Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL Tefrika: 16:' | 22-5-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra İstanbulda A. nadolu lehinde çalışanlar arasına ka- tılan İlhami, İngilizler lehinde çalı - şan Fatma Nüzhetle tanışıyor ve o - nunla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesinde — milli kuv - vetlere çalışan Feridun Bey Pantik - | yan tarafından takip ettirilmektedir. | Gordon Feridun Beyin hal ve hareketlerinde ve hattâ gözlerinde İngilizlere karşı bir muhabbet gö- remediğini, bu ihbar her ne kadar delâile müsenit değilse de hakikat olması ihtimali fazla olduğunu söylemekte imiş. Buna Pantikyan da mütaleasını ilâve etmeyi unut- mamış: “Feridun Beyin takibine| Mığırdan başka daha iki memur tavzif ettim, onu adım odım takip ettiriyorum.,, cümlesini yazmış. — Yâni? — Yâni Feridun Bey, size vazi- yetin tehlikesi olduğunu anlat- mak ve sureti kat'iyyede İngiliz- ler hizmetinden istifade etmek ni- yetinde olduğunu bildirmemi söy- ledi. İhbarda bulunan yalnız Meh met Ali değil. Bundan daha evvel| de Mazhar bazı şeyler yumurtla- mış. | — Mazharım ihbarını neye ham- ledebiliriz. — Feridun Bey bunda iki ihti- mal görüyor. Ya şimdiye kadar yaptığı fenalıkları affettirmek i- çin yahut ta hakikaten istihbarat memuru olduğundan. Fakat daha <ok ikincisi hakikate yakın. — Neden? — Çünkü dün Feridun Bey mü- dürü umuminin yanından çıktığı zaman Mazhar kendisine yaklaşa- rak cali bir samimiyetle müdürü| umuminin bir şey söyleyip söyle-| mediğini sormuş. Feridun Bey: — Ne gibi ? Demiş, Bunun üzerine Mazhar: — Kendisine senin lehinde ba> zı ihbaratta bulundum. Fakat bu: nu çok rica ederim, Pantikyana bahsetme, Demiş. Feridun Bey bunun bir oyun ol- duğuna kani, Çünkü Mazharda onun lehinde lâkırdı söyliyebilmesi için kendisi- ni gerek Kroker, gerek Harbiyeye girip çıktığını görmesi lâzım. Bi- Her hakkı mahfuzdur | meydana çıkarmışlardı. Ze mensubiyeti muhakkak olan Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ef- sanesi vardır. İşte, o gün, falcı Fatih Etendi, Edip Beye, Kral Ödipin feli- ketine uğrıyacağını haber veriyor. De- likanlı, isterap içinde, ne yapacağını bi- lemiyor. Eve dönüyor. Annesine ne söyliyeceğini şaşırıyor. Onun yüzüne bakamıyor. Kendisine, Osman Bey ismindeki ahbabının geldi. ğini haber veriyorlar. Falcıyı eden bu adamdır. Osman Bey, sakal bırakmıştır. | Edibin annesi Osman Beylc Edibi yalnız bırakıyor. İki ahbap, konuşu- yorlar. Edip, arkadaşına meseleyi sö ga da, annesine bir türlü açılamıyor. Edip, bir felâkete uğramış ihti- ” ı a tavsiye Fazıl Bey bile onun buralara nâ» sıl girip çıktığını, kimlerle görüş- tüğünü bilmez ve hattâ his bile e- demez, Feridun Bey Pantikyan yazıhanesile pasaport dairesinden | başka hiç bir yere kryafetini tanın. mıyacak derecede değiştirmeden gitmemiştir. — O halde çekilmesine - sebep ne? Mademki ispat - edilemiye- cektir, — Doğru, fakat bugün Pantik- yana doğrudan doğruya müracaat ederek hâlâ şüphe edilmekte de- vam edilecek olursa istifasının ka- bul