* Son sayıfadaki yesme bakı- | h:ı'înlmı deEğ'ılıin'ıı ki | 1Z.. Egun diye, Çat gölü | hmd'şi 'ihîfbulıîı çderlîr-—. im dini itikadıma nazaran, ö- Çi 'Au:u, bunlara intikal — et- ©p * Öret işlerile hep Egunlar| €ul olur... e"_illık ta can almak olduğu | Oit nevi ahret işi addedilir...| Eıunlırı vazife diye veril-| Çit Çat gölü civarında nüfuz-' di Msan cellât kullanabilir... hf’dtn daha zayıfını, biçare- * Bir Eguna öldürtmek hakkı- " Öldürülecek her kimse, üze- gelen böyle bir din adamm- ;"“îlk kaçabilir... Ona karşı :ll,.. Bir Egun, hattâ Kralı İ tİter ile kesmek hakkını ha-| Egun ne- ir, Fakat, bittabi, hakikatle, ne ı l'“('lürür, ne de nafiz insan -| * Çünkü bunların ailesi, ken- he fenalık eden, canlarını An din adamlarını, günün bi- p ;vbir köşede kıstırarak had - ildirmenin kolayını bulur- * n için, Egunlar, kılıçla- » bunlar üzerine yürümez... akat, Kral, Egunlara bir — öl- * işi havale etti mi, bu vazi- 'n adamlarının reisi tarafın - f"'_'llimle ifa edilir... Mera- 'ı“'hıı, kılıçla kafayı kes- ' Sonra, ölünün kafasını ala - ” Sanından bir yudum -i | T gelir... £ el v Çı“k vahşiyane bir âdet.. Yam- lînd. Lik'in. iptidaf dinlerin| 'xklş bu gibi vahşetler, yam - âr yok mudur?... İda "“_'ı Kral Adeoye, “baş cel-| .? İZ on vazife birden bava- etmi İ ıî“' Cellât, bunların hepsi - dak, ük bir muvaffakıyet ve | b!lle başarmıştı... Kral, ihti - ': C!"iAdııı sevdiği bir bahçı- anı, Anatayı, alr; Padığr halde, zym_ Sünüifceini An bir an geri durmamıştı. #te, hükümdar, bugün, gene, '*!Grinden birini öldürtecekti. n' irbaz, o sabah, gün doğma - bı, “'vel, idam mahallinde hazır u. Muavinleri ve musikişi - .'l hep yanmdaydı. Bütün bu . .lyrımlılı kılıklarını — giy - İ Ğ.ı. Bilhassa, ihtiyar Egun hi g üniforması altmda dehşet -,C"ip i! şey... Kalbinde fena bir. :;l'lblelvııku vardı., y ':k toplanmağa başladı. Sa- Ün ,'flndın doğru, bir kalaba- ati aklaştığı hissediliyor. Bir ör Mahkümu almış, — getiri- r::ı’!nuiler korkunç şarkıları - ha. SYrp ilerlediler... Sonra, k.'z'i"lfhıı köpük saçan rak- !eılıd“ Takkaselerin oyunlı-l b FU Bunlar da yürüyüp' ],çıın * Arkadan, ellerindeki “.“l!'!"ık, esirler — belir- Ve ka > Nihayet, tombalak, yağ- B N elbisesi giymiş harem e Ellerinde değneklerle â. Sehber çevirmişler... Or- , bi Yürüyen, ayakları kös- layş Çkleri arkasma bağlı, be- £, Tünmüş bir kadını mu-, ' *İîyoılu___ Onu, ite kaka| 'Orlar.. t Teşş Edeliyor, iinliyor. Ka- *le :ıw!, idam yerine git- lg“ L:'b'lf OIuynr... filenin etrafında, — kesif | tadır... Hiç kimse, onun gibi kafa HABER — Akşam Postası bir Kalk tabakası — gelmektedir... Geç kalanlar da, civardaki dağ - lardan, bayırlardn koşuyor... Bir Kral karısının idamını seyretmeği kim merak etmez... Bahusus, cellât ta usta mı, us- kesemez... Kılıcı bir — sallasın... Hop!... Kelle uçmuştur... Egun, uçan başı, daha havâda iken yakalar... Alkışlar arasında, kanımdan bir yudum içer... Ahali, bu usta sihirbazdan dolayı çok mağrurdur... Civardaki hiç bir Kralın bu derece mahir - cellâdı. yokmuş... Hattâ Habeşistan Kra- knmki bile bu derece fevkalâde değilmiş... İşte, alay, idam meydanma gel- di... Ellerinde sopalar tutan sihir- baz muavinleri çenber olmuştu... Biçare kadımı meydana sürdüler... Gene musiki başladı... Şimdi bü- tün Egunlar, mahküma lânetler yağdırmağa mecburdurlar... Öyle de yapıyorlar. Cellât, heybet saçarak, ortada duruyor... Bir hamlede, — mahkü- mun başındaki örtüyü çekip açtı... Kılıcını da sallıyacak... Fakat, şa- şırdı, kaldı... Az kalsın, kılıcını a- tarak, oradan kaçıp gidecekti... Kalbine inmesine ramak kaldı. Ö- lecekti... Zira, öldüreceği kadının, gönül verdiği o bahçivan kızı ol- duğunu anlamıştı... Mahküm, ağlıyarak, ona bakı- yor.. Ayaklarına kapanıyor, yal- varıyor... Egun, ne yapacağını bilemi- yor... Eli, kılıcın kabzasını sıkı- yor... Muavinleri, cellâdın bu he- yecanını farketmediler mi ıcı-l ba?... Hayır, ustalarının yepyeni| bir maharetle kafa kesmek istedi- ğini sanıyorlar... Fakat, niçin bu kadar gecikti yi — Vur... Vur... Canım, kes te nasıl kesersen kes!.. -diyorlar... Sihirbaz, mihaniki surette, ira- desine hâkim olmadan, bu emre inkıyat etti.. Kılıcı kaldırdı... Salladı... Sevgilisinin başı, kıza- ran kumların üzerine düştü... — Haydi... Haydi... Kanını da iç, Usta... Sihirbaz, gene mihaniki suret- te, başı, saçlarından tutarak, yer- den kaldırdı... Fakat, sevdiği ka - dınla yüz yüze gelince, kendini kaybetti... Onun dudaklarını du - daklarıma götürdü... Öptü, öptü... — Çıldırdı... Usta çıldırdı... Muavinlerinin sopaları, .: an'- aneyi bozan bu ihtiyarın sırtında biribirile yarış edercesine çırpını- yordu. Fakat, o, öpüyor, hâlâ öpüyor- du... Dayak altında son nefesini ve- rinciye kadar öptü... (Hatice Süreyya) Köpeğin yıl dönümü| Meşhür Alman — muharrirlerinden Karl Mayın dul karısı, köpekleri pek sever. Dört haziranda yetmiş yaşına Cengiz Hanm üçüncü oğlu Ça- ğatay Cengizin vefatından sonra vâsi İmparatorluğunun idaresini Mahmut — Yalvaça — bırakmıştır. Çok iyi —düşünen ve ya- pıcıi — bir. kafaya — malik ©- lan Mahmut Yalvaç Maverainne- hiri yeniden ihya etti. Bilhassa Bu- hara pek mamur oldu. Bu esnada yeni bir vak'a az da- ha bütün bu çalışmaları hiçe indi- recekti. Buna sebep Mahmut is- minde sihirbazlık yapan bir serse- rinin meydana çıkmasıdır. Vak'a şöyle cereyan etti: Buharanın yirmi otuz kilometre cenubunda Tarap karyesinde kal- bur imalile hayatını kazanan Mah mut isminde bir adam: — Ben kayıptan haber veririm. Hastaları iyi ederim, Düşmanları- nızı size söyler ve onlara karşı fev- kalâde tesirli sihirler yaparım. di- ye kendisini ermiş ve şeyh ilân et- ti. Ve bir de tekke açltı. Mahmuda tali yardım etti. Az vakitte etrafına bir. hayli adam toplamağa muvaffak oldu. Haki - katen Mahmut bir çok — hastaları, bilhassa sar'alrları iyileştiriyordu. Söylediği sözlerin bir kısmı haki - kat çıkıyordu. Şüphe yok ki bu iş basit bir İpnotizma ve telkin me- serserinin ermiş ş olduğuna kana- böyle şeyleri bilmediğinden bu serseriliğin ermiş olduğuna kana- at