M Hakiki vesikaları Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra İstanbulda A. şanlar arasına ka- er lehinde çalı - tanışıyor ve o - beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesinde milli kuv « un Bey Pantik « | nadolu lehinde çalı tılan İDlhami, İn, vetlere çalışan F yan tarafından takip ettirilmektedir. Bulagristan Sosyalist fırkıııı erkânmdan (Dragyef) ve (Niko-| layef) Türk Sosyalist fırkası ile| tesisi münasebat eylemek vazife - siyle İstanbula müteveccihen ha - reket etmek üzeredirler. (Henüz İstanbula gelmediklerini tahkik ettim.) Ankara hükümeti tarafından| Sofyada bulundurulmakta olan Büyük Millet Meclisi azasından| Cevat beyle Arnavutluk hükümeti hazrrasmdan murahhas - olarak! Sofyaya geldiği Trivayet olunan ve isminin Tiranlı Süleyman Feh- mi Bey olduğu anlaşılan bir zatın Raft müzakerelerde bulundukları söylenmektedir. * İIngiliz mahafilinde Yunanlı- ların İzmirde bir Çerkes fırkası teşkiline uğraştıkları ıöylenîyoı—.W Teşkilâtın bunu “Şapsih,, kabilesi rüesasından Musa Bey namında bir Çerkes deruhte etmiş. Şimdiye| kadar bu teşkilâta “Abaza, Kaber- tay, Şapsih,, kabailinden altı bin kişiden fazlası dahil olmuş, Yunan lrlar bunlara fazla miktarda maaş veriyormuş. Yalnız bunların cep- heye bir firka halinde sevkedil-| mesinde Bazı mahzurlar tasavvur edilmiş ve bu yüzden tabur tabur| diğer fırkalara tevzi edilmiye baş- lanmışlar, Bu suretle de teşkil olu- nan taburlardan * dördü cephede bulunan muhtelif fırkalar emrine verilmiş. Izmirdo Çerkeslerden jandarms da kaydediyorlarmış. Yunanlılar, Ali Bey namında| 'Türk ordusuna mensup bir Çerkes kaymakamın Yunanlılar aleyhine | Çerkesler üzerinde bir. tesir yap- mak üzere İzmire geleceğini ha- ber almış. Bu sebepten son derece müteyakkız bulunuyorlarmış. İzmirde; sabık düyunu Osmani- ye memurlarından Hipokrat, Za- haryadis, Eşref, Muhiddin ve Ha- fız Hüseyin nam kimseler Yunan| zabıtai hafiyesine memur edilmiş-| Er Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- ta bahsi geçen bir kral Ödip ef- r. İşte, o gün, faler Fatih rıyacağını haber veri; 1tap İçinde, ne yapacı Eve dönüyor. sine ge söyliyeceğini şaşırıyor. Onun yüzüne bakamıyor. Kendisine, Osman Bey ismirdeki ahbabının geldi- ğini haber veriyorlar. Falcıyı eden bu adamdır. Osman Bey, sakal bırakmıştır, Edip, tavsiye kadının evine gitmiştir. Kalaları du- manladıktan sonra Osman Beyi de çağrıyorlar. tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL , 3-6-934 Her hakkı mahfuzdur Tefrika: 81 | cümanın tayin olunacağı daireden ler. İzmir ve havalisinde asker he- men hiç yok gibiymiş. Delilim bu malümatı İzmir pasaport İngiliz kontrolluğunda tercümanken İs-| tanbula tepdili memuriyet ettiri- len bir dostundan almış. Mevsuk olduğuna kanaati vardır. Bu ter- de malümat ahzı bizim için kabil olacağını da delilim söylüyor. * Askerle dolu dört Yunan nak-| liye vapurunun dün Karadenize çıktığı mahafili malümede kat'iy-| yetle deveran ediyordu. Gene bir ihraç hareketinden bahsolunuyor.