Oktay Han Cengiziu en büyükl oOğlu idi. Dünyanın en büyük ci-| hangirlerinden biri 0'an Cengiz| ölüp te memleketini oğulları arası| Na taksim ettikten sonra kendisi- ne şarki Türkistan ve Tar Baga- tay tarafları isabet etmişti. , Oktay Han çok âdil, merhamet li, cömert bir adamdı. Yegâne ka- bahati içkiye ve kadına biraz faz- la düşkün olmasiydi. etmeyi çok sevmezdi. _B“'"'n için ekser vaktini av vesa-| ir eğlence'erle geçiriyordu. ' İlk iş Olarak kendisine Çinden getirttiği sanatkârlara Orhon su- yu kenarında tesiş ettiği CKÜ Tum şehrinde kendisine büyük bir saray yaptırmak olmuştu. Sara -| Yın inşası 1236 — senesinde- hitti. | Oktay Han resmi küşadında bü - Yük bir ziyafet tertip etti. Ziyafet esnasında kendi eliyle veziri Ye- h. Çotsaya bir kadeh içki sundu Şe: V — Ben, saltanatımdaki saadet- lerinsenin güzel nasihatlerine borç luyum, dedi, ve ziyafette hazır bu lunan diğer elçilere dönerek: — Sizin memleketinizde böyle Vezir var mı? diye sordu. Çin ressam ve sanatkârlarının bütün hünerlerini sarfederek yap- tık'arı bu saray büyük bir bahçe içinde idi. Ve dört kapısı vardı. Bu kapılardan biri imparatora, bi- ti sülâleden olan prenslere, biri taray kadınlarına, biri de umuma Mahsustu. Saray yapıldıktan son Ta etrafma prenslere ve derebeyle Tine mahsus daireler inşa edildi. Ve burada adetâ yeni bir şehir ha- & oldu. Oktay buraya Orduba-| luk (*) ismini verdi. İmparator-| luğun muhtelif kıtalarından — bu Yollar vasıtasiyle her gün saraya| Yiyecek, içecek ile dolu 500 araba :lip saraya ve halka tevzi edilir-| Oktay bu sarayda yalnız ilkba-, harda bir ay kalırdı. Sonra bir| Bünlük uzakta kâin olup Çin mi -| na rekabet için bir actem mi- | Marı tarafından inşa edilen sara - Ya giderdi. < Oktay çok halim bir adamdı. L_Hklzri böyle hareket etmesine 'az ettikleri vakit: — Şu dünyada kaç gün kalaca- | Biz. Hiç olmazsa insanların kal - / inde iyi yer tutalım.. derdi. , Oktayın hayatında bir çok eğ- "hr-ıli ve tuhaf hadiseler cereyan “tmiştir. Bunlardan bir kaçını ya- Oruz: | Karakurumdaki saray inşa e-| | .ü'“lten sonra bir gün hazinesine| Birdi. Hazinede 20 bin kese altın “Avdı. Bunu görünce: p — Bu paralar bana neye yarar? u“hlik bir de saklamak derdi var, 'Ül ve: —Kimin paraya ihtiyacı varsa Çinlininki ise bir eşek,, Oktay müslümanlar ile âlây eden Çinli hokkabazlara bu sözlerle mukabelede bulundu gelsin, diye ilân etti. Halk bunu duyar duymaz saraya koştu. Ok- tay hepsine bol bol para verdi. Kendisinin cömertliğini duyan tüccarlar uzaktan mal getirirler ve kendisine gayet pahalı olarak sa- tarlardı. Oktay satın aldığı bu mal ları halka parasız olarak dağıtır- d'. Oktay bir gün yolda yabancı bir ihtiyara rastgeldi. Âdeti muci- bince halini, hatırını sordu. İhti- yar: — Bağdatlıyım, evlendirecek on kızım var. Fakat fakirim, de- di. — Halifen sana, neye para ver- miyor? diyer sordu: Oktay: — Halifeye derdimi anlattım, bana yalnız on altın verdi. Oktay babası gibi putperestti. Fakat diğer din sahiplerine hür - met ederdi. Bunun için ihtiyara derhal bin kese gümüş verilmesi- ni emretti. İhtiyar: — Ben bu kadar parayı nasıl götüreyim? dedi. Oktay bunun üzerine kendisine ayrıca iki at verilmesini emretti. İhtiyar bu sefer: — Bağdat buraya — çok uzak, yollarda ölürsem, kızlarım bu pa- radan mahrum kalcaklar, — dedi, Oktay bunun üzerine ihtiyarın ya- nına on da Moğol muhafızı verdi. hakikaten ihtiyar yolda öldü. Ve Moğollar parayı Bağdada kadar götürdüler. Oktay bir gün avda idi. Fakir bir adam ona üç kavun getirdi, Ya nında parası yoktu. Bunun üzeri- ne karısı Mukaya: — Kulağınraki elmas küpeleri şu adama ver, dedi, karısı: — Bu adam elmasın kıymetini bilmez. Yarın gel, diyelim, ona elbise ve para veririz. dedi. Oktay: — İhtiyaç içinde olan bir adam yarına kadar bekliyemez, diyerek küpeleri verdirdi. Cengizin yasası mucibince ba- harda ve yazın akar suya girmek, altın ve gümüş taslarla akar sular- dan su almak, çamaşır'arı yer üs- tünde kurutmak, hayvan kesmek memnu idi, Bir hayvanı öldürmek için kar- nanı yarıp yüreğini koparırlardı. Halbuki müslümanlar yalnız kesil miş hayvan yediklerinden bir çok ihtilâflar vuku buluyordu. Oktay muhalif hareket eden müslüman- ları şiddetle cezalandırıyordu. Bir gün bir müslüman koyun a- larak evine götürüyordu Bunu gö ren bir Kıpçak (**) müslümanı gizlice takip etti. Müslüman eve girdikten sonra ©o da dama çıka- rak kendisini gözetlemeğe koyul- du. Adam koyunu keser — kesmez derhal bahçeye atlryarak kendisi- ni yakaladı ve doğruca Oktay Ha- nın önüne getirdi. Oktay her iki- sini din!'edikten ve vakanın nasıl cereyan ettiğini iyice anladıktan sonra: — Bir evin içini gözetlemekten büyük âyıp ve suçtur, diyerek Kıp çakı katlettirdi ve müslümanı ser- best bıraktı. Oktayın gönlüne girmek istiyen bir müslüman bir gün huzuruna gelerek: — Rüyamda Cengiz Hanı gör- düm, Bana “git oğlum Oktaya söyle ki bütün müslümanları öl- dürsün.. Onlar fena insanlardır.,, dedi. — Bunu sana Cengiz Han yüzü-| ne karşı mı söyledi.. — Evet, bizzat bana, karşı söyledi. — Moğolca bilir misin? — Bilmem. — O halde yalan söylüyorsun.. Babam yalnız moğolca bilirdi. Oktay bunun üzerine bu adamı katlettirdi. Ağabeysinin fazla miktarda içki içtiğini duyan kardeşi Çağa- tay — Cengiz tarafından yasayı korumağa memur edilmişti — bu- Nnun önüne geçmek için yanma l)irA zabit gönderdi. | Çağatay kendisinin ancak ak- şamdan akşama iki kadeh içki iç- mesine müsaade ediyordu. Oktay bu sözü kabul etti. Yal- nız eski kadehlerini atarak yerine gayet fazla içki alan iki büyük ku-l pa koydu. Bu suretle hem yasayı tutmuş oldu, hem de kendi arzu- sunu yerine getirdi. Bir gün Çinden kuklacılar gel- mişler, Oktayın sarayında müsa- mere veriyorlardı. Bu arada bir kukla, diğer sarıklı bir kukla; tın kuyruğuna bağlamış sürüklü- yordu. Oktay: — Bu kim? diye sordu. Çinliler müslümanları istihfaf için: n — Moğol askerleri müslüman - ları böyle sürükledi, dediler, Bu- nun üzerine Oktay kendilerine şu cevabı verdi: — Benim imparatorluğumda, hiç bir zengin müslüman yoktur ki beş on Çinli kölesi olmasın.Hal- Hanım yasası mucebince bir müs- lüman kölesi yoktur.. Hem bilmez misiniz ki Cengiz| Hanın yasası mucibince bir müs- lüman öldüren ceza olmak üzere kırk kese altın vermeğe mahküm olduğu halde bir Çinliyi öldüren! ceza olmak üzere yalnız bir eşek verir. Bu da ispat eder ki müs-/ lümanlar, Çinlilerden daha kıy- metlidir. Bir gün bir çoban Oktaya ge- lerek bir kurdun bir sürü koyunu- nu mahvettiğini şikâyet atti. O | yüzüme Bir güzel | kadın kocasından nefret etmeğe | y Amerikada bütün çirkin erkek- leri düşündüren garip bir hadise oldu. Misis Betty, bir akşam yatak odasında uyuyan kocasmı ince, zarif parmaklarile