f ğ HABR'in hikâyeleri Sıcak, her yıldan erken bastır- mıştı. Geniş boz kırlar baştan ba- şa sararmış; toprak yer yer çatla- mış; Volganın suları hiç görülme- miş derecede azalmıştı. Büyük Türk soyunun bir kolu olan Eskit'ler kaç yıl barmdıkları ovalarda zorluk çekmeğe başladı - lar. Hepsi siyah kıl o çadırların ö- nünde, dalgalı küçük ve yassı te- pelerin yamaçlarında, Tanrıdan yağmur dileniyorlardı. Bunun için günlerce ateşler yanmış, ocaklar: da kızdırılan kızıl demirler büyük örslerin üzerinde dövülmüştü. Bal yozlar sert bazulu, tunç kollarda havaya kalkıp iniyor, Tok bir ses çıkarıyor, sonra tekrar kalkıyor- du. Bu seslerde evvelce bir sevinç fakat şimdi inilti vardı, Sürü sürü kısraklar, koyunlar, | sığırlar; bir tutam otu bulmak için bütün gün ve gece dolaşyorlar, onlarda gök Tanrıya yalvarır gibi en sonra bağlarmı havaya Okaldı- rip kişniyor, meleyor, o bağırıyor- lardı. Gök Tanrıya onlar ne yapmış- lardı da artik seslerini duyuramı- yorlardı? Günlerce, işlenmiş bir suç bul- mak için kafa patlattılar, fakat bulamadılar. Artik bir çok koyunlar, bir çok kısrak: ve inekler; yemsizlikten dü- şüp ölüyorlar; kalanlar da derile- ri kemiklerine yapışan vücutları- nı zorla sürüklemeğe çalışıyorlar» dı. Mademki Gök Tanrı onlara a- cımıyor, demek ki bir şey oyapıl- masını lip Bir adak, bir iş, bir Kimbilir ne itiyor? dı N kaç gündenberi düşünüyordu. Oğ- lu Baykal .çadırm kapısında, ken- di yaşındaki gençlerle kederli ve sessiz, kudurmuş otların ve çatla- 050) © muş toprakların üstüne çömelmiş- lerdi. Bu sırada gençlerden biri aya- ğa kalktı. Biraz ötedeki (Tomrıs) im çadırına doğru bakarak: — Geliyor. Ecemiz geliyor. Dedi, Oturanların hepsi, başta Bay- kal olduğu halde ayağa kalktılar; Ecelerini selâmladılar, Her zaman Alınça Han Tomrıs” ım çadırma giderdi. Tororıs'ın, © Hanm çadırma girdiği o zamana kadar ancak bir defa görülmüştü. Büyükler gençlere anlatmışlardı: Tomris o zaman bir genç ka - dınmış, Daha on sekiz yaşmda. Kabile henüz Asyanın ortalarında #ken şimdiki gibi korkunç bir ku- © vaklık olmuş. Herkes ne yapacağı- nı şaşırmış, Alınça Han evleneli üç ay olmadan böyle bir Obelâya © çattığı için pek üzülüyormuş, Ge - © ne böyle, çadırına çekilmiş, başı- nı ellerinin arasma alarak düşünü- yormuş. Tomrıs onun yanina girmiş. Bir kaç dakika konuşmuşlar, son- ra ikisi de yan yana ve iyi bir ka- — rar veren insanların ümilli bakış- lariyle dışarı çıkmışlar. o Alınça Han bağırmış: — Kurultay toplansın, Kurultay toplanmış ve göç et- mişler, Buraya gelmişler, gelmese- lermiş o yıl tamamile kırılacaklar miş. Tomris bu sefer de çadırmdan çıkıp Almça Hanın yanına girin- ce herkes o eski günleri hatırladı - ve ümitlendi. Bu haber çadırdan çadıra, bü- | tün boz kıra yayıldı. Herkes akm akm Ecelerinin girdiği yere doğru gelmeğe başladı. Oraya varanlar merak içinde bekliyorlardı. Aradan çok geçmedi. Her zaman son sözü söyliyen ve Tanrının bir alevi gibi, sönen ümitleri tutuşturan, kalbe kuvvet veren Tomrıs, Alınça Hanla bera- ber çadırdan çıktı. Han, günlerdenberi çektiği ü- züntüden sararmış ve solmuştu. Buna rağmen gür siyah sakalı, u - zun boyu, başmdaki kuzu derisin- den kalpak, göğsündeki örme (zırh) belindeki kılıçla, heybetli ve yavuzdu. Sağ kolunu havaya kaldırdı ve bağırdı: — Kurultay toplansın! Hemen oracı ktalE fen e ndih rit oyunlarmın yapıldığı geniş meydanda, at üstünde toplanıldı. Alınça Han Tomrısla beraber, büyük bir atlı halkasının ortasın- da bulunuyordu. Üzengilere Oba- sarak biraz yükseldi. Elini Obava- ya kaldırdı. Sert işaret ve hare- ketlerle söze başladı: — Gök Tanrı öz evlâtlarını u « nuttu, Bize acımıyor. Seslerimizi duymuyor, Açılan ellerimizi boş bırakıyor. Ona karşı ne suç - işle- dik? Neden bizi artık o düşünmü- yor; demir Tanrıyı o ocaklarımız- da dövmekten kollarımız yoruldu, dileklerimiz olmadı. Toprak Tan rınım pintiliği var. Hayvanlarımı- zı aç bıraktı. Tanrılar birleşmiş- ler, bizden ellerini çekmişler, On lara ne yaptık biz? Yeniden bize dayak olmaları için hangi yoldan gidelim? Etrafta ses yoktu. Kimse bu sorguların cevabını bulamıyordu. O zamana kadar günlerce, hafta» larca düşündükleri halde akılları» na gelmemişti de şimdi mi gele cekti?. Uzun bir sessizlik. 'Tomrıs sa- bırsızlanıyordu. Nerdeyse kırka yaklaşan yaşma rağmen hâlâ genç duran yüzünü havaya kaldı. racak, iri, elâ gözlerini önündeki yüzlerce ve binlerce erkeğin üstü- ne çevirip bakacak ve onların yüzlerini kızartacıktı. Fakat buna hacet kalmadı. Ke narda bir hareket oldu. Öndeki atlılar sağa sola açıldılır. Yağız bir hayvana binen ak sakalir bir ihtiyar ortaya geldi. Hanı ve Ece- yi selâmladı: Yazan: Kadir Can —Devamı var— Amerikan donan-: masının manev- raları Panama, 23 (A.A.) — 101 ge) miden mürekkep olan Amerika | Bahrimuhit donanması harp zama |İi nında, Panama kanalını, 24 saatte geçebilmek için bir tecrübe manev |; raları yapacaktır. Donanma kumandanı Amiral Sellers, günde bir kaç gemi geçir - mak suretiyle Bahrimuhit donan - masını Atlas denizine 14 günde geçirmek olan ilk plânını değiştir- miştir, Bütün izinlilerin derhal geri ça- İl gırılmaları, bir aralık donanmanm !#. Bahrimuhitteki üslere çağırıldığı şayiasını çıkarmıştı. ellerimiz nasır tuttu. Fakat gene | En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- Maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. 