CUMHURİYET 1 Eylul 1941 Serbest Fikirler r DENENELER Okurlarımıza hem kendi sıhhatlerini, hem memleket servet ve kayhaklarını aıâkadar eden bir Umin memleketi mizde açılan yeni bir kürsüsünden bahsedeceğim: Tıb Fakültesinde iki üç sene evvel başlamış bulunan bu ctıbbi idrooloji» dersi, yüz binlerce ve belki rnü*yonlarca vatandaşlarımızın hayatlarıru alâkadar ettiği gibi her memlekette bulunduğu mahalli zengin eden kaplıca ların ihya edilmesine çalıştığından dolayı turigtik ehemmiyeti de haiz bir servet kaynağı ile üğilidir. Bu bakımdan, belediye reislerimize, belediye meclisleri asalarına, ve ıımumî meclis azalanna da bu kürsüden bahsetmekte fayda bulu rura. Memleketimizde isimleri rnalum (230) kadar kaplıca ve maden suyu bulunduğunu düşünürsek meselemizin ehemmiyetini daha bariz bir surette göstermiş oluruz. Fakat, belki isimleri malum ve kendilerinden çok iptidaî bir tarzda istifade edilmiş olmakla kalmış olan bu feaplıca ve maden sularımızın şifaî vaBiiları lyice malum bulunmamaktadır. Hatta, yakın vakte kadar Bursa kaphcalanrun bile doğru zannedilen tahlil raporlaruun yanh$ olduğunu Avrupadan celbedilen üç mütehassıs meydana çıkarmıçür. Demek oluyor ki, bu kaplıca ve maden sulan meselelerinde de evvelâ ilim ve bilgi başta geliyor. İlimsiz ve fcilgisiı hiç bir şeyin nihayet yürürae xneğe mahkum olduğu bu asırda kaplıca ve maden sularınnz üzerinde çahşacak bir üb kürsüsü açılması sonsuz tebrikler» değer bir teşebbüs olmuştur.. Bu Buretle, memleketimizde her türlü ilerlemenin başında ilim v irfan geleceği finlaşılıyor. Genclik artık her şeyin yalnı« çalışmağa ve bilgiye dayandığına her gün biraz daha inanmak mecburiyetinde kalınca memleketimizde yalmz kaplıca ve maden sulan değil, bütün Bervetlerin ve kaynaklann birden İşletilmesine başlanacağına da şüphemiz yoktur. Türk kaplıcalarından Nünakalât Veki tam istifade icin linin tetkikleri Yazan: Alâeddiii Cemü veriyor ve bunların ekserisini kuvvet ilâhı CHercule) e ithaf ediyorlar. Etrüskler de sıcak ^ ~ ^ ~ ~ ^ ~ ~ ~ ~ sulardan şifa bul duklarını söylüyorlar. Fakat, maden suları asıl Romahlar zamanmda rağbete mazhar oluyor. Kaplıca hayatı Romalılarla başlayor. Ve yavaş yavaş kaplıcalara lüks karışıyor ve zengin hastalarm etrafım glan ve onlara rehberlik eden tıb heyetleri peyda oluyor. Doktor Nihad Reşad, bu uzun bir tarih fasiını (11) ve (14) üncü, (16) ncı ve (17) nci, (18) inci asırlarda bilhassa Fransadaki kaphcalara dair verdiği izahat ile zenginleştirmektedir. haberleri Beynelmilel ihtilâSların sulh yolile halli Beynelmilel ihtilâflarm sulh yolile halli, diplomatik müzakereler müstesna devletler arasında münaziünfih olan meselelerin kuv\ete müracaat edilmeksizin tesviyesi içm, üçüncü §ahıslara havale olunması demektir. Bu maksadla ihtiyar olunacak muhtelif şekiller vardır. Bunları şöylece sıralayabiliriz: 1 Dostane teşebbüs (diplomatik müzakerelerin neticesiz kalması üzerine üçüncü bir devletin, taraflardan, meselenin bir kere daha tetkikini taleb etmesidir.) 2 Tavassut veya uılaştırma (üçüncü bir devletin veya devletlerin veyahud beynelmilel bir toşekkülün, ihtilâfı ele alarak bir suret» hal brulmağa çahşmasıdır.") 3 Tahkim veya kazeî usul (karara bağlanması için, münazi'infih olan meselenin, devletlerce hakeme veya bir mrhkemeye arzolunmasıduv) 4 Beynelmilel tshkıkat (İhtilâf filî bir noktaya taalluk etiiği takdirde, sırf bu hususun aydınlatıhnası için meselenin beyneimilel bir heyete havale edilmesidir.) Gaye sulhun korunması olduğuna göre, beynelmilel ihtiisfiarm muslihane halli bahsinde bizi bilhassa şu iki nokta alâkadar eder: 1 Müesseselerin mecburiliği 2 Bulunan sureti hallerin, rapor, hakem veya mahkeme kararlarının mecburiliği. Filhakika, yukarıda sayılan vasıtaların kullanılmasım, ve tejdif olunan sureti hallerle verilen ktj'arlara uyulmasuıı mecburî kılmak suietiledir ki, devletlerin bizzat ihkakı hak etmelerine mâni olunur. Mesele bu bakımdan tetkik edilince, muslihane hal vasıtalarının eeçirdiği istihaleleri ikiye ayırmak kabildir: a Bu vasıtalann umumiyetle ihtiyarî bir mahıyet arzettikleri devir ki, 1914 1918 harbine kadar devam etmiştir. b