| | | | | | ç ; | ç — yyeli bir zenci çımacı vardır. Ve Ç Kakiki vezikaları tasnif . edel ve blrblı-lnı bağlıyan Kadri CEMiL I 4-4 934 Her bakkı mahfuzdur Geşen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra İstanbulda A- | nadolü lehinde ve âleyhinde çalışanlar | vardı Bunlar yorulmadan, bıkmadan ı mütemadiyen çalışıyorlardı. Leyhte | çalışarlardan bir grupuni içlerine aldık- | lârt İlhami ismindeki genç Galatada Ariyan hanına tercüman diye yerleş- | mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- | , tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan bu grup gene bir gün malüm olan yerle- | rinde toplanmışlar ve aldıkları rapor- ları okuyorlardı. Muhbir, bu çete teşkilâtından Fran- *#ız ve Italyanların malümatı olduğunu söyledikten sonra mâruzatı nazarı dik- kate alımdığı takdirde bu hususa — ait tertibat ve teşkilâti ve bu çeteyi idare edenlerin esamisini bildireceğini kay- detmektedir. Bu raporu veren (Süleyman) ismin- de biridir. On ikinci Rapor Istanbulda rumlar tarafından dahi cephane ve eslihayı ihbar edecek olan müuhbirle bu gece Beyoğlunda Tatav- lada bir hanede temas edeceğim. Bu herif evvelce zabıtaya bir hayli hizmet- ler etmiş ve muhbirlikten aldığı me- baliğ ile temini maişiyeti itiyat edin- | miş serserilerdendir. Vakıa davet e- dildiğim mevkiin muhiti duçarı hele- can olacak kadar korkunç ise de ne- ticede elde edilmesi mubtemel — olan milli muvatfakiyet şimdiden gözlerimi parlattı. Binaenaleyh; bilâtereddüt davete İcabet edeceğimi vadettim. Yalnız gidecek değilim.. fcap eden tertibat alındı.. Bu adamt refakati âcizanemde bulu- | nan ve kendisine son derecede itima- | dım olan sivil taharti memurlarından " “Müştak,, Efendi huldu. Hasan bey, rapor okumaktan adeta yorulmuş gibi durdu. — Ben, dedi. R. nın bu hareke tini doğru bulmuyorum, Kimbilir bu adam nenin nesidir? Hemen itimat edip böyle bir randevuyu kabul etmesi bana çocukluk gibi gelir. Anlaşılıyor ki, bu adam gü- nün birinde bizim başımızı nara yakacaktır. Buna Mehmet Bey: — Olur olmaz kimselerle, bil- hassa bu zamanda, temasa geçmiş olmayı ben de ihtiyatsızlık telâkki ederim, dedi. — Maaleşef haber vermek için | | geç kaldık.. Hesapça iki gece ev- | vel temas etmiş olacak, dedi. Mehmet bey: | — Hayır, diye cevap verdi. Bu Tefrika: 22 sine bu hevesten vazgeçmesini söyledim. Bu adamın hizmeti do- kunacağından emin bulunuyorsa kendisinden ziyade bir başkasının | temasa geçmesinin daha doğru, daha ihtiyatkârlık olacağını bil « dirdim. TYahmin ediyorum, vaz geçmiş- tir. — Ben lâkırdı dinler cinsten | olduğunu zannetmem, Hizmetin - den de şüpheliyim. Bilmem, içim- de her iki tarafa da çalışıtğına dair bir his var, Allah vere de al- danmış olayım. Bu dakikaya kadar hiçbir şey söylemiyen Recep bey: — Göreceksiniz. Çok uzun za- man geçmiyecek, Her şey aydınla. | nacaktır. Yalnız, şimdilik şunu söy lemek isterim, Hüseyin bey kana- alinde aldanmıyor. Aramızdan bir an evvel bu adamı atmıya bak- malıyız. Dedi ve Hasan beye hi- tap ederek: — Okunacak daha çok rapor var mı?. Buna Mehmet bey cevap verdi: — Hayır, kalanlar ehemmiyet- siz meseleler hakkında ihbarlar - dan ibaret. Yalnız içlerinde bir tanesi şayanı dikkat., İngilizlere | hizmet eden yeni bir kadından bahsediliyor. Bununla alâkadar olmamız icap ediyor kanaatinde. yüm, — Yeni bir kadından mı?. Buünu Hasan bey sormuştu ve sorürken de önündeki bir yığın kâğıdı karıştırıyor ve bu bahsedi- len raporu bulmrya - çalışryordu. Bumu farkeden Mehmet bey: — Kâğıdm kenarıma işaret koy- muştum. Hemen oralarda