20 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

20 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hakikt? vesik | —20-5-034 Geçen kısımların hulâsası Mütarakeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- ları Hhami ismindeki genç Glatada an hanına tercüman diye yerleş- Park eğlencesinde tesadüf et- Fatma Nüshetle aralarında Bir ge- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- mıştı , Bu adam uzun bir müdavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya — çalışmış; fakat ,Kâöhyanım arkadaşları — tarafın. dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat. mıya çalışıyordu. Haşim karanlık — ruhlular- dan — biriydi. Bütün endişe -| leri vatanperverlik maskesi altın - da beş on para vurabilmek ve işte| böyle teşkilât peşinde koşarak, | vurduklarımı kolayca ve rıhılçı yiyebilmekti. Kendileri ayarında bir kafadarları daha vardı. Onun adına da nahiye müdürü Mehmet Ali diyorlardı. Bunlar hep bir tor- nadan çıkmış adamlardı. Hlhami, bu yaratılışta bir ada - mın hazırlıyabileceği plânın ehem miyet derecesinin bir sıfır oldu- ğuna inanmakla beraber, bu plâ - nın elde edilmesi işini üzerine al- mıştı. O, elde edeceği şeyi bir hiç| olsa bile bunu temin etmek vazi- fesiyle mükellefti. Haşimin, Bekir Sıtkıyı takdiri- nin arasını soğutmadan: tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL Her haklı mahfuzdur | olabilirdi. | konuştuğu yoktu, Hattâ alâkadar — Muhakkak, dedi. Kendisiyle| görüşmek kabil olmaz mı acaba? Bazı işlerde belki kendisine yar-| dımım dokunabilir. — Görüştüreyim, İlhami, Ama| ancak ben döndükten sonra olur. — Yazık., Ben de bugün bilhas-| sa Bekir Sıtkı ile görüşmek ve o- na bazı şeyler söylemek için sana gelecektim. Keşki gelseydim. — Ya.. Çok iyi-olurdu. Ondan ayrıldım ve doğru buraya geldim.| Bugün kendisiyle tam dört nııtl beraberdik.. - Ne söyliyecektin?. — Sonra anlatırım. — Mühim mi? — Oldukça.. Bu hususta bana| ancak oakıl verebilir. Kendisi - nin cok alâkadar olacağı bir me - Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ef- | sanesi vardır. İşte, o gün, falcr Fatih Efendi, Edip Beye, Kral Ödipin felâ. ketine uğrryacağını haber veriyor. De- Hikanlır, istırap içinde, ne yapacağını bi- lemiyor. Eve dönüyor, Falcının söylediği, Edibin di- mağında, bir bomba patlayışı gibi canlandı. Bütün maneviyatı aâlt üst oldu: “— Böyle bir şey, hattâ fikir suretinde bile, dünyada nasıl vü- cut bulur?,, diye düşündü. q_ en, birdenbire ayağa kelktr. odadan dışarı çıktı. Tefrika: 67 | —Neye dair?, ilhami, göz ucu ile Fatma Nüz- heti işaret etti. Bununla, ancak yalnız kaldıkları zaman söylene - bilecek bir mesele olduğunu an - latmak istedi, Bu, hiç şüphe yok ki, söylenecek bir şey olmadığın- dan Bekir Sıtkıyı şiddetle alâka- dar edecek bir yalanı hemen ha- zırlayamadığındandı . Haşim kendisinden umulan ze - kâyı hemen gösterdi: Gülerek; — Ha... ha., Şu mesele, dedi.. — Evet, şu mesele... — Bunun üzerinde bir başka za- man konuşuruz. , Aradan bir hayli zaman ti. Bu müddet zarfında, Fatma| Nüzhet hemen hemen — yerinden| pek uzaklaşmadı. Arada sırada, u-| zaktan kendisine doğru yaklaşan tanıdıkları için ayağa kalktı.. On - ların yalnız ellerini sıkmak sure - tiyle iktifa etti: Mecır Tom'un Fatma Nüzheti buraya çağırmasındaki sebep ne eKhndisile hiç kimsenin geç - olan bile., İçerideki salonda — dans bütün şiddetiyle devam ediyordu. Foks- trotun fasılalarında, danstan yo « rulanlar hep bu büfeye koşuyor - lar, kimisi çay ve bisküvi alıyor , kimisi, köşe masalarda tercih ediyordu, Yan masalardan birine yerle - şen bir sevil İlhaminin nazarı dik- katini celbetmişti. oturmayı Bu adam, hemen hemen hiç bir şeyle — alâkadar görünmiyordu. Yalnız ara sıra Fatma Nüzheti sü-| züyor ve ona hiç kimsenin farkın- da olmadığını umduğu bir za - manda, sol gözünü — kırpıyordu ) Sandalyesi Fatma Nüzhetin san - dalyesine pek yakındı. Belki de| dirseğiyle ona talimat veren biriy- di. İlhami, hissettirmeden dikkal-| H bulundu, Bunda aldanmıştı. A- damın, iki dirseği de önündeki ma| | saya dayalıydı.. Hhami, ehemmiyetsiz bir şeyi bahane ederek masadan uzaklastı, Fatma Nüzhetin hareketini kont - rol edecetki, Aylardanberi bulundukları hal- de, hâlâ onu kâfi Tefrika No. 8 | 20-5-934 Aşk ve ma- cera romanı| Nakıli (Vâ-NO)| Kendi odasına gittiği zaman, etrafına bir müddet bakındı, Bu- raşı, hayatı, ahlâkı ve her |eyiî | mazbut bir delikanlının odasıydı. | Havsalanın almıyacağı hiç bir fi- kir, bu duvarlar arasında düşünül-| mMemişti, Pencerenin — önündeki yüksek| masanın üslünde, yığınla kitap| vardı. Bu koltuğa oturarak, Edip, her gün saatlerce ciddi eşerler okur-! du. Perde indirilmişti. Odada temiz bir koku vardı. Bu da, annesinin| ona ne itina ile baktığını, baktır: dığını gösterirdi, İ derecede dile NASEK — Akşam Wostası Tariht Tefrika: 82 20 Mayıs 1934 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDI Geçen kısımların hulasası Istanbulda Sultan Mecit ve Ruşyada Çar Nikola zamanında esirci Ali baba ikl memleket arasında kadın - ticareti yapmakla meşguldu. Alibaba Ferhat jis- minde birini küçükken hadım yapmış- tı. Büyüdüğü zaman İstanbuldaki kız- lart bu delikanlıya teslim ederek, Kai- kasyaya gidiyor. Tifliste valinin kona- a (Fatma) isminde çok güzel bir Gürcü kızı vardır. kaçırmıya uğraşırken, bir gün Rüstem | isminde bir gençle çalışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak Üzere İstanbuldan Tit- lise gelmiştir. Rüstem Fatmayı kaçır. mak ve Ali babayı ele vermek için ter- tibat alıyor . Ruslar Ali babayı tevkif ederek Pe- tersburga getirmişlerdir. Ali baba sa- rayım zindanlarında işkence görüyar. Bu esnada Rüstem Bey zındana — girip r turaga düşerek ya- im (Petroviç) Sivas- başına kalandı. tapol de donanmanın geçerek ikinci bir Ştanka oldu —idod?m- —Eyyy. Nasılsın — bakalım? Yükseklerde dolaşmak hoş bir se- hayat olsa gerek.. O ne?!.. Göz » lerin dışarıya fırlamış., Dilin çe - nenin üstüne sarkmış!. Nen var ? Ne oldun?, Bu yükselmeden mem- nun değil misin? Heyyy tayfalar! Artık yeter, Bana fenalık yapmak| istiyen şu köpeğin cesedini direk - ten indirin!., getirememişti. Kendisinden sak- ladığı bir çok hakikatleri olduğu muhakkaktı. Dışarıya çıktı. Az sonra içeriye girmeden, kapıyı boydan boya ör - ten büyük ve ağır kadife perdenin! | aralığından gözetledi, Bu vaziyet - te çok kalmasının belki nazarı dik kati celbedeceğinden çekiniyor - du, Fakat hiç olmazsa küçük bir sırra aşina olmak arzusundan da | geri kalmıyordu. İlhaminin endişesi boşuna çık - mamıştı. İşte yan masada oturan Fatma Nüzhet, bir taraftan Haşim ile konuşurken, diğer taraftan da ayağiyle, bu adama işaret veriyor- du. Hlhami, Fatma Nüzhetin bu ha - reketine bir an akıl erdirememiş - ti. Bu adam da bütün hal ve ha - reketile bir ecnebiyi andırıyordu . O halde?, (Deyamı var) Masa başma oturdu. Bir kitap açtı. Satırlarda bir müddet göz gez-| dirdi. Fakat, okuduğundan hiç bir şey | anlıyamıyordu. Kendi kendine kızarak: “— Ahmak bir falcının söyledi- Bi sözlere nasıl olur da ehemmiyet atfederim?,, diye düşündü. Sonra: «“— Canım, efendim, zaten e- hemmiyet falan atfettiğim Fakat annem, sualler sorarak, le musallat oldu ki, benim yerim- de en sinirsiz insanlar bile çileden çıkardı.,, Düşünceye daldı, | Bu hâdiseyi kapatmak için, an- nesine behemehal bir şey - anlat- manın lüzumunu hissediyordu. İnatçı sükütunu izah edecek hiç bir müthiş fikir, aklına gelmi- yordu. Bir izdivaçtan bahsetmişti, Lâ.| Ali baba bu kızı | yok...| Tayfalar geminin güvertesinde toplanmışlardı.. Çarın muvaffakıyeti ve daima | Allaha dua ederken yakalanan rus | gemicisinin cesedini direkten in -| dirdiler. Petroviçin emriyle gemi diregi— ne asılan gemicinin elleri ve kol - ları bağlıydı,. Petroviç tekrar bağırdı: — Denizdeki balıklar açlıktan| biribirlerini yiyorlar. Haydi, ne duruyorsunuz? Köpeğin cesedini denize atsanız a?. Tayfalar gemicinin cesedini hep birden yakaladılar.. Ve deni-| ne attılar.. Mehtaplı, aydınlık bir gece idi. Korsanlık yapan — Rus gemici- leri Sivastopol açıklarında dola - şıyordu. Petroviç, iki aydanberi bu sa - hillerde yanmamış bir köy bırak-! mamıştı.. Çar Nikola, Petroviçin yaptığı tahribat ve tahrikâttan haberdar oldukça hiddetinden küplere biniyordu. Diğer lımınlnr- da bulunan donanmaya mensup| gemilerdeki topların bütün kama -| larmı çıkartmış ve gemilere — çara| çok sadık zabitler tayin etmişti . Çar bu müthiş hâdisenin alev - lenmesinden ve diğer gemilere de sirayet etmesinden korkuyordu. | Petroviç, Çarınm buendişesini öğrenince uzak limanlardaki do - nanma zabitlerine birer mektup| göndererek kendilerini çar aley - hinde isyana davet etmişti. | Petroviç, (Ştanka) nın yap - madığı işlere de teşebbüs ediynr,. köylülere silâh dağıtıyordu. Kırım sahillerindeki köylerden bir çok - larında çarlık memurlariyle köy - lüler araşımda mühim müsademe ler olmuş vebu — müsademelerde müştebit hükümet memurların -| dan ölenlerin adedi göze çarpa - cak kadar çoğalmıştı. Köylerden bir çoğunda ufak bir bıçak taşıyanın bile cezası sür- gündü. Hiç kimse silâh kullan - mazken, şimdi, iki jandarmanın sindir! koskocaman ve kalaba lık köylerde memur ve jandarma adedi mütemadiyen arttılıyor - du, Fakat, asayiş gene eskisi gibi kolaylıkla temin edilemiyordu. Petreviçi tanımıyanlar, onu (Ştanka) nın oğlu zannederek: n küçük Ştanka! kin bu derece esrarı ihtiva edecek nasıl bir İıdivıç olurdu ki?.. “— Aşçı kadınla yahut çama» şırcı kadınla evlenmem — mükad- dermiş te onun için müteessir ol- dum !,, diyemezdi ya.. — Münasip olmıyan bir kadın- la evlenmem mükadder!,, diyebi- lirdi, Bu, annesini bir dereceye kadar şaşırtırdı. Fakat, geçirdiği buhran larım derecesi annesinin gözünden kaçmadığı için, kadmma, bu, gayri tabit görünecekti, Birdenbire aklına geldi: “— Senden gizledim, anne.. di- *yeyim! Falcı, yakında öleceğimi söyledi.,, Fakat böyle bir ifadeyi pek ha- şin buldu. Annesi de, kendi gibi,| falcıların tesirinde kalmağa nam- zetti. Çok sarsılacaktı. Ağır hastalanacağını söylemek gene| te hoşa gitmedi. Bir müddet, me- | şehirlere akın ediyormuş. Buf' şakkatli bir seyahate çıkmak, ka- ye bağrıyorlardı. îlınkanın bu havalideki köy lülere teneffüs — ettirdiği hürriy havası, en uyuşuk kanlı ihtiyarlar! bile harekete getirmişti. — Ştanka denizlerde bizim ! dolaşsın da biz karada miskin mis” kin oturalım mı?, Diyerek, köylerden kasabalar? doğru akmağa başlıyan köylüler ' Rus inkılâpçılarının büyük şehir * lerde ve bilhassa Petersburgta F” yapmak istediklerini öğrenmişle di. ç,llı Köylüler karşılarına çıkan ka” zak askerlerini silâhla klŞk"Kl rak büyük şehirlere doğru ilerli yordu. ğ Petroviç bir akşam Odesa K manıma yaklaşarak hükümet bıM sıma ve valinin ikametgâhma rer gülle savurmuştu. İşte, bu iki gülle bir kaç ". içinde Rusyayı alt üst — eti kâfi gelmişti. Çar Nikoladan bir çok vak'alari sakladıkları — halde bu hidi“" saklayamamışlardı. Çar, Odesanın Petroviç tW? fından topa tutulduğunu habe” hmca, teşrifat nazırımı yanına ğırdı: — Dışarıda — olup bıterıh"“n beni neden haberdar ı:'.ıııı)'o"'ı dedi. Petroviç Odesayı topa ** muş.. Köylerden — bir çoğu bar: dan bana niçin bıhıetml!”"u Petroviç hükümetten ne - İsti Köylünün derdi nedir?.. Teşrifat nazıri !-_ar#!k& mütebasbış bir adamdı. F.dı hâdi! — Petroviçin ve köylünün gle ği birdir, haşmetmeap! Hepsi ılhı hürriyet istiyor, Hepsi de yel Aleksandr Hazretlerinin ;;:J tahtına oturmasını istiyor. m.r size nasıl söyliyebilirdim, hâf meap? # Çar Nikola ateş piılkür" başlamıştı. — Ben kimseye hürriyet - ge ge herkesin diline düşen bu gizleyemedi: mem., Diye bağırarak giyindi. kamçısını aldı. — Aleksandra haber gön' Şimdi buraya gelsin!. . (Devami za atlatmak dimağını ok!'d" kat, bunları da beğenmedi: Öyleyse ne?.. Ne demeliydi?! Hakikatler ynnındn muht! sinin ne zayıf olduğunu bi daha anladı. — Hiç bir şey aklıma İ“M Hiç bir şey.. O derece düşünceye d sokak kapısının çalındığın! duymadı. Duysaydı, Osman geldiğini anlıyacaktı. Nitekim bir kaç dakika #7 oda kapısı tıkırdadı. İçeri çi girerek dedi ki: — Osman Bey geldi Hanrmefendi, sizi istiyor- Adnan, ilk önce uçunCl' b'; sın mevcudiyetile vaziyetif leceğine hükmetti. — Peki, geliyorum.. dedi. Lâkin bir korku bütün mev' yetini sardı, yie ıf!"di' çowum vW

Bu sayıdan diğer sayfalar: