15 Eylül 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

15 Eylül 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ihtikâra karşı \ Ferdle cemiyet birbirini korurr.aklan rekadar fazla kaçınırsa tabiidir ki içtitnaî hayat o kadar eziyetli oiacaktır. O Eebeble ma'şerî varlığın kuvvetlenmesi ve güzelleşmesi için bu iki unsuru yaklaştırmak zarureüne ötedenberi iııanılriiştır. Lâkin her uzviyet içinde clduğJ gibi millet bünyesinde de bazan öy'e habis höcreler türer ki başkalarına yardım şöyle dursun, umumî hayat için fcir ıstırab ve felâket amili olur. Zira bu gibilerde kazanc hırsı. kör ve kahn tir gılzet tabakası halinde bütün nazik duyguların üzerine abanır. Ve on.arm hepsini uyuşturarak yalnız kendisi faeiiyete geçer. Geçen gün de bahsettiğimiz veçhiie Işte (muhtekir) bu unsurdur. Onu cemiyetin kalbi üzerine saldınnış bir nevi seretan telâkki etmek hiç yanlış olmaz. «Peki ama... diyeceksiniz bütün ga«eteler, bu sözleri bir çok şekilde teklarladılar, bir derdin çaresi olmayınca..» Hemen cevab verelim: Haksızsıruz! Hatta böyle düşünmekte devam eder«jeniz kısmen suçlusunuz da! Şunu da ilâve edelim ki haksız, beceriksiz ve şuursuz bir atalete zebun olarak millî ve medenî vazifelerinizi yapmaktan kaçınIdıkça muhtekirin şikârı olraağa mahr Hcumiyetinizi de zarurî görmek icab eder. Hepimiz müttefikiz; hırsızla, cani ile Uğraşmak için, polisin, jandarmanın, mahkemenin lüzumunu inkâr edeııimiz tjok. Hatta bazı ahvalde bunların azlı<€mdan, bile şikâyet ettiğimiz var. Gene t.epimiz ittifak etmişiz; bulaşık hastalıklarla, cehüle, taassubla, demagoji filân gibi zekâ afetierile fasılasız surette savaşacağız. Belediye kokmuş yiyecekleri, eksik terazileri, pislik ve hastalık kaynakiarım yok etmeğe çalışacak.. Eütün bu hususlarda ahaliden nekadar şuur'.u b*r yardım görürse o kadar da muvaffak olacak... Şimdi bir dakika kendimize soralıra: Nıçin İhtikâr karşısındaki vaziyetimiz bbşka türlü olsun? Süprüntülerimizi hergün toplamak nasıl vazifemiz İse, ce»iyetin bir nevi vicdan mezbelesi olan muhtekir sınıfile uğTaşmak da öyiece borcumuzdur. O sınıf kendi şenaatini yapmak * tan hiç usanıyor mu? Mademki muhtekir, tifüs mikrobundan daha belâlı ve onun kadar inadcı bir mahlukuır; böyle bir mevcudiyetle cenkleşme tertibatı da devamlı ve sebatlı olmak geıektir. Açık söyliyeüm; biz ihtiknrdan her vesile ile şikâyet ettiği halde mjhtekirin karşısmda utanılacak kadar medenî kayıdsızlık gösteren bir heyetiz! Halbuki ihtikârla mücadelenin hem resmî, hem kususi muhtelif cihazları olmahdır. Başka suretle bu aziz dava ersyip gider. Ve bugün kulaklan çmlamağa başlayan mücrim gönüller, o vakit bıyık altmdan ki£ kıs gülerek bizim'e eğlenirler ve şets.s.tlerine daha şiddetle devam ederler. Biliyoruz; bir takım iktısadî âmillerin, eşya fiatlan üzerindeki tesirini hararetle termometre cıvasınm yükselmesine benzetirler. Çok doğrudur, lâkin dikkat edelim; hararet üç derece yükseldiği zaman, onun mizanmda otuz derece tereffü olmaz. Yalancı ve kaparozcu ruhlar, işte bunun farkında değil. Büyük ekseriyeti cahillerden müteşekkil olan bu karanlık sınıf, bütün âlemin kafasını da, kendi boş beyni kadar ışıksız sanıyor! Hakikatse tamamile aksi! Geçenlerde ihtikâr ruhunun, ahlâkî bünyemizde açtığı rahneler, maddî hayatunızdaki yıkımlanndan çok daha ehemmiyetli ve vehametli olduğunu söylemiştim. Bu bahse yeniden temas et•tnek isterim: Vaktüe Türklyede, namus ve şerefi Jle iftihar eden, fakrin, ihtiyacın en emansız işkencelerini, irtikâbın, curnalcılığın, ihtikârın verebileceği her nimete fistün tutan mühim bir kalabalık vardı. Halbuki bugün vurgun uramıyanla a Hepimiz hükumete yardım etmeliyiz Yazan: Sehir haberleri Zekâi Dedenin netis escrleri Konservatuar tarafından hazırlanan konserde calmacak Alafranga musikiye geniş mikyasta yer vermiş olan İstanbul Konservatuarı. eski musikiyi yalnız tasnif etmek üzere icra heyeti namile alaturka musikiden anlıyan bazı zevatı memur etmişti. Konsen'atuar, eski kararını değiştirerek alafranga olduğu gibi alaturka konserler ve bilhassa eski musikişinaslann hatıralannı tebcilen müsamereler vermek üzere faaliyete geçmiştir. İlk olarak meşhur musikişinas Zekâi Dede için ilkteşrinin yedisinde Pransız tiyatrosunda «Zekâi Dede günü» yapılacak ve kemanî Sadi, Niyazi. Necmi. Rıza. Artaki, Cemal Kâmil ve Şevki gibi musiki üstadları, Dedenin maruf pesrev ve bestelerinden bazılannı çalacaklardır. Konseri Belediye reis mua^ni Lutfi Aksoy bir hitabe ile açacaktır. CUMHURİYET 15 Eylul 1941 Fax$l Ahmed deta eğleniyorlar! Ne kadar şerefli olursa olsun, zengin olmıyan insan, gitgide her türlü ihmalin mevzuudur! Ürkünerek ve tiksinerek soruyoruz: Kovadis? Ve düşününce görüyoruz ki Türkiye maneviyatına saldıran bu afet, Umumî Harbde kendini iyice göstermiş ve o vakittenberi millî bünyemizden bir türlü sökülememiştir! Sebebi? Sebebi bir çoki Fakat bunların en utanılacak mahiyette olan bir tanesi cemiyetin (ileri smıflannda dahi, alçak muhtekire, namussuz urguncuya karşı gösterilen zâftır. Kibar denilen nice mahfilde, nice senelerdenberi, Türk veya ecnebi, müslüman veya gayrimüslim ne kadar «sivilize» haydud görüldü! Elleri sıkıldı, tebessümlerile sevinildi! Karşımıza Eflatun'un dehâsı çıksa, şişkin bir portföy gördüğümüz zamanki kadar içimizde heyecan köpürmüyor! Hatta sayısız gencde bile! Ne yazık ne yazık! Bu elim vaziyeti nasıl hoş görebiliriz? Görebilirsek gelecek bizi nasıl affeder? Veyahud mücrim kayıdsızlığımızın cezasından nasıl kurtuluruz? Anayasamız, her yurddaş için medenî ve millî bir sığmaktır. Onun sakfı, her hakkı, altında rahat rahat barındırmak icab eder. İşte ezelî imanımız. Lâkin bu toprakta para kazanmaktan başka kaygı beslemiyen ve millet ıstırabını istismar ederken vicdanından yalnız «giden ağam, gelen paşam!» sadası duyan vatansızlara hitab ediyoruz, bu soysuz sürüsünün bir nevi fahrî yaverliğini yapmakta o'an hayli şuur düşkünü bedbahta da söylüyoruz: Türk kanunlan ile vatan, eşkıya yatağı değildir. Asla ve kat'a! İnsanlığı hayvanca suiistimal edenlere karşı ne aciz, ne de zâf tanırız! İyi bilelim; kötü niyetliler ve yalnız paraya güvenen züğürt duygulu gönüller, umumî nefretin manevî zabıtasından hüviyetlerini saklıyamamaktadırlar, millî istikrah arkalarmdan sivil bir memur gibi dolaşıyor! Çekirgeyle, akreble uğraştığımız gibi iktısad yıkıcılarile de savaşacağız! Tabıî akılla, metodla ve terbiye ile! Yağmurda, karda ve hududda uğraşan vatan çocuğunun anasını, babasını, dedesini veya şusunu busunu soymak yok! Bunu Fiat Murakabe bürosunun Üsküdar şubesi Piat Murakabe teşkilâtının Üsküdardaki yeni bürosu bu sabahtan itibaren açUacakttr. Bu büro, Üsküdar Kaymakamlık binasındadır. Telefon numaralan 60638 ve 60213 tür. bilmiyenlere hadlerini bildirmek faziletin yüziinü güldürecektir ve onun yüzü behemehal gülmelidir. Zira o gülmedikçe vatanın ağlamaması mümküıı olamaz! Muharrirler, karikatürcüler, müellitler, memurlar, hâkimler, kulübler, sanatkârlar, ve bilhassa hak için mücadeleden aşınmıyan yaratılışlar.. İşto hem faydalı, hem şerefli bir savaş. Bir savaş ki şayed harble de karşı karşıya gehek bize iç ve dış hayaümızda en kı^^ctli mukavemet ve zafer âmili olacaktur. Bu gazadan kaçınmayın! Muhtekirleri hükumete. mat^uata, adalete teslim edin. Onları en meî'.ım bir ksra listenin demirbaş eşyası halinde umumî nefretin duvarına çakın. çivileyin! O kadar ki çaldıkları burunlarmdan gelsin! Ali Suâvi anadan doğma ihtilâl • cidır: İhtilâl için yaratılmış, ihtilâl için yaşamış ve ihtilâl için ölmüştür. Kanunların dediği gibi «kavlen», «kalemen» ve «fi'len> hep ihülâle koşan bu slevden adamın elinde ilim ve fikir bile mânevî birer bomba demekti! Tabiî bu vaziyette Türkçülük telâkkilerinin ihtilâlcilik telâkkilerinden ayrı şeyler olmasma imkân yoktu. İşte bundan dolayı Suâvinin Türkçülüğünü anlamak için herşeyden evvel bir kere ıhtilâlciliğini nnlamak lâzımdır. Ali Suâvinin ruhî ve fikrî temayüllerini bize bütün tekâmülleriyle gösteren en mühim vesika, 15 Rebî'ülâhır 128S ( 25 temmuz 1869) tarihinde Pariste neşre başladığı «Vlum Gazetesi» koleksiyonlarındadır. Bu «Ulum Gazetesi» hakikatte bir gazete değil, el kadar küçük, fakat altmış dört sahifelik bir ınecmuadır; hacminin küçüklüğü, mektub gibi zarfa konulup «BâbıÂlî» nin şüphesini uyandırmadan posta ile Türkiyeye sevkedilebümesini temin gibi bir tnaksatla izah edi'ebüir. İlk iki cildi baştan başa Suâvinin el yazısile ve taş basmasıyla ve ancak üçüncü cildinden itibaren matbaa harfleriyle on beş günde bir çıkan bu mecmuacığın yegâne muharriri Ali Suâvidir. Aıeşten bir elin alevden bir kalemle yazdığı bu eşsiz mecmuanın tam bir ko'eksiyonunu bizde Tanzimat devrinin en büyük âlimi olan Maarii Müsteşarı muhterem İhsan Sungunun kıymetli kütübhanesinde görebildim: Bu koleksiyonun başından sonuna kadar tetkikinı fikir ve ilim hayatımızm o büyük ve mümtaz simasma medyunum. *•* «Ulum Gazetesi? nin ikinci cildinin 15 inci nüshasında 8Ü2 inci sahifeden itibaren Ali Suâvinin de dahil olduğu «Yeni Osmanlılar» cemıyetinin taıihi başlar ve 932 nci sahifeye kadar devam eden bu fasıl tam kırk sahife tutar. «Yeni Osmanlılar tarihi» serlevhasmı taşıyan bu kısım hakikatte Ali Suâvinin kendi tarihidir. Ailesiyle aile ocağı hakkmda verdiği izahatla başlıyan bu tarihçenin bizi burada alâkadar edebilecek ilk noktası, (Kâğıtçı Hüseyn Ağa) ismindeki babası (1) hakkında verdiği malumatın «Çuağan» kahramanını veraset bakımmdan biraz tenvir edebilecek mahiyettedir. Suâvi babasmm «me.şreb» İni şöyle tarif eder (S. 893): .... Sıdku tahâreti sever, hak^ızlık pördiiğü ya işittiği anda sabrı yanar, ateş kesilür; hattâ haksızlık eden bazı ahibbâsına tokat atınış ve bazısının kafasını yarmış!...» Suâvi dediğimiz ateş oğlu ateş, hak namına dost katası yarıp arkadaş suratı şamarlıyan bu gazub adamdan aldığı alevden verasetin tesirine hususî ve umumî hayatının her safhasuıda, ilim sahasında ve siyaset sahnesinde daima tâbi a!muş, medreseden yetiştiği halde medresenin skolâstik sistemine hücum etmiş, arabca tahsil ettiği halde Arab kültürüne karşı Türk kültürünü müdafaa etmiş ve fakih olduğu halde fıkha bile isyan edip ilk defa olarak «lâisizm. bayrağını açmıştır. Işte bundan dolayı onun Türkçülüğü de zamanımn Müslümancılığı ile Osmanhcılığına karşı ruhî ve fikrî bir aksülâmel mahiyetinde sayılabilir. (Suâvinin bir veraset alevine benzetebileceğimiz isyankâr ruhu, kendi tâbiriyle daha «on yedi, on sekiz yaşlarından» itibaıen ilk isyan gıdalarmı, medre sedon aldığı islâm kültüründe buluyor (S.896): «... Ahâdîsi şerifeden zulm aleyhine şiddetle vürud etmiş âsârı ayruca nıecnıuanıa kayd idüp anlardan pek müteessir olurdum ve Cenâbı Muhammedi ümmînin zulm aleyhine ol derece şiddet şösterişini en büyük ve birinci mu'cizesi i'tikad ederdim. Bu hadisler beni me(*) Birinci yazı 12 eylul taril:li nüshamızda çıkmıştır. (1) Bazı menbâlarda babasmm bir cKâğıt mührecisi» olduğu rivayet edilnıışse de Suâvinin kendi ifadesinden «Mühreci» değil, «Kâğıtçı> olduğu aııîaşılıyor. Ali Suâvi'nin türkçülUgü • Y a z a n : *•••••» TÜRKOLOJİ BAHİSLERİ I H F M NALINAI i n E İ 1 MIHINAİ Ruzvelt haklı mı, haksız mı? merika Cumhur Reisinin tehdidi Mihver memleketlerinde büyük bir infialle karşüandı; gazeteler ve radyolar, Amerikanın kendi muhariblik haklarını tanımamasını haksız buluyor ve M. Ruzvelt'e hücum ediyorlar. Hergun biraz daha büyüyüp genişlijen bu korkunc ve zalim harb ijinde, «haklı, haksız» davası kadar boş mimakaşa olmaz; çiinkii hak ve adalet, pek nisbî, pek tarafgir bir mana ve mahiyet almıştır. Her yumruğuna güvenen kendi yaptığı en büyük haksızlığı haklı addediyor ve çenesinin, kaleminin bütün kuvvetile haklı olduğunu ispata uğraşıyor. Başta Sinyor Gayda oknak üzere bütün Italyan gazetelerine göre, Amenka haksızdır; tAmerika ReisicumhuTu, istediği gibi hareket edebilmek için esash hak ve ahlâk prensiplerini reddediyor. Bütün hakları ihlâl eden beyanaîı ve keyfî tedbirlerile açıkça ilânı harb arasında ancak bir adım kalmıştır.* Halbuki geçen Büyük Harbde, İtalya, İngilterenin cephesinde bulunduğu zaman, Amerika Cumhur Reisinin ayni hareketini, ayni İtalyan gazeteleri haklı bulmak için birbirlerile yanşıyorlar, Vilson'u bir bak ve adalet ilâhı gibi göklere çıkarıyorlardı. Şimdi Amerikalılar, a zamanki İıalyan gazetelerinin neşriyatını aynen tekrarlasalar, Sinyor Gaydalara bu, en müskit bir cevab olur. Alman gazeteleri de, Ruzvelt ten şikâyetçidirler. Onlarm lisanı 1917 de, Vilson'a karşı kullandıkları dilin aynidir. Böylece, onlar, hiç olmazsa, hak ve adalet iddiası bakımından bugünkü süzıerini dünkülerle nakzeden bir var!yete düşmüyorlar; fakat Ruzvelt'in, Almanyanın, devletler hukuku dairesindeki muhariblik haklarını tanımıyarak bitaraf bir devlet gibi değil de, düşınan bir devlet gibi hareket etmesini haksız bulınalanna mukabil, kendileri de gene beynelmilel hukuka riayetsizlik ediyorlar ki bu da denizaltı gemilerinin, önüne gelen gemiyi, içindeki insanların bayatile alâkadar olmaksızın batınnalarıdir. Halbuki nazi Almanyası, bunıı japmamağı taahhüd etmişti. 22 nisan 1930 taıilünde Londrada imzalanan muaheienin hemen hemen bütün milletlerce kabul edilen denizaltı harbine aid 4 üncü kısmını ?3 ikinciteşrin 1936 da Almanya da kabul etmişti; fakat, harbin başındanberi, pek çok vak'alarda bu ahköma riayet etmemiştir. Bu yüzden bir çok bigünah ve bitaraf insan boğulmuştur. Bütün muharib devletlerin denizaltı çemileri, denizaltı harbi hakkında kabul edilmiş olan beynelmilel hukuk kaidclerine artık riayet etmez olmuşlardır. Bi'jlece denizaltı harbi. bu defa da çok 7alim bir şekil almıştır. Artık muharibler için, şu veya bu bareketi beynelmilel hukuk kaidelcıi, hak ve adalet prensiplerile ölçmeğe imkân kalmamıştır. Çünkü bütün bunlar, top pallar patlamaz bir tarafa atümışlardır. Her yiğitin bir yoğurt yijnşi vardır. Ruzvelt'in gidişi He kara kaplı kitaba nmuyor amma ne yapmalı? Kuvvetli olanlar, kendi bildikleri gibi hareket ediyor ve kendi yaptıklarını haklı görüyorlar. İsmait Hami Danişmend 9 d L*J zâlim aleyhine öyle besledi ki her tüyümü zâlime karşı bir kahraman bulurdunı...» Bu fıkradsn sonra «Çırağan vak'ası» ndaki fecî âkıbetini sanki Pariste bu Eaürları yazarken sezmiş ve âdetâ istikbalini keşfedip gürmüş gibi bir lisan tullanır (S. 897): .... Şöyle ki bir damla vücudum ile zalime hücum etmeğe ve mağlub olduğum halde tarafından katlolunmağa razı olurdum ve bu yolda maktuliyyeti bermucibi ahâdîsi şerlfe efdal'i şehâdet i'tikad eylerdim.» Babasından aldığı verasete Peygamberınin zammettiği isyan terbiyesi, daha Kütahyanın Simav kazasında Rüşdiye lıocahğı yaparken şahid olduğu iki zulüm ve haksızlık vak'asında mahalli hükumete karşı ona henüz mahallî mahiyetle bir cemiyet müdafîliği yaptırıyor ve işte bu iki hayat tecrübesi, haikın CKüçuk Hoca) dediği küçük halkçıyı ilerde oynıyacağı büyük rollere hazırlamış oluyordu (S. 905): «... İşte bu zulm kalbime açılan birinci yaradır: Andan sonra gördüğüm memlekctlcrdeki vakayi hep bu yaraya elroaspâre ekdi.» Işte bütün bu veraset, kültür ve hayat âmilleri nihayet onu «Bâbı Âlî> ida resine isyan ettirip Parise kaçırırken içindeki