olacak, dedi. Hasan Bey, kenarı kırmızı ka- lemle işaret edilen kâğıdı bulmuş ve önüne çekmişti. Bu rapor şöy- le idi: Istanbulda açılan sahnel hiyanet ve habasetin aktrislerinden (Fatma Nüzhet) Hanım muhtelif namlarla ri- cali hükümetin konaklarını dolaşmak- ta ve haremlerden aldığı malümatı mercii aidine yetiştirmekle meşgul ve muvazzaftır. Güzel fransızca ve in gilizce söylüyormuş. Mensup olduğu aile hakkında delilim hiç bir malümatr baiz değil. Tİkametgühı “Taksim,, de HPBER — Akşam Postası Tariht Tefrikat: 7 Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat po— şinen aldığı bin altına mukabii, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir köngrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- zı, birgok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak., Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya bıraktıktan sonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanir Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hryanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. tı. (1839) senesinde Rus Maarif Nezaretine raptedilen bütün Lehis- tan mekteplerinde şimdi Rusça o- kutturuluyor. Ve Leh çocuklarına Rus terbiyesi veriliyor. Lehliler bu yüzden çok mustariptir, Çar, ecne- biler üzerinde o kadar fazla tazyik yapmağa başladı ki.. Artık, (Hür- riyet) kelimesini tanıyan bir ada - mm Rusyada oturmasma imkân kalmadı. Keşke bir kuş olsam da, Baltık vilâyetlerine — uçuversem, yoldaş! Türk kaptanı, Rus korsanımın boş kafalı bir adam olmadığmı an- lamıştı. Ştanka sert konuşuyor, fa- kat doğru söylüyordu. Türkler Rus iskelelerine sık sık gittikleri için, Çar Nikolanın halk üzerinde yaptı- ğı tazyik ve istibdadın tahammül | mi edilmez bir raddeye geldiğini ge- micilerden her zaman dinlerdi. Ştanka hürriyet istiyordu.. Mute | | arma devam edeceklerdi. dil kanunlar, âdil hâkimler istiyor- du. —Sultan Mecit İstanbulda hal- kı bu derece tazyik ediyor mu? di- ye sordu. Türk kaptanı: — Türkiyede herkes istediği li- sanla konuşur.. İstediği gibi ve iste diği yerde gezer, eğlenir. Dedim ya, İstanbullular yalnız iki şeyin pahalılaşmasından müştekidir: Et ve ekmek. Düşün Ştanka.. On pa- raya bir okka ekmek yenir mi? Ok kası bir buçuk kuruşa et almır mı? Ştanka, Türk kaptanının - safi- yetle söylediği bu sözlerden sinir - lenmişti: — Haydi canım, dedi, bırak şu raporu aldığım gün h:nıe l:i- Geçen kısmların hulâsası Marla, kocasını hapishaneden kaçır- mak Üzsre, bir adanın önüne küçük bir gemi iİle geliyor. Gemide sade Bahri- Yolda, bab iyelinin metresi oluyor. Sahbilde, #irr tyi beklerlecken, gemiye gizlice bir el samlı giriyor. Zenciyi öldürüp bahriteliyi bağlıyor, ve ona işkence e- — diyor ve kadma tasallutta bulunuyor. İ Hoerif, artık yorulmuş gibi, şişe- | Yi kaldırıp yere attı ve şişe kırıldı. Merdiver'n arkasında, yatağın yınmdı, küyçük bir ayna asılrydı. Cüzamir, kamaranın dört bir ta- 'ılmdın:ulır ar gezdirerek, bu- rag'rdü. Yürüdü. Tam aynanm lauınmdı durdu. Cüzamlınm, aynada, kendi ken- dini uzun uzun tetkik ettiğini gör- dü. Hiç kımıldamadan, gözlerini aynadan ayırmıyordu. Aradan bir dakika geçti. Adam kımıldamıyordu. Hletinin yüzüne ne şekil verdi- ğine bakıyordu. Heyecanla soluk soluğa tenef- füs ettiği işitiliyordu. Derken, birdenbire, kadıma dön- dü. Bucakları birbirinden ayrılmış yaziyetteydi. Ellerini kalçalarına ko; du. Onmuzunu çarpıttı. Kadın, eskiden nice defalar gör- | saçma lâflarr. Keşke bizim dertle- . | tavrıtanıdı. Adammm şu sözleri söylerken çıkardığı sesin perdesini de tanıdı. Cüzamlı, korkunç bir