| * Geçen Cuma günü akşam üze- ri saat sekizi çeyrek geçe Pantik-| yanın yazıhanesine üstü başı ol-| dukça muntazam dört kişi gelir Pantikyan bunları ta merdiven ba- şından karşılar ve pek ziyade hür- met ve riayet ederek kendi odası- na kabul eder. Vaktin geç olması dolayısile dairede yalnız delilim bulunuyormuş. Pantikyan iş oldu- ğunu - söyliyerek kendisinden mü-| saade almadan gitmemesini ten- bih etmiş. Saat dokuzda (Kapiten Gordon) da gelmiş. Gece saat on| bire kadar hafi görüşmüşler. On| birden sonra Pantikyan delilimi ve dört adamı beraberine alarak mektebi harbiyeye; erkânı haı'bi-t ye dairesine gitmişler. Orada mu-| vakkaten istihbarat emrinde bu- lunan (Kapiten Moris) i kendile- Tine intizar eder bir veziyette bul- müuşlar. Delilim burada bu dört| zatla Moris arasında tercümanlık | etmiş, Bu dört adamdan biri Hamîıl Nusret Efendi Bu uzunca boylu siyah saç ve bıyıklı çenesin- de kıllı bir ben bulunan biriymiş.! Vaktile Musulda Belediye ve mec- lisi idare kitabetlerinde, Revandiz tapu kitabetinde bulunmuş. Bir bu çuk senedenberi de İstanbulda i- miş. Diğeri; Seyit Ahmet nammda kısa boylu kumralca bir adammış. Van taraflarında nahiye müdiri- yetlerinde bulunmuş. Lisanı Kür- de pek ziyade benziyormuş, Üçüncüsü, Ibrahim Hulüsu na- mında uzunca boylu gayet uzun ve siyah saçlı, kırpık bıyıklı diğer- lerine nazaran daha centilmen ta- vurlu bir adammış, Bu da uzun imiş, Tefrika No.22 8-6-934 | baha hayli vakit var. Haydi in a- Aşk ve ma-| cera romanı Nâkıli (Va-Yü0) Ozman Bey, arkadaşının elini! avuçları arasına aldı. Fakat, Aliye, onun - gözlerinir çok Ffena bir ışıkla parlayıp söndü- ğünü gördü: “— Bu adam Edibi herhalde İz- mire hayırlı bir iş için götürmek | istemiyor!,, diye düşündü. Osman Bey, devam ediyordu: | — Benim, Menemende bir çift-! liğim var... Orada otururuz... Os-| man Bey çiftliği derler... Yoğurdi-| le yemişlerile meşhurdur... Sonra, canım inzivadan sıkıldıkça İzmire ineriz, oranın yosmalarile — bir â- lem yaşarız ki.. , Edip: Geçen kısımların hulasası Ali baba, Rusya, iki leket arasında kadın — ticareti di uldü. Alibaba küçük - 1 Ferhada İstanbul- im ederek, Kafkast- mbulla me te valinin kona - Gürcü kı- uğraşırken, Rüstem tanışıyor. Bu genç, dür ve Ali babadan üzere Tiflise gelmiş - mda (Fatma) isminde bi . Rüstem t kaçırıyor ve fail k Ali ha atıyorlar. stem, de Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaffak oluyor. — Gelemem, Rüstem.., Sabah oluyor. Paşa uyanık, — Vekilharç nerde ise kalkar, Yakalanırsak... Rüstem sert bir tavırla bağırdı: — $Şimdiye kadar yakalanaca- gından korkmuyordun! Daha sa - şağı! Hatice, Rüstemin yüksek sesle konuşmağa başladığını görünce| bahçeye inmeğe karar vermişti. — Geliyorum... Bekle! Diyerek pencereden çekildi. Ve biraz sonra yalımın bahçe ka pısmı açarak Rüstemin yanma