Tvlecburiliğe doğru meylettikleri devir k:, geçen Büyük Harbin nihayetinden zamanımıza kadar gelir. İHEM NALINA MIHINA! Allah ömrünü azaltsın! ylulün ilk günü, İkinci Dünya harbiıün uğursuz doğum yıldönümüdür. Filvaki, Alman Leh harbi 1939 eylulünün birinci günü, şafakla btraber doğmuşru. Bugün, bu mel'un ve kanlı veled, üç yaşına basmış bulunuyor. Onun iki scnelik omıü, sade kan ve ateş, ölüm ve harabî, açlık ve sefalet doğurmuştur. Babası Birinci üünya Hp.rhi de, 1 ağustos 1914 gunü başlamış ve 4 yü 3 ay, 11 gün sürmüştü. Bakalıra cğlu, babasından daha mı çok, yoksa daha mı az yaşıyacak? Birinci Büyük Harbe, sırasile Avusturja Macaristan, Sırbistan, Almanya, Rusya, Belçika, Fransa, İngiltere, Japonya, Türkiye, İtalya, Portekiz, Bulgaristan, Yunanistan, Çin, Birleşik Aınerika ve bir çok cenubî Amerika devietleri de iştirak etmişti. İyi hatınmda kalmadı amma, galiba, 25 kadar devlet jakından, uzakıan filen veya remzî olarak tutuşmuşlardı. İkinci Büyük Harbe ise, şimdiye kadar, Almanya, Lehistan, İngiltere, Fransa. Sovyetler Birliği, Finlandia, Norveç, tlolanda, Belçika, İtalya, Habeşistan, Yunanistan, Yugoslavya, Bulgaristan, Ira.k. Suriye, Kumanya, Jlacaristan, Slovakya, Iran isüyerek veya istemiyerek iştirak etmişlerdir. Finlandiya iki defa, Sovyet Rusya ise, Baltık devletlerini ve Rumen topraklarını harbsiz istilâsı haric olarak üç defa, (Lehistan, Finlandiya ve İranla) bu harbe müdahale etmiş bulunuyorlar. Danimarka harbsiz işçal olunmuş, Litvanya, Letonya, Estonya, Sovyetler tarafından tazyik edilerek bir takun anlaşmalarla evvelâ işgal, sonra ilhak edilmiş ve şimdi de Almanyanın Sovyetler Birliğme taarruzu üzerine harb sahası oLmuşlardır. Danimarka, İsveç, İsviçre, serbest Irlanda, İspanya ve bilhassa Mısır topraklan da, harbe ginncden azçok bombalanmak (elâketine uğramışlardır. ikinci Büyük Harbden ayrı olarak ÇinJapon, Siyam Hindiçini ve iki küçük cenubî Amerika dcvleti de harbetmişlerdir. Bunlardan yalnız Çin Japon harbi beş yaşma basmış olup hâlâ devam etmektedir. Oğul babasının çerrülhalefi olduğunu çnktan ispat etmiştir çünkü daha iki yaşmı bitirirken büyüklü küçüklü 23 memleketi kana boyamışür. İşin gidişine bakılırsa tahribnt bakımından olduğu gibi genişlik itibarile de babasını çok gcçecektir. Filvaki, başta Japonya ile Amerika ve bir dereceye kadar İspanya olmak üzere, bir hayli muharib namzeıli daha vardır. Harb ilân etmek ve ilk adımı atmak itibarile bir tasnif yaparsak Almanya başta gelir: Almanya, Lehistana, Norveçe, Danimarkaya. Holandaya, Belçikaya, Yugoslavyaya, Yunanistana, Sovyet Rusvaya taarruz etmiştir. Harb ilân etmeden Mısır topraklarına bomba hücumları yapmıştır. İkincilik, pek göze görünmezse de Sovyet Rusyadadır: Sovyetler Birliği, Lehistana, Finlandiyaya, Estonyaya, Letonyaya, Lirvanyaya, Rumanyaya, İrana karşı ya tecavüzî hareketlerde bulunmuş, yahud da tehdidle bu memleketieri kısnıen veya kâmilen işgal etmiştir. Üçüncülük İtalyadadır: İngiltereye, Fransaya, Yunanistana, Yugoslavyaya, Sovyet Rusyaya karşı harb açmış; harb ilân etmeden Mısır topraklarına tecavüz etmiştir. İngiltere, Almanyaya harb ilân etmiş, İrana ve Suriyeye karşı askerî hareketler yapmış, harb ilân etmeden Finlandiya topraklarını bombardıman etmiştir. • • • w ^ ^ w w ^ ^ ^ ı Y a z a n : ^^^•••••••>••• Cevdet Kerim Incedayı hava meydanını gözden geçirdi, tayyareye bindi Istanbulda tetkikler yapan Ivliinakalât Vekili Cevdet Kerim İncedayı; dün akşamüstü Yeşilköy Devlet Havayolları meydanını, istasyon binasını, hangarları gezmiştir. Vekil, müdür Abdu'.lahtan muhtelif cihetler, bu arada yolcu nakliyatı üzerinde esasiı izahat alarak yapılacak işler etrafmda direktifler vermiştir. Ayni zamanda. bir yolcu tayyaresino binip, uçuş yapmıştır. •' Dr. M. Ali mecbur değıllerdir. Buıılar bir tavsiye mahiyetindedir. Ayrıca, Lâhey mukavelelerile ihdas olunan, ve ihtilâf filî bir noktaya taalluk ettigı hallerde başvurulan beynelmilel ".ahkik komisyonlarımn kararları da, devietleri bağlamaz. Buna mukabil haker.