ihtilâl ateşinin kıvılcunlarını ona şu isyan şiirleriyle de ifade ettiriyordu (S. 924): Çekerier tîri cevri sinei gayretkeşe lâkin Bu yolda Üri cevre sîne germek kahramanlıktır «Çırağan» kahramanı yıkmak istediği sistemi de şöyle bir kıt'a ile anlatır (S. 924): Dembedem terkîbi millet târmâr olmaktadır Târmâr eüikçe faâin nevşedâr olmaktadır Şimdi millet bir nefes şâd olmağa canlar verir Böyle bir demde ihânet berkarar olmaktadır «14 Muharrem 1284 Cumartesi geces: Menfi bulunduğu Kastamonudan atla Ineboluya, oradan vapurla İstanbula ve buradan da gene vapurla Fransaya kaçarken işte bu isyan şiirlerini okuyup giden Ali Suâvi «Bâbı Âlî> nin yalnız İdaıe ve siyasetine değil, Hilâfetinden OsmanlıcıUğma kadar o köhne müessesenin temsil ettiği prensiplerle mefhumisr:n hepsine ve her birine ayrı ayn isyan bayrağı açmak için gidiyordu. 3 Ismail hami DANÎŞMEND Mühim miktarda ithalât eşyası geldi Son günlerde muhtelif yollarla memleketimize mühim miktarda ithalât eşyaşı gelmiştir. Bu eşyanın mühim bir kısmı Mersin ve İskenderun gümrük lerinde bulunmaktadır. Bu meyanda İngiltereden gelen dokuma makineleri, tıbbî müstahzarat, otomobil lâstiği, kimyevî maddeler, borular vardır. tstanbula gelmiş olan sanayi ham maddelerinin tevziine başlanmıstır. İngiliz korporasyonunun getirdiği 80 ton ham kauçuğun tevzii yapılmaktadır. Ayrıca 60 ton daha kauçuk gelmekte dir. Teneke tevziat listesi de hazırlanmıştır. Bugünlerde tevziata başlanacaktır. İstanbul Emniyet müdür muavini Salâhaddin Korkud, Emniyet umum müdürlüğü dördüncü şube müdürlüğüne tayin edilmiştir. Üçüncü şube müdürü Bürhaneddin Tüzün de Ankara Emniyet müdür muavinliğine ve İstanbul üçüncü şube müdürlüğüne de İstanbul Vilâyeti Hukuk İşleri müdürü Tevfik Barlu tayin edilmişlerdir. Polis mektebt müdürü Ahmed Demirin İstanbul Emniyet müdür mua vinligine tayinile münhal olan Polis mektebi müdürlüğüne Ankara Errmi yet müdür muavini Necatl Buharioğlu tayin edilmiştir. İstanbul Mmtaka Liman riyaseti kadrosunda bazı değisiklikler yapılmıştır. Liman kontrol şefi Tahir Kavalc Liman riyasetine. Silivri Liman reisi Rahmi Aydınlı kontrol şefliğine, Cide Liman reîsl Sadık Silivriye, İstanbul kontrol memurlarından Ali Fevki terfian Cide Liman reisli5ine. gene kontroldan Salih Küllük Liman reislitine tayin olunmus,lardır. Polis erkânı arasında tayinler Liman memurlan arasında Bir motör battı Fazıl Ahmed AYKAÇ HAVACILIK \ Doğru dcğil mi? |Taksi şoförlerinin fırsattan istifadesine meydan verilmemelidir! Benzin tahdidatı dolayısile takâ şoförleri tam manasile fırsattan istifade etmek hevesine düştüler. Arzu ettikleri yere gitmek, arzu etmedikleri yere gitmemekte kendilerini serbest zannettikleri gibi taksimetre ile çalışmamak, pazarlıkla yolcu taşımak usulünü bir teamiil şekline sokmağa gayret ediyorlar. Araba nöbet yerinde bayrağı açık bekleyen bir taksi şoförü menfaatine uygun düşmiyeceğini tahmin ettiği bir mıntaka mevzuu bahsolunca hemen: Benzinim yok! Cevabım bastırıyor. Halbuki benzini olmıyan şoförün beyhude yere orada beklemesi ve arabasını garaja çekmemesi ne kadar manasız ve faydasızdır. Geçen gece matbaamız mensubininden biri saat birde Galatasaraydan idareîianemize 2274 numaralı taksi ile ve pazarlık suretile bir buçuk liraya gelmeğe mecbur kalmıştır. Halbuki bu mesafe her zamanki yolculuklarla bittecrübe sabit olduğu üzere benzin zammı ve gece zammı da dahil olmak üzere azamî bir lira ile gelinebih'n°cek bir yerdir. Bu vaziyet karşısmda taksi şoförlerinin fırsattan istifadelerine meydan verilmemeli, nizam harici hareket eden şoförler seyrisefer idaresi tarafından talirnatname mucibince en aeır şekilde cezalandırılmalıdırlar. diyoruz, Doğru değil mi? Şark cephesindeki harekâtın kış bastırmadan önce sona erdirilmesi ve muayyen bazı hedefler