getirdiler ve sözlerine körü kö- rüne itaat etmeğe başladılar. Mahmudun şöhreti o kadar çabuk ve o kadar geniş bir sahaya şayi oldu ki az zamanda şöhreti Tarap hudutlarından aştı ve yayılmağa başladı. Merasim günlerinde Mah mudun etrafına o kadar fazla halk toplanmağa başladı ki — Tarapta bulunan mogol zabiti bundan şüp- helendi ve keyfiyeti uzun bir mek- tupla Mahmut Yalvaça — bildirdi. Mahmut Yalvaç ta bu meseleye e- hemmiyet verdi ve zabite: “Bir hile ile onu buraya göndermek ü- zere yola çıkarın ve yoldax öldü- rTün,, diye cevap verdi. Bunun üzerine Mogol askerleri Mahmudun evine gittiler, ve: — Seni Buharaya götüreceğiz oradaki ahali de senden müstefit olsun dediler. Seyh Mahmut hiç itiraz etmedi ve hep birlikte yola çıktlılar. Tam bir dağın başına geldikleri zaman yemek yemek için tevakkuf ettiler. Zabitin maksadı onu bu esnada öldürmekti. Fakat bu esnada Şeyh Mahmut zabite yaklaştı. Gözlerini gözlerine dikti ve elini de omuzu - giren bu kadın, Dresdenki - villâsında bunu tesit ederken, kucağındaki kö - peğin iki yaşma girişini de tesit et - Kendişi, beş ay süren bir dünya seyahatinden memleketine yeni dön - müştür. Kucağındaki köpek, — onunla birlikte dünyayı dolaşmıştır! l mut nasıl Han oluvermişti ? “Benim görünmez askerlerim var, bir işaretimle bütün dünyayı alt üst etmeğe muktedirdirler ! na koyduktan sonra: — Sen beni burada öldürmek istiyorsun değil mi, diye sordu. Zabit şaşırdı. — Yok canım, ne münasebet? — Sen bilmiyor musun ki ben Şeyh Mahmudum. İnsanın kötü ni-| yetini gözlerine bakımnca anlarım.| Ben bu anda senin bütün dimağın daki düşüncelerini okuyorum. Bu niyetinden vaz geç; yoksa derhal| görünmez bir elle gözlerini oydu- rurum, Ömrünün sonuna kadar bir köpek gibi yollarda sürünür-| sün, Zabit niyetinin fevkattabii bir kuvvetle Şeyh tarafından anla- şıldığını görünce korktu, ve ken- disine bir şey yapmadan Buhara- ya kadar götürdü. Buharada kendisini büyük bir saraya misafir ettiler. Şeyh Mah - mut burada da gayet az zamanda çok büyük bir şöhret ve itibar ka- zandı. Hasta, meflüç ve sar'alı bü'l tün insanlar sarayının önüne biri- tüne çıkıp üzerlerine ağzıyle ©- kunmuş sular püskürtüyor ve — bir anda hepsini iyileştiriyordu, Bununla beraber Şeyh Mahmut günün birinde Mogolların kendisi- ni öldüreceğini bildiriyordu. Bu- nun için bir gece Buharadan kaç- tı. Hükümet bunu haber alır — al- maz derhal arkasından süvariler çıkardı. Halk ta süvarilerin peşine takılarak yo!lara döküldü. Süvari- le. Buharadan ik* fersah — ötede Mahmuda yetiştiler, Fakat bu es- nada halk arasında 'seyh Mah- mudu buraya rüzgâr atlı,, şayiası çıktı. Ahali koşarak kendisinin ö- nünde diz çöktü. Ve büyük bir a-| lay, bir debdebe ile birlikte şel'ırev doğru ilerlemeğe başladılar. Şeyh Mahmut vaktin geldiğine hükmederek birdenbire büyük bir taşın üstüne çıktı. Kendisini dinli- yen binlerce kişiye: — Ey ahali! Daha ne bekliyor-| sunuz? Yer yüzünden kâfirleri te- mizlemek zamanı gelmiştir. Hepi- niz silâhlanın ve arkamdan gelin! diye emretti. Ahali o heyecanla derhal silâhlarına sarıldı ve büyük bir azametle Buharanın yolunu| tuttu. Bu kadar büyük bir kitlenin şehre doğru ilerlediğini gören Mo- gol hükümeti her ihtimale karşı şehri boşaltarak Şeyh Mahmuda teslim etti. Ertesi günü Cuma ol- dı #undan hutbede Taraplı Mah - mudun ismi okundu ve resmen Han ilân edildi., Cuma namazından sonra yenij Hanın adamları zengin Mogol ev-| lerini yağma ettiler. Şeyh Mahmut ta o geceyi fevkalâde surette ge- çirdi. Şehrin bütün kadınları em- rine âmade bir surette karşısında Guruyorlardı. Daha ertesi günü bü tün halkı karşısına topladı ve mü- essir bir nutuk söyledi. Ezcümle: — Benim görünmez askerlerim var. Bir işaretimle bütün dünyayı atüst etmeğe mulvtedirdirler. Bun ların önünde hiç bir kuvvet mu- kavemet edemez! diyordu ve her- kes te buna inanıyordu. Aradan bir hafta — geçmedi ki asileri tedip etmek üzere Semer- kantten — bir ordu — hareket etti , Ahali — fena — hal- de korkuyor ve bütün — ümitlerini Şeyh Mahmudun görünmez asker- lerine bırakmış oluyorlardı. Haki- katen Mahmut kendilerini teskin ediyor ve kat'iyyen korkmamaları ı tavsiye ediyordu. Nitekim ordu Buharanın önüne geldiği zaman Şeyh Mahmut bir kısım müritleri - le birlikte muharebe — meydanına çıktı. Üstlerinde ne bir silâh, ne de zırh vardı. Bir kısım ahali Mah mudun delirdiğini zannederek te- lâşa düştü. Bir kısım ise körü kö- rüne inanarak Mahmudun yapa- cağı mucizeyi beklemeğe başladı » lar. Nihayet harp zamanr geld:, Bin- lerce kişilikk Mogol askeri bir avuç dervişin önüne dizildi. Asker kar- şısında kendisile dövüşecek — düş- man görmediği için büyük bir te- reddüde düşmüştü. Zaten Şeyh Mahmudun harikulâde — kuvvette bir adam olduğunu duydukları i - çin bu tereddütlerinde bir derece haklı idiler, Ordu tamamen dizilip te hücum vaziyetine geçmeğe hazır bir hale gelince Şeyh Mahmut birden ileri alılarak kollarını açtı. Asker büs- bütün şaşırdı, ne yapacağını — bir türlü kestiremedi, Fakat tam bu esnada harikulâde bir şey oldu. Bir dakika içinde gök simsiyah bulutlarla örtüldü. Dehşetli bir | fırtına başladı. Sanki gök yarılmış gibi havadan dolu ve yağmur ya- ğıyordu. Bir dakika içinde seller diz boyuna çıktı. Asker gözünü a- çamıyordu. Yağmur ve fırtma ay- ni zamanda müritlere de tesir etti- ginden onlar da bir dakika içinde darmadağın olmuşlardı. Bu hava felâketi önünde herkes harbi unut muş kendi canını kurtarmak kay- gusuna düşmüştü, Şimşek ve gök gürültüsü arasında acı acı bağıran sesler işitiliyordu. Nihayet bütün bu fırtına dur- du. Ve büyük bir kayanın dibine saklanan müritler meydana — çık- / lığı zaman karşılarındaki koca or:* dunun yerinde yeller estiğini ıör"'“ düler, Askerler havanın bozmaşt!Nı Seyh Mahmudun kerameti zanjr*- derek korkularından, biraz da/ ha- vanın şiddetinden kaçmışlard * Bunu gören müritler buyır'k bir sevinç içinde Buharaya avde”t etti- ler. Fakat şayanı dikkattir *i Şeyh Mahmut ortadan kaybolyt'üstu. Bü tün aramalar, taramal'©r fayda (Lütfen sayıfayı çevirir