ı kararları devletler için vacibülriayedir. Hakem kararına uymıyan devlet, beyr;elmilel bir suç işlemiş olur. Maamafih, karara uymıyan devletlere karşı müeyyide bulunmadığmı da ilâve etmek gerektir. Vaziyet bu merkezde iken, 1913 te Amerika Birleçik devliüeri Hariciye Nazın Bryan'nın teküfi üzerine akdolunan muahedelerle büvük bir terakki kaydolunuyor. Bu muahedeleri imza eden devletler, diplomatik müzakerelerle hallolunamıyan ihtilâflarm kâffesini, teşkil olunacak uzlaştırma komisyonlarına havale etmeği taahlıüd etrnişlerdir. Hatta komisyonların i«e resen vaziyet etmesi de mümkündür. Verecekleri kararlar devietleri baflamamakla beraber, bunlar tahkikat müddetince, ve her halde tahkikata başlandıkhm itibaren bir sene içinde, birbirlerile harbedemezler. Şayed bunlara ilâveten. Lâhey mukavelelerinde beynelmilel ihtilâfların, hususile hukukî ihtilâflarm halli için, tahkim usulünün tavsiye olunduğu ve «Lâhey daimî hakem divanı» ismini taşıyan bir de müessese kurulduğu söylenecek olursa, meselenin geçen Büyük Harbden önceki vaziyeti hakkında umumî bir fikir hasıl olur Aybar den başka oir kayıd yoktur. 13 üncü mad denin 4 üncü bend:.nde, cemiyet azasının, hakem kararına tebaiyet eden tarafa karşı harbe tevessüi edemiyecekleri, ve meclisin, hakem kararına uyulmadığı hallerde, karar hükmünü yerine ge'irmeğe elverişli tedbirler teklif eyliyeceği yazıhdır. tste bu kadar. Bur.un kâfi bir müeyyide olmadığı aşikârdır. Cemij'et azasile diğer devletler, veyahud âza clrmyan d°vletier arasında çıkan ihulâflarda, meclis, bu devietleri misaktaki vasıtalardan istifadeye davet eder. Taraflar bu davete icabet ettikleri takdirde, misakın, ihtüâfların muslihar.e halline müteallik hükümleri bunlara da tatbik o!unur. Aksi halde, meclis. ihtilâfın halli ve harbin önlenmesi için lüzumlu gördüğü tedbirleri alır. Şayed cemiyet azalarmdan biri tecavüze maruz kalırsa, mütecavize karşı 16 ncı maddedeki iktısadî ve askerî müeyyideler kullanılacaktır. Misakm bazı noksanlannı itmam eden. «Cenevre protokolunun» talihsiz akıbetinden sonra, otuzdan fazla devletin iltihak ettiği 1928 tarilıli «umumî vesika, ihtilâfların muslihane halli bahsinde fevkalâde ehemmiyetlidir. «Umumî vesika> da da, uzlaştırma, tahkim ve kazaî usul olmak üzere üç vasıta mevcuddur. Fakal bunlar arasında bir silsilei meratib tesis etmek ve ihtilâflan mükerrer hal suretlerine tabi tutmak suretile muvaffakiyet imkânları arttırılmıştır. «Umumî vesikanın» esaslı hükümleri şunlardır: Bütün ihtilâflann tefkil olunacak uzlaştırma krjmisyonlarına havalesi mecburidir. Bu mecburiyctten ancak hukukî clan ihtilâflar müstesnadır. Komisyonun işe vaz'ıyed etmesi için taraflardan birinin talebi kâfidir. Komisyon t?rafları uzlaştırmağa çalışacaktır. Fskat bulduğu hal çare'eri mecburî değildir. Uzlaştırma komisyonu ihtilâfı halledemediği takdirde, mesele hukukî ise hukukî mesele, misakm 13 üncü ve daimî adalet divanı statüsünün 36 ncı maddesindeki, yukarıda sayılan hallerle, tarafların mütekabiien hak iddia ettikleri hallerdir. dalrnî adalet divatıma havale olunacak; diğer bütün ihtilâflar tahkim vasıtasile halledilecektir. *** îşte hulâsaten ihtilâfların muslihane h&lli için vücude çetirilen vasıtalar. Şayed, bir çok defalar harbe mâni olan bu vasıtalara rağmen, bugün dünya gene ateş içinde ise, bunun sebebini, hukuku düvelin kifayetsizli^inden ziyade, bizzat kendimizde, insanlarda aramak icab eder. Tıb Fakültesinde açılan bu kürsüden çıkardığımız mânalar arasmda kürsünün açılışmda mütehassıs profesörü doktor Nihad Reşad Belger'in nutku üzerinde durmak isterim. Bu nutuk iki kısmı ihtiva etmektedir. Birincisi, «Tıbbî idıoolojinln» tarihçe ve mahiyetinden bahseden ikinci kısmmdan evvel , az tesadül ettiğimiz bir kadirşinaslık ve meslekî ahlâk yüksekliklerile doludur. Esasen, yüksek bir ahlâk taşımaksızın İlim sahibi olmağa imkân var mıdır?.. İşte, bu kürsünün profesörü doktor Nihad Reşad da, bu yüksek ka dirşinaslığı unutmıyarak kendini yetiştiren hocalarından birer birer bahset miş ve onların çoğunu rahmetle yâdetmiş, hayatta olanlarının önünde eğilmiştir. Kendisini o kürsüye intihab eden meslekdaşlarına da ajrrı ayrı teşekkürü başta unutmıyan bu nezih ve yüksek ruhlu profesör, ifadesinin maruf belâğat