FW g ...?—A!' Hakikt vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL mahfuzdur 7-6-934 Geçen kısımların hulâsası | Mütarekeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde çalışarlar arasına ka- tılan İlhami, İngilizler lehinde çalı - şan Fıtm_ı Nüzhetle tanığıyor ve o - nunla beraber yaşıyor. Diğer taraltan Pantikyan yazıhanesinde millit kuv - vetlere çalışan Feridun Bey Pantik - yan tarafından takip ettirilmekti | * Trakyada icrayı harekât et - mek üzere ihzar olunan çeteler için İstanbulda elbise ve mobilya ticaretiyle meşgul Selânikli İbra- him Ethem, Selânikli yüzbaşı Ce- mal, Dramalı Salâhattin, Bursa meb'usu esbakı binbaşı Rıza, E -| dirneli yağcı Cemal beylerin Sir-| kecide Demirkapıda Şevketiye a- partımanında on üç numaralı oda da sakin kaymakam Emin bey na, mamda bir zatın odasında içîimn' etmekte oldukları Hayik imzasiy-| le verilen raporda ihbar olunu - yor. * İstihbaratın Galata şubesi ev velki gün, Fuat beyin rüfekasın- dan; Mösyö Angelofu celbetmiş- ler ve uzun uzadıya istintak ey - lemişlerdir. Fuat beyin hayatı si- yasiyesi hakkında sorulan ıualle-l re mumaileyh cevaben ademi ma| JHümat beyan eylemişti. Fuat b:v Ho bendeniz arasındaki münase-| betin derecesi hakkında pek na -| Kıs malümat vermiştir. Kendisi -| nin gene çağrılacağı bildirilerek serbest bırakılmıştır. Fuat beyin Kemali ehemmiyetle taharrisine Jevam olunuyor. Fakat yapılan | mbumcar tahkikata rağmen mumai-| leyhin henüz nerede bulunduğu - na dair esaslı bir malümat istih - sal eyliyemediler. Hidayet bey malümatımız dairesinde taharri - yata ve mahalli mezküra devam ediyor. Hakkı âcizanemdeki şüp-| heleri berdevamdır. * Evvelki akşam Yunanlıların Üsküdar Paşalimanına çıkarmak istedikleri ve fakat çıkarmıya mu vaffak olamadıkları kuvvetin bir Yunan çetesi olması ihtimali İn - giliz mahafilini düşündürmekte- dir. Yunanlılar; mahalli mezkür-| da her gece bir karakol gemisi bulundurduklarını ve o akşam mezkür geminin bir vazife ile di- ğer bir mahalle gönderilmesi i - cap ettiğinden oradaki vazifei ta rassudu ifa için kazaya uink bir kuvvet çıkarmak i Her hakki Tefr 5 yan etmek suretiyle işi tevile uğ- raşıyorlar. Ve İngilizler de bitta- bi bu tevili bir hakikat gibi ka- bul etmek istiyorlar. Mezkür ma hal İtalya inzıbat mıntakasına dahil olduğundan İtalyan mümes sili bu husus için Yunanlıları bir| az sıkıştırıyor. Bu vak'a münasebetiyle ma - halli malümda cereyan eden mü- kâlemelere nazaran “Averof,, ge misinde muhtelifülcins pek çok esliha bulunduğu ve bunların bi - rer suretle teşkil ve ortaya çıka- rılacak çetelere verileceği ve Yu- nanlıların İstanbul asayişini fena bir vaziyette göstermek için bu - günlerde birçok teşebbüslerde bu | lunacakları söyleniyor. 8 — Fuat bey meselesiyle alâ- kadar olarak Yunan istihbaratın- dan Leonidas ile ingiliz istihba « ratından Karakin Bedrosyan ben dehanenizi tarassut Leonidas ile tanışırız. Dün akşam ze suüreli haktan görünerek ben- denize meseleyi açtı. Bittabi icap eden cevabı verdim. Bendehane- de şüpheyi dai bir şey bırakıl « mamıştır. * Verangel ordusuna mensup topçu kıtaatma ait olup İngiliz - lerin tahtı muhafazasında (Ça - nakkalede) bulunan on iki adet topun Yumnanlılara satılmış oldu- ğunu ve kara tarikiyle Bursa cep- hesine gönderildiğini delilim ha- ber almış. Arzı malümat eyliyor. * Yunanlıların Paşalimanında- ki son hareketleri hakkmda de - lilim vasıtasiyle yaptırılan tah - kikat neticesini aşağıya yazıyo - rum, On beş, yirmi gün evvel Yu- | nan istihbaratına; Üsküdar sa - kinlerinden Giritli Şaban namın ediyorlar.