boğarak öldür- dü. Hadise şöyle cereyan etmiştir: Misis Bettynin kocası zengin bir antikacı olan Mister Nelson elli yaşlarında, iri boylu, dinç fakat çok çirkin bir adamdır. Karısını severek almış ve kendisine evlen- diği gün yirmi bin dolarlık bir çek hediye etmiştir. Mis Betty üç sene kocasına kar- şı fevkalâde sadakat ve merbuti- yet göslermiştir. Fakat son sene!lerde, yaşı he- nüz yirmi beşibulangenç ve güzel başlamıştır. Mister Nelson karısını çok sev- diği için, bilhassa geceleri kendi- sini hiç yalnız bırakmıyordu. Madam Nelson balolara çok devam eden ve kocasını da zor'a sürükliyen ve seneler geçtikçe se- fahate meyli artan şen, şuh bir ka dındır. Balolarda bir çok genç âşıkla- rı olan Misis Betty bir sinema yıldı. zı olmayı çok arzu ederdi. Âşık- sırada Oktayın askerleri nasılsa| kurdu dir diri yakalayıp hakanın | önüne getirdiler. Hakan evvelâ çobana bir sürü koyun verilmesi- ni emretti. Sonra: — Salıverin şu kurdu. Arka- daşlarına haber versin, hep bera- ber giderler. dedi, bunun üzerine kurdu sa'ıverdiler. — Fakat ötede duran bir sürü köpek birdenbire kurdun üstüne atılarak kendisini parçaladılar. Oktay buna — pek müteessir oldu: — Hayvanın canını kurtararak Tanrının rizasını celbetmek — ve kendi ömrümü uzatmak istedim, olmadı. Bu benim için pek uğur- suz bir alâmet. dedi, hakikaten bir| kaç gün sonra gözlerini dünynya' ebediyen yumdu.. . Gözlüklü adam — | (*) Ordubz'uk, Ordu şehri d>-)| mektir. (**) Krpçak pütperest yerli halk demektir, kadın kocasını nasıl boğdu? misis Betty, zengin ve çirkin kocasını öldürdükten sonra sevmeğe ve vicdan azabı çekmeğe başlamıştır Kocaısnı bogân misis Betty ları arasında, Mister Filip, olduk- ça yakışıklı bir sinema rejisörü idi. Bettyyi sinema yıldızı olmağa teşvik eden Mister Filip bir ak- şam genç kadına; — Bu çirkin adamla nasıl yaşı- yorsun? Diyereke, kocasından ayrıldığı takdirde kendisiyle evleneceğini ima etmiştir. Betty o günden sonra kocaşı- na karşı haşin davranmağa baş'a- mış ve kendisinden ayrılmak için — bir çok vesilelerden istifade etme- &e kalkışmışsa da Mister Nelso- nun vurdum duymazlığı daha doğ rusu karısına karşı fazla muhab- beti, bu ayrılığın husulüne mani olmuştur. ğ Mister Nelson ayni zamanda — çok cesur ve cüretkâr bir adam , olduğundan: i — Benden ayrılırsan, seni — öl- dürürüm! İ Tarzındaki tehditleri Bettyyi biraz daha tedbirli bulunmağa sevkediyordu. Missis Betty bir gece kocası ra- hatsızken odasına girmiş ve Miş- ter Nelsonun derin bir uykuya daldığını görünce, bu fırsattan is« tifade etmeyi düşünmüştür. Misis Betty revolverden çok kork tuğu icin kosasını bıçakla öldür- meye karar vermişse de, yavaşça eline aldığı bıçakla dahi bir iş gö- remiyeceğini anlıyarak bıçağı bı- rakmış ve kocasının başı ucunda bir müddet kararsızlık ve tered. düt içinde beklemiştir. Mis Betty cinayet ikama fitre- ten meyilli bir kadın olmadığı halde, bu cinayeti nasıl işlediğine kendisi de şaşıyor. Kocasını eliyle boğan bu gü- zel kadın, o gece kocasının başım- da neler duyduğunu anlatırken diyor ki: — Birdenbire gözlerim lııru—! dı. Bel'imdeki kayişi çıkararak ko camın boğazına doladım. Kocam bir an içinde gözlerini açarak: (Sen misin, Betty?) diye boynu- ma sarılmak istedi. Fakat kolla- rını kaldırmağa muvaffak olama- dı. Bir defa nasılsa başladığım (Devamı 9 ncu sayfada) — öij 4