ve selâsetile Tıb Fakültesinin büyük üstadlarını ve ilme ve memlekete yaptıkları hizmetleri anmıştır. Bunlar arasında. doktor Feyzullah, Nafiz, Celâl İsmail Paşalarla Horasancıyan Efendinin eserleri ve hizmetleri dinleyicilerin ibret nazarına arzedilmiştir. Bundan sonra, yaşayan büyük üstadlara sıra gelmiştir; başta o vakit hayatta bulunan doktor General Besim Ömer Akalm, doktor General Cemil Topuzlu, bütün eserlerile izah ve yâd edilmiştir. Profesör Nihad Reşad, memleketimizde Tıb Fakültesine feyiz vermiş olan hocalarından sonra otuz seneye yakm uzun müddet yaşadığı Paris tıb âlemine geçmiştir. ParU Tıb Fakültesi ve hastanelerinin büyük hocalan arasında: Thoinot, Dieulafoy, Claisse, Josue, Quenu, Dujarier, Nobecourt, Marfan, Va quez, Babinski, Bensaude, Savingnac gibi bütün dünyaca tonınmış hocalarla tıb âleminin adeta patronlarından olan Widal, Evriquez ve Marcel Labbe gibi meşhur profesörlerin eser ve hizmetleri zikredilmiştir. Bilhassa, bu son üç profesörden doktor Nihad Reşad hararet ve dikkatle bahsediyor. Uzun müddet yanlarmda çalıştığı bu dünya üstadlarının kendi Eine karşı gösterdiği emniyet ve itimadm şükranını dai/na yüreğinde taşıyacağını söyleyen büyük Türk doktoru, bu üstadları yahr.ı şahsî bakımdan değil, yetiştirdiği diğer Türk doktorları bakımmdan da TCrk efkârı umumiye sine arzedıyor. Bu hocalardan bilhassa Marcel Labbe'nin Türk doktorları ü zerindeki haklarmdan bahsediyor ve yetiştirdiği Türk doktorlarını ve bunlar arasındı profesör doktor Muzaffer Şevkiyi zikrediyor. Doktor Nihad Reşadm meslekî ahlâk ve vifak bakımır.dan ne kadar yüksek bir ilim vicdamna malik olduğunu anlamak için Tıb Fakültesinin bastırmış olduğu bu açılış deısıni okumak kâfidir. Nutkun ikinci kiEmı, doğrudan doğruya «İdroolojiye» aiddir. Bu kısımda, beşeriyet kadar eski olan su ilp tedavinin tarihçesi hulâsa edilerek bu güne kadar olan tekâmülleTİ, ve idroolojinin insanhk için ne büyük bir şifa ve rah met kaynağı olduğu anlatılmıştır. Su ile tedavinin insan ile beraber başladığı anlaşıhyor Ecdadımız, sıcak, tabiî kaynaklann dpvaî hassalannı tesadüfen buluyorlar ve sulara dair efsane ve hurafeler çıkarıyorlar. Kavnakların faziletlerinden evvelâ din reisleri bahsediyor. İpokrat da eserlerinde maden suları ile tedaviyi zikrediyor. Aristot ve Plütark Milâddan üç asır evvel hastaların, bir cemi gafir halinde, Tsalyada Acotussa ve Eğribozda Edipsos sularına gittiklerjni ve Edipsos sularınm şiddetli bir zeizele neticesi lopraktan fışkırdığmı yazıyorlar. Yunanlılar, kaynaklara ilâhî bir sıfat Derste (19) uncu asırda şimendiferin icadı sîyesinde büyük ve muntazam su şehirlerinin inkişafı hakkındaki tafsilât kaplıcalarm ehemmiyetini tam olarak gösteren bir kısrmdır. Türkler, kaplıca mıntakalarma doğru 11 inci Milâd asrmdan itibaren yayılmağa başlamışlardır. Anadoluda hükümranlık kuran Selçuk Türkleri; 11, 12 ve 13 üncü Milâd asırları içinde birçok büyük ve süslü hamamlar yapmışlardır. Halen, Kırşehirde, Hamidiye kazasmda, Ilgın havalisinde kalan eserler bunu bize çok açık bir surette gösterrnektedir. Osmanh İmparatorluğu zamanma aid hamam ve kaphcalar hakkında Eviiya Çelebiden aldığı birçok malum atı uzun uzadıya anlatan €İdroolojİ» profesörünün bütün dersini bu yazımıza sıkıştjrmağa imkân görmüyoruz. Türklerin hamamlara ve kaplıcalara verdikleri ehemmiyeti okurlarımıza tafsil etmeğe lüzum yoktur. Yalova ve Bursa kaplıcaları bütün İstanbulluların malumu olduğu gibi Anadoluda da kaplıcasız ve ılıcasız bir yer bulunmaz. Eviiya Çelebinin anlattığı; yüz on kurnalı ve camekânı beş bin adam alan çukur hamamdan tutunuz da İstanbulun diğer yüzlerce hamamı Türklerin suya ve temizliğe, su ile tedaviye verdikleri ehemmiyeti lisanı halle anlatır. Yazımın bitirirken, Tıb Fakültesinde hükumetimizin büyük bir basiret ve şefkatle açtığı bu «idrooloji kürsüsünden kıymetli doktorlarımızın yetişmesini ve yetişebilmek İçin de bu kürsüde eksik oian klinik ve lâboratuann bir an evvel dirilmesini temenni ederiz. diden ve gelen vekiller Maarif Vekili Hasan Âli Yücel; dün akşamki trenle Ankarava dönmüştür. Dahiliye Vekili Faik Öztrak; dün akşam Yalovadan