edilmesini istiyecek, Bunu da- ha faydalır buluyor. — O halde kendisini eski me- muriyetine aldrralım. — Böyle mi söyliyeyim. — Evet.. — Benim işim ne oldu Mehmet Bey? Ben hâlâ bu Fatma Nüzhet- le beraber mi bulunacağım, Rica- mı yerine getirmemeniz benim için de tehlikeli olacak, — Maalesef daha bir karar ve- remedim, Daha bir kaç gün — sab- ret., İlhaminin Feridun Beye daha| söyliyeceği olduğu halinden anla-| şılryordu. Maamafih yalnız yut- kunmakla iktifa etti ve elini sıka- rak ayrıldı. Feridun Bey İlhami ayrıldıktan sonra önündeki raporları gözden geçirmeğe devam etti. Bunlardan birisi “Ef.,, Efendiye aitti. Ef. E- fendi Ingilizler hizmetinde çalışan bir gençti. Feridun Bey tarafın- dan uzun tartaklamalardan ve tec- rübelerden sonra kendi grupları i- çine dahil etmeye muvaffak olmuş ve bu vasıta ile bir çok hakikatleri Şimdi bu rapordan anlaşıldığı- na göre bu genç hakkında da ih- baratta bulunmuşlardı ve bu Me-| cır Hey'in yazdığı bir mütaleana- me ile beraber mülâzım Rikatson Het'e verilmişti. Galata istihbaratile — Kaptan Gordon ve Pantikyan bu gencin İngiliz istihbaratmda çalışması a- leyhinde idiler. Annesi tarafından Mehmet ve Şevket Paşa merhuma, mensubiyeti bulunmasından ve bu tecrübesiz çocuğun elde edilmiş olmasından bahsederek hizmetine Tefrika No. 17)| 29-5-934 Aşk ve ma- cera romanı Nâkıli (Vâ-Nd) sasiyle, donmuş, duruyordu. O ha- linde, düşünüyordu: “— Ne yapacığım?. Ne yapa - cağım?., — Şimdi ben ne yapaca- ğgım?.,, İ Sanki, mutlaka bir şey yapmak lâzımmış gibi... Ev, sükün içindeydi. Uzaktan uzağa, otomobillerin geçtiği işiti- liyordu, Yakın bir bahçede, bir kuş ötüyordu. Nihayet, Servet Hanım, konuş- | mak kararını verdi. Sesi, tereddütlü ve alçaktı: — Edip! dedi. Bu adam sana benden sahi hic bahsetmedi mi? Bu, sual değil, âdeta bir yalva-, | şıyor... HABER — Akşam Postası Tariht Tefrikat G1 29 Mayıs 1834 29 Mayıs 1934 Karadeniz Korsanları © Müellifi: Zshak FERDI Geçen kısımların hulasası l Ali baba, İstanbulla Rusya, iki memleket kadın — ticareti yapmakla meşğuldü. Alibaba küçük - ken hadım yaptığı Ferhada İstanbul- daki kızlarını teslim ederek, Kafkas- yaya gidiyor. Tifliste valinin kona - Kında (anı) isminde bir Gürcü kı- zını kaçırmağa uğraşırken, Rüstem isminde bir gençle tanışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üÜzere Tiflise gelmiş - tir. Rüstem Fatmayı kaçırıyor ve fail olarak Ali babayı zindana atıyorlar. Ve Rüstem, günün birinde Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaffak oluyor. arasında Rüstemin elbisesini katlayıp bohçaya koyacaktı. Gömleğinin yakasında gözüne birdenbire bir kaç tel kadın saçı ilişti.. Yüreği koa- pacak gibi titriyordu.. Saçları eli- ne aldı.. Güneş gibi sarı saçlar av- cunun içinde parıl parıl yanıyor- du. Fatmanım, aylardan beri devam e den bütün şüpheleri şimdi bir ha- kikat halinde canlanmıştı.. — İşte.. Sarışın kızın saçları.. Diyerek yumruklarını sıkmağa başladı. — Alçak beni aldatmağa uğra- Bebekten geldiğini kayık-| çıdan işitmeseydim, sünnet düğü- nü hikâyesine belki inanırdım. Rüstem horul horul uyuyordu.. Paçasından sürükleseler duymıya- nihayet verilmesini - istiyorlardı; bu kabil olamadığı takdirde hiç olmazsa üçüncü derecde bir vazi- fede kullanılmasında ısrar — edi- yorlardı. Raporda hele Rikatson Het'in Londraya hareketinden sonra va - ziyetin daha çok ciddiyet kesbe- demiyeceği muhakkak görülüyor- du. Bundan sonraki rapor da aynen şöyle idi: “Karamürsel üserası üzerinde bulunup ta Yunanlılar tarafından Ingilizlere gönderilen evrakı deli-| lim (Ha.) nm sakladığı malümu-| nuzdur. Bu evrak İngilizlerce ara- nılmış bulunamayınca — delilim (Ha.) tevkif edilerek sorguya çe- kilmiştir. Bu hâdise Cumartesi gü nü vaki olmuştur. Delilim istintak- ta: — Evrakr İngiliz posta neferile dosya kalemine gönderdim. Baş- ka hiç bir şey bilmiyorum. (Devamı var) cak kadar derin uykuya dalmıştı. Fatma evin içinde dönüp - dolaşı- yor, yerinde oturamıyordu. Kendi- sini aylardan beri aldatan kocası- nın koynuna nasıl girecekti? Fatma inceruhlu bir kız'dı. Kafkaşs dağlarmdan aşarak, bin bir tehlike geçirdikten sonra, Rüs- tem ile mes'ut olacağına inanmış ve İstanbula kadar onun peşinden! gelmişti. Fatma: — Böyle bir ihanetle karşılaşa-| cağımı bilseydim, Çar'ın saraymna | gitmeğe razı olurdum... | Diyerek, başımı iki avcunun içi- ne alıp ağlamağa başlamıştı. O gece saatlerce düşündü.. Uyumadı.. Sabahlara kadar ağladı., Eğer minimini yavrusu erken- den uyanmasaydı, Fatma, — güneş doğarken, belki biraz uykuya da-| lacaktı.. —4468— Aradan bir hafta geçmişti. O- geceden beri dargındılar.. Bir birlerile hiç konuşmuyor de- ğillerdi.. Konuşuyorlardı. — Fakat, neş'eleri yoktu. İkisinin de başı önüne eğik, ikisi de somurtkandı. Rüstem, o gece kendisinin Be- bekten geldiğini karısının nasıl an- ladığına şaşıyordu. Bebeğe gitti- ğini kimseye söylememişi. “Üskü-| dardan geliyorum.,, Dediği halde, karısının bu yalana inanmayışına hayret etmemek kabil değildi. Fatma, Rüsteme: —Bebekten.. Mahmut paşanın| yalısından.. Sarışın Haççenin ya- nından geldiğini niçin saklıyor-. sun? | Diyerek bağırmıştı. Rüstem, Fatmanın sözlerini ha- tırladıkça yüzüne bakamıyordu. Fatma, nihayet o gün her şeyi bildiğini, Ferhatla — konuşurken kapıdan dinlediğini itiraf etmişti. Fatma çok kıskanç bir. kadın! idi. O sene henüz yirmisine bastığı| halde, bu kadar kıskanç olduğunu| kendisi de anlayamamıştı. Kendi kendine kaldığı zaman: — Ya 0: Ya ben.. Diyerek mü- temadiyen ağlıyor ve saçlarını yo- larak haykırıyordu: — Ah.. Ben ne kadar budala| r kız'mışım..! Muhteşem ve | Delikanlının deminki müfrit Boyle bir anda böyle bir sualin| annesi tarafından sorulmuş olma-| sı onu sanki bir kâbus içine atmış- tı. Hakikatler âleminden her an biraz daha kopuyor, esiri hayata dalıyor gibiydi. | — Senden mi bahsetmiş olma-! sını soruyorsun? Senden mi? Fa- kat ne diye bahsetmiş olabilirdi? Ne diye?... Ne diye?.. Servet Hanım: | — Evet... Ne diye?.. diyip israr| etti. Bunu cidden anlamak ister- dim, — Lâkin hiç bir şey söylemedi ki.. Hiç, hiç bir şey söylemedi... Senden asla bahsetmedi! Edip, kendinden daha kuvvetli| düşmanlar tarafından ihata edil- miş bir biçare gibiydi. Servet Hanımefendi, başını ö- hüne eğdi. Sonra, YanInda duran çantadan mendilini çıkardı. Edip, onun ağladığını farketti, | kekeledi: biyeti derhal geçti. Annesine yak- laştı. — Anne! Rica ederim! Ağlama. diye yalvarmağa başladı. Affet beni, affet. ... Servet Hanım, başını iki yana hazin hazin sallıyordu. Sakinleş- mek için kendi kendini zorladığı belliydi. Lâkin muvaffak olamı- yordu. Sesi hiçkırıklarla kesilerek — Hayır, hayır... Asıl kabahatlı benim.. Sen beni affet.. Kendini zorlamasından fayda ha sıl olmıyordu. Gözlerinden daha fazla yaşlar boşanıyordu. Edip kolunu uzattı. Ânnesinin omzuna koyacaktı, Sanra, bu sevgili kadı- nti kucaklıyarak ptr şupur öpecekti. Lâkin bu tabii hareketi yapaca- ğı yerde birdenbire aklına gene falcının söylediklerini getirdi. Yüreğinde bir şey cız etti, Eli- kamaştırıcı sarayları bırakıp - '8 bu divanenin peşine nasıl takıl dım...? Fatma, Rüstemin teyzeşine de duyduklarını birer birer anlatmı$” tı. Rüstemin teyzesi çok hiddet” liydi. O akşam Rüstem sokakt&? gelince kendisini tehdit edecek V€ Bebekteki Haççe ile derhal — alâ” kasını kesmesini söyliyecekti. İhtiyar kadın, Rüsteme söz g” | çireceğini umuyordu. — Merak etme, kızım! Bunlaf birer fırtınadır.. Eser, geçer. Diyerek Fatmayı teselli ediyöf ve güzel Fatmacığın göz yaşların' kendi eliyle siliyordu. O gün Rüstemin teyzesi kom' şuya gittiği sırada Ferhat eve ui ramıştı. ç Fatma, Ferhadı yalnız ele get” rince: —Gel bakalım, Ferhat Bey! d& di, ben kaç gündür seni gökte ” rarken, yerde buldum! Ferhat çok telâşlıydı.. Sık sık Rüstemin ne vakit evden çıktığ” nr, ne zaman eve döneceğini sori” yordu.. Ve Fatma şuplıelcnınol' diye: — Babasma ait bazı hususi H#” vadislerim var da.. n Diyerek sözün gelimini değit!” riyordu. Fatma birdenbire: — Yoksa sarışın kızdan FiT Wr yırlı haber mi getirdin? Diye sorunca Ferhadın ağzi bir karış açık kaldı,, Cevap vcroul!d' Az kaldı ki: — Vay. .Sen onu tanıyor mir sun?, Diyecekti. Ferhat kendini çe | buk topladı: — Haydi canım.. Çocuğa ifgir? atıp durma! Zavallının gözü dünyayı görmüyor. — Nesi var acaba? Gözü a"': yayı görmüyor da kimi ve ne” görüyor? — Noyi görecek?!... seni!... Fatma güldü: — Belli. Beni düşünen ve gören adam, gece yarılarından ra Bebekten Cibaliye — sat hem de sarhoş olarak gelir mi” (Devaraı vf sadece, koltuğun arkalık yef” koydu. Sonra yavaşça, konuştu: 4 — Sana söylemem lâzım * bütün şeyleri Cümlesini bitiremedi. Antf '! bugünl!faı befi " mendilile yaşlarını silerek: — Evet, bana her şeyi, her ıoylemelııııı. Her şeyi! Değil Değil mi? — Tabit... Tabii.. Bu derece israr, ona Iüıi/ görünüyordu. Artık kat'i ıll'J yalan söylemek zaruretini dll” —Seni neyle istersen temif deyim ki, faler şenden asla h:g medi, Şimdi artık gölün 1* dı mı? Bunu söyliyerek ınneımd" ' zaklaştı. 'J Bu yalan, endişeleri dahâ çoğaltmıştı. İkisi arasındaki uçurum, $ mıyacak derecede açılmışti! (y) (Devatii — |