arasında Alman ordularınm Moskovaya girmiş bulunması Alman Devlet Reisinin idealidir. Efkârı umumiyeyi tatmin edecek böyle bir muvaffakiyetin, yağmur ve kariar balşayınca harekât her cephede sekteye uğrayacak ve tasarlanan plânlarm gayrimuayyen zamanlara kadar bekletilmesine sebeb olacaktır. Yağmurun araziyi batak haline getirmesi, soğuğun hareketlere vere ceği uyuşukluk, kann işe yaraya bilecek yollan doldurup tıkaması vasıtalarm hereketsiz kalmalarından en büyük engel ve âmil olacaktır. Rus ordulan, mihver orduları eline işe yarar bir vaziyette ne malzeme ve ne de yiyecek hiç bir şey bırakmamaktadır. Bu vaziyet karşısında üslerinden gittüçe uzaklaşan ordunun her hususta mevcud ikmal müşkülâtma karşılık, Kızılordunun hemen yanıbaşında her türlü zarurî ihtiyaclarm mevcudiyeti tabiî olarak bir avantaj teşkil edecektir. İşte, mihver ordusunun mevsimin başlamasile harekâtı bitirmek gayretine bağlı olan faaliyetine de sebeb bu müşkülâta maruz kalmadan neticeye doğru yaklaşmak azmidir. Sadece kara ordulannın değii, havacılann da bu arada büyük güçlükler karşısında kalacaklan şüphesizdir ve harekât, mevsimden önce sona ermezse, Sovyet Rusya havacılannın daha müsaid şartlar altında çahşarak. mihvercilerin bugün için ele geçirmiş bulundukları hava hakimiyetini bozacak hareketlerde bulunmalan muhtemeldir. Uçuş vaziyetlerine tesir edecek hava hâdiseleri her iki taraf havacılığı için de birbirine benzer zorlukla yapacaktır. Kar rüyeti bozar. Sisli havalarda ufkî görüşün olmamasına karşılık şakulî rüyet vardır. Ve hatta sisli havalarda almmış dikine fotograflar bile me\cuddur. Fakat kar yağarken yapılan uçuşlar sırasında tayyarelerin sürati tane halindeki karları perde'eştirmekte, ufkî rüyetten başka şakulî rüyeti de imkânsız kılmaktadır. Bundan başka iri taneli dolular uçucular için bir tehlike ve bilhassa pervane palalarını kırması dolayısile bir afettir. Rüzgârların saniyede on sekiz metreyi bulan hızlannda uçuş imkânsız denecek bir güçlük arzeder. Geçici ve zaman zaman tesadüf edilen bu hâdiseler yanında devamlı olarak bir mevsim hükmünü süren soğukların uçuş üzerindeki tesirleri fazla olur. Hava dahilinde mevcud su buharlan soğuklar sırasında gene soğukça olan bir satha temas eder etmez buzlaşarak o satha yapışırlar. Böyle fazla soğuk zamanlarda yapılacak uçuşlarda gerek pervane üzerinde ve gerekse tayyarenin ön kısımlarında bu buzların toplandığı tekâsüf ettiği eörülür. Bu hâdiseye «jivraj» denir ki, hem tayyarenin sür'atini azaltır, hem de muvazenesini bozacak tesirler yapar. Bu Mevsimin muharebe üzerinde tesiri Yazan: Arif Ahtskaî hâdise uçuşlarm mahdud zamanlarda yapılmasmda âmil olur. Bu hâdiseler şark cephesinde gerek Sovyet ve gerek mihver havacılan için müsavi şartlar ifade ederler. Esaslı olarak hava muharebelerine tesir edecek olan taraf, benzin ve yağ ikmali ile, ufaktefek arızaları bulunan ta%Tarelerin yedek parçalarını temin etmekiir. Mihver makamlarmın söylediklerine nazaran nakliyatın kamyon ve kamyonetlerle yapıldığı düşünülürse mevsimin bu nakliye işlerine olacak aksaklığı önünde mihver havacıhğının üslerinden uzak meydanlardaki harekef. kabiliyeti düşünülebilir. Bu cephede hava faaliyetine en fazla muhtac olduğu bir zamanda mihver ordularınm havacıların yardımmdan uzak kalmaları en büyük bir avantajı Sovyetlere kaptırır. İşte bunlan düşünerek mihver kumandanlarının işlerini kış bastırmadan bitirmeğe çalışmalarını tabiî buluyoruz. Dün sabah saat 6.32 de açık olan Galata köprüsü önünde bir deniz kazası olmuş ve çarpışan iki motörden birisi su aîarak az sonra batmıştır. Çarpışan motörler Naim Sönmezin idaresinde Hayatı Bahri motörü ile Emin Kaptamn idaresindeki Özdeniz motörüdür. Musademeden sonra bat Pamuk ipliği tevziatı mağa başlıyan Özdeniz motörünü her ne