İstanbula aelmiştir. Bu akşam Ankaraya eideceKtir. Şehir Meclisi bugün toplanıyor tstanbul Umumi Meclisi, bugün saat on dört buçukta umumi meclis salonunda toplanacaktır. Bu bir günlük fevkalâde toplantı ruznamesinde, muhtac asker ailelerine yardım İçin mü kellefiyet bakımmdan teklif, bu yardım hususunda bütçe ve hesab mevzuatı bakımından teklif, Marmara Anadolu sahili ileri plâmna aid muhtelit encümen mazbata«. avukat Suad Tahsin Türkün Belediye alacaklarına daire teklif ve dilekleri vardır. Çeşme yalağında ölü bir çocuk bulundu Aksarayda Cami sokağında dün saat on beşte. saklambaç oynıyan çocuklar, bir cesed bulmuşlardır. Saklambaç oynıyanlardan ikisi, oradaki metruk çeşme yalağına girip saklanmak istemişer, girer girmez de kanlı bir beze sarılmış bir çocuk cesedi görmüşlerdir. Yapılan muayenede, yalakta bulu nan ölmüş çocuğun daha göbeği kesllmemiş olduğu, ancak iki gün evvel Şduğu neticesine vanlmış ve boyunbağı ile boğulduğu anlaşılmıştır. Boyunbağı da çocuğun boynunda ele geçmiştir. Adliye heklmi Hikmet Tümer. cesedi Morga kaldırtmıştır. Geçen harbden Milletler Cemiyeti misasonraki vaziyet kı, ihtilâfların muslihane halli bahsinde, azalara, «muhayyer bir mecburiyet» tahmil etmiştir. Şu manada ki, beynelmilel ihtilâflar, ya tahkim usuliîe, ya kazaî bir vasıta ile, veya meclisin veyahud umumî heyetin tetkikine havale edilmek suretile halledilecektir. Cemiyet azaları bu üç vasıtadan birini seçmek hususunda serbesttirler; faknt her halde ihlilâfın hallinde bu va3italardan birini kullanmak mecburiyetindedırler. Cemiyet azaları beynınde diplomatik müzakerelerle halledüemiyen bir ihtilâf zuhur eder, ve Uraflar meselenin tahkim usulü veya kazaî bir vasıta ile (1921 den itibaren kazaî vasıta, beynelmilel daimî adalet divanıdır) hallolunabileceğine hükmederlerse, misakm 13 üncü maddeEİnde, bilhassa aşağıdaki ihtilâfların tahkim veya kazaî bir vasıta ile hallolunabileceği yazılıdır: Muahedelerin tefsirine veya bir hukuku düvel noktasına, yahud tayin ettiği takdirde beynelmilel bir taahhüdün nakzını icab ettirecek herhangi bir vakıanın hakikiliğine, veyahud nakzın intac ettiği tazminatın vüs'at veya mahiyetine taalluk eden ihtilâflar. İhtilâfı bu müessese'.erden fcirine, aksi takdirde meclisin veya umumî heyetin tetkikine havale edeceklçrdir. Hakem kararmın makul bir müddet zarfında verilmesi, meclis raporunun da ihtüâfın meclise tevdiinden itibaren altı ay içinde tanzim olunması icab eder. Her halde taraflar hakem kararı veya meclis raporu tarihinden üç ay geçmedikçe harbe girişemezler. Bu vasıtalardan birine müracaat etmeksizin kuvvet istimal eden tarafa, cemij'etin diğer azaları misakın 16 ncı maddesindeki iktısadî veya askerî müeyyideleri tatbik ederler. İhtilâfların muslihanç halli vasıtalarını mecburî kılması itibsrile, misakm büyük bir terakki merhalesi teşkil ettiği kabul olunmalıdır. Fakat. sulhun korunması için birinciden daha fazla ehemmiyeti haiz bulujı.in ikinci noktada, yani meclis raporuna veya hakem kararlarına uyulması noktasmda, misakın ayni derecede tatminkâr olmadığı görülür. Filvaki, her ne kadar âza devletîer hakem kararlarını hüsnüniyetle icra etmeği taahhüd etmişlerse de, kararlara uyulmaması da pek âlâ mümkündür. Bu takdirde vaziyet ne olacak? Misakta müpbem bir formül 1914 ten ev Bugünkü vasıtalar beynelmilel adavelki vaziyet !et divanı müstesna geçen Büyük Harbden evvel mevcud değildi. Fakat, devietlerin bunlara müracaati, umumiyetle ihtiyarî olduğu gibi. devietlerin şeref ve yüksek menfaatlerine taalluk eden hallerde bu vasıtalann kullamlması, kat'an caiz değildi. Dostane teşebhüs olsun, tavassut veya tahkim olsun «ahval ve şerait müsaid olduğu takdirde» ve her halde devletlerin şeref ve vüksek menfaatleri mevzuu bahsolmadığı htillerde kullanılabilirdi. Dostane teşebbvs ve tavassuta yer ayıraa 1899 ve 1307 Lâhey mukavelenamelerinde, bu vasıtalara ancak «ahvalin müsaadesi daıresinde» müracaat edilebileceği tasrih olunmuştur. «Mutlak hakimiyet» fikrinin revacda olduğu bir devirde bunun böyle olması gayet tabiidir. Bfclta, muahedelerin tefsir veya tatbikatından çıkacak, binaenaleyh devletlerin