4 z —a — r HABR'in hikâyeleri Surtala mihracesinin adamların- dan Adülhüseyin, Müslümanlığın alevi kısmındandı, Hoş, pek o ka- dar dinle filân da alâkası — yoktu ya... Yer, içer, keyfine bakar, otu: rurdu... Hele, kadınlardan pek hoş lanırdı... | Bir gün, saraydaki cariyelerden| birini gözüne kestirdi... Citoda is- mindeki bu esmer tenli, iri siyah gözlü, dilber, ne yazık ki, mihra- cenin ta kendisile sevişiyordu. O- nun, son zamanlardaki gözdesiy- din, Demek ki, gönül rrzasile kadımı elde etmeğe imkân yoktu... Bir tu- zak kurmalıydı... Abdülhüseyin, tuzağını pek ya - man kurdu: Yüzünü gözünü kap- kara boyadı... Tanınmıyacak bir hale girdi... Üstünü başını da dc'ı Giştirdi... Gece el etek çekildikten sonra, Citoda'nın odasına girdi., Onu, uyurken, âdeta avladı... Ağ-| zını burnunu tıkadı... Sarıp sarma- ladı... Yakaladığı gibi, haydi ba- kalım ormana... Hemde, hangi ormana?... Mih- race ve tevabiinin bin türlü dua, sena, hürmet, ihtiramla girdikleri geyikli ormana... Her iptidai kavmin kendine gö- re bir putperestliği olur, Surtalalı- lar da geyiği mukaddes bilir, ona taparlar... Geyikli orman, sarayın yanında büyük bir koruydu... Orada, hay- wanlar, budaklı budaklı boynuzla-| rile, yavrularile, serbest — dolaşır, insandan da kaçmazlardı... Zira, asırlardan beri ancak izzet ve ik- ram gördükleri, hiç bir - fenalığa î'îr u Mm için, neden ürksünler?.. Bilâkis, adam gördü- ler mi, belki kuru üzüm filân ik- ram eder diye yanaşırlardı... Mihrace başta olmak üzere, bü- — tün Surtalalılar, hayvanların yanı- na secdelerle yaklaşırlar, onlar- dan dileklerde, temennilerde bulu- nurlardı... Işte, Abdülhüseyin, sevgilisini kaçırmak için en muvafık yer diye — bu geyikli ormanı seçmişti... Kız kucağında, kapağı ormana attı... Bir ağaç kovuğuna, bir geyik yu - vasına girdi.. Korkudan bayılan cariyeyi öptü, öptü, öptü... Sonra, geldiği yoldan, kendi iz- leri üzerinde geri döndü; dairesi- ne çekilip yattı. Citodanın kaybolduğu, ancak! ertesi gün anlaşıldı, Bütün saray, altüst edildi... 'Yok, yok, yok... Nihayet, bahçedeki izler, dikka- / ti celbetti... Otlar, ezilmişti... Mihrace, tah-İ tırevanma binerek, izlerin peşinde yürüdü... Dualar okuya okuya iler- — İiyorlardı... Vara vara, mahut, — kovuğa ulaştılar... Burada, karşılarına, mukaddes r İ ur, geyik çıkıverdi. Mihraca, huşu içinde, yere eğil- || İ tarihinde nihayet di: — Sevgilimi sen mi aldın?... O-|: nu bana bağışla... -diye yalvarma|; i 80 er kuruşluk biletlerin satışı İ 5 haziran tarihinde bitecektir. ğa başladı... — Bö... — Peki, onu, ne yaptın?... Mihracenin aklma, birdenbire, ( ! den müracaatta bulunulmalıdır. şimşek gibi, şu fikir geldi: — Yeni doğurmuşsun... İşte, yanında, beş tane yavrun var... Sa- kın benim ceylân gibi sevgilimin ruhu, bunlardan birine geçmiş ol- masın?... O zaman, cariyem için ne saadet; lâkin, benim için ne fe- lâket... Ey geyik!... Ben sana iba- dette kusur etmiyorum... Sen de bana, sevgilimi başğışla... ğ Mukaddes geyik Surtalalılar, insanların ölerek hayvan, hayvanların ise sonradan insan olduğuna inanan takımın- dan idi, Onun için, Mihracenin bu yalvarışı, makul görünmelidir. Hele geyiğin “Bö,, diye cevap| rında alış verişten dönen Salamon| vermesi üzerine, bütün Putperest- ler yerlere yüzükoyun yattı. Seç- de de, yalvarmağa başladı; —Bize Citoda'yı geri ver.. Geri ver... Yalnız, atın yanında Abdülhü-| seyin, atın bir heybesinde duran| rularından biri, otlıya otlıya, ona yaklaşmıştı. Bu alevt Müslümanın kadına olduğu kadar boğazına da düşkünlüğünü söylemiştik... — Şu| körpe geyiği evine götürürse ne gü| zel kebap edeceğini düşündü. Ce- binden çıkardığı bir şişi, hayvanın beynine usulla saplayıverdi. Yavru geyik gık bile demeden kıvrıldı. Bunun üzerine, Abdülhü- seyin, atıtn bir heybesinde duran cüppesini çıkarıp — yerine geyik yavrusunu koydu... İstifini bozma dı... Putperestler, uzun uzun secde- lerden, dualardan sonra, ancak a- gaç kovuğundan işitikleri bir inilti üzerine, etraflarına baktılar... Mihrace: — Kovuktan siz de seş işittiniz mi? -diye sordu. — Evet... Girip araştırdılar... — Citoda... Citodal.. — -diye haykırıştılar.. Mukaddes — geyik, onu bize iade etti... Duamız kabul olundu. Hele yavruları sayıp ta, demin beşken şimdi dört olduğunu anla- yınca, büsbütün mucizeye kail ol dular... Ayılan Citoda, dün gece başın- dan geçen faciayı anlatmıya baş- ladı: — Ah, beni şöyle yakaladılar...| Böyle sürüklediler... Öyle — öptü- ler... Mihrace ve tevabii: — Sus... Sus... Günaha girme... Öyle şey mi olurmuş... Sana öyle görünmüş... Geyik, seni bizden al- mıştı, yalvarmamız üzerine iade etti... Onun sevgili kulu — imişiz... Ne mes'uduz!... -dediler. Büyük deniz Gezintisi Kuponlarımızın, daimi - ku - İ j ponlarla tepdiline ve davetiye - lerin tevziine başlandı. Okuyucularımız her gün iki- den sonra — cumaları müstes- na — müracaat eltmeleri lâzım- Davetiyelerin tevzii 30 mayıs bulacaktır. Davetlilerin yanlarında getire - bilecekleri davetlilere mahsus Pek mahdut miktarda hazır- lanan lüks mevkiler için şimdi -; Bu biletlerin fiatı 150 ve 200 kuruştur. ZAYI — Darüşşafaka talebe - sinden 271 No. lu Hüsamettin Ali namlı tasdiknamemi zayi ettim. Bulanın Akbaba idarehanesine teslimi rica olunur. (2472) | Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. 286 — Teklif Geçenlerde bir akşam şakır şa- kır yağmur yağarken Balıkpaza - Eminönünde bir şoföre sordu: — Bana bak Balata beni yötür- mek içün ne istersin? — Bir buçuk lira! — Bir buçuk lira mı? Emaşalla maşalla.. (Kolundaki bir sürü paketi gös- tererek) — E bunlar içünde para isteye- ceksin?.. — Yok canım bir kaç paketin ne ehemmiyeti olur. — Bedava mı yötürürsun? — Elbette! — ÜÖlesan sen bunları al yötür, Mişonun kavesine bırak ta, ben arkadan yayan yelirim! 287 — Bektaşinin cevabı Bir mecliste bektaşi babaların- dan birine kilosu hafif bir adam bakar, bakar güler bu hal dedenin dikkat nazarını celbeder ve muha- tabma: — Gülerek, bir şey mi gördü- nüz erenler, der, şersiniz acaba ahrette nasıl yana- caksınız diye merak ediyorum. Dede de: — Bunu bilmiyecek ne var der. bizi cehenneme attıkları zaman şişman ve yağlı olduğumuzdan a- teşi söndüreceğiz bizi yakmak içi altımıza sizin gibi sıska ve kuru- ları sokacaklar sizin yanımız - sıra biz de yanacağız. diye cevap ve- rir. 400 yahudi yaralı Yahudilerin Filistine hicretleri- ne bazı şiddetli takayidat vazo- lunmuştur. Bu takayidat yahu- dileri Filistine ardr arkası gelme- den hicretetmelerinden fena halde sinirlenen yerli arapların yahudi - lere karşı şiddetli harekâtta bu « lunmağa hazırlanmalarından ile - ri gelmektedir. Yahudilerin hicretine — karşı konulan kayıtlar dolayısiyle ya - hudiler de boş durmamış ve Tel | Aviv kasabasında büyük bir grev | yapmışlardır. Bu grev yüzünden bir tarftan yahudiler, diğer taraf- tan da araplar arasında çıkan bir çarpışmada dört yüz yahudinin yaralandığı bildirilmektedir. . Je . Gidilebilecek * . eğlence yerleri SİNEMALAR : İPEK: — Otomobilde İzdivaç. MELEK: — Hüküm gecesi ELHAMRA: Şen mülâzim. SARAY: Beyaz geytan. SUMER: — Ateşli kadınlar. TÜRK: — Merkez tayyare filosu. ASRİ: — Şeytan kardeşler. HİLAL: — Ankara Türkiyenin kal- bidir, ŞIK: — Budapestede skandal. ŞARK: — Mavi Tuna, ALKAZAR: İstanbuldan geçerken. ALEMDAR: Ankara Türkiyenin kalbidir. MİLLİ: Deli gönül, YILDIZ: — Kim olduğunu bilmek iş. tiyorum. KEMAL BEY: — Şehvet adası. HAÂLE: Ben ve İmparatoriçe- FERAH: Milyon peşinde. | Nakıl ve İıl'ı—ı bakkı —.'.-7 LA — Cuma, Pazar ve Salı günleri çıkar Demir humzü ile alüminyom tozu | karıştırılarak — kazıl derecede isitilirsa | mahlüt şiddetle yanar ve alüminle de- mir husule gelir. Z A Fe&O'— APO'-4 2 Fe Bu sırada husule gelen fazla hara. retten istifade edilir ve bununla tram- yay ve şimendifer rayları lehimlenir. Hümzü krom ve hümzü manganez alüminyom tozu ile mıtılırsa bu iki ma den serbest kalır, böylece krom ve manganez iştihsaline golaşnüt usulü denir. Asid kloridrik alüminyomu halle - der. Ve idrojenle klorü alüminyom hu- sule gelir: AL42HC S AC' * 3H Kibrit hamızı da bu nevi tesir ya- par: ZAL- 3H SO'zAP (80') 43 H! Azot hamızı ancak hararette alü - minyoma tesir eder. Alüminyom, süd ve Potas mahlül- lerinde soğukta da inhilâl eder ve sod- yom, potasyom alüminatları husule gelir: Al - 3Na OH — Na'ALO'4- 3H Alüminyom hafif, metin olduğun - dan tayyare, balon aksamı, cerrahi â- letler, pisiklet, dürbin, anahtar, döğ- me, trazi küfeleri, dikiş makineleri i « malinde kullanılır. 1/100 milimetre kalınlığındaki a - lüminyom varaklar odun, alçı ve sair madenleri kaplamak için kullanılır. Bu varaklar kalay — varaklarına — gıdaları sarmakta da kullanılır. Çünkü kalay varaklarda ekseriya kurşun, ve arse - nik gibi iki zehirli maden karışık o - hur. HALİTALARI — Başlıcaları şun- Jardır: a - Yüzde on alüminyom, yüzde doksan bakırdan mürekkep —alümin - yom tuğu, altıu gibi güzel sarı renk- te, parlak, sert, havada değşmez, lev- ha ve tel olabilir. Makine yatakları, mektep âletleri, terazi, sant zinciri yapmakta kullanılır. b - Alüminyom ve demirden mürek kep Fero alüminyom halitası: Çelik imalâtmda çeliklerin seyyallığını faz - lalaştırmak için kullanılır. € - Magnalyom yahut magnezyom- lu alüminyom: Kolaylıkla işlenir. d - Gümüş, altın ile alüminyom ha- Kitaları tezyinatta kalay ve alüminyom halitası, alüminyom parçaları lehimle- mekte kullanılır. Alüminyom tabiatte —sert bulun - maz. Başlıca mürekkepleri şunlar - dir: Alümin veya alüminyom humzu tabiatte muhtelif hallerde bulunur. Kaolen saf alüminyom silikat'ıdır. Bununla borselen yapılır. Killer saf olmıyan alüminyom sili- katlarıdır. Nayans, kiremit, tuğla ima linde kullanılır. Granit kayalarının terkibinde sili- siyet — silikat halinde alüminyom var- | âr. Alüminyom elaktrikle istihsal o - Müzap halindeki — alümin lüzumunda kömürle tah - hunur. | Hil edilir. Bu sırada humzu karbon in- tişar eder ve alüminyom madeni fırı- nın dibinde toplanır. APO'-—-3C-m2A14-3CÖO Alüminyom tuncu ve fero alümin- yom da doğrudan doğruya elektrik fırınında imal edilir. ALÜMİN — Terkibi AP O* dür. | Tabiatte idrojensiz ve idrojenli olarak bulunur.. İdrojensiz alümin billüri şe- kildedir. Kıymetli taşlar olan koren - don “renksiz”, sapir “mavi” — topaz (sarı), zeberced (menekşe rengi), ya- kup (kırmızı), zümrüt yeşil) — taşları idrojensiz alümin derler. Madenleri temizlemek için kulla - nılan zımpara taşı da idrojensiz alü - | min'dir Bir de idrojenli ve gayri saf | alümin olan boksit vardır. Bundan a- | lüminyom istihsal edilir. Alüminyam humzu Boksitten elde edilir. Boksit saf olmıyan idrojenli 8- Kiminyom hümzüdür. İçinde demir Yumuzu da olduğundan sarımtrak kir - |/ Mızı renktedir. Yazan: M. Gayur Alüminyom elektrik fırınlarında ya- hut hamlaçlarda güçlükle “2000 dere- cede” zeveban eder. Erimiş alümin tek- rar donunca zımpara taşından — daha sert olur. Bu sert alümin ile alât ve e- devat bilenir. Bileği taşları yapılır. Ge- suda erimez. Hamızlarda eriyerek muh telif milihler husule getirir. ZAL(COHYA3H'SO M AP(SO*)'4- 6HO İdrojenli alüminyom. Kuvvetli ha « mızlar karşısında esaslık eder. Kuv « vetli esaslar karşısında hamızlık vazi « fesini görür. Şu halde alümin mutavaasıt bir hü- muzdur. Alümin boyahanelerde boyaları ku- maşlar üzerine tesbit etmek için müs « bet olarak kullanılır. KAOLEN — Alüminyom silisiyeti İı;ıııı :— yün v el ve saf aZ olmıyanına kil Kaolen beyaz, yağlı bir tozdur.. Si- yah tahta üzerine sürülünce beyaz iz - ler bırakır. İdrojen hamlacında zeve - ban eder. su ile yapışkan bir humuz o - lur. Bu humuzla porselen eşya yapı » hır. KİL — İki nevidir: Biri çömlekçi toprağı dedikleri plâstik kildir. Bu da su ile çamur olan ve adi Gpler kaplar imalinde kulalaılır. Emaru kilde ziyade kalker vardır. Bununla tuğla, kiremit imâl olunur. Leke toprağı: Esmer renkli, yağlı, su ile güçlükle yoğurulur bir kildir. Kumaşlarda yağ lekelerini çıkarmağa yarar. Kumaşım üzerindeki yağ lekele- rini çıkarmak için toz halinde leke top- | rağı su ile karıştırılarak husule gelef bulamaç leke üzerine sürülür. Bir çef" rek saat kadar bırakılır. Sonra orası bol o a yrlranımce Taba sall ölur Killi topraklar rutubeti cezp ve mu- hafaza ederler. LÜLE TAŞI: Terkibi idrojenli mağ nezyom silisiyetidir. Memleketimizde Eskişehir ve Ankarada vardır. Buralar- da yer altında kazılan 6 - 15 metre de- rinliğindeki kuyulardan çıkarılır. Tes- bih, çubuk, siğara ağızlığı gibi şeyler imalinde kullanılır. AMYANTı: Terkibi kalsiyom silisi- yeti, demir ve mağnezyomdur. Beyaz renkte pamuk manzarasındadır. Su süzgeçleri, lâmba fitilleri, ütü el tına ve gaz ocağı üzerine mukavvalar jimalinde kullanılır. TALK : İdrojenli mağnezyom sili- siyetidir. Formülü - “Mg O, 4 Si ON H* O” duür. » Diş tozu imaline yarar; sabun ve podralara konur. Eldivenleri kolay giy- mek için ele, kaymağı koyulaştırmak için makine sırıklarına sürülür. ŞAP: Muayyen nisbetlerde kesif a- lüminyom kibritiyeti ile potasyom kib ritiyetidir. Formülü: AP (S O*)*, S O* K, 24 H, O dür. Şap sanayide bilhassa boyahaneler- de kesretle müstamel bir müzab milih- len, gre gibi.. Toprak mamulât Toprak mamülât iki türlüdür: 1 — Su geçmiyen topraklar: Porse- 2 — Su geçen ve kullanılmak için üzerine sır sürülen topraklar; Fayansı âdi çömlekler, tuğla, kiremit gibi PORSLEN: — Kaolenden — yapılır: Fakat kaolenin çatlamaması ve sühü * letle zeveban etmesi için ince kum V© Feldspat karıştırılır. Kum hamurun #” kışmasını azaltır, feldspat ise erir bir madde olduğundan kaolenin çabucak uvüııdıuiıouı'nıı;ılhl&—" le haline gelmesine yarar, Bu üç madde hususi değirmenlerd? toz haline getirilir. Su ile karıştırılarak humuz haline konur. Humuz bir müt” det yuğurulduktan sonra buna el vEY” v rilir. Böylece elde edilen tabak ve #tif” hıvıührıhı..&oın'ı_“_' rafına konularak az miktarda pişirilir: V(nıııı.ıı-o”ı_-