’HAB R'in hikâyeleri ı —&nci sayfadaki resme bakınız— Istanbula büyük bir vapurla | portakal getirmiş olan Trablusşam| h Ihsan Efendi, nişanlısından bir mektup almıştı. Genç kız, şöyle yazıyordu: İ “Ya habibi, “Öyle zannediyarum ki, mem- leketine döndüğün zaman, büyük| bir hayret içinde kalacaksın... Zi-| değişmiş - bulacaksın Sen, düğünümüz , uzak yerler- de servet aramağa gittin... Fakat ben?...Ben?... Hele gel, anlatırım..| Öyle şaşacak, öyle şaşacaksın ki.. “Gözlerim. yoldadır... avdetini bekliyorum...,, Ihsan Efendi: — Allah allah.., Bir aciz kız, amcamın kızı ve nişalrm Zübeyde, | viran evimizin içinde kapalı yaşa- dığı müddetçe nereden servet edi-| nebilir?... Buna imkân mı var?... diye düşündü. Birden bire, şüphelendi: — Sakın, gayri meşru yollara sapmasın?... Ve, kardeşlerinden birine: “Yengene göz kulak — ol... Ne yapıyorsa bana bildir...,, diye yaz- dı. ra, evini Aradan iki hafta geçmişti ki, şu | cevabı aldı: “Zübeydenin ahvalinde bir gayri tabiilik var... dalgın dalgın dolaşıyor... Birden bire şarkılar söylemeğe başlıyor... “— Hele İhsan gelsin görecek- siniz, o zaman benim size ne saa- det ııurdıiımı göreceksiniz!... -diyor. “Birdehbire, üyanıp sıçrama - ğa başlıyor... “Cebinden bir takım altınlar| çıkarıp gösteriyor... Bunlardan hepimize beşer onar tlane verdi. Kendi de beynuna ve başına beşi bir yerdeler taktı... Lâkin, bunları| nereden bulduğunu — soruyoruz; söylemiyor. “Geceliyin odasında da yılıııı—W dığını farkettim... Geçen akşam, | usülle evden çıktı. Kayıkhaneye| gitti... Arkasından takip ettim... — Sakın zengin bir tacirle fi- lân münasebet peyda etmiş olma- sın? «diye düşündüm.- Yoksa, pa- raları ondan mı alıyor?... “Fakat, kayıkhaneye — gittiğim| vakit, yengemi bulamadım?Kayıp lara karışmıştı... Sabaha karşı eve avdet etti... “Hulâsa, halinde bir fevk. lik var... Bana kalırsa, sen, bir a-| yak evvel memleketine dön...,, Ihsan, İstnabulda işlerini çabu-| cak tesyiye etti Tam vapura bine- ceği gün, yukarıki mektubu yazan kardeşinden şöyle bir telgraf aldı: “— Yengem, evvelki akşam, gene kayıkhaneye gitti. Fakat, ar-| tık izini kaybettik. Bulamıyoruz.,, İhsan, azap içinde memeleketi-| ne döndüşBütün akrabası, onu, ağ İryarak istikbal ettiler. Zübeyde hâlâ ortaya çıkmamış... -Denize| düşerek boğulduğu tahmin edili-| yormuş... Çünkü, kendisini, şeh-| rin bir yerinde görmemişler... — | Araplarda matem uzun sürer...| İhsan da, bütün ev halkıyle bera- ber, ağlandı; döğündü, durdu... Bir hafta sonra, Zübeydenin odasına girdi. Maksadı, gönderdi- Gizli kapı... | burasını aydınlatıyordu. gi mektupları bir kere gözden ge- çirmek, hatıralarm: — yadetmekti. Nişanlısının bunları nerede sakla-| * adait eee dığını bilirdi. Fakat, çekme kilit- liydi. Kırıp açtı. Mektuplar, hakikaten orada,| fakat, yanlarında, bir de pek ©- kimiş kâğıt var... Âdeta bir hari- ta.., Bir bina plânı... Zübeyde, bunu, buraya ni saklamış olabilirdi?... İhsan, evve- lâ, lâkaydane, sonra gittikçe tan bir merakla tetkik etti. “— Bizim evin plânı.., -diye söy| lendi.- Fakat, bunun mevcudiye- tinden hiç te haberim yoktu... Zübeyde, kendisinde böyle bir şey olduğundan asla bahsetme- mişti. Demek ki, ben gittikten son ra bunu nerede bulduysa bulmuş... Fakat!!...., Kayıkhane tarafında ar-| dikkati | Fıkra müsabakası temerküz etti... “— Garip şey... Burada, fazla bir oda gösteriliyor... Adeta bir mahzen... Merdivenle iniliyor...,, | Aklına, birdenbire, biraderinin mektupları geldi. Hemen kalktı.| | Kayıkhaneye gitti... Plânda göste- rilen tarafta dört ciheti muayene etti... Dıvarlarda hiç bir fevkalâ - delik, gayri tabitlik yoktu... Zaten, mahzenin merdiveni de, dıvarlar - dan iniyor gibi değil, zemine bığ.] I: gibi gösteriliyordu. Gözlerine son zamanda yerin- den oynamış döşeme tahtaları iliş- ti, Bunlardan ikisini çekip kaldır- dı. * > Bir kapak halinde açıldılar... İhsan, gayri muntazam bir mer- divenin ayakları altında açıldığını gördü, İnmeğe başladı... On beş yirmi basamak alçaldık- tan sonra, bir yeraltı odasma gel- mişti, Kayıkhanenin — bilineme: hangi tarafından giren bir - ziya Garip şey... İhsanın dedesi, bi evi elli sene evvel aldığı halde, bu bodrumun mevcudiyetini kimse keşfedememişti. Öteye beriye kırık dökük eşya alılmıştı. Bir testi, bir mangal, bi masa... Bir de büyük sandık... En alâkayı calip, herhalde — bu sandıktı. İçinde ne olsa gerekti?.. Ihsan, anahtarın sandık üzerin de bulunduğunu görünce, çevirdi Sonra, kapağı açtı. Karşılaştığı manzara, ona bir çığlık koparttı: — Zübeyde... Filhakika, Zübeydenin naşı sandığı yarı yarıya dolduran kü- meyle altının üzerinde, büzülmüş.f yatıyordu. Sonradan anlaşıldı ki, İhsanım nişanlısı, hazinenin bulunduğu bo- durumu keşfetmiş, fakat, işi mey- dana varmak için, delikanlının av- | detini beklemişti. Bu zaman zar: fında ise, ihtimal altınların altını aramak için sandığın içine girmiş, yahut fazlaca eğilmiş, kapak, ü- zerine düşerek, üzerine kapanmış, kildi, içerden açmak imkânı hâsıl olamamıştı. Büyük bir servete kavuşmak, Ihsanı, bir türlü teselli edemedi. | oturarak bira | zına dokundurmadan nasıl içeceği na!... (Hatice Süreyya) ikâyetler temenniler van. Oğlunu arıyor Antepli Ahmet oğlu Hamdi ve annesi Zekiye Hanım 16 seneden-, beri adresini bilmedikleri Hamdi| Efendi kardeşi Mürseli arıyorlar.' Hamdi Efendinin adresi Gedikpa- şada Pehlivan sokak bilâ nuzmara hanede, HABER — Akşam Postası Eniyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazılarış burada neşredi- | lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. 267 — Sağırlar İki sağır karşılaşmış. Fakat bir- birlerinin sağır olduğunu bilmiyor larmış, Biri sormuş: — Merhaba.. Nereye sun kahveye mi? — Hayır canım çarşrda ne işim' var? Kahveye gidiyorum. — Ya? Ben de kahveye gıdıvor sun sandımdı. Ne ise güle güle benden de selâm söyle, Demiş ve anlaşarak (!) mışlar, gidiyor- ayrıl- il Çapa: 268 — Bahis Adamın biri bir gün gazinoda içiyormuş. Epey müddet oturduktan sonra canı sı- | kılarak kalkacağı sırada bir arka- daşı gelerek masasına oturmuş v< şuradan buradn konuşmağ abaşlı mışlar, Kurnaz bir adam olan ar- kadaşı demiş ki: — Azizim ben şu masada du- ran birayı bardağa dokunmadan içeceğim. — İçemezsin. — İstersen bahse girişelim. — Girişelim. Pazarlıktan - sonra bir karar kılmışlar. kuruşa Adamcağız, birayı bardağı ağ- ni düşünürken arkadaşı — bardağı kaldırdığı gibi bir hamlede bira- yı içmiş ve: — Alİ azizim kuruşunu. kaybettim. Diyerek çıkıp gitmiş ve bu su - retle bir kuruşa bir bardak bira iç miş. Bahsi Sulfanakmet: Nazmiye 269 — Zabitin suali Bir zabit talim esnasında nefere: bir — Niçin geri kalıp ta sırayı bo- zuyorsun? Muulazam adım atsa- — Hayır beyefendi, onlar ace- le edip çabuk gidiyorlar, yoksa| ben geri kalmıyorum... 270 — Baba ile oğul Çocuk — Baba! Bana davul al! Baba — Oğlum! Başka oyun- cak iste. Davul alırsam sonra beni çalışırken rahatsız edersin. Çocuk — Yok, baba! Sen çalı-| şirken çalmam; uyurken çalarım. Ordu O, Mek. A. Fuat Gidilebilecek eğlence yerleri : SİNEMALAR : İPEK: — Gece yarısı klübü MELEK: Viyana hasreti ELHAMRA: Kırık mabüde £ SARAY: SUMER: TÜRK: ASRİ: Vatandaş silâh başma Çılgin uçuş. Boğaziçi şarkısı ğ Bir saatlik milyoner : ŞIK: — Beyaz rahibe. ŞARK: — Hayat budür, ALKAZAR: — Mami HİLÂL: — Meçhul doktor. ALEMDAR: — Pren YILDIZ: MULİ: HÂLE: KEMAL BEY: FERAH: Ankara postası İ FRANSIZ TIYATROSU: Kuklalar. İ | Hİ Nadya; Hata, , Bir millet uyanıyor, (Üsküdar) Bin ikinci gece Halkın kizi. | gçi, gümüş 10.5, kurşun 11,37, Nakıl ve tercüme hakkı malifuzdur Yazan: M. Gayur Cuma, Pazar ve Madenler Madenlerle şibih madenler arasın- daki farklar şunlardır: 1 Civa müstesna bütün madenler sulptur. Şibih madenler ise gaz, sulp, mayi hallerinde bulunur. 2 — Madenlerde madeni cilâ deni- len bir. parlaklık vardır. Şibih ma- denlerde bu yoktur. Yalnız bazıların- da cam cilâsı vardır. 3 — Madenler hararet ve elektri- ği çok naklederler. Şibih madenler az maklederler. Yalnız idrojen, grafit ve karni Dömürü elektriği naklederler. Madenlerin elektrik nakilleri hara- retin çoğalması ile azalır. Sıfır mut « lakta yani 273 de azami derecesini bu- lur. Şibih madenlerin nakilliği ise ha raretin çoğalınası ile çoğalır. d — denler tel — ve levha olabi- Tirler, şibih madenler olamazlar. 5 — Milihler tahlil edildiği zaman madenler anod'a gider. 6 — Madenlerin ekseri humuzları | su muvacehesinde “esas” — hassasını haiz cisimler vücude getirir. Şibih ma denlerin ekseri humuzları su muvace hesinde hâmızları vücude getirir. Alkalen — Kalevi madenlerin “Lit- yom, Sodyom, Potasyom, gibi” ve tü- rabi kalevi madenlerin huzumları su ile doğrudan doğruya birleşir. Kuv- votli esası olan idrat — maiyet'ler vü- cude getirir. Diğer madenlerin hu - muzları doğrudan doğrüya imtizaç e- derek maiyet vücude getirmezler. Bunların maiyetleri münhal milihle- rinden birinin sudaki mahlülünü ya miaiyeti sodyom yahut maiyeti potas- yom mahlüliyle muamele edilerek ya- pilir; Meselâ: Cu S O' 4 so' 2 Na0 H — Na? Cü (O H)* ZaSsO'-2N2a0H 8 O0' 4 Zn (O H)' MADENLERİN HİKEMİ HAS- SALARI — Madenler gayri şeffaf, ekseriyetle beyaz, beyaz sincabi veya beyaz mavi renktedirler. Bazılarının renki farklıdır. Altın sarı, bakır kır - mızı venktedir. Sikleti izafiyeleri: Madenlerin sik- leti izafiyesi 0,59 “lityom” ile 22,5 bının veznine denir. Madenlerin sik- leti izafiyesi 0,59 “linyom” — ile #osmiyom” arasında tahavvül eder. Çinko 7,1, kalay 7,3, demir 7,8, bakır Na" civa 13,55; altın 19,3, plâtin 21,5 tir. Sikleti izafiyesi beşten aşağı olan madenlere hafif maden denir. Alü » minyom “2,56” bir hafif madendir. Madenlerin kâffesi elektriki nakle- der. Fakat hepti ayni derecede nak- | letmez. En nakil olan gümüş, bakır, alüminyom'dur. Madenlerin kâffesi az çok zeveban ederler. Fakat zevcban — 39 ile 2850 arasındadır. Civa — 39, sodyom 96, kalay 232, kurşun 227, çinko 619, kalsiyom 800, gümüş, 960, bakır 1083, altın 1062, demir 1530, plâtin 1755, ve Volfram 2850 derecede zeveban e- ederler. Madenler levha olabilirler. Levha olmağa en müsait maden altındır. Yir mi beş binde bir milimetre kalımlığın- da altın levha yapılabilir. Gümüş, ka- İ| lay, alüminyom, kurşun, demir, altın ka- dar levha haline konamaz. Bizmüt gibi bir kaç madenden hiç levha yapı- j lamaz. Madenler tel haline de konabilir. en fazla tel olmak hassasıma malik ©- lan altındır. Bir gramlık altından 2500 metre boyunda tol yapılabilir. Demir veya bakır da — tel olmağa müstelttirler. Kurşundan pek ince tel yapılamaz. Tel halindeki bir madenin ucuna bir madde bağladığımız zaman madenin kopmamasına onun metaneti denir. Müstamel madenler içinde en fazla metaneti olan maden demirdir. Kutru bir milimetre olan demir tel 250 gramlik siklete tahammül eder. En metin maden kobalt'tir. Bir mili - Katod'a ve şibih madenler | 22,5 | Salı günleri çıkar I metre kutrundaki teli 425 kilo kaldı « rır. Madenlerin sertliği başka başka « dır. Sodyom, potasyom gibi maden « ler tırnakla çizilir. Çelik camdan da- ha serttir. Bakır, gümüş — ve altınım sertlikleri azdır. Madenler çekiçle döğülerek tavla- nırsa kesafetleri çoğalır. Elektrik na- kıliyetleri azalır, daha sert veya elâstiki bir hal alırlar. Madenler ısıtılıp beta- etle soğumağa bırakılırsa eski hassa« larınt alırlar ve buna da tavlama de « nir. KİMYEVİ HASSALARI — Adi derecei hararette kuru oksijen ve ha- etmez, Mutedil münasip hararetlerde altın, gümüş, plâtinden başka madenler oksijenle birleşerek humuzlar vücude getirir « ler. Civa havada ısıtılırsa oksijenle bire leşir ve kırmızı pullardan mürekkep hurmzu civa'ya tebeddül eder, Erimiş kurşun üzerinde bir taba « ka hasıl olur bu humzu kurşundur. mağ- ısıtılırlarsa va madenlere tesir Demir, çinko, alüminyom, nezyom hava temasında yanarlar. Demir hava temasında fazla 1sıtı- lırta etrafa Fe' O* — humzu rabii de- mir'den ibaret kıvılcımlar saçar. Mağ- nezyom havada şiddetli bir ziya ile yanar ve humzu mağnezyom — Mg O halinde beyaz toz halini alır. Sodyom hava ve oksijen temasın- da ısıtılırsa sarı bir şule ile yanar. Po- taşyom ise menekşe bir şule ile ya « mar. Altın, gümüş, plâtin hariç maden- lerin hepsi rutubetli havada mütces * sir olurlar. Ve tahammüz ederler, ya ni humuzlanırlar. Demir ratip havada humuzlaşarak 9 H O? we Fot O terkübindeki — pean tahavvül eder. Demiri pastan koru: mak için üzerine yağlı boya sürülür: Yahut galvanize edilir. Yani üzerine bir tabaka çinko kaplanır. ğ Sodyom'un hava temasında karbo- niyeti sodyom haline gelmemesi için petrol veya neft yağı içinde muhafa * za edilir, / Madenler Klorla birleşerek made” ni klorlar, kükürtle birleşerek made” ni sülfürler, azotla birleşerek madeni Ü Nitratlar vücude getirirler. HALİTALAR — İki yahut fazlâ madenin birleşmesinden husule ge * len terkiplere halita denir. Eğer mâ* denlerden biri civa olursa halitaya a * malgam denir, Halitaların kendileri! terkip eden madenlerden ayrı bir. tW kım bassaları vardır. Meselâ: Altınm ve gümüş yumuşak” tır. Fakat Altın - bakır, gümüş » bâ * kır halitaları serttir. Saf bakırda $#” lâbet azdır. Tutya—bakır halitası olan prinç V© bakır - kalay halitası olan tunç ise yanıklıdırlar. Kurşun — kolaylıkla ve kalıba girer. Bunun için bu mâ * denle matbaa hurufatı yapılır, Fi yumuşak olduğundan münasip mik * tarda antimuan ve kalayla bir halil” yapılır ve matbaa harfleri imal ; Matbaa harfleri yüzde 55 kurşut, kalay, 25 antimuandır. Halitaların çoğu levha olmaktâ hararetle elektriki rakleden ıı.ııd- terkip eden madenlerden geri ürker" veban edereceleri terkiplerindeki denlerinkinden dundur. d Kurşur « kalay - bizmüt ı.ıw;.__ lan Darse halitası kaynar sudaâ ban eder, Halbuki bu üç mâ' en dun zeveban eden kalayın 26 derecesi 232 dir. MADENİ FİLİZLER — M*diÇ lerin istihracına clverişli olarak lizt atte bulunan mürekkeplere maden " p. ri — minöre derler. Bunlar ** (ça lunmaz gang denilen toprak v* parçaları ile karışıktırlar: gl ! Madenleri istihsal için evvek Ç ler toprak ve taştan tefrik edilir- ;y ! va kimyevi usulle maden filizden rılır, 4 İ (Devami vfİ ı**" yebaf