şerefile doğrudan doğruya alâkası olmıyan, sırf hukukî ihtilâfların bile. «mecburî tahkim» usulüne mecburî tahkim, devletlerin önceden anlaşarak çıhacak ihtilâflarm hakeme havalesini kararîaştırmalarıdır.tabi tutulmasma devkt'er razı olmamıştır. Maamafih, umumî mııkavelelerle önceden bağlanmak istememekle beraber, devletlerin. geçen Büyük Harbe kadar imtidad eden zaman zprfmda. bilhassa 19 uncu asır içinde, tavassut veya tahkime müracaat ettikleri haller nadir değildi. Hulâsa, münferid «mecburî tahkim» halleri müstesna, 1913 tarihine kadar. bu tarihte biraz sonra bahsedeceğimiz Bryan muahedeleri imzalanmıştır. devletler, ihtilâflarm muslihane halli için vücude getirilen müesseselere müracaat edip etmemekte serbeşttirler. İhtilâflarm muslihane halli vasıtalarından birine müracaat olunduktan sonra. bulunan sureti hal veya verilen hakem kararlarının mecburî olup olmadığı meselesine gclince. Devletler, dostane teşebbüsü, ve tavassut veya uzlaştırma işini üzerine almış olanlann buldukları sureti halleri kabul etmeğe Alâeddin CEMİL Spora dair duşünceler 1941 atletizm birincilikleri Bir müsabakanu» güzel olmasında müessir olan âmil leri inüzam iyi rekabet, iyı dereceler ve âdil bir hakem heyetinin mevcudiyetinde ararız. Halkm göstereceği alâka şüphesiz ki işin kıyn'etini büsbütün arttırır. Biz, bir taraftan atletizmîn ilerlemesi, yayılması millî bir spor olması için çahşırken diğer taraftan hep seyircisiz kalmağa mahkum bu güzel sporun hakkını vermeğe, halkimızı, ahştırmağa uğraştık. Atletizmi görmemiş olanlar, bir sürü kısa pantalonlu gencin bir stad içinde bir yerden bir yere koşup atladıklarını tahmin ederek bununla alâkadar olunabileceğine akıl erdiremiyorlardı. Şimdi, kabak çekirdeğinl, gazozunu, sandviçini heyecanma feda ederek blr koşu arivesinde sandalyasına sığamıyanlar, sırıkla atlayan atletle beraber yerir.den havaya fırlayacakmış gibi olanlar pek çoğaldı: Şimdi spiker dereceleri ckurken koca stadyomlarda çıt çıkmadığım, halkm iyi rekorlan ve şampiyonları tanıyarak onlan candan alkışladıklarını mes'udane görüyor, şimdi biz de sahanm içınden tribürrlerdeki bu güzel alâkayı iftiharla seyredebiliyoruz. 24 ağustos pazar günü yapılan müsabakalar anlayan bir seyirci kütlesi önünde yapılmakla müsabıkları iki bakımdan da tatmin etti. Teknik neticelere g&lince: Bunlarda bir fevkalâdelik olnıaması ve arada yeni simalar bulunmaması muvaffak olunmadığma bir işaret olamaz. 100 metrede 11 saniye bir Türkiye şampiyonası için pek geri bir derece değüdir. Aynı dereceyi yaparak ikinci olan harb okulundan Sabahaddin, gelecek sene için şimdiden parlamış bir yıldızdır. Üçüncü gelen Vakur, keza yeni bir atlet, yeni bir istidaddır. 200 metre derecesi 22,6 olarak tespit edilmiştir Bu, Muzaffer için iyi bir derece değiidir. Biz bu mevsim, 22,5 ile Raife aid olan bu rekorun pek haklı olarak kuılacağını kendisinden bekliyorduk. 100 metrede birinci gelen Cezmi, bu koşuda ikinci. Sabahaddin de üçüncü oldu. 400 metrede Zonguldaktan Hüseyin birinci olarak 53 saniye yaptı. Gören, Melih, Osman bu mesafenin daha iyi elemanları, hususî vaziyetleri dolayısile iştirak edemediler. 1500 metrede Rıza Maksudun 4,10 dertcesi çok iyidir. Koşusu zevkle seyrediliyor. Yalmz bazı koşularda lüzumsuz istirahatleri atletizmdeki gayesi hakkında bizi şaşırtıyor. İkinci ve üçüncü olan Ankaralı ismail ve Edib çok supl iki, yarım sür'at koşucusudurlar. 5000 metredeki tahminimizde de diğer müsabakalarda olduğu gibi yanılmsmış olduğumuzu gördük. Malumdur ki Türkiye birinciliklerinden evvelki bir yazımızda Eşrefin Ankarada düştüğü hatayı tashih ettiği takdirde Mustafa ıçm pek tehlikeli olacağım yazmıştık. 17.31.8 olan derece yanlış ise fenahğından öyle düşünülebiliyor Mustafanın mağlubiyetıni kabu! etmek, bir tur fazla koşulmuş olması varid ise, o zaman eski j şampivonda koçu içinde b'r rahatsızlık olduğunu zannetmek hata olmaz. Yüksek atlamada hiç olmazsa 1.85 i bulacağım tahmin ve temenni ettiğımız Jerfinin iki senedir 1,80 de mıhlanıp oturması adeta kabiliyetle İstihza etliğı öüşüncesini bize veriyor. Çünkü kendısinin hiç idmansız da bu mesafeyi atladığım biliyoruz. Bu fusata ve beyhuda geçen iki mevsime acımamak elden gelmiyor. İkinci olan Selim ve üçüncü Mthmed kıymetli ve üçüncü kategorinuı yeni hediye ettiği iki atlettir. Eskiden büyük küçük bir arada koşulur, müsteid olan küçükler, büyükleri yenerlerse, büyükler üzülür, sporu bırakırlardı. Veya yaşları küçük heveskâr atletler, büyükler arasında ezilir, onlar da atletizmi terke mecbur olurlardı. Bugün atletizm federasyoııunun ev. muvaffak ve, iftihara lâyık mesaisinden birincisini atletizmin kategoriler tarafmdan yapılmasını temin eylemesi teşkil eder. Bu suretle istidsdların mahvolup ortadan kaybolacaklarına, müstak bel millî takımlar halinde taptaze bir Burette (daima hazır) bulunmaları münıkün olacaktır. Türkiye birinciliklerinden konuşurken bunu da hatırlayıvermemek elden geimedi. Dr. M. Ali AYBAR Trenlerin hareket saatlerinde tadilât Semih Türkdoğan Avrupa hattı trenlerinin hareket saatlerinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Bugüntien itibaren, Kırklareli tstanİki yıllık harbin bir muhtırası kabibul yolcu treni akşam 20 de Kırklar linden kaydettiğimiz şu kısa hulâsalarelinden. hareketle 22.45 te Alpulluya dan sonra. harbin daha hangi devietleri gelecek. sabah 6.50 de de Sirkeciye mu ateşe yakacağuu ve bilhassa daha ne vasalat edecektir. kadar süreceğini tahmin etmek kabil olUzunköprü Alpullu yolcu treni de, madığını da kaydedelim. Evet, ikinci 20 55 te Uzunk3prüden kalkıp 22.10 da Dünya Harbi denilen bu bibnem kaç Alpulluya varmış bultınaeaktır. başiı ejderin daha kaç sene yaşıyacağmı tayin etmek nıümkün değildir. Bu melİki kişi düşerek öldü un uculıenin. daha iki yaşmda iken Yüksekkaldınmda Yazıcı Haydar Ek yaptıklanna bakılırsa gelip gidinciye rem sokağmda. 25 numarada oturan kadar, medeniyetin başını jiyeceğine Yasefin oglu bir buçuk yaşında Bensi hükmetmck yanlış olmaz. yon, per.cereden bakarken kazaen sokağa düşmüş ve ölmüştür. Cesedin gömülmesine ruhsat verilmiştir. Tahki kata başlanmıştır. Ba.vramianmzm en değerlilerinSamatyada aturan altmış yaşında den birini kutlarken Hava KuruArif, bahçesindeki incir ağacından dümuna yardım vazifemizi unutmıyaşerek yaralanmıştır. Kaldırıldığı Cerlım. rahpaşa hastanesinde ölmüştür. Bırak o ka2mayı! diye tehdid etmişlerdi. Ve Nunyez, dört tarafını kuşatan, görme dikleri dünyayı kendi gördüğüı^Jen bambaşka telâkki eden bu körler âleminden kurtulmak için, bir gün, elinde kazma, dovüşe dövüşe kaçtı. Fakat, doğlarda, ot ve yemiş koparıp yiyerek İki gün dolaştıktan sonra, tekrar döndü geîdi. Körler, onun bu ilticasını, zâfına, kendilerinden aşağı bir mahluk olduğuna daha kuvvetli bir delil saydılar. O günden sonra, Nunyez hastalandı. Körler, kendisini, şefkatle tedaviye çahstılar. Yalnız, karanlık od^ıda yatmak necburiyeti, zavallıyı pek sıktı. Körier mcmleketinin filozoları, odasma gelip kendisine nasihatler verdiler, makul düşünmesini tavsiye ettiler. Memleketa ilk geldiği gündenberi ısrarla müdafaa ettiği çocukça fikirlerden vazgeçip, gökyüzünün, çok yumuşak, çok yuvarlak, taştan bir kapak olduğunu kabul etmesi için onu iknaa çalışuiar. Nunyez, o hale geldi ki, nihayet, bir hayal kurbanı olduğuna, tepesi/ıdeki mavi semanın, hakikaten, körlerin deiiği gibi, tas biçimi bir kapaktan ibaret buîunduğuna inanır gibi oldu. *** Dağ kılavuzu Nunyez, yuvarlandığı karlı uçurumun dibinde gözünü açıp da, karşısında, dizi halinde yapılmış evleri görünce «bu evleri yapan adamın gözü galiba körmüş» diye düşündü. Filhakika, evler, bildiğimiz mamureleri dolduran binalar şeklüıde, toplu olarak değil, tabur halinde sıralanarak yapıhruştı. Nunyez, sarp bir yamaçtan indi, Yalnız, kenc kızlarla çocuklar, ürkmüş durdu. Uzakta, ot yığmlan üstüne u t'ibi, uzakta duruyorlardı. Saçlarmda, zanmış, uyur vaziyette yatan erkekler yüzünde, vücudünün her tarafında dove kadınlar görülüyordu. Biraz beride, laşan eller, onu fena halde rahatsız ediomuzlarma aldıkları bir sırığın iki u yor, sinirlendiriyordu. Bir aralık, yanıncuna asılı kovalarla su taşıyan üç er dakj adamlardan biri, dağların gerisinkek vardı. Ağır ağır yürüyoriardı. den çıkagelen bu yabancımn, kasaba Nunyez, üzerinde