| Tariht Tefrika: 70 Ali baba, İstanbulla Rusya, iki memleket sında — kadın — ticareti yapmakla meşğuldü. Alibaba küçük - keri hadım yaptığı Ferhada İstanbul- daki kızlarını teslim ederek, Kafkas- yaya gidiyor. Tifliste valinin kona - ğında (Fatma) isminde bir Gürcü kı- zını kaçırmağa uğraşırken, Rüstem isminde bir gençle tanışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır. ve Ali babadan intikam almak üzere Tiflise gelmiş - tir. Rüstem Fatmayı kaçırıyor ve fail olarak Ali babayı zindana atıyorlar. Ve Rüstem, günün birinde Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaifak oluyor. Rusyada Çarlık hükümetile mü- cadele ederek, ta oralardan kaçır- şimdi İstanbulda Ferhat gibi bir hadım arkadaşına mı kaptıracak- t? Rüstem Ferhadın vaziyetini düşündükçe gülmemek için kendi- ni güç zaptediyordu. — Budala! — diyordu — Nasıl memnun edeceksin?! .. .”3 Rüstem, karısını kaçırdıkları üç gün içinde İstanbulun her yerini aramıştı. Ne de Ferhatan, Hele çocuğu! Hiç olmazsa onu götürmeselerdi. Rüstem: — v pilliyecekleri, Averofa takarrüp için icap eden motörbotun da ih- zar edilmiş olduğu kaydedilmek- tedir. Taarruz gecesi motörbotta ingiliz bahriye elbisesini lâbis Türk — bahriyelileri bulunacağı da ilâve ediliyor. Yunanlılar bu ihbara pek fazla itimat etmemek- le beraber meselenin ehemmiye - rayı ihtiyat Paşalimanı açığında bulundurulan Yunan motörbo - da biri bir ihbarname verir. Bu ihbarnamede “A verof,, zırhlısı - nı torpillemek için Ankaradan bir fedai heyeti geldiği ve elekhıkx ve bomba mütehassıslarından ve | bahriye mütekaidininden mira- lay Ramiz beyle bahriye yüzbaşı larından Saffet efendiye nakli kolay ve fakat tesiri azim bir tor-! pil imal ettirdikleri söylendikten sonra bu torpilin Kadıköyünde | bir hanede saklandığını ve bir akşam Çamlıca tarikiyle Paşali - manının üzerindeki koruluğa gö- lunılcrek bıgtelen Averofu tor-i Tefrika No,26 7-6-934 | Aşk ve ma-| cera romanı Nâkıli (Vâ-Nü) — Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutuları ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ef- sanesi vardır. İşte, o gün, falcı Patih Efendi, Edip Beye, Kral Ödipin felâ- ketine uğrıyacağını haber veriyor. De- Hikanlr, istırap içinde, ne yapacağını bi- Temiyor. Eve dönüyor. Annesine ne söyliyeceğini gaşırıyor. Onun yüzüne bakamıyor. Kendisine, Osman Bey ismindeki ahbabının geldi- haber veriyorlar. Falcıyı tavsiye eden bu adamdir. Osman Bey, sakal brrakmiştır. Edip, arkadaşıma meseleyi söylüyorsa da, an- nesine bir türlü açılamıyor. Şimdi, E- dip, Osman Beyle beraber İzmire - git- miş, yani annesinden kaçmıştır. Orada bir çok kadınlarla bu meyanda Selma | H. isminde birile tanışıyor. ] | değil mi? Hah, aferin.... Fakat, Edip, Selmanın hıyanetini ya- kalıyarak tecssüre kapılıyor. Osman Be- yin yazıhanesine geliyor. — Osman Bey nerede? — Doktora gitti efendim, — Ne 0? Hastalandı mı? — Öksürüyordu efendi »» Dün gece üşü nü söylüyordu. Sesi de epeyce kı- sılmıştı. Biraz sonra, Osman Bey, geri döndü: — Hâlâ sesim