samimi- | yetle demişti ki: — Karıcığım... Beni bilemedin mi?... Benim... Senin bir taneci- ğin.. Arkadaşlar bana “cılk yara,, diye lâkap taktılar... Fakat ben se- nin için, daima “bir tanecik sevgi,, h,, yim... Değil mi karıcığım?.. Mezar kaçkını gibi, kollarını ha- vaya kaldırdı. Sesini yükseltti. Ka- dımnı kucaklamak için ilerledi: — Beni tanımadın mı?.. senin kocacığınım... Ben Fernando kendi geldiği zaman, güneş, çoktandır batmıştı. Güvertede serili yatıryordu. Gözlerini yavaş yavaş açtı. Sıcak bir gece, gemiyi sarıyor- u. Fernando, kımıldamak istedi. Fakat, bütün vücudunu sonsuz dağıılın küstahça, Kulhanbeyce ' bir ağrı kaplamıştı. Vücudu gibi, Müellifi: Jshak FERDI rimiz de sizinki gibi mideye taal- kük eder şeyler olsa... Siz dünyanın ' duruyor. en bahtiyar kullarısınız, dostum! Ştanka ayağa kalktı.. ; Enginlere doğru baktı.. — ( Ve gözlerini yere indirdi: — Rusyada pazar ve paskalye günleri kiliselerde sansür tarafın - dan görülmiyen dualara bile müsa- ade edilmez. dedi, Katolik mual- limler mekteplerden çıkarılmıştır. Katolikler gidecek kilise bulama - nt kaybetmişlerdir. Lehistanda bir tane katolik kilise ve manastırı kal madr., Hükümetin emrile birer bi- rer kapatıldı. Vazifeten Avrupaya gidip bir muddotomdıhıı sonra sın! Hür ve serbest bir memlekette yaşıyorsun! Hatırıma gelmişken söyliyeyim: Rusyada sakım katolik lerle alış veriş etmeyin., Onlara se- lâm vermeyin! Böyle hareket eder seniz hükümet memurlarının — gö- züne girer ve her yerde teshilât gö- rürsünüz ! Ali baba bu tavsiyeden çok mem nun olmuştu. Ştanka gemide ala- cak bir şey bulamayınca Türk kap- tant ile vedalaştı.. Ayrıldılar, 'Türk gemisi geceyi orada geçir- işti. Rüzgâr santler geçtikçe hafifli- yordu. Hava iyice açarsa sabahleyin yol Ali babanım altmları kurtulmuş- tu. Gemiciler güneş doğmadan yel- kenleri çekmeğe başladılar. Ali baba gözünü açtığı zaman, gemi sahilden açılmıştı. Ştanka'nım yerinde yeller esiyor- du. Belliydi ki, o, Türk gemisinden Ali baba gözlerini uğuşturarak, geniş bir nefes aldıktan sonra, gü- vertede dolaşan tayfalardan birine sordu: Ş — Hasan reis nerede? — Gemi giderken, Hasan veis merde olur ağam? Görmüyor mu- yüzü de yanıyordu. Kafasında ağır darbeler hâlâ uğultular çıkarıyor- du. Ani bir râşe ile sarsıldı. Adele- lerini yokladı. Yeni bir. hamleyle kalkmak istedi. Fakat bunda muvaffak olama- Böyle şeyler olur.. Alışırsın... Yavaş yavaş başmı çevirdi Cüzamlı oradaydı. Ayak ucuna çömelmişti. Maria, biraz daha ötede, direk be... -dedi.- Yoksa fena olur... lııın? » Kaptan yerinden b Zdn:ıAlıl—bı. ı-ıH*l cuların en hatırı. sayılar biriydi, Yavaş yavaş den çıkarak: — Merhaba, Hasan reis! Diye seslendi. Kaptan gemicilere kumanda vef mekle meşguldü.. Ali baba ile ko nuşmağa vakti yoktu.. Fakat, zen gin esirciyi kırmak istemedi, Eli; selâmını aldıktan sonra işine — der vam etti. — Neden soruyorsun? mu? — Hayır.. Korkmadım am Dönüşte biliyorsun ki yüklü gel ceğiz. Kaptan gülerek başını salladı: — Merak etme, Ali baba! Ştar 'h—owbd!*.;n nı salimen İstanbula - ulaştıı fım!... ber yemek yiyor, ıülüv elh' du, Bu arada kızlardan birini yü altım mukabilinde zengin bir der! | tacirine satmış ve parasını kız! beraber yemeğe başlamıştı. Ferhat, Haççeye hergün yeni bi hediye aldıkça diğer kızlar yi kıskanıyorlardı. (Devamı tık geçer... Bir şeyin kalmaz... na biraz fazlaça vurdum... Faka sebebi vardı... Artık bundan bab setmiyelim... Beni mazur görm sin... Çünkü karrma sataştın... ra, sana arkadaş gibi baktım... nanmazsan Mariaya sor... Nasıl ıihdıvldth.ınhu-... yi