gel| di. Çerkes kızı Rüstemin o güne ka dar böyle hiddetli halini görme- mişti. — Ne oluyorsun Rüstem? Ner- de ise sabah olacak. Bu vakte ka- dar nerde idin? Diyerek boynuna sarılmak iste- di. müddet Diyarbekir ve Cizre ta- raflarında bir çok memuüriyelerde bulunmuş. Dördüncüsü: Süleyman namm- da uzun boylu, yassı burunlu, u- zun kumral bıyıklı, dişlerinin ek- serisinden mahrum bir. adammış. Bu Ayintap jandarmasında başça- vuş olarak bulunmuş. Kapiten Moris, dördünün de i- sim ve hüviyyetlerini ve şimdiye kadar ne ile meşgul olduklarını, memleketlerindeki derecei itibar- idare- larını hükümeti Osmaniye sinden memnun olup olmadıkla-| rımı İngilizlere karşı ne his besle-| diklerini ayrı ayrı sormuş ve mu- vafık cevaplar aldıktan sonra: — Pantikyanın size izah eyle- diği vazifeyi kabul ediyor musu-! nuz? (Devamı var) — Matlaka, yarın, bankadaki| larında bir muhavere tutturmuş- İzmir bankasına| lardı. bütün eshamımı nakletmeli ve gitmeliyim... -diye! sarhoş sarhoş başını sallıyordu. - Evet, evet... Mutlak yarm... Osman Bey, muzafferane ayağa kalktı. — Demek ki, çok istap duyu- yorsun?... Vah kardeşim vah... — Evet, duyuyo- Tum.., Dostça omuzunu okşadı... çok istirap kadın, o hainane Beyin gözlerinde Fakat; genç alevin Osman bir daha yanıp söndüğünü gördü. AĞ aK BLE Büyük vapur, Marmarada iler- liyordu. Güvertede, iki erkek ve iki ka- dın karşı karşıya idiler,.. Kadınlar, aralarında, bir moda bahsi açmış, — konuşuyorlardı. Erkekler, bununla alâkadar o- lur mu ya?... Onlar da, kendi ara- | yordu? 3 Haziran 1934 , 3 Haziran 1934 Müellifi: Zshak FERDI Rüstem burnundan soluyordu. Karanlıkta seçilen gözleri ateş gi- bi parıldıyordu. — Nerde miydim? dedi. Ak- şamdan beri seni seyrediyorum. | Paşa ile âdi bir kadın gibi cilvele- şiyordun! UtUanmaz kahpe.... Bir de bana küçük hanımın yanında| olduğunu söylüyorsun değil mi? Hatice birdenbire titriyerek ge- riye çekilmek istedi. — İftira!.. Evham... Ben küçük| hanımın yanındaydım. Sen k kançlıkla ne söylediğini bilmıyor-; sun, Rüstem ! Rüstem, Haticenin bileklerin- den yakaladı: — Gözümle gördüm.. Kaç sa- attenberi şu duvarın üstündeki yan penceredn sizi seyrediyor - dum! O pintinin karısı olmak için bir başkasının ölümüne razı ol- muştun! Şimdi ne çabuk inkâr e- diyorsun, alçak! Hepsini dinle- dim... Rüstem, bu sözleri söylerken mütemadiyen genç kızın yüzüne tükürüyordu. Hatice ağlamağa başladı: yan pencereden sizi seyrediyor- tem! dedi. Ben dünyada senden başka erkek sevamem, Rüstem hiddetle bağırdı: — © halde o beyni sulanmış a- damla neden evlenmek istiyor- sun? | — Paşanın benimle evlenmek niyetinde olduğunu bilmiyordum.! Bana düşüncelerini açıkça söyle- yince müşkül vaziyette kaldım. Ona güçlükler gösterdim.. Küçük| hanımın evden uzaklaştırılması - nı teklif ettim. Her şeyi kabul etti. Halbuki ben onun küçük kı- zını çok sevdiğini ve kendisinden | bir gün bile ayrılamıyacağını