kadar liman kontrol motörü yedeğe tahkikatı aîarak Yemiş iskelesine kadar götürPamuk ipliği meselesi etrafındaki müşse de orada batmıştır. tahkikat devam etmektedir. Tahkikatı yapan İktısad Vekâleti müfettişlerinGaz ve benzin den bir kısmı Adanaya gitmiştir. Müfettişlerden diğer bir kısmı İktısad beyannameleri müdürlüğü, Yerli Mallar Pazarı ve Ellerinde bir tenekeden fazla gaz, Halk Sandığmda teftişlere devam etbenzin ve mctörin bulunanların bu ak mektedirler. Çorabcılar kooperatifine şama kadar beyannamelerini Vilâyete verilen iplik, görülen lüzum üzerine kesilmiştir. vermiş olmaları lâzımdır. GAUTHIER VÎDAL' EV İŞLERİNE MAHSUS HER CİNS KUMAŞ İÇİN A N H O R OZ M A R K A I L I N Umumî salış deposu: İstanbul Çiçekpazan sokağı Altıparmak han \o 3 . 4 I PEKSİNEMASI 18 eylul perşembe Akşamı saat 9 da P A K ET BOYALARI Yeni Mevsime Başlıyor A. AHISKAL JVJeden bilmem? Karlton otelinin * başkapıcısı ve metrdoteli Mister Phil Mac Carty ile Missis Pearl Mac Carty'yi pek itimada şayan bulmamışlardı. Bu karı kocaya her giriş ve çıkışlarmda güphe dolu gözlerle bakıyorlardı. Onlarm hal ve tavırlarında emniyetsizliğe sebebiyet verecek bir gey de sezmemişlerdi. İyi giyinen, bol para sarfeden, hiç bir zaman nezaketten ayrılmıyan insanlardı. Otele indikleri andan itibaren de her beş günde bk hesablarını hem de epeyce yiiksek bir yekun tutan hesablarını muntazaman ödüyorlar, garsonları, oda hizmetçileriııi yüzde otuzu, kırkı geçen bahşişlerle memnun etmekten geri kalmıyorlardı. Bir sabah odasından erken ei'ken inen Pearl kapıcıya: Telgraf aldık, dedi, bugün oteli terketmek mecburiyetindeyiz!. Kapıcı yutkundu. Manalı manah gene kadının yüzüne baktı. Onun sarı elâ gözlerinde tereddüd ve heyecan izleri keşfeder gibi oldu. Kendi kendine bir an şöyle düşündü: Muhakkak yalan söylüyor. Bizden geçmeden nasıl telgraf alabilirler?. Fakat muhakemesini derinleştirince içinden mırıldandı: Olur a. Kocasının münasebette olduğu bir şirket, bir muessese vardır. Telgraf oraya gelmiştir. Birden gülerek ve fazla nazikleşerek sordu: Ne tarafa teşrif buyurulacaksa ona göre biletlerinizi tedarik edeyim? Missis Mac Carty kekeledi: Trenle gitmiyeceğiz. Bir otomobi! kiraladık! tdrar yollan iltihabı. yeni ve eski BELSOGUKLUĞU, idrar zorluğu, mesane ve prostat iltihabı, sistit ve koli sistitlere, böbrek rahatsızhklarına karşı en mükemmel bir ilâc BEI,SAMİTOL'dur. BELSAMİTOL kullananlar vukarıda sayıü hastalıklardan çabuk kurtulurlar. Bütün eczanelerde bulunur. Satıs deposn: Sami Aksu. Bahcekapı İs Bankası arkasında I Rabvancılar sokak No. S BELSANİTOI .MOTO Caniler Adasında Muazzam Aşk ve Macera şaheseri AYRICA: Matbuat Umum Müdürlüğü İlk film: TÜRKİYE JURNALI ITürkçe sözlü havadis gazetesi ^ kibar adamlara mahsus kayıdsız bir tavırla Pearl'ın yanma geldi. Kapıcı, şassörün getirdiği cevabdan pek memnun olmamıştı. Direktörün nazarında kendisi kuruntulu ve vehimli bir adam menzilesine düşüyordu. Evet, müdür çekmeceyi çekip paranın üstüııü ingiliz lirası olarak Mister ve Missis Mac Carty'ye teslim ederken onu müstehzi bakışlarla süzüyordu. Phil üe Pearl kuyumcu ile kürkçünün borcunu da ödedikten sonra bavullarmı indirttiler. iki sıralı dizilmiş bütün otel memur ve müstahdemlerinin avudanna beşer onar şüin toka ettikten sonra kapmm önünde bekleyen otomobüe doğru yürüdüler. Başkapıcı derin bir vicdan azabı içinde mahcub ve başı önüne eğik iki namuslu ve kibar Amerikalıyı beyaz mermer merdivenlerin ta altbaşına kadar teşyi etmiş ve onları koltuklarına girerek arabaya bindirmişti. t£eSİ I Londrada iki Amerikalı : Pearl cümlesini bitirir bitirmez, büronun önünden ayrıldı. Danseder gibi muvazeneli ve ahenktar adımlarla holü geçti Köşedeki masada gazete okumakla meşgul Phil'in yanma gitti. Kocasının karşısındaki koltuğa