Hakiki vesikaları 2-4-934 Her hakkı G ütarekeden sonra Anadolu hare- ketleriyle alâkadar bazı zevat bütün müşkülâta rağmen lehte çalışryorlardı. Çerkes Ragıp Damat Feridi kaçırmak istiyenlerden İlyas kaptanı diri diri toprağa gönamliştü. ... Fatma Nüzhet Hanım o gün Gülha- ne parkında verilen eğlenceye — gide- cekti. Burada ziyaretçilerden birini ev- velte tarırdıklarından birine benzetmiş fakat yanıldığına hükmetmişti. Sonra- dan bunun çok eski bir ahbap olduğu- nu anlamış ve park eğlencesini mütca- kip beraberce, Fatma Nüzhetin apartı- manı kaptaıma kadar gelmişlerdi. İlhami cevap vermedi. Fatma İlhamiye bu suali soraken yanma yaklaşarak uzun parmaklı yumu- elile saçlarından yakalamış ve bir elile de çenesini yukarıya çe- kerek gözlerini gözlerine dikmişti. — Neş'emde, dedi, bir eksiklik tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL mahfuzdur. en kısımların hulâsası | gördün de mi bunu sordun? l Bir an, İlhami, çok yakmında kıvrıları bu kadım vücudünün tesi- | rile gözlerini kapamış ve kendi- sinden geçer gibi olmuştu. Fatma, cevabımnı beklemeden İl- — haminin yanı başıma oturdu. Onu, — vücudünün tütsülediği sicak hava içinde kıvrandırdı. a .h Mehmet Beyle arkadaşları, gene mutat olan yerlerinde toplanmış- lardı. Arkadaşlarından Şefik, ba- © zi patavatsız hareketlerinden dola- yı şüphe uyandırdığı için her ihti- male karşı 4 gündenberi toplana- mamışlardı. Şüphelerinin boşuna olmadığını anladıktan sonra gene Cört gündenberi muhtelif yerler- den gelen raporları gözden geçire- cekler ve ehemmiyetlilerine işaret ederek bunlara karşı lâzım gelen tedbirleri alacaklardı. Mehmet Bey yorgun görünüyor- du, Üç kişiydiler, Yalnız Şefiğin her ihtimale karşı gelmemesini — tembih etmişlerdi. — Mehmet Bey, elindeki gazete i- çine sarılmış kâğıtları meydana çıkardı. Birer birer, hepsini önü- ne açtı ve tarihlerine göre sıraladı ve Hasan Beyin önüne sürdü: — Sen oku, biz dinliyelim, dedi. | Hasan Bey raporları okumağa " — başladı: Birinci Rapor (Metlen alıtmıştır.) Ceneral Foçis lıjınılk m(n_ı!itin ga. A VAZNÜ) * Tefrika: 20 beta heyetine gönderilmiştir. Ingiliz ve müttefikin zabıta kuman- danı Ballar Hazretlerinin siyasi içtima- ların memnu olduğuna dair gazetelerle münteşir evamiri hilâfma olarak Türk- lerin camilerde ibadet etmek üzere İç- tima ederek siyas! entrikalar çevirme- lerinin muhtemel olduğundan bahisle men'i lürumu hakkında bir hafta mu- kaddem vaki maruzata verilen cevap- ta bu hususta delâili kaviyeye müstenit ihbarat ve fili tezahürat mevcut olma- dıkça asayişi memfeketi ihlâl filiyle alâkadar olmıyacak bu gibi dinf içti- maların men'i muvafık olamıyacağı beyan buyurulmuştu. Evvelki — gün Ballar Hazretlerinin şifahen de arz ve beyan olunduğu veçhile bu gibi içtima- ların dint bir mahiyeti haiz — olmadığı ve bu içtimalardan yegâne maksadın Hiristiyanlık aleyhine buğru — adavet tevlidinden ibaret bulunduğunu ispat edebilecek bir mahiyeti haiz — olduğu artık tezahür etmiştir, — zannındayız. Binaenaleyh; zirde vazmulimza (Cene- ral Foçis) müteffikin zabıta heyetinin bu hususta tedabiri âcile icrası sureti- le; atiyen önüne geçilebilmesi oldukça müşkül olan bir seylânın şimdiden tev- kifine muvafakat ve müzaheretini gör- | mekle iftihar eyler. Ikinci Rapor Varangel ordusu mensubininden ©- lup Çatalca ve civarında iskân edilmiş olan bazı Ruslar ile İstanbulda müte- mekkin Rus tebaasr Çerkes ve Rusla- rın Anadoluya firar ve Kuvvayı Milli- yeye iltihak eylemekte olduklarına da- ir Ohanes imzasile bir ihbarname veril- miştir. Muhbir bu ihbarnamede ayni za- manda firar eden Rusların İtalyan va- purlarile gitmekte olduklarını ve ekse- riyetle vapuür süvarilerinin her husus- ta mazharı muavenetleri olmakta bu- lunduklarını bildirmektedir. Bazı vakti hali yerinde olanların da — (Batum) a gitmek üzere Dersaadet Rus mümes- Billiğinden pasaport alarak ve İngilizle- re de vize ettirerek vapura biniyorlar ve sonra (Samsun) iskelesine çıkarak Ruslardan müteşekkil bir tahkik ve tetkik hevetinin nazarı murakabesin- den geçiriliyorlar ve Anadoluya dühul- lerine müsaade ediliyormuş. Gidenler- | verdi ve ertesi gün gelmek den bir kısmının İstanbula iade edil- dikleri de vakimiş. Bu veçhile Istanbu- | la avdet edenlerden yirmiyi mütecaviz Şahıs tanıdığını da kaydetmektedir. Is- tihbarat bu adamların esamisi ve ma- halli ikametleri tayin ettirilerek ifade- lerinin ahzını emretti. Hasan Beybu raporu okuyup bitirdikten sonra: — Müânasız bir ihbar, dedi ve ü- çüncü raporu okumaya devam et- | Üt (Dovamı var) d 8 Geçen kısımlârın hulâsası !bertirinı.. * Vahşi manzaralı Morne adasının or- | — Manlı ve bataklı bir sahilinde gemi i- çinde, üç kişi bekliyorlar. Biri bahri- yeli Fernando, öteki, zenci tayfa Pa- — €o, Üçüncüsü de Maria isminde bir kadın.. Kadımın mahküm olan kocası- — firadadan kaçıracaklar.. Bu noktada randevu vermişlerdir.. Zenci yukarda, gözcüdür.. Kadınla erkek, geminin ka- W. Maria, Fernandonun met- olmuştur.. Hava, çok — sıcak.. İçi- yorlar. / Sahilden, gemiye salla bir adam ge- liyor. Kamarada sevişenleri — gözetli- Gemicl: bi Üti aiye' Küykrür. Geri Yoksa n tetiği çeker, veni ge .i Daima metin olan sesinin kor- kudan titrediği duyuluyordu. Yalnız sesi değil, kendi de titri- yordu. Bu da görünüyordu. Cüzamlı, ileri doğru bir adım at- tı. 'Tabanca patladı. Herif, yere düştü. Büyük bir toz | bulutu kabartarak, yaralı tavşan | gibi döndü. Maria, eğilip baktı ve cüzamlı- nn büyük şapkasınm — düştüğünü | ve yaralı suratının yukarı doğru teveccüh ettiğini gördü. Saçları ta- mamile dökülmüştü. Kafatası da, HABER — Akşam Postası Tarih? Tefrika: 5 2 Nisan 1934 2 Nisan 1934 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDI Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Pakat pe- şinen aldığı bin altına mukabil, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mütena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir köngrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Iİstanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya bıraktıktan sonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. Haççenin gözü kapıda idi. Fer- hat Bey uyuyunca derhal sokağa fırlamayı düşünüyordu. Fakat, Fer hat Beyde uyuyacak ve aldanacak göz yoktu.. Biraz sonra sendeliye- rek kalkmıştı: — Kızlar, dedi, burada artan yemekler sizi akşama da doyurur.. Ben gidiyorum. Yarın gene bugün- kü gibi iki elim dolu geleceğim. Haççe hepsinin kurnazı ve akıl- İsıydı. — Hiç olmazsa içimizden birini sıra ile her gün birer saat dışarıya çıkarsan da —Ali baba gelme- den— biraz dünyayı ve güneşi gör sek.. Diyerek Ferhadım omuzuna sa- rıldı. Delikanlı başka bir gün için söz üzere mahzenden çıkrp gitti. Ferhadın arkasından Haççe, | kızlara dönerek: — Hiç korkmayın, dedi, ben bu | budalayı yavaş yavaş avcumun içi- ne alacağım ve bu esaretten hepi- nizi kurtaracağım ! Mar lli Sultan Mecit hükümet devairin- de islahat yapmakla meşguldü. | Rusyanm İstanbul sefiri o sabah | Sarayı hümayuna giderek padişa- ha Çar namımna bazı maruzatta bu- lunmuştu. Bu mülâkatın hedefi (boğaz- lar) dan başka bir şey değildi. Rusya, Sultan Mecidin ıslahat yap mağa kalkışmasından — kuşkulan- mıştı, Yıllardan beri uyuşuk — bir halde duran ve hariçten gelen her silleye boyun eğen Türkiyenin bir- denbire silkinmesi diğer devletler- den ziyade çarlık hükümetinin na- zarı dikkatini celbetmişti. O vakit Rusyada iki kuvvet hâ- kimdi: Taassup ve istibdat. Bu kuvvetlere karşı el ve dil u- zatanlar soluğu Sibiryada alıyor- du.. Moskova ve Petersburg zin - danları siyasi mabkümlarla dol- muştu. Çar Nikola, saltanatm son yirmi senesinde arttırdığı zulüm ve istibdatla memleketi hüsnü ida- re ettiğine kanidi. Saraya mensup bir papas istediği bir adamı idam veya müebbet kürek cezasına mah küm ettirebiliyordu. Çar Nikola Türkiyede görülen canlanmadan memnun olmamıştı. Türkiyeyi içinden çıkılmaz - siyasi ve karışık işlerle oyalamak lâzım- l dı. Üzerinde asırların tozunu taşı- | yan boğazlar muahedesinin bazı maddeleri etrafında yeniden — gö- rüşmek ihtiyacını duyan çar hükü- metinin İstanbul sefiri padişahla görüşürken (kadın ticareti) hak- kındaki Paris kongresi mukarrera- tından bahsetmeyi de unutmamış- tı. Fakat, Sultan Mecit, bu mesele üzerinde sefirle münakaşa etmeğe lüzum görmedi: — Esir pazarlarında kadın alım satımını menettim. Türkiyede ka- dın ticareti yoktur. Dedi. Halbuki o sıralarda İspan- ya ve Cozayirden getirilen satılık kızların merkezi Marsilya olduğu nu veorada kaçakçılığa gizlice devam edildiğini Sultan Mecit ha- ber almıştı.. Rus sefirine —mânalı bir tebessümle bakarak: — Bu hususta en ziyade Fransa hükümetinin nazarı dikkatini cel- betmek lâzım gelmez mi? dedi. Çünkü Pariste kongreyi idare eden ve memnuiyet kararmın şiddetle tatbikine taraftar görünen kendi- | | leridir! | | Padişah, o gün Rus sefirini at- | latmak istiyordu. (Kadın ticareti) hakkında Rus- yaya bu suretle teminat verdikten | sonra, asıl mevzua avdet etti: — Boğazlar meselesine gelince: Hükümet ricali bugünlerde mem- leket dahilinde islahat yapmakla | meşguldür. Yıllardanberi devam eden bu davanın, daha müsait | oluk oluk yaraydı. Kanlar, larından akıyordu. Fernando, alnında biriken ter damlalarını sildi. Geniş bir nefes aldı. Kendine hâkim olmak için bü- yük müşkülât sarfederek cüzamlı- ya yaklaştı. Ona doğru eğildi. 'Tam bu sırada, herif, şimşek çakışı süratile yerinden — sıçradı. Fernandonun kollarını yakaladı. Karnının alt tarafına müthiş — bir tekme attı. Bir saniye sonra, Fernando yer- de idi. Öteki herif ise, onun üstüne binmiş, elinden aldığı tabancayı gırtlağına dayamıştı. Bahriyeli: — Maria!.., Imdat... -diye ğırdı. Lâkin, bu, son çıkardığı ses ol- du. Bayılıyordu. Fernandonun titrek elle attığı kurşun, cüzamlının bir tarafıma değmemişti bile... Şimdi artık, ka- K zerl bas vüka # maranın içinde serbest şerbest do - laşıyordu. Geminin biricik efendisi oydu! Etrafını araştırdı. Merdivenin altında büyük bir kangal ip buldu. Fernandoya masanın yanına kadar sürükliye sürükliye getirdi ve burada, kollarını haç şeklinde açarak mükemmelen sım sıkı bağ- ladı. Şimdiye kadar, ağzı olması lâ- zım gelen delikten, bir tek kelime bile Çlkmııııgtn Acele ettiği için sık sık soluyor- du. Ellerini saran pansıman bezleri hareketine mâni oluyordu. Nefesi | boğazmı tıkıyordu. Yere, bir kaç kere tükürdü. Fernandoyu bağlamak işini bi- tirdikten sonra, masanm üzerinde duran rhüm şişesini aldı. Bir bardağı doldurdu. Mariaya, içmesi için işarette bu- lundu. bir zamanda görüşülmesini muva- fik buluyorum. Çar hazretlerine selâm ve ihtiramlarımla beraber, bu mesele hakkındaki noktai na- zarımı aynen bildirmenizi rica e- derim. O güne kadar Türk hükümetin- den ve Türk sarayından, herhangi bir mesele hakkında menfi cevap almamağa alışmış olan Rus sefiri, Sultan Mecidin huzurundan çıkar- ken, dalğım ve mütehayyir, önüne bakarak yürüyordu. Sefir, padişahın istihfafla karşı- ladığı bu meseleyi çara ne — şekil- | de aksettireceğini düşünüyordu. ği Trabzon açıklarında müthiş bir fırtınaya tutulan, Ali babanım için- de bulunduğu yelken gemisi niha- yet Hopa sahillerinde sığmacak dalgasız ve kuytu bir liman bul- muştu. Güneş yeni batıyordu. Gemi kaptanı: — Bu geceyi burada geçireceğiz. | Sabaha kadar fırtmanm dinmesi m “temeldir. . n »— *Mişti. Bu esnada, Ali baba, gemicile- rTin birdenbire telâşa düştüklerini gördü. Bu ufak körfeze kendilerinden evvel bir başka yelkenli daha e- ğınmıştı. Gemicilerin neden telâşa düş- tüklerini anlamak istiyen Ali baba kaptana koştu: — Yahu, ne oluyoruz? Bu telâ- şa sebep ne?.. Gemi kaptanı pişkin bir denizci idi. Elile uzakta duran büyük yel- kenliyi göstererek: —— Ştanka'nın tuzağına düştük, dedi, fakat bizden hava alır.. Ali baba merakla sordu: — Ştanka mı?... Bu da kim? — Rus korsanı. Ve bıyıklarını bükerek güldü: — İstanbulda işitmedin mi? Ça- ra isyan eden bir bahriye zabiti ba- şıma topladığı yirmi kişi ile üç ay- dır Karadenizde korsanlık - yapı- yor. Rus sahillerinde ne kadar köy, kasaba varsa, hepsini soydu, s0o- ğana çevirdi. (Devamar Var) Kemirilmiş alnı altında gözleri görünmüyordu. Buna rağmen ba- kışları hissediliyordu. Adeta mayi halindeki ve taze gül yaprağı ren- gindeki göz kapakları mütemadi- yen açılıp kapanryordu. Maria, ipnotize edilmiş gibi ye- rinde duruyordu, Dehşetin azameti altında ezil- miş, mahvolmuştu. Dişlerinin şiddetle birbirine çarptığını duyuyor, başka bir şey hissetmiyordu. Bacaklarından doğru, bir soğuk- — luk yükseliyor, bütün — vücudunu kaplıyordu. Cüzamlı omuz silkti. Şişenin ağız tarafını, olduğu gi- bi, kendi ağzımın deliğine soktu. Bir çok yudumlar içtikten son * — ra, tekrar yere tükürdü. j Uzun müddet hareketsiz durdu. Bazan Mariaya dönüyor, merak- la bakıyor, onun, korku içinde ge- Tiye büzülüşünü, di du.Kar (Devaanı var). t