durduğu kayada, u ihtiyarları karşı sına çıkarılması fikrini zaktan bakuıca tamamen görülecek gibi ileri sürdü; ve Nunyez'i, iterek, bir bibir vaziyet aldı ve avazı çıktığı kadar naya soktular. seslendi. Girdiği yer, zifiri karanlık bir odaySu taşıyan adamlar durdular; etraf dı. Bir köşede yanan ateşin ölgün ışığına Innna bakar gibi, başlarını kımıldattı rağmen, Nunyez. bu fırın kadar karanlar. Nunyez, kendini göstermek için, lık izbede, bastığı yeri göremedi ve otukollanm alabildiğine açıp sallıyor, a ran bir adamın ayaklarma takıldı. Tudamların nazarı dikkatini celbe çalışı tunmak için ileri uzattığı eli, bir başkayordu. Fakat, görmediler. Nunyezin sının suratına çarptı. Öfkell sesler yükzihninden, «kör» kelimesi bir kere daha seldi ve Nunyez, yakasma paçasına yageçti. Ve filhakika, körler memleketin pışan bir sürü elden kurtulmak için, bir müddet çabaladı. de bulunuyordu. Su taşıyan adamların refakatinde, kaO gün onu, uzun uzun sorguya çektisabaya doğru ileriledi. Meydanhkta bü ler. Verdiği cevabları, ikide birde gözyük bir kalabahk birikmişti. Çocuklar den, görme denilen histen bahsedişini, dan, kadınlardan. erkeklerden müte baş sallamalarla, İtimadsızlıklarla kar?ekkil bir insan yığını, etrafım aldı, bir şılıyorlar, kafasının henüz olgunlaşmaEÜrü el, hafif temaslarla vücudünü yok dığını, henüz tekemmül etmemiş bir lamağa, muayetıe etmeğe başladı. Nun mahluk olduğunu söylüyorlardı. yez, kadınların, örtülü gözkapaklarına Nunyez'i, tenha bir tarafa götürdüler; ve içi boş oyuk ?öz çukurlanna rağ ornda, kendisine, yatacak yer gösterdimen, sevimli yüzlü olduklarıru gördü. ı ler, yiyecek verdiler. Delikanlı, o gece, Körler memleketi NAKLEDENrHAMDl VAROĞLU uykusuz geçirdiği saatler zarfında, bir memleket dolusu körün ortasmdaki bu garib vaziyetini duşündü. Sonunda verdiği hüküm şu oîdu: «Körler memleketinde, tek gözlüler hükümdardır.» Ve içi ierahladı. Sabahieyin, kendisini çağıran bir sesle uyandı, Körler, ona, geldiğl memleketin adını vermişlerdi, Bogota diye çağı çağırıyorlardı. Nunyez, gece verdiği hükmün, yüreğini dolduran itminanı içinde, doğruldu, göz denilen nimetin, insanlara ne büyük faydalar temin ettiğini bu adamlara göstereceği düşüncesile gülümsiyerek, ayaklarmm ucuna basa basa, yürüdü. Seslenen kör, hiddetle haykırdı: Çayıra basma, Bogota, yasaktır. Nunyez, hayrctle durdu. Kendi ayak sesini kendi de işitmediği halde bu adam, onun çayırdan yürüdüğünü nasıl sezmişti? Adam, devam etti: Seu yürümek bilmiyor musun? Çocuk gibi, elinden tutup da mı yürütelim? Yürürken, yatikayı hissetmiyor musun? Nunyez. gülmeğe başladı. Hissetmeğe hacet yok görüyorum. Görüyormuş!... Görmek neye yarar? Divaneliği bırak da, ayak sesime gel. Nunyez, mevcud olmıyan gözleriıin yerine, diğer bütün duygulan son dereceye kadar ince'miş olan bu adamların arasında yaşadıkça, körler memleketinde hükümdarlık etmenin, zannectiği kadar kolay oLmadığını anlamağa başlıyordu. Gören gözlere sahib bulunduğunu anlatmak için bir çok tecrübeier yaptı. Yüksekçe bir kayanın üstüne çıkıp, kasaba halkımn sokaklardaki faaıiyetini bir kâğıda kaydetti, kendilerine bir bir anlattı. Fakat, körler için asıl ehemmiyelii hayal safhası, sokakta değil, evde cereyan ediyordu. Evler pencercsiz ve içerileri zifiri karanlık olduğu için Nunyez, onların ev hayatmı göremezdi. Bu noktayı tarif ve tasvir edemeyince, görme iddiası suya düştü. Seçme Hfkâveler Yerden bir kazma ahp, istediği kimVe Nunyez, körler diyarının bir vai'er.in kafasına vurmak suretile iddiası tandaşı oldu. Yavaş yavaş, dağların ötsnı ispata çalıştı. Fakat, ilk teşebbüsünde sindeki dünyayı unutmağa, yeni hammuvaffakiyetsizliğe uğradı. Evvelâ, yeni çerilerinin her birisile ahpab olmağa bir his, onu bu Lareketten alıkojTnuşıu. başladı. Maiyetinde çalıştığı Yakobla, öz gör; göre, bir körün kafasına kaz onun yeğeni Pedro ile samimî münasema indirmeğe gönlü razı olmadı. Sonra bet tesis etti ve biîhassa, efendisinin en da, körler, yapüğı hareketi, bütün ses kücük kızj Medima Sarote ile çok alâsizliğine rağmen cerhal anlamışlar: baş kadar oldu. larını İleri uzatıp kulak kabartarak: (Yarın bitecek)