sakin ve müsterih kuruldu. Önündeki paketten bir siga"ra alıp yaktı. Phil, dedi, bu adamlar bana, bizden şüphelendiler gibi geliyor. Bir an evvel şuradan kalkıp gitsek çok iyi olacak!. Gene adam beyaz dişlerini göstererek rahat rahat güldü: Ne münasebet efendim, diye cevab verdi, sana öyle geliyor. Hâlâ bir türlü alışamadm, küçük bir iş yapmıya kalktık mı, hemen sinirleniyorsun! Nasıl sinirlenmıyeyim dostum, neredeyse kürkçünün, kuyumcunun adamları gelecekler. Otele on yedi buçuk İngîliz lirası borcumuz var. Bütün bunların karşılığı olarak elimizde ne mevcud, bilmiyorum ki. Hiç endişe etme. Onarlık tam yüz tane dolanmız var. Ya dolar olarak para vermeğe kalkışımızdan büsbütün şüphelenirlerse. Niçin şüphelensinler. Oniar bizi Amerikalı zannediyorlar. Opeıetierde bile bizim gibi hiç aksamadan Amerikan şivesile konuşan artistlere rastgelraedim doğrusu. Şivemiz mükemmel ama, dolarların sahteliğini ne yapalım? Adam sende kim farkına varacak. Bankaya bile gönderseler, «hakikattir» diye cevab geleceğine emin ol İşin o kısmını tamamile emniyet altına aldıın, korkma. Yalnız sen rolünü iyi oynamıya çalış. Üst taraima karışma. Al şu onar dolarhk yüzlük paketi Git kapıcıya ver. Bozdursun Hesabımız ne tutuyorsa onu alıkoysun. Üst tarafını da gene İngiliz lirası olarak bize versin ki kürkçü ile mücevherciye olan borcumuzu ödeyelim! Pearl soğukkanlılığını muhafazaya çahşarak ayağa kalktı. Fakat bu sefer bir dansöz gibi edalı yürüyemiyor, adımlarmı uykuda gezinenlere mahsus bir tarzda, makineleşmiş şekilde atıyordu. Büronun önüne gelince dudaklarmı tatlı ve nazik bir tebessümle süsliyerek: Şunları, dedi, va siz bozun, yahud da bozdurun. Hesabımız ne ise onu tutun. Gerisini de iade edin!. Kapıcı, üzerinde durduğu yüksek yerde mubalâğalı bir reveransla eğilerek cevab verdi: Başüstüne Missis Carty. Yalnız bana bir kaç dakika müsaade ediniz!. Gene kadm, dirseğini tezgâha dayamış, sağ bacağını sol bacağının önüne doğru kıvırmış bekliyordu, Kapıcı e linde banknot destesi, büronun gerisindeki küçük kapıdan bir gölge gibi kaydı. Koşa koşa direktörün odasma gitti. Dolarların sahteliğinden şüpheler.diğini bir kaç kelime ile müdüre anlattı. Direktör iki saniye düşündükten sonra: Pekâlâ, dedi, iki tanesini çek. Bir şassör'e ver, hemen bankaya gidip göstersin!. O sırada kuyumcu ile kürkçünün adamları da gelmişlerdi Phil onları masasına davet etmiş ve kendilerine birer sütlü kahve ısmarlamıştı. Büronun gerisindeki küçük kapıda kapıcı ile birlikte direktör de görünmüştü. Müdür, cebinden çıkardığı beyaz keten mendille evvelce hohlayıp nemlendirdiği gözlüğünü siliyordu: Ertesi gün onar dolarhk yüzlük des Missis Carty, dedi. affedersiniz, tenin yalnız beş tanesi bankada alıkosizi beklettik ama, bin dolarm mukabiU nuknuş, gerisi «sahtedir!» diye musaolacak kadar İngliz lirası kasamızda dere olunmuştu. yoktu, bankadan aldınyoruz. Çocuk Direktör, başkapıcıja karşısına almış, şimdi. neredeyse gelir!. harab ve perişan derd yanıyordu: Hakikaten aradan iki üç dakika geç Ah dostum, senin bu mel'unlardan meden çenesinin altmdan bağlı serpu şüphelenmeğe yerden göğe kadar hakşu yana eğik kumral saçlı, mavi gözlü kın varmış. Fakat nah kafa. Tedbırgene şassör nefes nefese büroya girdi. sizlik bende oldu. Meğer herif destenis Avcunda sakladığı paraları direktörün yalnız üstüne beş tane hakikî dolar eline sıkıştırdı Kulağına eğilerek: koymuş. Alt tarafı hep sahte imiş. ÜDolarlar hakikî imiş efendim! dedi. zerinden iki tane çekip eöndereceğimize, Phil, kendisile beraber masadan kalk hepsini banVava ynllasa imisiz, başımımak hareketine teşebbüs eden kuyumcu za bu felâket gelmiyecekmiş! ile kürkçünün adamlarına elile oturma I Nakleden: larmı i§aret ettikten sonra zengin ve 1 i Refik Nurl Refik ^

Bu sayıdan diğer sayfalar: