aT Karan [HHBR'I— İhikâyeleri Zencilerin yaşadığı Hotini ada- sına, Avrupalılar medeniyet gö- — lürmüşlerdir.. — İnanmıyer musu- — nmuz?... Fakat, sizi temin ederim ki, orada, kendileri için, mükem- mel beyaz binalar yaptılar... Sal- gin hastalıkların önüne geçmek ü- zere, hastaneler meydana getirdi- ler... Zira, bu illetler mevcutken kat'iyyen şeker kamışı ve kakao çıkarmak mümkün değildi... Ame- Ki mektepler de açtılar.. Çünkü kara cahil işçi — istemiyorlardı... Hattâ yerliler arasından üç genci — Avrupada yüksek tahsi'e gönder- — diler. Bunlardan bir tanesi vefat etti. — Biri okumağa müstait değilmiş, sınıfını döndü; müstemleke ala- yında başçavuş oldu. Fakat, üçün- eti genç, yüksek mektebi — bitirdi. Avrupalı yaşıtlarına parmak ısır- tacak bir seviyeye vardı... ş Müstemlekecilerin maksadı, bu delikanlıyı, yerliler arasında pro- pagandacı olarak kullanmaktı. Saka kuşlarını nasıl yakaladık- larını bilirsiniz: Iyi öten bir kuşu, kafes içine gizliyerek dallara asar- — |ar, Onun sesine gelen — diğerleri, ökseye yapışır. İşte, beyazların da gayesi buydu: Tahsil ettirdikleri zenci, yerlilerin diliyle beyazla- rın istediği şeyleri söyliyecekti.... Fakat, evdeki pazar çarşıya uy- madı... Nuvari, mektebini bitirip te Hotini adasına döndüğü zaman, istilâcıların emeline hizmet ede- cek yerde, kendi ırktaşlarını kur - tarmak yoluna saptı... Garpta öğ - /— gendiklerini şarkta tatbik — etmek tiyordu... Bunu da gayet kurnaz- €a yapıyordu. Babası 6 sene ölmüş, "Nuvari,! epeyce bir servete konmuştu. Bü- tün mamelikini sattı. Elde ettiği paranın bir kısmı ile asri bir mek- tep yaptı. Orada, yepyeni usuller- le ve istiklâl, inkıdâp - fikirlerile çocuklar yetiştirmeğe koyuldu...| Gitgide, delikanlının şöhreti, bü- tün adaya şayi oldu. Artık onu bir yarım ilâh gibi telâkki ediyorlar- dı, O ne söylese, hemen yapmağa hazırdılar... Nuvari, yalnız küçükleri değil, — büyükleri de düşündü. Onlar için, — mektebin yanında, daimi bir resim | sergisi yapmağa girişti. Ekin nası! / ekilecek? Hastalıklarla nasıl mü- cadele olunacak? Medeni inşaat — nasıl yapılacak?... Bütün Iıunlııı.. sergide dıvarlara astığı vazıh Te- simlerle gösteriyordu. — Fakat, adada, o zamana kadar düdüğünü öttüren, bütün yerlilerin âdeta mümessili olan bir yılanlı si- birbaz vardı. Nuvari — gelmezden “evvel nim ilâh oydu... Herkes onu — baş bilir, ona tapınırdı... Eski usul “iptidat mektepte, — çocuklara da kendi dilediği gibi ders veren oy-| dü.... Bu adam, yeni zihniyetli rakibi- nin yükselişini, rağbet kazanışını, doğrusu ya, hiç çekemiyordu.“Ah, — şuna ne yapsam?...,, diye diş bili- yordu. Nuvari, cesur bir adamdı. Onun ân, sergisine, ilân kuleleri şeklin de yeni bir kısım ilâve etmeği dü- /— şündü. Buraya yapıştıracağı resim Terde, eski usul mekteplerin Fena- lığını, sihirbazların halka verdiği zararı hemşehrilerine — göstere- ekti. Adada, “Sukaro,, denilen bir cins zehirli yılan vardı ki, bu hay- wan, iki metre ilerden zehir fışkır- tır, insanın ölümüne sebebiyet ve- GeŞ A S silec e < .— V tacma Sukaro yılanı mıştı. Onu, kafes içinde saklardı. Fakat, bir düşmanla mücadeleye giriştiği vakit, kafes kapağını açar dı, Yılan hemen, kendi vücuduna dolanırdı. Sihirbaz, düşmanına bu vaziyette saldırır, onu mahveder- di. Hasmı kaçacak olsa da, hayva- nı arkasından yollardı. Bir atma - canın şikâra hücumu gibi, sukaro sihirbazın gösterdiği adama savlet ederdi... Muzır mahlükun sahibine zarar getirmemesi, bu adamın, vücudu- nu, nebati bir mahlülle yıkamasın dan ileri geliyordu. Yerlilerden hiç biri bu sırra vâkıf değildiler. Lâ- kin, Nuvari, tahsili esnasında, su- karo yılanlarının zehirini tahlil et- tirmiş, bunun panzehirini bulmuş- tu. İşte, sergisinde yapacağı - ilân kulesinde, ilâcın neden ibaret ol - duğunu da hemşehrilerine bildire- cekti... Adada başı boş gezen bir çok sukarolar bulunduğu ve bun- lar halka zarar verdiği için, her- kes, kendini bu hayvanlardan ko- ruyabilecekti. Daha kule yapılmazdan evvel, bütün bunlar şayi oldu. Yılanlı si- hirbaz, yılan kerametile ulühiyet tasladığı için, son kozunun da el- den gideceğini farkediyordu. Evinde oturup küplere biner- ken, bir atlı, kapısının önünde dur du. Beyaz bir asker yere atladı: — Vali hazretleri seninle gö- rüşmek istiyor... Derhal kendisine git !.... »emrini verdi. Sihirbaz, telâş içinde hükümet konağınm yolunu tuttu. Büyük bir itibarla beyazların reisi tarafından kabul edildi. Şu sözleri, onun ağ- zımdan, memnuniyetle işitti: — BiZz, seni, çok Mmühterem, çok mübarek bir sihirbaz — tanıyo-| ruz... Yerlilerin başı sensin, öyle- ce de kalmalısın... Nuvariyi Avru- paya götürüp tahsil ettirdik ama, bu sebepten eski itikatlarının bo-| zulmasını hiç hoş görmüyoruz... Sözde sukaroların zehirine - ilâç bulmuş... Bunu söyliyerek, senin itibarını düşürecek.., Halbuki, had dine mi düşmüş... Sukarolara söz geçirmek yalnız senin elindedir! Sihirbaz, validen bu cesareti al- dıktan sonra, sevinç içinde ayağa kalktı. Çok mağrur olmuştu! Fa- kat, vali, onun omuzunu okşadı: — Maamafih şu dolabın içine bak... Orada bir teneke — kutuda ilâç var... Yılan zehirinin devasını senin gibi biz de biliyoruz... Lâ- kin, bu habis oğlana haddini bil- dirmek için, ondaki panzehir ku- tusunu renk ve şekilce benziyen başka mayile değiştirttim... Onun bundan haberi yok... Sergiye git... Benim tarafımdan geldiğini kim - seye belli etmeden cezasmı ver... Fakat, bu iyiliği bize medyun ol- duğunu bir dakika aklından çıkar- ma.... Haydi bakalım... Sihirbaz, etekleri zil calarak, e- vine koştu.. Yılan kafesi ve sopası- nr aldı... Gençlerin çalıştığı sergi binasına birdenbire girı Bura- da, yere bir daire çizilmişti. Te- mel kazılacak, kendi kulesi yapıla caktı... Nuvari, tahsil etmiş bulunması- na ve zengin olmasına rağmen, ö- bür yerli gençler gibi, mütevazi giyinmişti... Kollarını ve paçalarını srvamış, çalışıp duruyordu. Düşmanmın yılan kafesile gel- diğini görünce, müstakbel ilân ku- lesinin yere çizilmiş dairesi orta - sında meydan okurcasına durdu: Söküdirm Yüabedleri :3 Yillar gÖREEEEEMEMNEETN NNN Gidilebilecek HABER — Akşam Postası Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. 283— Havva hanım Ahmet ağa isminde birinin ka- rısı (Havva) hanım yaman bir kadınmış. Zavallı Ahmet ağayı vakitli vakitsiz haşlar, bazan da| döğer, kapı dışarı edermiş. ! Gene bir gün ocak maşasiyle a- damakıllı patakladıktan sonra be- Hine de bir tekme vurup yallah et- miş. Ahmet ağa da gidip kahveye oturmuş. O sırada delikanlılar şundan bundan konuşuyorlarmış. Biri: — Yahu bugün (Hava) da am- ma sert! deyince Ahmet ağa sert olan havanın karısı Havva hanım olduğunu zannedip başımı çevir - miş: —-Sert olp da daha ne yapacak, vuracağı iki maşı değil mi? de - miş. eğlence yerleri SİNEMALAR : IİPEK: — Otomobilde İzdivaç. MELEK: Hüküm gecesi ELHAMRA: Şen mülâzim. SARAY: Beyaz şeytan. SUMER: Ateşli kadınlar. TÜRK: — Merkez tayyare filosu. ASRİ: — Şeytan kardeşler. HİLÂL: — Ankara Türkiyenin kal- bidir. ŞIK: — Budapeştede skandal. ŞARK: — Mavi Tunş. ALKAZAR: İstanbuldan geçerken, ALEMDAR: Ankara Türkiyenin kalbidir. Bir millet uyanıyor. Kturolluğunu bilmek İş- tiyorum. Şehvet adası. (Üsküdar) İstanbul sokak- larında. Ankara postası MULAI: YILDIZ: KEMAL BEY: HÂLE: FERAH: lım.., -diye alay etti... Ve, elinde tuttuğu bir kutuyu gösterdi: — İşte, panzehir!.. Bunu, bütün adalılara tamim edeceğim... Se- nin ne sahtekâr olduğunu anlıya- Sihirbaz, hiddet içindeydi. Ka- fesi açtı.. Yılan dışarı çıktı. Sahi- binin boynuna sarıldı... Gençler, sihirbaza hücum etsin ler mi, onun kafasını sopalarile parçalasınlar mı, kestiremiyorlar- dı..; Nuvari, kendinden emin, du- yuyordu... Sihirbaz, yılanla yaklaş tı. Parmağını kaldırıp delikanlıyı işaret etti. Sukaronun çatal dili uzandı... Külhanbeylerin dişleri arasın- dan tükürük atışı gibi yılanın di- linden ileriye doğru bir salya - sıç- radı. Genç adam: — Ah.., etti; Aldatıldım, yan- dım.., Beyazların kimyakeri pan- zehir yerine başka bir ilâç vermiş. Yıldırımla vurulmuş gibi yere yuvarlandı. Sihirbaz: — Şarlatan, diye bir kahkaha attı, İşte cezanı buldun, Ve etrafındakilere döndü: — Kimin haklı olduğunu gör- dünüz. teneke O zamandan beri Avrupalılar, adadan hiç bir genci kendi yüksek mekteplerinde okutmayorlar, yal- nız işçi olacak kadar mâlümat sa- hibi ediyorlar, Sihirbazların nüfu. zunu arttırmak halkı onlar vasıta. sile avuçlarında tutmak #iYAsetini tabtu adluaslar “ bakır humzu haline girer, bu mürek - | | nus ahmer'de esmer kırmızı bir tortu | teağır bir madendir. Kesafeti 11,3 tür. Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzdur Yazan: M. Gayur Cuma, Pazar ve Salı günleri çıkar BAKIR MÜREKKEPLERİ: ba - kırın biri küpro, diğeri küpri olmak ü- zere iki mürekkebi vardır. Küpro mü- rekkeplerde bakır bir kıymetli, küpri- lerde ise iki kıymetlidir. Küpro mü - rekkepler hava temasında pek çabuk | küpri haline girerler. a Küpro bakır milihleri, sudaki mah- lülleri maiyeti sodyom — sarı bir tortu verir. Eğer bu tortu ısıtılırsa kırmızı olur. Bunlar kükürtlü idrojenle siyah kiyanus poltasyom'la beyaz tortu ve- rirler. Küpri bakır milhlerinin sudaki mah lülleri maiyeti sodyom — mahlülünde mavi tortu verir. Bu tortu sıtılırsa bir melâkül kaybederek siyah renkte kepler kükürtlü idrojenle siyah bir | tortu kiyanus potasyom — mahlülünde çabuk beyazlaşa- sarı bir tortu, kiya- verirler. Küpri bakır milhleri mahlülüne de- mir batırılırsa derhal bakır ayrılır. Kurşun Rümuzü: Pb. Atom vezni: 207. Kurşun: Beyaz ve mavimtırak renk- Tırnakla çizilebilir. Kâğıda sürülünce| sincabi bir iz bırakır, Levha haline ge - lebilir. Tel haline sokulabilirse de teli | metin değildir. İki milimetre kutrunda- | ki kurşun tel on kilogram ağırlığa ta-| hammül edebilir. — Kurşun 327 derece- | de zeveban, 1020 derecede — galeyan | eder. Koorgun, parlek hör, sındandar. Hükelk betli hava temasında — tahammüz eder Cilâsı zayi olur. Üzerinde hümzü kur- şundan mürekkep bir tabaka hâsıl o- lur. Kurşun hava tabakasında izabe edilirap Bu sarı bir tozdur. Eğer — ısıtılmağa devam edilirse bu toz daha ziyade ta - hammüz eder. ve sülügen dedikleri Pb' O* yani hümuzü rabi kurşun halini a- hır. — Kaynatılmış suyun kurşuna tesiri| yoktur. Fakat içinde hava olan su kur- | şuna tesir eder ve su da bir miktar hü-| muzü kurşun inhilâl —eder. Bu hümuz suda yüzde bir nispetinde münhaldir. Kurşun yağmur suyanda da inhilâl eder. Kurşunlu su zehirlidir. — Bunun için kurşun damlardan toplanan — veya kurşun boruda bir müddet duran sular Kurşun âdi derecede azot hamızın- da erir. Bu esnada — hümuzü ahir azot! turuncu buharlar halinde intişar eder ve kurşun azotiyeti — nitrat dö plon mahlâlü husule gelir. Keskin asid kloridrikte kurşun yavaş yavaş hallolur. İdrojen çıkararak klorür dö plon husule gelir. — Sulu kibrit ha- mızı kurşuna tesir etmez. — Bunun için bu hamız kurşün kaplar ve kurşun oda- larda istihsal edilir. Hararette ise bu hamız da kurşuna te- sir eder ve kurşun - kibritiyeti © sülfor aö plon hasıl olur. Sirke hamızı “hamizi hal,, hava temasında kurşuna tesir eder ve halliyeti kurşun — asetat dö plon milihi husule gelir. Kurşunla zehirlenenler müthiş karın ağrıları çekerler. 1STİMALİ — Ziyadesiyle kullanılan bir madendir. Şekillendirilmesi -kolay olduğundan su ve hava gazı — boruları yapılır. Levba halinde, kurşun, saçma, mermi halinde ve tel olarak kullanılır . Elektrik akemülâtörlerinde de çok kur- şun sarfolunur. Kurşun bir cok halite - lerin terkibinde vardir. Matbaa hurufatında yüzde 55 - kur - şun, 25 antimuan, 20 kalay vardır, 'Teneke lehimlenen “Tehim,, iki kısım kalay, bir kısım kurşundan yapılır. — | İ Kurşun tabiatte kükürtlü ve karbo - niyet halinde bulunur. Kurşun kibritine galen ve karböniyetine serüzit ismi ve- rilir. Kurşun mürekkeplerinde az çok gü- Mmüş vardır. Serüzit kömürle ısıtılırsa — aşağıdaki muadeleler mucibince saf kurşun - elde PbCO'—PbO - CO? *PbO - C —'Pb - CO' Galen tabiatte daha çoktur. Maamafih bundan kurşun istihsali güçtür. Bunda iki usul vardır. ' 1 — Galen demir parçaları ile ısıtılır. Bu esnada demir Galen'in kükürdü — ile birleşir. ve kurşun serbest kalır: Fe * Pb S — Fe $ * Pb Bu usule redüksiyon usulü denir. 2 — Gâalen hava cereyanı müvace -« hesinde Reverber fırında teklis — edilir. Bu esnada kurşun kibritiyetinin bir kıs mı yanar. gazı kibriti neşrederek hümu- zü kurşun haline gelir. Diğer kımı ise kibritiyet şeklini alır. Pb S - 30 & PbO 4 SO? Pb $ * 20* — Pb S O Sonra fırının hava mıntakaları kapa- tılarak mahlüt şiddetle mıtılır. Bu esna- da aşağıki muadele mucibince — kurşun serbest kalır. , 2Pb O * PbS — 3Pb 4 g O? PbSO'*PbS—-2Pb t 28 0: Eğer galenden istihsal edilen kurşun da gümüş varsa çıkarmak için iki usule müracaat edilir: Petenson usulü: Gümüşlü kurşun e- vitilir. Sonva yavaş yavaş soğutulur. Bu esnada billürlanan kurşunda az gümüş ve mayide çok gümüş vardır. Elde edi- len iki mahsul tekrar ayni — muameleye tabi tutulursa neticede yüzde 2 ilâ 2,5 gümüş olan bir kurşunla yüz binde bir gümüşü olan bir kurşun elde edilir. Son mahsul sırf kurşun gibi kullanılır. Gümüşçe zengin kurşun reverber fırınında şiddetli hava temasında izabe edilir. Bu esnada kurşun tahammüz e“ der. hümuzü kurşun hararette kolayca eriyerek akar, gümüş ise akmaz. Parkez usulü: İzabo odilmiş gümüşlü kurşuna içinde çinko olan delikli bir de- AKUtunun a;ııı.ı..:_mr karak müzap kurşuna girer. Kurşunun gümüşünü cezbeder. Külçenin sathında gümüş, kurşun, çinkodan ibaret bir ha- lite kalır, Bu halite hava temasında faz- l hararete bırakılırsa çinko hümuzla- gır. Çinko hümuzü balinde tayeran &- der. Kurşun hümuzü kurşun şekline girer ve gümüş serbest kalır. Bulunduğu yerler — Kurşun mem- leketimizde gümüşlü kurşun halinde İz- mitte, Mustafa Kemalpaşa kazasında ve Ankarada, İstanbulda, Diyarıbekirde Balye Karaaydında vardır. MÜREKKEPLERİ: Kurşunun mürekkepleri şunlardır: 1 — Mürdesenk “Sitarj,, — Erimiş kurşun hava temasında koyu kızıl hara- yete kadar ısıtılırsa Pb O yani hümuzü evvel risas haline girer. Bu, sarımtırak bir tozdur. Bu toz eritilince turunci renkte parçalar halinde donar. Formülü Pb O olan bu maddeye mürdesenk de - nir. Mürdesenk, hamızlarla kolay birleşir. Sülfatlar. Nitratlar, asetatlar ve klorür ler vücude getirir. Silisle birleşerek ko* lay eriyen kurşun - silikatini vücude ge“ türir. Mürdesenk cam, billür imalinde, ç& makları verniklemekte kullanılır. Kö - mürle ısıtılırsa susuz hamizi karbon hu- sule gelir ve kurşun serbest kalır: 2PbO 4 C— 2Pb 4 CO* Mürdesenk sanayide yağlı boyalar imalinde kullanılır. Sirke hamızında hal: ledilerek üstübeç imalinde — kullanılat kurşun halliyeti elde edilir. Sülügen — “Minyom,; — masito adi werilen Pb O hava — temasında 3850 — 450 derecei hararette arasıra karıştırıla” rak ısıtılırsa havadan — oksipeni alır V" Pb' O* hümuzü rabii kurşun husule 8© lir. Buna sülügen denir. Hafif hararette — »i 'in İarmıfi rengi viyolet rengine inkılâp eder. S” gursa tekrar kızarır. Sülügen — sana: çok sarfolumur. Cam, billür imalinde d mirin paslanmaması için boyanmasınd? ve mühür mumunu kızartmakta kull * mılır, Üstübeç — “Serüz,, terkibi (OH! Pb, 2Pb C O” olan beyaz bir a Nakkaşlıkta beziryağı ile karıştırılar?” kullanılır. Macun da imal edilir.