunan ve asid stearikten ibaret olan stearin mumlarıma gelince beyaz, par- lak ve dumansız bir alevle yanarlar. Örülmüş fitil evvelce asid boriğe batı» rılmış olduğundan üst kısmı alevin ha» ricine çıkacak surette kıvrılır ve ora » da fazla hava muvacehesinde yandı « ğmdan kesmeğe lüzum kalmaz. layamadık, kalktı giyindi. Sokağa çık“ mak raddesinde idi, Hatâ çıkdı bile. Birkaç yüz metre kadar yürüdü... Ka ranlık münasız bir gece idi. Nereye gi decekti?.. Bu saatte, ancak Beyoğlu- na çıkılırdı. Orada da, bir kaç pasta odan başka açık, bir yer bulunmaz - dı... Vazgeçip geri döndü. Hususi 80 * kak kapısından evine girdi. Fakat köş“ kün dar geleceğini anlıyarak, bahçe tarafına geçti. Hâlâ yukarda misafir vardı. Radye çalıyorlardı. Balkonda iki gölğe dola” şıyordu. Arka taraftaki odadan bir işık sızdığ siçin, Fikret, onları götebiliyor” dı. Halbuki, kendizi tamamiyle karen ikta bulunduğu için vücudünün far * kına varılmazdı. Gürültü etmemeğe çalışarak kam©” riyeye girdi. Oturdu. İçinde, şimdi, bütün kıskanan # damlarda olduğu gibi, biberin acı le” zetinde bir his duyuyordu. Biber, »#” sıl hem acı hem de lezzetli ise, bun yemek istiyen, hattâ yemekten kendi" Bi alamıyan varsa, kıskançlık ta ayne# öyledir... (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: