— Ğ GOXE A - Do GAT Hakikt? vesikaları tasnhif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL | 12-5-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarakeden sotra Istanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan ! mütemadiyen çalışıyorlardı. Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- İ ları İlhami ismindeki genç Glatada Ariyan hanma teretiman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyatıyordu. Diğer taraftan ev sahibisin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- mıştı . Bu adam üzün bir müdavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya çalışmış; fakat ,Kâbyanın arkadaşları — tarafın- dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat- mıya çalışıyordu. | —Hakikaten isabet olmuş. Muh| listen şüphelenmiyor mu? | — Zannetmem.. Kâğıtları o dıw yanmda tutmıyacak hemen gön-| derecekti, Belki ben Pantikyanla ikinci defa görüşmeğe gittiğim za- man o da göndermiş olacaktı. Bil. miyorum ama bunu İlhamile gön- dermiş olması da muhtemel çünkü Pantikyan İlhamiye merdivende rastlamış.. Bir münasebetle bah- setmişti de oradan biliyorum. Cidden büyük bir tehlike atlatmışsın Feridun, Şimdi ne ya-| pacaksın?, — İşte ne yapmam lâzım gel diğini Mehmet Beyden öğrenmek istiyordum. | — Yemekten sonra kendisini bu iliriz sanırım. Hemen gideriz. — Nerede olduğunu biliyor mu; “sunt— P Recep Bey: Hele yemeği yiyelim de, di-, ye cevap verdi, | Recep Beyin meseleyi yemekten sonraya bırakmasına sebep içeriye aşçı Rusun girmesiydi. Kendileri-w ne yemeklerini getirmişti. Yemeklerini yiyip bitirdikten sonra sokağa çıktılar ve beraberce Galatasaraya doğru yürüdüler. Recep Bey, Feridun Beye: İşte, dedi. Şimdi konuşabi- Recep Beyin bu dakikada ne Tefrika: No31. M rmammaramn a | Her bakkı mahfuzdur Tefrika: 59 ı | rede bulunabileceğini bilirim. Hay| di oraya gidelim. — Nereye gideceğiz. — Merak etme pek uzak değil.. Görürsün, Tokatliyanın yanındaki mektep sokağından saptılar, Doğru aşağıya indiler. Tarla- başı caddesine gelince sağa kıvrı-| larak soldan ikinci sokağa girdiler ve sağdan ikinci kapıyı çaldılar. Kapıyı genç ve güzel bir kadın| | açtı: Recep Bey: — Mehmet Beyi görmek yorum. dedi. Genç kadın, Recep Beyi iyice tetkik ettikten sonra: — Burada değil. dedi. — Nereye çıktı. isti- — Bilmiyorum. — Bize bu saatte burada bulu- nacağını söylemişti. Belki, bir baş kasını ararlarsa oraya — gitmemiz için haber bırakmıştır. Zahmet ol- mazsa sorar mısmız? — Bir dakika, efendim. Sora - yım.. Genç kadın, Recep Beyi tanı-| mamıştı. Hakkı da vardı. Çünkü,| bu zamana kadar birbirlerini hiç görmemişler, tanımamışlardı. Genç kadın, Recep Beyin sua- lini azıcık tereddütle karşılamış ol masına rağmen: — Müsaade ediniz, dedi, belki haber bırakmıştır; sorayım... — Bekliyoruz, efendim. Genç kadin içeriye çekildi ve kapıyı kapatmıyarak örttü. Az sonra tekrar görünerek: — Affedersiniz, dedi. Kendisi içorideymiş. Ben farkında değil- mişim.. Buyurunuz, sizi bekliyor.. Recep ve Feridun Beyler içeriye girdiler. Genç kadın, onları, miz döşenmiş bir odaya aldı. Mehmet Bey, yanlarına geldiği zamân çok yorgun görünüyordu. — Beni burada arayacağınızı hiç tahmin etmiyorum, dedi. R Bey cevap verdi te- KAYBOLAN SEVGİLİ - Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı Muçl!ifi: ( Vâ - Nü ) — Ben de senin gibi çavuşum.... Artık düşman değiliz! — Dost olduk, değil mi, hemşeri.. Muhsin, evvelâ: — Hemşeri!7... Diye güldü; son- ra, ciddileşerek: — Elbette... Elbette hemşeri!.. Yakın şark hemşerisil... Balkan misakı hemşeri: İki çavuş, toka ettiler.. birbirleri- le, köylü usulü göğüs söğüse çapras- laştılar! Nikolaki devam etti: — Bizim Yâni, nöbetteki vazifesi- ni iyice göremediği için, fena halde korkmuş. Cezaya çarpılacağını san - mış. — Benim ayaklarıma kapandı; dedi ki: “Vallahi, yanında nöbet bek- lediğim adam ölmüştü... Fakat, Tütk- lerin ne kadar ölülere kıymet verdik - lerini bilirsin! Şebitlerini bizim elimi- ze bırakmak istememişler... Onun i- çin, gelip yaralıyı, hayır, na'şi kaçır. dılar... Çok rica ederim, beni mes'u- liyetten kurtarmak için, diğer ölüler. Te birlikte onu da gömdüğümüzü ha- ber verelim!..” İşte efendim, bunun üzerine, sırf köylüm olan neferimi ko rumak için bir yalan söyledim. Muh - sin Raşit Beyin, gözlerim önünde u- mumi mezara konulduğunu, üzerine de iki metre toprak örtüldüğünü ha- ber verdim... Sonradan da — yalanımı belli etmemek için, bu sözlerimi tek- zip edemedim... Tekrar ağlamağa başladı: — Meğer, böylelikle, size büyük bir fenalık etmişim... Beni affedin,.. Beni affedin.. Ön iki senelik hayatı- nizin zayi olmasına — sebebiyet dim... Nikolakiyi teskin ettikten — sonra, Erci, ona, cebinden çıkardığı bir kâ. ıt tomarı verdi: — Haydi, şuradan bir otomobile atla.. Atinada bu iki mektubu, adres- lerinc vereceksin... Benim balodan çı- kışımdaki hakiki maksat, asıl, buraya gelmek, Ferihayı alarak, onunla be - raber, baloya dönmek, hem size hem de hazıruna umuma bir. sürpriz yap- maktı... Atinaya gittiğimi bir bahane ver « | €enme! Biz, senin kadar olarak gösterdim... Bu mektupları be- dN irmem İâziım gelmez.. Lâletta | yin bir kurye bu vazifeyi görebilir... KABER — Akşam Postası Tariht Tefrika: 44 Geçen kısımların hulasası Istanbulda Sultan Mecit ve Rusyada Çar Nikola zamanında esirci Ali baba iki memleket arasında kadın yapmakla meşguldu. Alibaba Ferhat is- minde biriti küçükken hadım yapmış- tu Büyüdüğü saman Istanbuldaki kız- lart bu delikanlıya teslim ederek, Kaf- | kasyaya gidiyor. Tifliste valinin kona- ifanda (Fatma) isminde çok güzel bir Gürcü kızı vardır. Ali baba bu kızı kaçırmıya uğraşırken, bir gün Rüstem | isminde bir gençle çalışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere İstanbuldan Ti$ lise gelmiştir. Rüstem Fatmayı kaçır- mak ve Ali babayt ele vermek için ter- tibat alıyor . Ruslar Ali babayı tevkif ederek Pe- tersburga getirmişlerdir. Ali baba sa- rayın zindanlarında işkence görüyor. Bu esnada Rüstem Bey Tifliste Ça -« rın gözdesile beraber yaşamaktadır. Ali baba bu sırada- zındana girip çıkmıştı. Ştanka bir tuzaga düşerek ya- kalardı. Ve mülâzim (Petroviç) Sivas- tapol sahillerinde donanmanın başına geçerek ikinci bir Ştanka oldu. Siz de bu kamçılı saltanatın de-| vamını istiyen köpekler misi- Haydi, cevap verin bana! Hepsi başlarını kaldırarak: — Hayır, dediler, biz de senin kadar mustarip ve ölüme mahküm insanlarız, Ştanka! Bize çok işken ce yaptılar.. Ayakta duracak — ve konuşacak halimiz yok. Bize gü- melinL kimseler değiliz. Fakat, kimimi-| zin babası, kimimizin oğlu bu zin- danlarda çürümüş, mahvolmuştur. ticareti — Feridun Bey sizinle muhak| kak surette görüşmek mecburiye- tinde idi. Onun #için rahatsız ettik. — Mühim bir meselermi var? — Belki hayır, Fakat Feridun Beyin şahsına taallük ettiği — için bir âan evvel bir karara bağlamak küzumunu hissediyor. Mehmet Bey bu sefer Feridun Beye hitap etti: — Mesele nedir Feridun Bey? — Efendim, bundan böyle Pan tikyan yanında çalışamıyacağımı tahmin ediyorum, Çünkü şüphe al- tındayım, Nikolaki H baloya götürecektik amma, yalancılı « ğınin cezasını bu süretle — ödeyecek - sin.. Biz eğlenceye giderken —sen iş basına... Hariciyeci doktora — veda ettiler... Sonra, otomobile hinerek, teminki yol ları tersine katetmeğe başladılar. Yolda, Feriha anlattı: — Senin ölümünü haber almam ü- üÜzerine, artık yaramı düşünemedim.. Arkandan ben de, öteki dünyaya git- mek istiyordum... Fakat, Erci, yaplı- ğı bu işten dolayı öyle büyük bir a- zap çekiyordu ki, peşimi bırakmadı... | Beni, yaralılarla birlikte, Yunanistı ma zoörla yolladı. Zevcesi Madam Ba- diye de mektup yazmış... Kadıncağız, Pireye kadar inerek, beni karşıladı.. Sedye ile hastahaneye nakledildim.« Fakat, maddi istıraplarım, — manevisi yanında hiçti... “Tam altı ay tedavi altında kal - dim... Sonra, iyileştim... Fakat, nere - ye gidecektim?... İstanbulda hiç tanı- dığım yoktu... İzmir, işğal altınday - dı... Evim, barkım, akrabam, hepsi mahvolmuşlardı... Bahusus sen, artık bu dünyada değildin... “Vaziyetimi bilen Erci ile zevcesi tedavi edildiğim hastahanede, bana bir iş teklif etti.. Yani, hastabakıcı - hık... Kabul ettim-- Buna mecbur k: dım. Hem, hasta bakıcılık bir nevi tâ- riki dünyalık sayılmaz mı?.. Milli zaferimizin neşesini gönlüm- | de yaşattım... Fakat, buraya ovkadar çok yaralı geldi ki, ZUN Zaman, gn ları bırakarak gidemedim... Bunu, bir nevi vicdansızlık saydım. Hem, bazı Müellifi: /shak FERDİ Halbuki bizim hiç bir yok, Bombayı yabancı bir adam at- mış, İçimizde onu görenler var. Ştanka bu işi gizli komitenin yaptığıma kanidi ve bombayı ata- nn yakalanmadığından çok mem nundu. Belediye reisinin ağır surette yaralandığını, hastahanede can çekişmekte olduğunu da öğren- mişti, Petersburg belediye reisi haki- katen çok hain ve zalim bir adam- dı. Münevver gençliğin insafsız bir düşmanıydı, Memelekette kat'- iyen teceddüdü sevmez, Çara dai- ma teceddüt yapmak istiyenler a -| leyhine sevkederdi. Genç ve Avru pa görmüş zabitler kendi araların- da, belediye reisinden: “Kundak- çı! e bahsederler ve onun ha- fiyelerinden çok çekinirlerdi. Ştanka zindanda merakından| çıldırıyordu: — Acaba bombayı atan kim- dir? Korsanlar reisi, bu hâdiseyi Rus inkılâbının başlangıcı olarak telâk! ki etmişti. | Ştanka bir köşeye büzüldü.| Kendi kendine: — Ah, alçak köpek.. Beni tu - zağa düşürmeseydin, şimdi Sıvas - topol sabillerinde neler yapacak- tım! Diye söyleniyordu. Maznunlardan bir çokları — ol- dukları yerde sinerek sızmışlardı. Otuz beş yaşlarında dağnık - saçlı| bir doktor, yanındaki tüccarla ya-| vaş yavaş konuşüyordu? — Tiflisten yeni mi geldin? — Dün akşam geldim, daktor- | cuğum! Bir iki gün içinde malları- mı satıp tekrar dönecektim. — Tifliste ne var, ne yok? Fat- mayı buldular mı? —— Hayır.. Fakat, Batuma gitti- ği anlaşılmış... Memurlar genç kızın izi üzerinde imişler, — Şu kaltağı bir an evvel bul » salar da milletin üzerindeki taz-| yik te vaktile kalksa, suçumuz baplık tesis ettim... kaldım... “ Hayatımı, işte bu kadar basitleş- tirdim... Fakat birdenbire, aklına müthiş | bir şey gelmiş gibi sordu: — Sen de benim öldüğümü sanı - yordun, Muhsin.. - Peki, hayatını na- sıl tanzim ettin?... Evlendin mi?... Genç adam, otomobilde yalnız ol - duklarını unutarak, genç kızın elleri- ni tuttu: — Hayır!... . dedi. - O faciadan sonra, sen nasıl bir kişi kaldınsa, ben de öyle yaşadım.... Bu Balkan misakı olmasaydı, birbirimizden bihaber, ga. | Ha öylece ihtiyarlayıp ölecektik... Fa. kat, Ercinin sayesinde sandete eriş - tik... Erci, mahzun mahzun: — Felâketiniz de benim yüzümden | olmuştu... Muhsin: — Tıpkı Türk ve Yunan milletle- rinin akıbeti gibi... «dedi.. Birbirleri- nin felâketine sebep olmuşlardı; şim- di ise, birbirlerinin #aadetini hazırlı - yorlar.. — Balkanların saadeti... — Büyük harp, nasıl Balkanlar - dan çıkarak, bütün dünyayı al kanla» ra boğduysa, Büyük zulh ta, Kürci- arza Balkanlardan yayılacaktır... Bu kâtipçe cümleyi Muammerin söylediğine bile dikkat etmediler... Zi va, teminki Beşpınar köyünden geçi - yorlardı. Muhtelif evlerden, o akşam- ki Balkan şarkıları yükseliyor, birbi - | Jeriyle yap yeni armonize, bir | gçalışıyorlarsa, Feriha ile | rilerimden soruyorum- rine karışıyordu. O derecede ki, bu, zannetmiyorum, Çünkü Sıv b'l ve Kırım sahillerinde korsar yapan mülâzim Petroviç, o b"' lideki genç kızları gemilerine gi durarak, Çarın esaret ve tahakk” münden kurtarmış.. Sonra... Bu kızları nerej' götürmüş? 'i —Türk sularına kaçırmış — Karadeniz iskelelerinden birîn#çı karmış. piğ — Çar bu haberi duyunca, detinden küplere binmişti. * kaçakçılığının önünü almak i ken... — Petroviç kaçakçılığın sunti” lusunu yapmış desene!.. — Petroviçe (İkinci ş“,;: diyorlar. Karadenizde istediği”” sıp kesiyor, Rus köylerini bağlamış. Kendisi ve ıoıiy'w ki tayfalar bedava yiyip içiy0 Delikanlının — meğer öteden korsanlığa hevesi varmış. — Hepsi iyi ama.. Şu Ştank neden ele verdi acaba? — Ona ben de şaşıyorum, ©© tor! Ştanka bu muhavereyi kulağı ile dinliyordu, Artık *©| tükenmişti.. Daha fazla süküt mezdi. Doktorun uyanık bir * olduğunu anlaymca yavaş Y” yanına sokuldu: — Bu sırrıbende anlış4 dım, doktor! Beni ele veren p roviç vazifesini muvıîhklfj yapmış değil miydi? Şimdi da olması lâzımdı. ğ Halbuki gemileri alıp 09* dan açılmış. Buna benim de türlü aklım ermiyor. Babasıni? tikamımı alıyor desem, bu ihti de beni tatmin etmiyecek *” zayiftir. Aile rabıtalarını köıd)v den koparan zalim bir saray yesi içinde büyümüş olan / viç, İstikbalini ve hayatını t ye koyacak kadar babasını * bir adam değildi. Birdenbire dışarda zincif kamçı şakırtıları işitildi. Yeni bir maznun daha yorlardı. Sırp, Römen, Bulgar, Arnavut e' bestesiydi... Yeni bir “Balkan bt Dört kişi, hızla otomobilde #i ken, bundan mülhem olarak, "'Py bestelediler; ve, bitmek üzere nan balonun içine bu sürprizl y ler... Şarkının, “Balkanlar”, All"' diye kafiyeleri var... Mısralar! ğ | idi... aşağı kadar aklımızda değil mevzuu — Müammerin — son $Ö? l7 cümlenin nazma sokulmuş seye, Balodakiler, bu şarkıyı bir * y söyliyerek, kaybolduktan .ao:'ıy şan iki sevgilinin düğününü YAY 4 al Erci ile Bedi, Yunâ? v,r’ yesinin silâhları bırakma — #t W Muhit? yf tit te, ştimdi Türk hariciyesi! | kısmında emek sarfediyorları birbirleriyle pek dostturlar V' Gf | | temastadırlar... Yeni evlilerit ları doğunca, ismini “Sulb” Tarmış... Onlar ersin muradına-- —SON— A RİCA: g pi Bu roman mııvzuıl"“’:pu için muvafık olup olmad! gb şŞüncelerini ve lehte -"ıa).hf: p’ı lerini mektupla —'*'"“'î[:ını. larsa pek memnun kalır! Na p (Va”