Ku Kadri CEMiL l 10-4-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra Istanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık. ları İlhami ismindeki genç Galatada Ariyan hanına tercüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan bu grup gene bir gün malüm olan yerle- rinde toplanmışlar ve aldıkları rapor- ları okuyorlardı. Okunan yirmi küsur rapor içinde bir tanesi Fatma Nürhete aitti. Onun bir casus olduğundan bahsediyordu. Bu raporu ehemmiyetli gördüler ve tahkike karar verdiler. Tlhami çocukluğunu tanıdığı Fat- ma Nüzhetle çok alâkadar oluyor ve hemen her gün kendisini ziyaret edi- yordu. Gene böyle bir günde uzun u- zun konuştular. Fatma Nüzhet hemen hemen bütün işgal kuvvetleri âmirleri- ni tanıdığını söylüyor ve kimse ile a- lâkası olmadığını anlatıyordu. İlhami bir an kendine geldi- ve saatine baktı. Saat bir hayli ilerle- mişti. Bir an Mehmet Beye verdiği sözü hatırladı. Ve Fatma Nüzheti kolları arasmda sıktı, dudakları, dudaklarını arayıp buldu: — Teşekkür ederim, Fatma de- . Şimdilik bana izin ver, Senden hiç, hiç ayrılmak istemiyorum. Çün kü seni ilk gördüğüm gündenberi, sana karşı başka, bambaşka bir zâfım var, Bu zâfımı bir kelime ile ifade etmek belki mümkündür: —Seni seviyorum Fatma.. Biliyorum ,ki sen de bana karşı lâkayt değil- sin,, Değil mi? Seni seviyorum Fat- ma, seni seviyorum.. Yarın saat dörtte beni bekle, ce- vabını yarın alırım.. Fatma Nüzhet, İlhaminin hiç beklemediği bu itirafı karşısımda Her hakkı söyliyecek bir şey bulamadı ve sür- | atle çıkıp giden İlhaminin arkasın- dan uzun müddet bakakaldı.. Hlhami, Üsküdara geçemediği gezeler kalmak için Beyoğlunda Fatma Nüzhetin evine yakm sayı- | Yaban Tefrika: 28 mabfuzdur | labilecek bir semtte bir pansiyon kiralamıştı. Odası gayet güzeldi. Hem asıl apartmana uğramadan ayrı bir kapıyla da, hiç kimseyi ra- hatsiz etmeden, içeriye girilebili- yordu. O gün, daha ilk defa olarak bu yeni apartmanda kalmıştı. Sa- bahleyin sokaktan odanın sessizli- ği içine sızan boğuk, gayri vazıh seslerle uyandı. Bunlar, sokaktan | geçenlerin üleri, otomobil | kornaları, birbirine karışan ayak | seslerinden ibaretti. Odası tam cad denin üstüne tesadüf ediyordu. Oda perdelerinin, ev sahibesi ta- rafından akşam üstünden indiril- | miş olması, sabahı loşlaştırmış, ye- ni bir akşam üstüne çevirmişti., İl- hami daha bu geceye kadar, böyle | dar bir sokağın iki yanında yükse- len ve belki yapıldığı zamandan- beri güneş yüzü görmiyen bir a- partmanda kalmış değildi. Onun için bu ilk gecesinin sabahı bir hayli başkalıkla karşıladı; Kendi- sini böyle bir sessizliğe, böyle bir yalnızlığa yabancı buluyordu. | z birçök diğer kızlarla | deki saklı etir kızları hadım bir deli- Saatine baktı. (9) a çeyrek var- dı. Mehmet Bey, saat onda kendi- sine gelecek uzun uzadıya görüşe- ceklerdi. Bu odayı da arayıp bul- duktan sonra bugün için kendisini bekliyeceği haberini göndermiş ve ondan da geleceği cevabını almıştı. bir zaman olmuştu. Son defa Meh- ları yerde- sadıkane çalışacağına dair yemin ettiği gündenberi gör- müyordu. Kalkıp yıkandıâ tıraş oldu ve gi- yindi, Bunları yapımcıya kadar da saat ona yaklaşmıştı. İlhami, Mehmet Beyden talima- tı ciddi olarak bugünden itibaren almıya başlıyacak ve artık beyni sulanmış, gözleri günden güne yı- kılan, refahlarını son gayretlerile kurtarmıya çalışanlar arasında on- lardan bir fertmiş gibi çalışacak ve fakat, muvaffakıyete — ulaştıracak savaşa gücünün yettiği kadar mal- zeme hazırlryacaktı. Hlhami, büyük harbin bütün Keçisi Geçen kısmin hulâsası Dişi bir beyaz keçi, dağda yalnız kalıyor. Vahşileşiyor. Bir oğlak doğu- ruyor. Yavru, daha pek mini mini iken, sığındığı mağaraya azgın bir kö- pek hücum ediyor. Anne, sevlâdını müdafaa mecburiyetinde kalıyor. Nihayet, köpek, yeniden taarru- | za geçti. , Ansızın, hırlıyarak, koşmağa başladı. Keçinin yanını almıştı. — Gözlerini devirerek bakıyordu. İnin ve keçinin etrafında geniş dajreler çiziyordu. Karanlıklar için de iyi görünmüyordu. Sade göğ- sündeki beyaz bir leke, görünüp kayboluyordu. Keçi, bütün sinirlerini germiş, bu hareketlerin birini kaçırmıyor- du. Olduğu yerde, mütemadiyen lönüyor, köpeğe yüzünü çeviri- yordu. Şayet yeniden hücum ederse a- tik bulunmaktadıydı. Köpek, en muvafık yeri testi- | rerek. birdenbire, siyah bir — gülle Kibi, keçinin üstünde bulunduğu Nakıli: ( Vâ - Nü ) kayalığa saldırdı. Kayaların üzerinde, tırnaklarile çıkardığı ses duyuldu. Bir havlama... İşte o zaman, mücadele | retlendi. Köpek, şimdi, daireyi — küçült- müş, keçinin etrafında fır dönüyor du. Çok geçmeden öyle yakma gel- di ki, beyaz dişi hayvan, onun par- hıyan gözlerini vazıh surette görü- yordu. hara- dönmek yüzünden, keçi, sersemle- şiyordu. Hain düşmanınm müthiş hilesi- ni, şimdi, adam akıllı anlıyordu. Köpeğin havlaması artıyor ve tırnaklarının kayalıkta — çıkardığı ses, rüzgâr önüne katılmış dolunun gürültüsüne benziyordu. Bu dolu, biçare keçinin başında patlıyacaktı! Bütün süratile, köpek, keçinin ,l' höğrü yanından geçti. Bulunduğu yerde mütemadiyen | HABER — Akşam Postası Tariht Tefrika: 13 Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, | birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin altına mukabil, Kaf- | kasya valisinin şatosundaki müutena çer- | kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- | tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılar bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye yadan Istanbula kaçıracak.. korkusu var:-Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- kanlıya braktıktan zonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. —Adam sen de.. - Bundan mı | korktun? Sen daha çocuksun yav- rum, böyle şeylere kulak asma! Rüstem, sevgilisini - kucaklıya- rak yatağın kenarma çekmişti, — Süleyman Paşa seni kaybetti- ği için elbette müteessirdir. Davul- larla ilân ettirecek.. Yeniçerilere para yedirerek İstanbulun dört kö- şesinde seni aratacak! Fakat, yüz değil, beş yüz değil, bin lira da va- detse, senin nerde