zan- | nediyordum. Rüstem sustu.. Tereddüt ve ka- rarsızlık içinde, ne yapacağını, ne söyliyeceğini bilmiyordu. Hatice acaba doğru mu söylü- Rüstem, dimağında kıvrılıp ka- lan bu endişeden kolay kolay sıy- rılamıyordu. Haticenin dedikleri doğruydu. Efendisine hoş görünmek için, belki de! hcişekjifinc peki demeğe mecbur İhtiyarı: — Bak, ne iyi oldu da sözümü dinledin... diyordu. — Evet, Allah razi olsun den... Beni İstanbuldan uzaklaş--| tırdımnız... — Şimdi artık, kalbinin rahat- ladığını hissediyor musun? — Çok.... — Öyleyse memnunsun?., — Elbette, Nedemezsiniz. Mem nun olmazmıyım hiç. Dünyaya ye- niden doğmuş gibiyim... Ne garip his, Osman Bey... İnsan, annesi - nin yanına giderken, ona kavu - şacağı zaman, ancak bu kadar se - vinebilir... Halbuki, ben, uzakla - şırken seviniyorum... — E... Mukadderat... Artık bun ları düşünme de aklını hal ve — is- tikbal ile yor... Bak, göreceksin, İzmirde nasıl eğleneceksin, Edip.. Sesini alçalttı. Kadınların mu - siz- kalmış gibi davranan Haticeyi ge nemek güç bir iş değildi. Rüstem sordu: — Beni hâlâ seviyor musun? — Bunu sormağa lüzum var # | Rüstem? Ben seni sevmesem, 1 gece pencerede saatlerce seni ler miyim? — Seninle evlenmeği verdim. O halde haydi ni bu gece kaçıracağım! Hatice tereddüt gösterdi: — Hemen şimdi mi hçıodj — Evet... Ben bir daha bu ? raflara gelemem.. — Peki.. O halde gidip boh | mı alayım.. Biliyorsun ki pa! bana verdiği bütün nücıv!ı"w odamdadır! Rüstem, o günlerde çok palf sız olduğu için, Haticenin mü herlerini de birlikte almasına #” vafakat etmişti. — Peki, dedi, burada bekli! rum, Haydi çabuk git.. Bohçt pencereden aşağıya at.. Kayık hilde bizi bekliyor. Hatice, yılan gibi, karanlı dan süzülerek gitti. Rüstemin hiddeti geçmişti. Kef kendine: — Haticenin mücevherleri ( me yarıyacak. Nasıl olsa bir küçük bir ev bulup Haticeyi ort* kaparım, Ötesi kolay.. Diyerek ağacın dibinde sindi: Bekledi.. Aradan uzun — dakikalar $' mişti. / Hatice meydanda yoktu. Rüstem sabırsızlanmağa mişti, Ortalık ağarıyordu.. Dınîll Rüstem pencereye ufak bir "İ| attı,. Cevap yok! Bir taş daha.. Gene seş yok, Rüstem: — Tuhaf şey..! Hatice beni * mi atlattı? Diye mırıldandı.. Yavaşça pencerenin dibint ' kuldu: t — Hatice.. Hatice.. Hatice meydanda yoktu. Rüstemin başındaki saçlar dik olmuştu. Kd haverelerine dalmış olduğun kendilerini işitmiyeceğine 66" yet hasıl edince ilâve etti: — Bir şarkı vardır, bilir » | Edip bey... Anasımı sen al.... Kizini da ben.... “İşte, biz de öyle yapalım” iki hanımdan anasını sen & sın, kızını ben... Çünkü, ben: den yaşlıyım... Edip, alay etti: — Ay, neden 0?.. — Neden olacak... Demint' beri, genç kızla meşgul old"! görüyorum... Halbuki, âdet ” dır, biliyor musun?... — Nasıldır? ! — Birerkekle bir kadının ” | | | muu yaşı altmış beş olmalı? K ğ — Meselâ, yirmi yı!ll"ı'*l erkek, umumiyetle kırk bet | daki bir kadından hoşlan!f” | buki, yaşı ilerledikçe, insaf $i (Det M