241 — Mübaşirin açık gözlüğü Eski zaman kadmlarından biri» ne bir zenginin mühim bir işi düş- müş, zengin bakmış ki mahküm ©- lacak, Kadıya demiş ki: — Efendim, şimdi hüküm ver- meyin, benim tam yüz tane müda- faa şahidim var, onları dinleyin, sonra! Kadı: — Pek âlâ! demiş ve dava- yı tehir etmiş, Davacı hemen o ak- şam Kadıya bir tepsi obaklava göndermiş, Baklava tepsisini ge - tiren adamım elinden alan müba » şir tatlılara dayanamamış, bir ta- nesini ağzıma atmış, lezzetle yer - ken ağzında bir altın peyda ol muş, hemen cebine atmış, bir bak- lava daha yemiş altmmı cebine, hamurunu da midesine indirmiş, ve tepsiyi Kadıya çıkarmış. Kadı böyle rüşvet işlerinde pişkin ol - duğundan gelen baklavanm ne ol- duğunu hemen anlamış, hemen bir tanesini muayene edip altınmı bulunca saymış, bakmış ki, doksan yedi tane. Mahkeme günü gelince bu eksiği anlatmak için maznuna: — Şahitlerinizi dinledik, fakat üç tanesi eksikti, onlar da tamam olsun da hüküm verelim! deyince, İ hemen mübaşir atılıp: İ o — Affedersiniz Kadı Hazret - leri, demiş, şahitlerin üçü çok der- mansız idiler. Yukarı çıkamadılar, onların ifadesini ben aldım, siz hükmü veriniz! Davutpaşa Orta Mektebi 1 A. A, Fuat Italyanın yeni harp gemileri Livurn, 23 (A.A.) — Emanuel Filibert ismindeki yeni İtalyan Kruvazörü denize indirilmiştir. Ge minin boyu 187 ve genişliği de 17 1/2 metredir. Sürati 27 mildir. Silâhları 152 milimetrelik 8 topla, 100 milimetrelik 6 tane tayyare topundan ibarettir, Ceneva, 23 (A.A.) — Sirokko torpido muhribi dün denize indi - rilmiştir. Torpido, 104,10 uzunluğunda ve 15 metre genişliğindedir. Süra- ti 38 mildir, Gidilebilecek eğlence yerleri SİNEMALAR : | IPEK: « Hulya peşinde İ MELEK: Ben bir melek pimi Kocasız kadınlar. Sahne- de: Edvardo Bianko. Nil Haydutları Dünyayiğ dolaşan şarkı Yaşamak istiyortz. Evlenecek kızlar i ŞIK: (Kadın ve kumar, Kata yılar. © ŞRK: Çingene kis ALKAZAR: Vahşi orman esrarı # HILAL: Beyaz rahibe ALEMDAR: Altın ârayan kızlar li YILDIZ: O Güneş doğarken 4 MILLI: Macar Marş # HALE; (Usküdar) Milyon avcr- ları, ii SUMER: ii TURK: İ ASRI: # KEMAL BEY: (o Gece hâkimi FERAH: Volga 5” UTAN: (Şişlide) SayEo” İsyanı 1 mağ İli Cuma, Pazar ve Klor bütün madenlerle birleşerek klorürler vücuda getirir. Klor sun'i bir kaç boyadan maada tabii bütün boyaların rengini izale e- der, Fena kokuları izale eder. Bu iki hassasını sebepleri, cisimlerin müvel- Tidülmâsını alması ve su muvacehesin- de muhamız olmasıdır. İstimali: Klor kâğıt fabrikalarında kâğıt hamurlarını, dokumacılıkta ne- bati lifleri beyazlatmak, hastahane, © mi, umumi mesken, abdesthaneleri de- zenfekte etmek, javel suyu, lâbarak su- yu ve kireç kaymağı istihsal etmek için kullarılar Lâbarak suyu: “NaClO, sud kostiğin hafif derecede mahlülünden klor gazı geçirilerek yabüt klorü #od- yomu mesamatlı kap derununda elek- trikle tahlil ile elde edilir. | Mensucatı beyazlamakta, kâğıt hamurunun rengi- ni izalede, çamaşırları temizlemekte kullanılır , Javel suyu: “K CI O,, potas kosti. ğin hafif derecede mahlülünden klor gazı geçirilerek elde edilir. Löbarak suyu gibi kullanılır . Kireç suyu: “Ca CI (CI 0),, ince tabaka halinde sönmüş kireç üzerinden klor gazı geçirilerek elde edilir. Suda münhaldir. Hava ve rütübet temasin- da tahallül eder. Onun için kullanın «ya kadar kapalı kaplarda hıfzolu- nur, Renkleri yok etmekte ve taaffü- ne karşı kullanılır. Sodyom Rümuzu: Na Atom vezni: 23 Hassaları: Ticarette esmer sincabi renkte çubuk şeklinde bulunur. Yu- muşaktır, çakt ile kesilince maktar gü- müş gibi parlaktır, fakat o rütubette esmerleşir. Havada bırakılan Sodyom evvelâ Sud cismine daha sonra Karbo- niyeti sodyoma yani sodaya tahavvül e der. Sodyom suyu hafif derecede tah- Kil ettiğinden Pp nir, sü dan hafiftr. “Sayun satlımda yü?eri Isıtılınca 97,8 derecede zeveban e- der. Daha ziyade ısıtılırsa sarı renk neşrederek nihayet havada yanar. Sod- yom havada veya oksijende yanınca Nat O* — Oksilit taşı husule gelir. Sodyom klorla hararet ve ziya neşre- derek birleşir ve kloru sodyom husule gelir. Suya atılan bir sodyorn parça sı suyu tahlil eder ve idröjen w- çar. Düsturu şudur: Na-OH!-NaOH-H Sodyom tabiatte serbest bulunmaz. Fakat sodyomlu cisimler pek çoktur. En mühimleri kloru sodyom ve azoti- yeti sodyorndur, Suda mahlül klor sod- yom — elektrikle tahlil edilerek sod- yom elde edilir. Lâboratuvarlarda sod- yomu kimya sanayiinde kullanırlar. Sud kostik Formülü: Na O H Molekül vezni: 40 Kloru sodyom mahlülü elektrikle tahlil olunursa sud kostik cişmi husule gelir ve suda inhilâl eder, Keza sod- yom, suyu tahlil edince sud hasıl olar, Hassaları: Beyaz renkte sulp bir ci- simdir. Kapalı şişelerde | hıfzolunur. Hamızlardan biri bununla © birleşirse karboniyeti sodyom mürekkebi husule getirir. Sud koştik hamızlarla kırmızı- ya boyanmış turnsol boyasım maviye değiştirir. Kibritiyeti nihas “Bakır kibritiye- ti, yani göz taşınm sudaki mahlülüne sud mahlülü ilâve edilirse yeşilimtirak renkte maiyeti nihas — bakır idratı hu- sule gelir: Cu80*'-4-NaOH-—NaS O --CuOH , Civanım suda erir milhi olan kloru sanü zeybak “süblime, nin mahlülü ü- zerine sud mahlâlü dökülürse sarı renk te maiyeti zeybak yani cıva idratı hü- sule gelir: Hg Ci NaOH — NaCl - fig OH Kibritiyeti hadid > Demir kibritiyeti “Kara boya, sud mablüliyle karıştırı- lınca yeşilimtırak renkte maiyeti hadid > Demir idratı rüsubu husule gelir: FeSO*' “NaOH “NasOo— FeOH Su da ayri münhal esasların istih- salinde sud kostik kullanılır. Çünkü suda gayri münhal milihler sud ile rü- sub teşkil ederler. FTTİBAKALE RYA 24 Nisan 1934 Nakıl ve tercüme hakkı mahfurde” Yazan: M, Tİ Salı günleri ii Sud gerek sulp, gerek mahlül ha» linde cildi yumuşatır. Ve deriyi sürat” le tahrip eder. Islatılmış sud parçasi el ve ayaklarda siyiller ve nasırlara sü- rülürse bunlar yek olur. Sud ve po tas asla dahilen alınmazlar çünkü teh- likeli zehirlerdir. Gerek sudün, ge“ rek potası göze kaçmamasına son de- rece dikkat etmelidir. Çünkü gözü kör ederler. Istimali: Sud kuvvetli bir esastır. Lâboratuvarlarda esas olarak kullanı" ır. Sanayide sud ile sabun yapılır. Kaynar kesif, sud veya potas mahlü- lüne sokulan yün, ipek inhilâl ederler. Fakat pamuk Gifler inhilâl etmez, bils- kis ipek gibi parlar, Ve hem pamu- ğun metaneti çoğalır, hem de boyalari kolay alır. Sanayide böylece sud ve- ya potas ile pamuğa ipek manzarasi verilmesine merserisaj denir. Kloru sudyom Formülü: NaCl Molekül vezni: 58,5 Halk arasında tuz denilen mürek- kep cisimdir. Denizlerde, tuzlu göl menbalarda bulunur. Az nehir akan denizlerde tuz fazladır. Meselâ beher litre su başına Akdenizde 29, Karade- nizde 18, Atlas denizinde 28, Şimal de- nizinde 26, Baltık denizinde 15, Lüt gölünde S0, Hazar gölünde 62 gram tuz vardır. Umum denizlerde erimiş halindeki tuzun miktarı 21 milyon ki- lemetre mikâbı tahmin ediliyor. Bazı göllerde de çok tuz vardır. Memleke- timizde Koçhisar gölünde yüzde 32 emlâh vardır ki, bunun çoğu tuzdur. Konya ovasında Karapmar, Erciyaş da ğı yakininde Develi pmar gölü de tuz- ca zengindir. Kaya tuzu madenlerden çıkar, İspanyada, Almanyada, Roman» yada büyük madenler mevcuttur. Tür- kiyede en meşhur kaya tuzu yatakları Kırşehir civarındadır. Hacı Bektaş ocaklarından iki milyon kiloya yakın İtü, Sivhsta'da senede on milyon kile tuz istihsal olunur. Tuz denizden memlahaya deniz suyu alınarak © ve su kurutularak elde edilir. Havassı: Tuz mikâp şeklinde billür- dur. Beyaz, rayihasız, lezzeti kendine| mahsus bir cisimdir. Suda crir. Her da 360 gram tuz erir. Eğer tuzla meş" bu su yavaş yavaş tebahhura bırakır Isa iri billürlü tuz elde edilir. Bir kilo tuz ve üç kilo kardan mürekkep mahlüt şiddetle karıştırılırsa — 21 de recede bir bulamaç husule gelir. Don durma yapmakta bu usul kullan? lır. Tuz 820 derecede zeveban eder. Elektrikle tahlil: Izabe edilmiş klo* ru sodyom elektrik cereyanı ile tahlil olunursa klor anoda yani “- tarafa ve sodyom katoda yani — tarafa gideri Suda münhal kloru sodyom elektrikle tahlil olunursa iki fiil husule gelir. Bir taraftan inhilâl husule gelir. Na CI — Na $- Cİ Diğer taraftan sodyom, katodta sü” yu tahlil eder: Na “H'ONaOH 4 H Ve maiyeti sodyom ile idrojen hastl olur. Kloru potasyom “KCIL,ın sw daki mahlülü de aynı suretle potasyom ve idrojen hasıl eder. Kloru sodyoru havi bir tübe hata zi kibrit “Asid sülfürik, dökülürse klof lu idrojen gazı ile sanayide çok kull” rulan sodyom kibritiyeti hasıl olur - ZNacıs H'SO'— Na şo *2HCI Istimali: İnsan ve hayvan vücüt ları kloru sodyoma muhtaçtır. Bi insana günde Yirmi ilâ otuz gram tWİ lâzımdır. Kokuyu defeder, “Tahar mür, ekşime, bozulma,, ya mani olar” Bunun için balık, et, peynir gibi mad deler tuzlanarak uzun müddet sakl*” nir. Tuz sanayide klar, sodyom, soğ kostik, asid kloridrik “klorlu direğe karboniyeti sud, sud kibritiyeti imali” de kesretle sarfolunur. | Klorlu idrojen Formülü: H.Ci © * Molekül vezsli 2 Klorlu idrojen bir gazdır. mahlâlüne asid kleridrik denir. atte volkanlardan çıkan gazlar ir da bulunur. Usarei mideviyede yü” (Devamı var)