4 G HABR'in », hikâyeleri Bahga h Memlekette iki fırka — vardı: Biri, kraliyet taraftarı, öbürü de cümhuriyetçi... | Halk, <cümhuriyetçileri daha; fazla seviyordu. Fakat, kral; or- duyu avucunda — tuttuğundan bir' türlü düşmanlarına hükümeti ele almak imkânını vermiyordu. Bu-| nunla beraber, bir isyandan, bir: öhtilâlden korktuğu için, muhale- fet reislerini sürgüne yollamıyor- du. Onları ahalinin gözünden dü- şürmek üzere fırsat bekliyordu. Cümhuriyetçiler arasına casus -| lar sokulmuştu. Bir gün, bu casuslardan Keros isminde biri, mühim esrara vâkıf| oldu.. Cümhuriyet fırkasının or -| duda birçok taraftarları gizli silâhları mevcutmuş.. Bunla-| rın isimlerini, yerlerini öğrendi... Reis Antino bu feci hakikatin farkına vardığı zaman iş geçmiş bulunuyordu. Merkezi u- | Rontoya — dedi varmış işten | mumi azasında ki: — Sana bir vazife veriyorum. Fakat, sebebini sormadan derhal| tatbik edeceksin.. Kerosun he - men koluna gir.. Mavi odaya git.. | Onunla istediğin çeşit bir muha - wereye giriş.. Sakın dışarı koyu - werme.. Sağ taraftaki dolapta içki şişeleri olduğunu biliyorsun.. O - na cin vermut ikram et.. Fakat, sen yalnız vermut iç.. Sakın hn bu söylediklerimin haricine çık - ma.. Seni kontrol ettiriyorum... Karışmam.. ? Ronto, bütün emirlerini tatbik| * etti.. Fakat, Kerosun başına, o| gün, bir felâket geldi.. Seketi kalpten öldü.. Ve şehrin karşısın| SAA W BO Kdüsikdaki alle me -| zarlığına gömüldü., Ertesi gün, polis müdürü, Cum| huriyet fırkası Antinoyu mevkiine davet etti: — Bir töhmet altında bulunu- yorsunuz efendim.. — Ne gibi?.. « diye, fırka reisi, soğukkanlılığımna rağmen sarardı. — Bu sefer, siyasi bir değil.. Adi cürüm.. reisi cürüm — Adam öldürmüşsünüz.. Polis müdürü, güldü: — Belediye doktoru, Kerosun gömülmesi için, gerçi müsaade etti.. Bu biçare adam, dün gömül dü., Lâkin, artık gizlememize | meydan yok ki, sizin fırkada, gözcümüz sade o değildi. Ronto | da, bizim adamımızdı.. Bakınız, kendisi ne diyor.. Giriniz, Ronto! Yan kapı açıldı. Antinonun o ana kadar kendi emniyetli ada - mrı sandığı Ronto, içeri girdi; cin müstehziyane vermut meselesini anlattı. B Polis müdürü sordu: — Cinin içinde zehir mi vardı efendim?. — Hayır. — Öyleyse niçin bu içkiyi Ke- rosa içirttini: — Ben, böyle bir emir verme- dim.. Hafiyeniz uyduruyor.! - di ye, fırka reisi, istihfafla Ronto -| yu gösterdi. İsterseniz, umumiye memurlarınızı gönde « rin, mavi odadaki dolabı açsın... Zehirli bir cin şişesi bulursa ge - tirsin, muhteviyatını tahlil etti - rin.. merkezi Anito, bu sözleri, gayet tabii olarak, korkmadan Zira, zehirli cin şişesini, oradan, | vak'a üzerine, hemen kaldırtmış- tı, söylüyordu. atılan ceset İ ae el E AA Fakat, polis müdürü, daha kur- nazdı: — Hayır, adamlarımızı mavi odaya değil, mezarlığa gönder - dik.. Kerosun tabutu, mezardan çıkarılıp daha mütehassıs doktor| lar tarafından fethi meyyit yapı-| lacak.. Bu sözler, fırka halde sarstı. Zira, onun bütün iti- barı, böylelikle altüst olabilecek- ti. Kendisini, adi bir mücrim ola mahkemeye — verebileceklerdi. Hatta, doktorlar, zehirin pek kısa bir zamanda tesir ettiği ni nazarı itibara alarak, reisini fena bunun, cümhuriyet fırkası binasında içil-| diğini tesbit edebilirlerdi. Fırka| lelekelenecekti.. Ahali ondan $0-| ğuyacaktı.. Belki de, daha karma | karışık vaziyetler hâsıl olacaktı; | kendi başına çorap örülecekti.. O, yalnız belediye doktorunun cehline güvenerek bu suikasti yaptırmıştı. Mütehassıs doktor - lar, elbette her şeyi meydana çı - | karacaklardı.. Bir memur, tafsilâtı verdi: — Telefonla malümat geldi, e-| fendim.. Tabut çıkarılmış.. Dört sivil, bir resmi memurla birlikte kayığa bindirilmiş.. Ventin ada - sından hareket etmişler.. Yarım içeri girerek, şu saat sonra gelirler.. Antino: — Mahvoldum!.. - diye düşü - nüyordu. - Artık bizi kurtaracak | hiçbir mucize yoktur.. Fakat, mucizenin nasıl zuhur ettiğini dinleyin.. O civarda, kö - pek balığı pek nadir olmakla be- | raber, dehşeti hakkında polisle -| rin fikitleri vardı.'Bu balığm, aç olduğu zamanlar, korkunç bir su retti üi dallare ööldekdiğin, sar- dalı devirerek içinden bir adam | kaptığını biliyorlardı.. Karlı ha - valarda aç kalan kurda nasıl mu kavemet edilemezse, bu denizle- rin köpek balığına da ayni ıurul—* le karşı durmanın ihtimali yok - tu. İşte, dört sivil bir reşmi me-| mur, fethi meyyiti yapılacak ta - butla gelirken, müthiş bir köpek balığı, sandallarının karşısma çık tız — Devrileceğiz.. Kurtuluş yok, Hayvanın çok aç olduğu anlaşı - lıyor.. Her halde, birimizden bı- rimizi yutacak., Üstelik, nasıl ol sa, tabut da denize gidecek.. O « nun için, cenazeyi feda ederek kendimizi kurtaralım.. Polisler, böyle düşünerek, dı:r- hal tabutu açtılar.. Cenazeyi, hü- cum eden balığa atmak suretiyle | onun iştihasını tatmin ettiler. Kral, rakibini, adi bir cürüm - den dolayı deliğe tıkacağı için, polis müdürü nişan üstüne nişan alacağı için sevinç içindeydiler.. Cümhuriyetçi mahvolduğuana kaildi.. İşte tam bu esnada, yukarki vak'anın ha- beri geldi: Ceset, köpek balığı - nın karnıma gitmiş!.. fırkanın - reisi, Bilmecburiye, fırka reisi ser- best bırakıldı. Ahalinin isyanın - dan korkulduğu için, ona haksız, gayri kanuni bir muamele yapıla mazdı. Aradan bir ay geçtikten sonra, Antino, krallığı devir fak oldu.. Bakmız, en ufak yalnız fertlerin değil, milletlerin meye muvaf tesadüfler, | hayatı üzerinde bile müessir olu- P kecektir. HABER — Akşam Postası | Fıkra müsabakası | En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- | Yalnız bu fıkraların uzun ol- seçme olması ve — okunaklı yazılması lâazımdır. 288 — Allah Adamın biri pencerede oturur-| ken hiç tanımadığı birisi k:pıımı çalar. Adam sorar: maması, versin Ne var, ne istiyorsun? Lütfen kaprya kadar iner mi- siniz — Oradan söylesen olmaz mı? — İmkânı yok. Zahmet - etme- niz lâzım. | Bunun üzerine adam bilmecbu-| riye aşağıya kadar iner: — Ne istiyorsun? | — Ben fakir bir adamım. Beş oön para sadaka verir misin. — Yukarı gel, Fakir adam sevinerek ev sahi- bini en üst kata kadar takip etti. En üst kata gelince adam fakire| döndü: l — Allah versin, | K. Mustafa paşa; —1 289 — Küçükten başlamış Bir adam hacdan dönüşünde| istasyonda uşağı tarafından kar- | ırettin şılanır. Ne var, ne yok - diye so -| ror. Uşak cevap verir: — Birçok şeyler oldu. Fakat küçükten mi başlıyayım, büyük - ten mi?, — Küçükten başla. — Kedi öldü. — Neden?, — Eşeğin etini fazla miktarda | yedi de.. — Eşeğe ne oldu?, | — Valdenizin tabutunu taşır - ken öldü. | - Ne? — Karınızdan on beş gün ev- vel. annem de öldü mü?. — Aman, ne diyorsun?. Karı- ma ne oldu?. — Ne olacak, ev yanarken korktu, hastalanarak öldü. ha vi MA Kiralık Ev Iki odadır. Kumkaprı Nişancas Mühre sokak Bitişiğindeki 7 ya müracsat. yahut karştundaki 4 sumara- Gıdılebılecek eğlence yerleri SİNEMALAR : İPEK: Ne sevimli MELEK; Vak ELHAMR. nghay ekspresi SARAY: Çareviç TÜRK: Hulyalı dudaklai SUMER: — Pa HİLAL: ŞIK: H ŞARK: Dudaktan ALEMDAR Vala! ALKAZAR: MİLLİ: Bora B YILDIZ: KEMAL BE HÂLE: Ben ve İmparatoj FERAH: — Sandu. april Yüzü damgal adı na feda. gönüle a yıldızı Di um kral n venus Şehvet adası. yor. Sandal beş on dakika sonra adadan ayrılsaydı, yahut köı.ıekW balığı, denizdeki rotasını değiştir| seydi, bugün, kral hâlâ tahtında,| Antino ise zindanda olacaktı. (Hatice Süreyya) | kolat yemeyi teklif etmek kadar gülünç | ve harice milyonlar İ ihtiyaçlar varken şimdiye Ingiuzco 7 Haziran 1934 dersleri | Perşembe ve pazartesi günleri çıkar Müellifi: ömer Rııı — İoğr İn April there is no #now. The birds. in epril de nisan yoktur kar kuşlar, Nisanda kar yoktur. Sing'in the green trecs and we go for.| Sing in 21 grin triz il uzun yü (* zeriz no eno zi h end vi go for. çlar ve biz gide üşlere çkarız. Kuşlar yeşil ağaçlarda öterler. Long walks. May is a lovely month; it is iz e lavli mans *) it iz üyüşler mayıs dir bir sevimli S sevimli bir aydır Warm now out of doors, and in the vorm now avt ov dorz end in zi ktır (kırlar) Artık kap (kırlar) sıcaktır. Middle of the day it is sometimes . dışları middi ov zi dey it iz samtayimz arta nın gün © dır bazan Günün ortasında ortalık sıcak olur. Ovite hot. Then we open the doors. zen vi open zi dorz biz açar ka - tamamile | yit hot (* yle sıcak o zamanı O zaman ka And windows and the aiç comes into the Yadar ve pencer ve pencereleri açarız. i eyr kamz into zi ve rüzgâr girer içine Rüzgâr odalara girer ve onlar serin - ler | rooms and they âre cool. Sometimes | ik, kul Sametyimz it. lar serin bazan o (or - rumz end (* lar a onlar di talık), Rains; and then the air is guite — cool. kuvoyit kul renz end (* zen zi eyr iz yağar ve o zaman hava dır tamamiyle | Serin. Bazan yağmur yağar. O zaman hava tamamiyle serinleşir İn June ihe roses are blooming in the. in Jun zi rozes ar blumin in zi Garden and at the end of the, garden end et zi end of zi bahçe Ve ayın so İ fourth month?. mans *) çerriz ar rayp vat iz ay kirazlar dırlar olgun ne dir the colour of a ripe cherry. İt zi kaler ov € rayp çerri it. renk n bir olgun kiraz o olgun bir kirazın rengi medir?. İz red or black. The cherry is the, iz red or blek zi çı dır kırmızı yahut siyah kiraz dır. iiz zi, Ya kırmızı ya siyahtır. friut of the cherry tree. İrut ov zi çerri - tri. kiraz ağacı . Kiraz, kirar ağacının meyvasdır That is the end of the first (* zat iz zi end ov zi ferst bu dır son nim ilk e lk yarısının sonu budur. half of the year, haf ov zi yir. ruısıf nn senenin Proverb No rose without a thorn. proverb: No roz vizi *) avt e (* sorn. mesel yok gül siz bir diken darbı mesel: Dikensiz gül yoktur. 1 — Okuyunuz: Children, hundred, figure, minute, breakfast, son, smoth, love, cever, colour, mother, lavely, - six window, warm, guarter, walk, small, food, fruit, Jüne, except, house, snow, flower, 2 — Cevap veriniz: (1) How many days are there in january? (2) in june? (3) Whieh is the (4) Iait very cold then?. (8) Are the days very Short?. — (6) Doesitalwys rainin February? (7) How many days have this month in leap —year?. (8) When the — ground is white? — (9) İn which month do the roses bloom?., (10) What is — colour of ripe cherries?. (11) What is thair colour when they are not ripe? (12) Of what tree they are tha fruit? — (13) Do you Sometimses cot cherries. (14) When da you for long wolks. (15) Why de wa open the doos when itis — worm? (16) Mow many minütes are there İr a pu: arter of an hour? (17) When do you play out of doos?. vrrrcereRARELLALETELALEYELECARE PELANE PEECANEELE (Baş tarafı 1 inci sayıfada) | Burada evvelce izah — ettiğim noktai nazarımda tamamen musır olarak tekrar | izah mecburiyeti his ediyorum. Memleketimizde teessüs etmekte ©- lan lâstik sanayii eğer hakikaten mem - lekete faydalı olmak gayelerini istihdaf ediyorsa lTâstik ayakkabı — yapmaktan | kat'iyyen sarfı nazar etmelidirler. Çün - kü: Lâştik ayakkabı imalâtı yalnız a - yakkabı ve dericilik sanayiini mutazar - rer etmekle kalmaz. Bunun asıl büyük de hayvan ye- tiştiren köylüyedir. herkes bilirki hay- van beslemekle huyatını — temin eden köylülermiz memleketimizde büyük ye - kün tultar ve ayni zamanda gene mem - tahribatı b leketimizin ha; yetiştirmesine ve hayvan neslinin ıslahına şiddetle ihtiya- c vardır. Çünkü biz herşeyden evvel bir ziraat memleketiyiz. Hal böyle iken köylüye ucuz lâstik ayakkabı giydireceğiz dıye iddia etmek âdeta köylünün kendi mah - sulâtı olan buğdaydan mamül — ekmek yerine daha ucuzdur. diyerek — yabancı memleketlerin mahsulünden mamül çi- olur. İkincisi, lâstikçilerin iddialar ru olarak bile kabul etsek noktai naza - bir şey kaybetmem. — Çünkü bu sana; bir çok ehemmiyetli şubele- ri vardır; meselâ, kendilerinin de yaz - dıkları gibi otomobil lâstiği, muşamba - lar ve tıbbi lüstik alâti gibi memleket için lâstik ayakkabıdan çok daha mühim | götüren mübrerm | kadar niçiııı doğ i rımdan hi; | yasada gene | satan hiç bir fabrika mevcut değildir. Memleketimizde lâstik ayakkabı yapılmamalıdır biç birisi bu saydığım şubelerin hiç bi - rinde faaliyet göstermediler. Bundan anlaşılıyor ki bu — ebendiler hiç bir zaman ayakkabı alamıyan fakir halkı değil, yalnız kendi ceplerini dü » şünmüşlerdir. — Bu san'atin en — kolay ve ençok kazanç getiren şubesinde ça- Jışmayı müttefikan tercih etmişlerdir. Bu iddiamın ıspatını gene kendileri ıspat ediyorlar. (150) gram kaoçuktan bir çift lâstik ayakkabı yapıldığına ve en — doğru bir hesapla vasati olarak bir çift ayakkabı azami elli kuruşa malolduğuna göre pi- ti 100 kuruştan aşağı Bilmem bu hal karşısında fakir halkı düşünmek iddiası gülünç olmaktan kur- tulabilir mi?. ketimize, Avrupadan, 400 bin çift ma - mül ik geliyordu. Ve buna mukabil harice 800 bin lira veriyorduk.,, — Birar f düşünürsek oödevirlerin çoktan i görüyoruz. Bugün hükümeli - mü geç miz kontenjan kapılarını açsa yabanci memleketlerden buraya 40 kuruşa mil * yonlarca çift lâstik ayakkabı getirmek her gün mümkündür. Ve bunun — böyle olduğunu kaoçuk için Avrupaya veri- len parayı mevzuu bahsederken itraf ediyorsunuz O halde?. Fazla kazanmaktan başkâ hiç bir emel taşımadığınız yalnız ayak * kabı yapmanızla sabittir. Köylü men* kabı yapmakla sabittir. Köylü menlfw ait gibi ulvi bir gayayi feda etmemek lâzımdır.