olduğunu kim- mahrumiyetleri içinde yalnız vata- ç için çalışmıştı; gözünde onun yükselmesinden, kurtulmasından ğurda değil mi idi ki, gençliğinin | ni döğüş meydanlarında harcamış- tı. Uzun şeneler, bütün çektiği mah rTumiyetlere yorgunluklara rağmen bugün bile içinde cepheye ilk koş - tuğu günün heyecanmı duyuyordu. Düne kadar ömründen kaybettiği günleri arıyacak üzüntülerinin ye - ni bir savaşa atılmasına mâni ola- <cak yaratılışta değildi. Bugün yeni bir hayata dönmüştü; bunda da muvaffak olacaktı. İlhaminin yalnız bu muvaffakı- yete ermek için, paşa amcasma baş vurması, İngiliz hizmetinde çalış - maya rıza göstermesi buna kâfi bir | işaret sayılabilirdi. (Devamı ver) keçinin kulağının zarmı patlattı. Anne, titredi. Mukabele etmek istedi. Küçük bir haykırış... Kara, vücut, sıçradı. Köpek, bu sefer, annenin 30l böğrünü dişlemek istiyordu, Lâkin, tam başının yanından geçeceği sı- rada, beyaz hayvan, şimşek sürat- tile başmı çevirdi ve boynuzlarını onun vücuduna geçirdi. Omuzunun arka tarafına vura- bilmişti. Köpek, inildiyerek yuvarlandı. İki defa, olduğu yerde döndü. Beyaz keçi, köpeğin üstüne atıl- dı. Bir daha! Bir daha! Bir daha boynuzlarını yapıştır- | Köpek iki taklak daha attı. Lâkin birdenbire, hiç ümit edil- mez bir süratle toparlanarak düş- manının üstüne çullandı, Keçi, korkunç surette meledi. Zira,, bu sefer, köpek, onun boy nuzlarından vücudunu kurtararak, | dişlerini sırtına geçirmişti. Kıvırcık tüylerin üstünden koyu bir hat, aşağı doğru süzüldü: Kan! Köpeğin ağırlığ! ve acının faz - | se bilmez.. Seni buradan alıp götü- 'yınındı Haççeyi gördü.. Geriye | mak mümkün müydü? | dan dişlerini ayırdı. | Müe recek adamın alnmı karışlarım.. Bekçi mahalleden uzaklaştıkça, Çerkes kızmın sinirleri yatışıyor - du. Ferhat o gün Üsküdara Haççe ile birlikte geçmişti. Rüstem kapıyı açınca Ferhadın çekildi: — Buyurun.. Dedi. Fakat, Haççe'nin bu eve gelişi Rüstemin canını — sıkmıştı.. Ferhadın bu tedbirsizliğine kızma- Rüstem arkadaşıma kaç defa: — Üsküdardaki evimizi senden başka bir kimsenin bilmesini iste- mem! Demişti. Halbuki Ferhat Haççe- den emindi.. Ondan bir fenalık ge- leceğini hatırından bile geçirmez- di, Haççe satılık bir kızdı. Bu iki erkekten başka bir insan yüzü gör- müyordu. Fakat, bir olur mu? Haççe (Kırmızı Yakut) u gör- düğü gündenberi içinden ona diş biliyordu. Kendi kendine: insanların içiyle dışı 10 Nisan 1934 10 Nisan 1934 Ilifi: Zshak FERDİ — Bu benim için bir fel Ferhat! Ben bu sırada öyle sık ve tehlikeli bir yoldan kolay k© geçip gidemem. — Bu yolculuğu ben de tehli? li görüyorum. Fakat, bizde her det, rüzgâr gibi geçicidir. Bir ! det burada oturursun! Ortalık liman olunca mutlaka yola çıkt lr.. Malümya bana karşı verilif| | bir sözün var! Senin gibi mert * likanlılar, verdiği sözü geri almf Rüstem önüne bakarak: — Ben sözümde duruyorum. iş tavsayınca derhal yola çıkt ğtm. Diye mırıldandı. İ Ferhadm kolunda paketler Vi dı. O gün öğlen yemeğini Rü min evinde beraber yiyecekl * Ü E Aradan iki gün geçmişti. Rüstem sabahleyin erkeni kalktr. Hazırlandı. O gün anı gidip para istiyecekti. Rüstemif| ilesi kendisinin bir eve kız ka rak onunla beraber yaşadığını © muştu, Fakat, Rüstemin yatıp tığı evi kimse bilmiyordu. Rü anasının zenginliğine güve!l bol bol para sarfetmeğe alışmı| " Sevgilisi gözlerini açınca, R” teme; — Nereye gidiyorsun? — Kaltak, Rüstemi elimden al- Mehmet Beyi görmiyeli epeyce başka bir şey yoktu. Zaten bu u- | dt... Diyor, fakat kinini kimseye bel- met Beyin arkadaşlarile toplandık- | .h yaratıcı, en yapıcı kabiliyetleri- | li etmeden, candan bir dost gibi ko nuşuyordu, Ferhat: — Süleyman Paşa hiddetinden | ateş püskürüyormuş.. Diye söze başladı.. Haççe gözünü Süleyman Paşa- nın cariyesinden ayırmıyordu. Rüstem, Ferhadı dinliyordu: — Sultan Mecit bu hâdiseden çok müteessir olmuş. “Acaba bu kızı Ruslar mı kaçırdı?,, Endişesile boğaz muhafızlığına şiddetli emir verilmiş, Karadeniz boğazından muayenesiz kuş uçurmuyorlarmış. Bu haber Rüstemi düşündürme- ge başlamıştı. İ tü. Lâkin, bütün kuvvetini, ceşare- tini toplryarak, yeniden ayağa kalk tı, d Deli gibi, olduğu yerde dönüyor- u. Köpek, dişlerile sırtına asılmış- tı. Birlikte dönüyorlardı. Bu sırada, bir fırsatını bularak, keçi, düşmanının karnına müthiş bir baş darbesi indirdi. Bu darbe, tesirli oldu. Köpek, inliyerek, keçinin sırtın- | Keçi, şaha kalktı. Vücudunun bütün ağırlığı ile, hasmına hamle etti. İleri doğru uzattığı, kısa, düz ve sivri boynuzları, köpeğin karnı- na girdi, Köpek yere yıkıldı. Keçi, onun üstüne çıkarak, umul maz bir süratle, hasmını çiğnedi, çiğnedi. , Bir tarafından da, boynuzlarile habire vuruyordu. Ona bakmıyordu bile... Vuruyor, vuruyor, vuruyordu! Birdenbire durdu. Sanki şaşmıştı. Bariz bir hayretle baktı. Öyle homurdandı ve havladı ki, lalığı yüzünden, ke$i, diz üstü düş- Düşmanı, yerde, hareketsiz ya- Diye seslendi. Rüstem: — Anneme gideceğim. Pa: kalmadı.. Diye cevap verdi. Fakat, Rüstem, o sabah çö şesizdi. — İçimde müthiş bir sıkıntı * Hayırdır işallah.. dedi. | Pencereden sokağa baktı. Odada dolaştı.. Sonra tekrar (Kırmızı Yık“" döndü: — Sana Kumkapıdaki kapısında rastladığım gün de i' de böyle bir sıkıntı vardı. Seni düm, sevdim.. Bana o sırada 71 şahın hazinesini verselerdi, o dar sevinmezdim. (Devami lıyordu. Ölmüştü! | Keçinin korkusu, bunun üJ ne, geçti. Ayağını kaldırarak, Ö rip bir tarzda salladı. Neşeli neşeli mele: Bütün hızı ile mağaraya k: O müthiş geceden sonra, ted lâde güzel bir tulü oldu. Şark tarafında, denizin minimini çizgileri ancak çizil Kırlardan kokular yükıeliyf' Tabiat!... ! Tabiat!... | Güneş, altın ışıklarını saçıi ufukta belirdi. ' Sakin, mes'ut bir sabah.. Kayaların üstünde, keçi ve 3 rusu, şarka doğru yürüyı Bütün gece, sanki köpeğin fur cesedinden kaçarak, yM lerdi. | Şimdi, uzaktaydılar... Mu34f bir uçurumun tepesine ııhıliîv: Anne, orada, durdu. Çocuğuna süt verdi. | Şahane yükselen güneşi 'dı ti. 9 Sonra, boynuzlarile yı"’ itip yürümesine yardım ed luna devam etti. — O N—