açılmadı. . . Sa- kın ciddi bir hastalığa yakalanmı- yayım. Bu havalar da pek sakar... Ece, söyle, Edip, çantayı getirdin | dum. Bu kadın, tu süvarisine lâzım gelen emri vermişlerdir. Bir hafta evvel Kuz guncuk sakinlerinden ve Beyoğ- lunda Sinem köyünde kunduracı- lıkla müştegil Aleksiyadis namın da bir rum Yunan istihbaratına müracaatla; jandarma elbisesine müşabih ve fakat gayri munta « zam elbiseyi lâbis ve siyah kal - paklı üç şahsın ekmek yüklü bir sandalla Kuzguncuk kayık iske - lesine yanaştıklarını ve içlerin - den birinin harice çıkarak bir bahriye zabiti ile görüştüğünü ve (Devamı var) | kalık görüyorum, Yoksa ayak üs- tü, Selma ile kavga mı ettin? Edip, bütün macerayı, başından | sonuna kadar anlattı. Osman Bey, kızecak yerde, bil- âkis memnun oldu: — Ben sana kaçtır. söylüyor- biri ... Onu savalım! diyordum. Sense, bilâkis israr etmekteydin. Neyse, ne mal olduğunu anladın. Bilhassa, bu derece gençlerinden insana fayda gelmez, Dur, bak, .| seni bu akşam, ne mükemmel bir kadınla tanıştıracağım. Tam ma- nasile bir. hanımefendi. Madam Katinaya nadiren düşermiş, Met- hini işitmiştim. Fakat, bir. müd- dettir seyahatte imiş. Avdet etti. Kadınlığın inceliğini onda göre- ceksin. Edip, Selma'yr düşünüyordu: Fakat, ne oldun? Senin halinde bir baş- — O, ne olacak?... Karşı yaka- daki evi ne yapacağız? Geçen kısımların hulasası ! mağa muvaffak olduğu kınıımw Ne Fatmadan bir haber vardı..| tine binaen geceleri ötedenberi be | meymenetsizin | Azizim, kadınlara yapışmamalı...! 7 Hıı!ıııı 1934 7 Haziran 1884 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDI — Alçaklar! Beni büsbütün yal- nız bıraktılar... Diyerek Üsküdar sokaklarıu'da dolaşırken, Ahmedi- ye caddesindeki kahve'erden biri- nin önünde eski bir dostuna rastla- dı: — Memiş ağa.. Marhaba! Bura-| larda işin ne sein? | Elli beşlik, orta boylu ve esnaf| kılıklı bir adam birde-2 ire başını| arkaya çevirerek neş'eli bir ıeıle% bağırdı: — Vay beyzadem! Senin işin ne bura'arda...? | Ben Üsküdara yerleşeli bir sene! oldu. Kumkapıdaki dükkânr kapa-| drm., Burada kaynımla beraber| büyük bir dükkân açtım. İşi biraz| büyüttük... Ne yapalım? İşlerimiz biraz yolunda,. Anlarsın ya! Memiş ağa şen bir adamdı. Kah- welerden birinin önünde oturdu'ar.| Konuşuyorlardı: — Rusya'ya gittiğini duymuş- tum... O kadar uzak yerlerde yaptın, oğul? — Bir kadı âın peşinden ıiuniı-i tim, Memiş ağa! — E.. Sonra.. Buldun mu bari?| — Buldum.. Yakaladım.. İstan-| bula kadar getirdim de, burada tekrar elimden kaçırdım. Memiş ağa hayretle Rüstemin! yüzüne baktı: — Senin eline düşen kadm, se: | kolay koly terk edemez ama..! Senden iyisini mi buldu acaba...? — Bir arkadaşım kandırmış...! Nereye gittiğini bilmiyorum. Üç gündür İstafbulun altını üııüne( getirdim, İzlerini bulamadım. — Oğul, kadın kıtlığı yok değil| ya.! Bir başkasını buluver... Ü- züntüden kurtulursun! Kadın de- diğin kundura üstündeki toza ben- zer. Her gün silersin.. Gene - pey-| dahlanır! — Her kadım bir olur mu, Me- miş ağa? Ben onu seviyordum. Rusyadan, kal'â dıvarları içinde! yakalayıp getirdim. Burada kendi| elimle bir. hadım'a kıplırdığımi için kendime başkalarından ziya-| de ben gülürorum. Memiş ağa kahvesini içiyordu.| Bir müddet düşündükten sonra: — Beyzadem! dedi. Bu hadım dediğin delikatlı sakın Ferhat, olmasın? Rüstemin yüzü gülmeğe başla-| dı: ne -Sen merak etme... sinc bir mikiar para gnnderınm.. İşimiz çıktığını, bir müddet seya- hat mecburiyrtinde kaldığımızı, akrabasından birinin evine gitme- sini yazarım... Bittabi, o, akraba- sınır/ değil, bugün beraber olduğu erkeğin yanınma gider. Mesele de bu suretle kapanır, gider... Biz, a- sıl bu gece nasıl eğleneceğimizi| düşünelim... Madam Katina, cid.| den mühim bir kadındır... Sana, o bahsettiğim hanımı temin eder...! Bana da bir piliç... Edip: — Küzum, nası! madam Kati:| na bu?... -diye sordu.- Sahiden! Rum mu?... Hayır efendim... Kadriye Ha- nım isminde biridir! Biz, kendisi- le Madam Katina diye alay ede- riz... İstanbuldaki — meslektaşına telmihan... Edip, çok üzülüyordu: — Niçin Selma bunu yaplı.. —Ta kendisi. Nerden tanıyor” sun sen onu...? — Dün benim dükkâ $ıma geldi.. — Sahih mi söyliyorsun, Memiş ağa? —Yalan neme gerek... Yavaşca. (Ver baka'ım bir içimlik..!) Diye- rek yanıma sokuldu. — Dükkânda oturup içmedi demek... — Hayır.. Cebine koydu.. Evde çekeceğim diyip gitti. — Bana afyon cektiğini söyle- miyordu. (Sen Rusya'ya gittikten sonra bıraktım!) Diyordu. Demek gene başlamış, Rüstem bir ip ucu yakalamıştı.. Ferhadın izi üzerinde durduğuna şüphe yoktu. — Senin dükkânım nerede ba- kalım? Diyerek Memiş ağa ile ah- paplığı derinleştirmeğe başlamıştı. Memiş ağa, kırdığı potu anlaya- rak, yeni dükkânmın nerede bu- handuğunu söylemekten çekiniyor- du. Rüstemin dükkâna balta ola- cağını arlamıştı. Ferhat gibi her günlük bir müşteriyi şimdi durup dururken ele vermek, kabadayılı- ğa sığar bir hareket değildi. — Ben sana dükkânımın nerede | olduğunu söyliyemem, oğul! Şaka yapmıştım.. Ben Ferhadı tanırım ama, dükkânıma geldiği yok. Onu uzun zamandanberi görmüyorum. Rüstem sertlenmeğe başladı: — Bırak bu saçmaları, Memiş ağa! Ben, bilirsin ki, kolay kolay kündedez atlar takımmdan deği- lim ! Onu mutlaka ele geçireceğim. — Canım.. Bir kadınım u? bu kadar düşülür mü? Seni sev- seydi, elbette kaçmazdı! Amasya” nın bardağı.. Biri olmazsa biri da- ha... Ne kederlew yorsun? - Gel, ben sana ondan daha güzel bir oy- naş bulayım... ŞA Rüstem hiddetlendi: — O benim oynaşım değil, ka- rımdı.. Anladın mi?Nikâhlı karım. Hem de ondan bir çocuğum var... Memiş ağa Omuz'arını silkerek gülmeğe başladı: — Bırak bu ağızları, oğul! Se- nin yaşında iken, ben de bu yolla- | yın yolcusu idim, Benim de İstan- bulun birkaç köşesinde birkaç ka- patmam ve bunların hepsinden birer çocuğum vardı. Fakat, bu çocukları: (Piç) diye kimse okşa- (Devamı var) Yakışır mıydı? -diyordu.- Halbuki ona nasıl bağlanabi'irdim... Hattâ, otomobil onları Madam Katinanın evine götürürken - bile aklında hep bu mesele vardı. Otomobile bindikleri zaman, Osman Bey, gözüne bir siyah göz- lük takmıştı: — Ne 0?... ti? ne — Vallahi gözlerim sulanıyor.« Bugün, boğaz doktorundan sonraâ: göz doktoruna da uğradım.., Yaz! yazmadığım, kitap okumadığım zamanlar bunu ne kadar çok tak” sam iyi olacağını söyledi... Malüm ya, bizim, bu yaştan sonra, bnş!” mıza, daima böyle aksaklıklar ge” lecektir... Çare yok!... Gözlük, ök” sürük, tıksırık!... Bundan sonr* bunlar hep bizlerin.., — Fakat, bir yandan da pilis” leri — birakmıyorsunuz, — Osma" Bey!... -diye alay etti. Bu da nereden çık- (Devamı var)